Koronavirüs salgını: Tehlikeler ve fırsatlar

featured

Kağan Mızrakçı yazdı…

Henüz dehşeti ve boyutları tam anlamıyla kavranamamış küresel bir felaket olan koronavirüs, devletlerin ve insanların yapamadığı tüm konsolidasyonları yapmaya başlamış görünmektedir. Sayısız komplo teorisi ile gerçek kimliği örtülerek tanınmaz hale getirilse de olağanüstü sonuçları zaten kimlik ibraz etmesini gerektirmeyecek kadar ağırdır.

Bugün, bazı dünya liderleri Covid-19’un İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana neredeyse en korkunç tehdit olduğunu söylüyorlar. Savaştan sonra dünya ciddi anlamda değişikliğe uğradı.

Öncelikle Covid-19’un ne olduğuna değinelim.

Epidemiyolojik olarak değil, sosyal açıdan. Açıkçası, gerçekte bu virüs dünyanın gördüğü çok büyük salgınlardan biri midir?

Esasen basit gripten ölen insan sayısı çok daha fazla. 1919-1921’deki İspanyol gribi veya 1967 Hong Kong gribi ile karşılaştırılamaz bile. Çiçek hastalığı ve vebadan bahsetmiyorum bile. Tehdidin ölçeği ile müdahalenin kapsamı arasındaki tutarsızlık dikkat çekici.

Peki Covid-19 veba kadar ölümcül değilse ancak tüm ülkeleri karantinaya alıyorsa bu ne anlama geliyor?

Bu virüs küreselleşmenin altına bir çizgi çekiyor. Tabii ki salgın sona erdiğinde bize her şeyin eski haline döneceğini söylüyorlar. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.  Salgın hiçbir zaman bitmeyecek.  Bu salgın biter, diğeri başlar. Çünkü aslında bu virüsün görevi finansal akışların yapısını değiştirmek ve dünyayı yeniden biçimlendirmek.

Bugün olanlar bir hastalığın yanısıra, esasına finansal anlamda bir yeniden yapılanma.  Bildiğiniz gibi, şimdi birçok şey bozulacak. Küçük havayolları, seyahat acenteleri, oteller, tiyatrolar, film şirketleri, hizmet birimleri, uzman topluluklar. İflas eden bütün bu kurumlar az bir para karşılığında satın alınacak ve daha sonra oldukça büyük paralar karşılığında yeniden satılacaktır. Bu finansal operasyon ile hedef ülkeler ve özellikle gelişmekte olan ülkeler mahvedilecek.

Dahası, herkes ekonomik anlamda oldukça uzun bir depresyon süreci öngörüyor. Böyle bir kriz, endüstriyel kuruluşları yeniden dağıtmanın en iyi yolu.

Uzaktan Erişim Modelinin yaygınlaşmasını etkileri ne olacak?

Uzun süredir iki sermaye türü yani, sanayi ve bankacılık arasında bir mücadele var. Basit bir ifadeyle, politik açıdan ilki Trump grubunu, ikincisi Clinton’u temsil ediyor. Şimdi bu mücadeleye üçüncü bir güç müdahale etti. Bunlar daha önce bankacılık faaliyetleri yapmayan büyük fonlar. Bunların amaçları hem sanayi hem de bankacılık olmak üzere kendilerine para aktarmak.

Tipik olarak, ekonomilerin ve de finansın  küresel olarak yeniden dağıtılması savaş yoluyla yapılır. Bu yaşadıklarımız bir çeşit küresel savaş. Yani salgın yoluyla. Ama sonuç aynı olacak.

Meselenin diğer tarafı, uzaktan çalışmaya geçişi önemli ölçüde hızlandıran bir katalizör. Bu, profesörleri, öğretmenleri, eğitmenleri istifa etmek veya emekliye ayırmak için bir fırsat. Bu nedenle, bu insanların alacakları maaşlar düşürülecek.

Şimdi birçok kişi uzaktan çalışma yöntemine geçiyor. Belki bundan sonra ofis kiralanmayacak. Yani tasarruf etmek için.

Uzaktan çalışma bizi hızlı bir şekilde sanal dünyada çalışmaya yönlendirecek. Bütün bu teknolojiler ABD ve dahası bazı Amerikan şirketleri tarafından kontrol ediliyor. Yani, küçük bir grubun çıkarları için dünya piyasası yeniden şekillendiriliyor.

Covid-19’un bununla bir ilişkisi olmadığı için, hastalığın tedavi edilmesinin bu durumu değiştirmeyeceğini anlamak zor olmasa gerek. Aslında, daha önce hiç yaşanmamış bir soygundan bahsediyoruz.

Peki en büyük kaybı kim yaşar?

Hepimiz. Küçük özel üreticiler, çalışan insanlar, vergi mükellefleri. Dünyanın en zengin insanlarına her gün çılgınca miktarda kayıpları olduğunu söylerlerse inanmayın, milyarderler bir şey kaybetmiyor. Aksi halde milyarder olamazlardı zaten. Onların bütün kayıpları bizim sırtımıza yüklenecek.

Bu nedenle, genel olarak, dünyada yaşam standardı düşecek.

Kim daha çok kaybedecek?

Çin en büyük kayıplara maruz kalacak. Bir dünya atölyesi olan Çin’de üretim merkezlerinin çoğu kapatılacak ya da yeniden biçimlendirilecek. Ama Çin yüksek olmayan bir yaşam standardına alışık. Bu düşüş felaket olarak algılanmayacak.

Avrupa ise sınırlandırılmış bir tüketime alışık değil. Düşüş Çin’deki kadar olmasa da etkileri daha çok hissedilecek.

Yani kriz Avrupa’da en güçlü şekilde hissedilecek. En çok Çin’i etkileyecek. Rusya ise orta derecede etkilenecek.

ABD, krizden etkilenmeyecek, aksine bundan fayda sağlayacak. Hegemonyası olan bir ülke.

Bizi başka ne tür sorunlar bekliyor?

Hareket azalacak. O virüsü, bu virüsü taşımadığınızı gösteren bir sertifika talep etmeye başlayacaklar. Şimdi ise biyolojik anlamda bir güvenlik belgesine ihtiyacımız olacak.

Çok sayıda insan gezmek, en sevdikleri müzikleri dinlemek için seyahate çıkıyor. Bu alışkanlıklara güçlü bir darbe vurulacak. Bu alan sıkı bir şekilde kontrol edilmeye başlanacak ve bu kontrollerde sadece tıbbi amaçların arkasına saklanılacak.

Mülteci akışı kontrol altına alınabilecek mi?

ABD’de de o da biter. Amerikalı yetkililer  Amerika’nın işgücü piyasasını Meksikalı ve diğer göçmenlerden korumak olduğunu her zaman söyledi. Bu konuda uzun süre mücadele edildi. Artık bu Trump’ın politikası değil, salgının neden olduğu bir zorunluluk.

Diğer ülkeler de bu kısıtlamalara gidecek. İş hareketliliği azalacak. Aynı zamanda, daha önce de düşünüldüğü gibi, ücretler de artmalı. Ancak uzaktan çalışmaya geçiş ve genel olarak üretimin azalmasıyla ilgili olarak işten çıkarmalar olacak ve daha düşük ücretlerle çalışılacak. Bu da hareketliliği azaltacak. Durum bundan ibaret.  Biyolojik tehdit tamamen ekonomik faaliyetleri etkiliyor.

Uluslararası ilişkilere gelince, küreselden küresel sonrası bir dünyaya geçiş olacak. Bunun ne şekilde olacağı henüz belli değil.   Ülkeler iki stratejik karardan birini kabul ederek çok şey kazanabilir. Birincisi, salgını tamamen görmezden gelmek. İkincisi ise endişelenmek ama kendisini tamamen de kapatmamak.  Yani kendi güvenliğimizin oluşturulması.  Bu küresel dünya sonrası gelecek bir sistem ve bu sistemde sınırların örtesine geçmek zorlaştırılacak. Bir ulaşım koridoru görevi gören Türkiye bu durumu çok iyi değerlendirmeli

 Devletlerin sınırları, devletler arası bazı şartlar çerçevesinde değişecek mi?

Kesinlikle. Tek bir piyasadan ve tek bir para biriminden bölgesel pazarlara ve para birimlerine geçiş dönemi başlayacak.

Covid-19’un, Üçüncü Dünya Savaşı’nı ertelediğine dair bir görüş var.

Virüs savaşı ortadan kaldırdı. Savaş zaten virüsten beklenenleri yapacaktı.  İnsanlık tarihi boyunca, savaş gerçekten de bu gibi durumları çözmeyi mümkün kıldı. Ancak şimdi savaşın doğuracağı riskler eskiden olduğu gibi aynı. Ancak sonucu belli değil. Artık durum değişti. Genel olarak, elbette, Covid-19, sermaye paylaşım ve dağılımı için, savaştan daha iyi.

Sonuçları sıradan insanları nasıl etkileyecek?

Yeni mesleklerin ortaya çıkması pek olası değil. Ama kesinlikle bazıları yok olacak. Bu, öğretim ve uzman topluluğuna, genel olarak hizmet kurumlarına çok güçlü bir darbe olacak. Sanal iletişimin derecesi, yanında olmayan bir kişiye neredeyse dokunabilecek kadar artacak. Programcıların yanı sıra sanal alandaki uzmanlar, maaşların düşük olmasına rağmen ilgi görecek.

Bu durum yapay zekanın gelişimine ivme kazandıracak.

İvme kazanmak ne demek? Zaten bazı uzmanlar dünyada çıkan bu salgının yapay zeka tarafından ortaya çıkarıldığına inanıyorlar. Zaten birçok büyük banka ve fabrikada yapay zekaya dayalı karar verme sistemimiz var.  Temel algoritmalar kullanıcılar tarafından bilinmemektedir. Alınan kararların yapay zeka üreten şirketlerin gelirlerini artırdığı göz önüne alındığında, bundan kim karlı çıkar sorusu ortadan kalkıyor.  İktidar devletten şirketlere geçecek.  Yetkililer bunu fark etmeyecek bile. Yetkililerin hala iş başında olduğu düşünülecek. Gerçekte kendi başına kararlar verecek, ancak isteklerine bakılmaksızın yönlendirilecekler. Çoğu insan, artan fiyatlardan ve düşen ücretlerden oluşacak yaşam standartlarındaki düşüş dışında bir şey hissetmeyecek.

Kriz ne kadar devam edecektir?

“Balık geriye doğru yüzmez” politik atasözüne dayanarak, bir süre sıkı önlemler alınacak.  Mayıs ayında hayatın belirli bir kısmı toparlanmaya başlayabilir. Bu durum bir uzman görüşünden daha ziyade benim şahsi umudum olsa da yavaş yavaş durum iyiye doğru gidecektir. Bu tür bir salgının asgari bir yıl sürmesi tahmin ediliyor. Bu yayılma hızı ile Ocak 2021’e kadar insanlığın virüse karşı bağışıklık geliştireceği söylenmektedir. Ancak salgının asıl amacı yani dünya düzeninin değişmesi daha fazla zaman alacak.

İnsanlığın ahlaki durumu ne olacak?

Bu noktada “gemisini kurtaran kaptan” aforizmasını önemle not etmek gerekmektedir.
Kahramanlarını utandırmayı ve “kahramanlık eşittir, enayilik” denklemini her zaman kurdurtmayı başarmış Âdemoğlu, şüphesiz yaşanan trajedinin failidir.

Dövüşmeye mecbur bırakılmış ve galip gelenin yaşama şansı (olanağı değil) bulma olasılığı üzerine kurulmuş toplumsal ve uluslararası ilişkiler ağı, evrensel açmazları da algılamayı zorunlu kılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında da “gemisini kurtaran kaptan” aforizması, tüm küresel vahşet ve dehşetleri “normal” karşılayan “insan”a dönüştürüyor Ademoğlu’nu.

Koronavirüsün yıkıcılığı ve dehşeti “insanların” şu ana kadar ürettiği yıkımların ve dehşetlerin yanında çok da komiktir. Her ne kadar düşünülenin bin misli ve hatta milyon misli sonuçlara yol açacak olsa da koronavirüsün yıkıcılığının, “insan” zihnindeki yıkıcılığın yanında sembolik kaldığını görmek daha da acıdır.

Tüm bireylere, şirketlere, toplumlara devletlere zarar verdiği kadar konsolidasyon sağlama olanağı ile yarar da sağlama potansiyeli, koronavirüsün yıkıcılığını daha da katlayacaktır.  Bu noktada Koronavirüsün bireysel, toplumsal ve küresel vicdan olgusunu tahkim etmesi en önemli kazanım olacaktır.

Küresel çapta tüm insanlar için biraz durup düşünme ve “ne yapıyoruz biz?” sorusunu sordurma fırsatı oluşturması, koronavirüsü “nimet”e dönüştürebilirdi. Ne yazık ki bu olağanüstü fırsatta kaçırılmak üzeredir.

İnsanlığın; sürekli zıvanadan çıktığı tüm tarih boyunca, bireysel, toplumsal ve devletsel muhasebelerden kaçındığı ve kaçınacağı, evrensel bir gerçekliktir. Bu bağlamda bireylerin, şirketlerin ve devletlerin kendi tüm defolarını, kasıtlı düşünce, davranış ve yıkımlarını, dramatik ve trajik koronavirüs örtüsüyle kamufle edebilme olanağı bulmuş olmaları da küresel fırsatçılık zihniyetinin dışavurumu olarak belirmektedir. Dünyada tam bir kıyamet sahnesini andıran market alışverişlerindeki çılgınlık ve histeri, insanlık dairesine zaman zaman giren “insan”ın gerçekten muhasebe yapamayacak denli sürekli panik halinde olduğunu, yürekleri sızlatan müthiş bir trajedi olarak yüzlerimize vurmaktadır. Ne yazık ki bu tabloyu görmekten çok uzağız. Marketten bir tuvalet kağıdı paketini fazladan kapmayı, yüzlerce dünya savaşı kazanmış gibi anlatan bireylerin çocuklarının ne tür bir insanlık, ahlâk ve erdem vizyonuna sahip olabileceklerini öngörmek çok kolay olsa gerek.

Böyle bir ortamda, İslam, tevekkül ve sınav kavramları ile bu krizde insanlığın yol göstericisi olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Türkiye’nin durumu nedir?

Bu virüsün dünya nüfusunun %60’na bulaşacağı, bulaştıkça bağışıklık kazanılacağı ve antikor oluşacağı, hastalanın %2’si hayatını kaybedeceği, hastalığı gençlerin ya ayakta, ya da fark etmeden, ya da hiç hasta olmadan geçireceği, bakıma muhtaç hasta olanların yaşlı nüfus olacağı/olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla yaşlılarımızın korunmaya devam etmesi önemli ve gereklidir.

Alınan tedbirler ne kadar sürüdürülebilir?

Bu salgın hastalığın kontrol altına ne zaman alınacağı öngörülemiyor. Alınan tedbirler kapsamında işyerlerinin kapatılması, işe gidilmemesi gibi önlemlerin de ne kadar sürdürüleceği de öngörülemiyor. Tüm bu tedbirlerle yapılmak istenen bulaşma hızını yavaşlatmak ve hastane kapasitesini aşmasını önlemek. Ama bu bizim gibi ülkelerde uzun süre sürdürülebilir değil…. küçük esnaf, yevmiye ile çalışanlar vs işe uzun süre gidemezler ise sosyal patlama olur. Üretim olmazsa ekonomi dönmez, yokluklar ve kuyruklar oluşur…vergi toplanmazsa maaşlar ödenmez, ödenmek için para basılırsa enflasyon olur, enflasyon olursa para pul olur  ve o zaman hayat hiç dönmez…. Kriz ne kadar uzun sürerse ve bu tedbirler ne kadar uzun süre uygulanırsa gelişmiş devletler ile gelişmekte olanlar arazındaki fark çok fazla açılacak ve hatta kapanamayacak kadar açılacaktır.

Böyle bir konjonktürde kriz fırsata döndürülebilir mi?

Böyle bir konjonktürde yapılması gereken; okullar uzaktan eğitim ile kapalı olmaya devam edebilir.  Zaten bir çok ülkede bu yapılıyordu. Yaşlılar için sokağa çıkma yasağı ve azami koruma tedbirleri uygulansın… hijyen tedbirleri uygulansın… uzaktan eğitim, iş, toplantı uygulaması yoğunlaştırılsın….devlet de toplantı ve süreçler şimdi kullanmaya başladığımız gibi elektronik ortamda ve görüntülü görüşmelerle etkinliği artırılarak yürütülsün… ama diğerleri (esnaflar, işçiler vs) kontrollü şekilde işlerine dönsünler, dünya dururken üretim başlasın…ve biz krizi fırsata çevirelim…sosyal patlama, ekonomik çöküş olmadan, askeri yönetim, yönetime el koyma, OHAL hayallerine fırsat vermeden…. Göreceksiniz yakında batı devletleri böyle yapacaklar… gelişmekte olan devletler ise ekonomilerini durdurarak iyice dibe vuracaklar, büyük devletlerin hegomanyası daha da perçinleşecek… buna fırsat vermeden, biz bu krizi fırsata döndürelim…

Aksi takdirde bu süreç uzadıkça hem tedbirlerin kaldırılması zorlaşacak ve hem de sosyal/ ekonomik patlama/huzursuzluk gittikçe büyüyecektir. Türkiye zayıflayacak ve kırılgan bir devlet konumuna gelecektir….

BU SALGIN SÜRECİNDE GENÇ NÜFUS ÜRETİRKEN, YAŞLI NÜFUS KORUNSUN…

UZAKTAN EĞİTİM VE YÖNETİM (DEVLET, ŞİRKET VS) MODELİNE ALIŞTIK… BU ALIŞKANLIĞI GELİŞTİREREK DEVAM ETTİRELİM…. İŞİN ÖZÜ BUDUR.

Koronavirüs salgını: Tehlikeler ve fırsatlar

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!