Yazgan Kaya yazdı…
Sosyal meseleler konusunda insanların takındıkları tutum ve ifade biçimleri kişisel özellikleri hakkında ciddi ipuçları verir.
Örneğin tüm dünyayı tesir altına almış çok büyük düzeyde bir pandemi salgınıyla ilgili; “Zor günlerden geçiyoruz. Sizden daha zor durumda olanları unutmayın. Tek olumlu nokta okumak için zamanın oluşu. Hayyam’ın dediği gibi, her gün edinilecek o kadar çok bilgi var ki!” şeklinde twit atan İlker Başbuğ’un zihniyetinin ne denli idare-i maslahatçı ve eyyamcı olduğuna dair karakterinin niteliği twitinde kendisini ele vermiştir.
Bu kişilik için sürekli korunmacı, her durumda opsiyonel olmak, hadiseler karşısında zülfiyare dokunmak yerine etrafından dolanmayı tercih etmek, hayatını risk almadan idame ettirmesinin mefkuresi olmuştur.
Böylelikle her zahmetten azade, derd üstü murad üstü yaşamasını bilmiştir.
Ayrıca lütfetmiş, dün kendisini eleştiren bir yurttaşımıza da kendi yazdığı kitabı önermiş ya!
Ben de Kendisine Anton Çehov’un “Altıncı Koğuş” adlı romanını okumasını tavsiye ediyorum. Çünkü eserin içeriğinde yaşadığı hayatla ve umursamaz karakteriyle ilgi önemli benzerlikler var.
Tek fark; taşra kasabasındaki akıl hastanesinde yıllarca hekimlik yapan ve birçok haksızlığa ve zulme kayıtsız kalıp görmezden gelen Doktor Andrey Yefimiç’in gün gelip 6. Koğuş’a deli diye atıldıktan bir gün sonra kahrından ölmesidir.
Yani sadece sonu farklı.
Değerli dostlar, konuya ilişkin olarak Ulu Önder Atatürk’ün veciz söyleviyle; onun banisi ve sanisi olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin idari ve müdafi makamlarında bulunanların yetki ve mesuliyetlerini yeniden hatırlatmakta fayda telakki ediyorum.
Zira ülkenin en muhataralı zamanlarında vazifesi hangi şart ve koşulda olursa olsun müdafaadan ibaret olan hatta ve dahi, hayatı pahasına mücadele edeceğine dair yeminle mühürleyen bir başkumandanın ilk önceliği, Millet’in Harem-i İsmeti kabul edilen Kozmik Oda’ya, içinde bulunduğu ahval ve şeraitin çetinliğine bakmadan; emir kimden ve nasıl gelirse gelsin direnerek, hiç kimseyi o kapıdan içeriye sokmamak ve bu duruma mahal vermemek olmalıydı.
Vatan savunması, “kim ne der, neler söylerler”den azade, tavizsiz direnmekle olur.
Bahse konu dönemin askeri idaresinden mesul şahıs, bugün çıkıp hayıflanıp sızlanacağına, o günün şartları altında, arkasında hiç kimse olmasa dahi tek başına beylik silahıyla canını o kapıya siper etmeli ve böylesi bir utancın mesuliyetini ebediyen boynunda taşımamalıydı.
Tıpkı kadim Türk atasözünde olduğu gibi; “Yiğit bin gün yaşar fırsat bir gün düşer.”
Atatürk’ün mefkuresi bunu yapmayı gerektirirdi.
Takdir tarihindir!
Kesinlikle haklısınız. Evet, Atatürk’ de çok kitap okuyan bir lider di. Ama zekâ, cesaret, savaşma direnci ve kararlılığı bazılarında olmayan hasletler.
Tarih affetmiyor, affetmez..