Irak’ta bir FETÖ pratiği: Kesnizani (2)

featured

Ezgi Denizoğlu yazdı

İlk bölümde küresel güçlerin amaçları doğrultusunda tarikatları dönüştürmesi, Kesnizani tarikatının doğuşu, şeceresi, Şeyh Muhammed’den önceki Şeyhlerin Irak’ta İngilizlere karşı mücadelesi, tarikatın zikir ve virdlerindeki değişimden bahsetmiştik, ikinci bölümünde ise MOSSAD – CIA güdümüne girişini, Irak bürokrasisi ve Ordusundaki yayılışını ve Bağdat’ın teslimindeki etkisini anlatacağız.

İlk yazımızda da belirttiğimiz gibi tarikata Şeyh Muhammed’den sonra büyü/sihir muhtevalı bazı ritüeller girmişti. Şeyh bu formül ve ritüelleri Yahudi kaynaklarından alıyor, törenlerde Tevrat’tan alıntılar yapıyor, İslamla Musevilik arasında duran İslamlıktan Museviliğe dönüşme süreci yaşayan bir dini ve istihbarat organizasyonu ortaya çıkıyordu. Kaldı ki, bu durum Şeyh Muhammed ile sınırlı değildi, çünkü oğlu Nehru, MOSSAD ve İsrail ile ilişkileri kuran bilgi aktarımı, karşılıklı yardımlaşma, kısacası İsrail adına casusluk faaliyetlerini yürüten kişiydi. Bu da tarikatın Şeyh Muhammed’in ölümünden sonra aynı yöne  doğru yöneleceğini açıkça gösteriyordu.

Şeyh Kürt olmasına rağmen diğer Kürt gruplardan uzak İsrail ve ABD’ye yakınlığı ile Irak’ta tanınıyordu. Bu anlamıyla İsrail, Irak’ta siyaseten olduğu kadar dinen de çok etkiliydi.

İsrail bu yolla Mezopotamya coğrafyasında sadece siyaseten değil, çok yönlü etkinliğini sürdürmek istiyordu.

Tarikatın Irak’ın Sünni coğrafyasına yayılan etkisi, kanlı gösterileri, ilk önce askerlerin ilgisini çekti.  Er’inden generaline Irak askeri yıllardır kan ve ölümün sınırlarında yürüyordu. Kamayla, kılıçla, mermi ile yüz yüze kalan müritlerin durumu askerleri kendine çekmiş, tarikatın müdavimi ve müridi yapmıştı. “Cephede bana kurşun girer, şarapnel saplanırsa ölmemem için bunlara katılayım” diye düşünen paraya, mevkiye, Irak’taki yönetim boşluğunda bir aidiyete ihtiyaç duyan bir çok general ve sayısız asker şeyhin ayağını öpüp tarikata katılıyordu.

Askerler arasında Kesnizanilik öylesine yaygınlaşmıştı ki Irak Genelkurmay Başkanı Mareşal Ayat Fetih El-Ravi, Hava Kuvvetleri Komutanı Mareşal Hamid Şaban, Umumi Askeri İstihbarat Başkanı Mareşal Vefik El-Samarayi şeyhin ayağını öpüp mürit olmuşlardı. En üst rütbeden en alt rütbeye bir çok asker özellikle alt rütbelere inildiğinde sayıları artan şekilde şeyhin müridi durumundaydı.

Devletin emniyet birimi ile İstihbarat birimi El-Muhaberat’ın o korku salan istihbarat elemanları da mürit olmuş şeyhe hizmet ediyorlardı.

Sadece askerleri ve diğer tüm güvenlik bürokrasisi ile devlet bürokrasisini kendine mürit yapmakla kalmayan Şeyh, Saddam’ın iki kardeşi Vatban ve Barzan ile karısı Sacide Hayrullah ve oğlu Uday’ı da ayağını öptürerek müridi yapmıştı.

Fakat bunların bir isim karşısında hiçbir önemi yoktu. Asıl önemli olan Saddam’dan sonra devletin ikinci adamı olan Irak’ın en güçlü kişisi İbrahim İzzet El-Duri’nin de şeyhe bağlanmasıydı.

MOSSAD ve CIA Birinci Körfez Savaşından sonra Kesnizanilerle ilişkiyi iyiden iyiye geliştirmiş ve ilerleyen dönemde birçok konuda tarikata maddi ve siyasi destek sağlamaya başlamıştı. Devletin kritik noktasında bulunan kamu görevlilerini İsrail’in akıttığı para ile satın alınıp şeyhe mürit yapılıyor, kabul etmeyenler ya suikastlarla ortadan ya da gözden düşürülerek ortadan kaldırılıyordu.

Burada tarikatın şeyhine düşen görev; şeyhe sadık istihbaratçı müritlerden, Saddam’ın çevresindeki itibarlı müritlerinden aldığı bilgileri oğlu Nehru aracılığıyla MOSSAD ve CIA’ya iletmekti. Zaten Nehru’nun din ile diyanet ile de işi yoktu.

Saddam çevresine örülen ağın farkında değildi. İktidardan düşürülüşünden birkaç ay önce farkına vardığında ise her şey için çok geçti. Her ne kadar en yakınındaki karısı Sacide’yi uzaklaştırmış, akabinde cezalandırmış ise de yapacağı bir şey yoktu. Saddam’ın her yaptığı, söylediği her şey, aldığı her tedbir tarikat üzerinden MOSSAD ve CIA tarafından takip ediliyordu.

Kürt grupların özellikle Barzani ve Talabani’nin desteği yanında ABD’nin Irak’ı işgali başladığında Bağdat ve çevresinde ABD güçlerine hiçbir direniş gösterilmeyişi, Bağdat’ın tek kurşun atmadan teslimi, o unutamadığımız Saddam heykelinin yıkılarak terliklerle dövülmesi ve sonuçta Bağdat’ın düşmesinin altında da Kesnizani tarikatına bağlı generallerin, askerlerin ve bürokrasinin tarikat şeyhinden aldığı talimatın etkili olduğu bilinmektedir.

Bu süreç nasıl gelişmişti? Şimdi de biraz buna odaklanalım. Şeyhin en önemli müridi İzzet El-Duri kızını Saddam’ın büyük oğlu Uday’la evlendirerek Saddam ile dünür olmuştu.

Saddam’ın çevresindeki en yakın ve en gizemli yönetici olan Duri ironiye bakınız ki Saddam’ın da, şeyhin de (dolayısıyla MOSSAD ve CIA) en güvendiği kişiydi. Saddam ülkenin kuzeyinin bütün mülki hâkimiyetini Duri’ye vermişti. Savaş başlamadan önce ülkeyi askeri ve güvenlik açısından üçe bölen Saddam Kuzeyin güvenliğini Duri’ye Bağdat’ı içine alan orta bölgenin savunmasını oğlu Kusay’a, güneyi ise Ali Hasan Mecid’e vermişti.

Irak yönetimi bütün planını Amerika’nın kuzeyden, Türkiye üzerinden saldıracağı üzerine yapmıştı. ABD’de de planlar bunun üzerineydi, ancak 1 Mart tezkeresinin Gazi Meclis’te kabul edilmemesi üzerine ABD ordusu planlarını güneyden harekâta başlamak üzerine oluşturmuştu.

Irak yönetimi kuzeyden gelecek saldırı beklentisiyle Güneye ikinci sınıf birliklerini ve silahlarını göndermişti. Burada şeyhin etkisi altında olmayan Şii askerler vardı. Dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip ordusunun karşısına çıkan Mecid’in yeterli eğitime ve silaha sahip olmayan birlikleri onur ve kahramanlık mücadelesi vererek 19 gün boyunca neredeyse tüm askerleri can verene kadar direnmişti. Tüm Irak işgalinin 20 gün sürdüğü düşünüldüğünde 19 günlük bu direnişin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

İzzet el-Duri, kuzeyde emrinde iyi eğitilmiş, silahlanmış, hatırlarsınız o günlerde televizyon yorumcularının ABD ordusuna karşı büyük zayiatlar verdirebileceğini değerlendirdikleri Baas askerlerini evlerine göndermiş ve bölgeyi teslim etmişti. Kusay ise Bağdat’ın savunmasını Duri’den gelecek takviye güçlerine bağlamıştı. Bekledikleri yardım gelmeyen Kusay ve askerleri de Bağdat’ı tek kurşun atmadan teslim etmişti. Aslında Kusay’ın komutanları da şeyhin emriyle Duri’nin izlediği yolu izlemiş, askerlere “Silahlarınızı bırakın, sivillerinizi giyin, evlerinize gidin, talimatı vermişti. Savaşacak tek askeri kalmayan şeyhin müridi olmayan Kusay’a da ancak saklanacak kadar zaman kalmıştı.

Savaşın bu kadar kısa sürede bitirilmesinde 1991 yılında MI6 ve CIA tarafından yönlendirilen 1994 ve 1996 da Saddam’a başarısız darbe girişimlerinde bulunan Irak Ulusal Mutabakat (INA) cephelerinin lideri Iyad Allavi’ye bağlı generallerin de etkisi olduğu söylense de ABD birliklerinin Güneydeki direnişi 19’uncu gününde kırıp Bağdat’a doğru ilerlemeye başladığı gece Şeyh Muhammed’in tüm ordu birliklerine ve mürit komutanlara “Orduya silah bırakma emri verin ve askerleri terhis edin, siz de evlerinize gidin” şeklindeki kesin emrinin mürit generaller tarafından anında uygulandığı hususu Irak’ta hep konuşuldu.

ABD işgalinden sonra Irak’ta yönetim oluştururken de tarikat hep başrolde idi. Kesnizani siyasetin ve devletin merkezi konumuna gelmişti. ABD ve İsrail tarikatın hizmetlerini unutmuyor ve Irak’ın geleceği için de kucaklarındaki tarikatı Irak’ın yönetimine egemen yapmaya çalışıyordu.

Irak Polis teşkilatı ve ırak ordusunun yeniden teşkilinde de baş aktör haline gelen tarikat Kerkük’teki bütün karakollara beş müridini yerleştirmiş, polis içinde müthiş bir güce erişmişti. Saddam’ın askeri teşkilatına alteratif olarak kurulan El-Difa El Medeni (Sivil Savuma) kurumu da Talabani ve Barzani’nin elemanları yanında Kesnizani müritleriyle doldurulmuştu.

Yazımızın başlığını “Ortadoğu’da Bir Fetö Pratiği Kesnizani” olarak koymuştuk. Araştırmacı yazar Ahmet DİNÇ Irak’ın Fetö’sü diyor. Bu anlattıklarımızdan bir ders çıkarmamız gerekmiyor mu? Ne derseniz deyin ister emperyalizm ister küresel güçler, hiç birisinin aslında akıl, bilim, yurtseverlikle yetiştirilmiş, liyakat ve sadakat sahibi, gerekirse canını feda etmekten kaçınmayacak, damarlarındaki asil kana güvenen nesiller karşısında yapabilecekleri hiçbir şey yok.

Ancak bu özelliklere sahip bir devlet yönetiminiz, bürokrasiniz, askeriniz ve en önemlisi gençliğiniz yok ise Emperyalizmin bu şablon yöntemleri hep başarılı oluyor.

Unutulmasın ki; emperyalizme ve onun piyonlarına gösterilecek merhamet vatana ihanettir.

Kaynaklar    :

  1. Ahmet DİNÇ, Kesnizani, Irak’ın Fetösü Kripto Kitaplar, 1 nci Baskı, Nisan 2018
  2. Mete Yarar – Ceyhun Bozkurt, Mesih, Tanrıyı Kıyamete Zorlamak Destek Yayınları, 1 nci Baskı 2020
  3. P Huntington, Medeniyetler Çatışması, Okuyan Us Yayınları, 1 nci Baskı, 2002
  4. Emin Salihi, Irak , Devletin Çöküşü ve Çatışma Süreci, Kaknüs Yayınları, 1 nci Baskı, 2017

Irak’ta bir FETÖ pratiği: Kesnizani (2)

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. ilk yazınız da okumuştum tarikatların ne derece tehlikeli oldukları gün gibi ortada ülkemizdeki tarikatların bir fetö veya kesnizani olmayacağının kim garantisini verebilir, buna rağmen hala devlet kadroları farklı cemaatler ile takviye ediliyor, allah milletimize bir daha 15 temmuz yaşatmasın.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!