Türkiye’nin hayati çıkarları öncelik bekliyor

featured

E. Tuğamiral İlker Güven yazdı…

Ulusal hak ve menfaatler veya başka bir ifade ile ulusal çıkarlar, genel olarak iki unsurdan oluşur. Birinci unsur beka, ikinci unsur da refahtır. Somut veya soyut olarak seçilen bir stratejik ve jeopolitik hedefin, ulusal çıkar sağlaması için, beka ve refah unsurlarını taşıması gerekir. Ulusal çıkarın elde edilip korunması için de, iç cephenin birlik ve bütünlük içinde olması da son derece önemlidir. Zira, ulusal çıkarların elde edilmesi, ulusal gücün topyekûn, gayret ve ahenk içinde çalışması ile mümkün olabilir. Tarih bize göstermektedir ki, yeryüzünde hiç bir imparatorluk, askeri olarak yenilip teslim olmadan ve iç cephenin de bölünüp parçalanmadan dağıldığı görülmemiştir. Ulu önder Atatürk de, dış cephenin geri çekilebileceğini hatta çökebileceğini, ancak iç cephenin güçlü birlik ve beraberliğinin asla bozulmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu nedenle siyasilerin iç cephede konuşmalarında, kin, nefret, öfke, ötekileştirme üslup ve söylemlerine çok dikkat etmeleri ve birlik-beraberlik ruhunu geliştirmeleri,çok büyük önem arzetmektedir.

TÜRKİYE’NİN KURULUŞ POLİTİKASI BAĞIMSIZLIK

Türkiye ikinci dünya savaşı sonuna kadar bu politikasını başarı ile yürütmüştür. Ancak ikinci dünya savaşı sorasında, ABD ile önce askeri yardım anlaşması, sonra 1947 Fullbrait Eğitim Anlaşması ile yarı sömürge haline gelmiştir. Bilahare 1952 yılında da ABD’nin başını çektiği NATO’ya girerek tam bağımsızlığını yitirmiştir. Kıbrıs’da Rumların soydaşlarımıza soykırım uygulamaya başlaması üzerine Türkiye garantörlük hakkını kullanarak müdahale yapmak isteyince ABD başkanı Johnson’un tarihi mektubuna muhatap olmuştur. Mektuptaki acı gerçek,”ABD’nin verdiği silahlarla Kıbrıs’a müdahale edemezsin!” kabul edilemez aşağılayıcı üsluptur. Ancak Türkiye 1974 yılında, Milli Çıkarma araçları ile ABD tehditlerine aldırmadan Kıbrıs Barış Harekatı icra etmiştir.Kıbrıs harekatı,1923 Lozan ve 1936 Montreux’dan sonra,bağımsız olarak Ulusal Hak ve Çıkarlarımız için kazanılmış en önemli harekattır.
1890 yılında,130 yıl önce, Amiral Alfred Mahan ”ABD’nin savunması bütün dünya denizlerinden başlar.” diyerek, ABD’nin Jeopolitik hedefini göstermiştir. Bugün TSK, NATO içerisinde, ABD’nin çıkarlarını esas alan, Yeşil Kuşak Teorisine uygun olarak, Anadolu’nun karasal savunmasını öngörecek şekilde yapılandırılmıştır. Yani tehdit ekseni Kuzey olarak kabul ettirilmiştir. Oysa Türkiye’nin hak ve çıkarlarına karşı tehdit ekseni Batı yani, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ndedir. Amiral Gürdeniz’in isim babası olduğu Anadolu’yu kuşatan vatanın ayrılmaz parçası denizlerin siyasi ve jeopolitik adıdır “Mavi Vatan”. Şimdi bu durumda, “Bağımsız Türkiye’nin, savunması Mavi Vatan sınırlarından başlar” diyebiliriz ve demeliyiz. Bu jeopolitik hedefin siyasi sınırları, Karadeniz’de kıyıdaş ülkeler ile yapılan anlaşmalarla belirlenmiştir. Doğu Akdeniz ve Ege’de ise hâlâ belirlenmemiştir. Ancak Amiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, yaptığı bilimsel çalışması ile, Doğu Akdeniz’de sadece,Libya ile Deniz Yetki Sınırlama Anlaşmasının ve Türkiye’nin Mavi Vatanı Batı sınırının belirlenmesinin mimarı olmuştur. Amiral Yaycı, bu anlaşma sonrası ve ayrıca yine kendi buluşu olan FETÖMETRE ile tasfiye olunan Fetö hainleri ile, başta ABD ve himayesindeki Yunan-Rum unsurların saldırısına uğramış ve uğramaktadır. Mavi Vatan kimleri rahatsız ediyor? Öncelikle himaye altında yayılmacılığını sürdürmek isteyen Yunanistan’ı. Ege ve Akdeniz’de jeopolitik ve ekonomik kazançlar planlayan emperyal ABD, AB’nin bazı ülkeleri Fransa ve İtalya’yı. Ayrıca içimizde bulunan Atlantikçi ve maaşlı işbirlikçiler haince, Mavi Vatan’a saldırıyorlar.
Yunanistan ile İtalya arasında yapılan Deniz Yetki Sınırlama Anlaşmasında, Amiral Yaycı’nın kitabında dikkat çektiği gibi, “Adaların Ana Kara kadar haklarının olmadığı tezi” kabul edilmiştir. Bu husus Türkiye’nin Yunanistan’a karşı elini güçlendirmesi bakımından çok önemlidir.
Mavi Vatan’ın bağrında yatan KKTC’nin Bağımsız KTC olarak yaşaması ve yaşatılması da Türkiye için son derece hayatidir. KKTC Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden ve Türkiye’nin Garantörlüğünü istemeyen Akıncı’dan biran evvel kurtulmak şarttır. Ancak büyük umutlar bağladığımız Başbakan Ersin Tatar’ın maalesef umutlarımızı yok ederek güvenilmez duruma geldiğini de üzülerek söylemeliyim. Zira eşinin yönetimindeki TV’nin kabul edilemez ihanet içindeki yayınlarına dur diyememesi şaşkınlık ve üzüntümüze neden olmaktadır. Akıncı karşıtı blokun da, bir araya gelerek tek Cumhurbaşkanı adayı ile seçime girmesi de, KKTC’nin geleceği için büyük bir önem arz etmektedir.

ABD’NİN TERÖRE DESTEĞİ DEVAM EDİYOR

Mavi Vatan için iktidarın dış politika tercihlerini ulusal çıkarlar doğrultusunda netleştirmesi gerekmektedir. Ancak göründüğü kadarı ile iktidar, kendi düşünce ve çıkarlarına uygun bulduğu, Atlantik Cephesini tercih ediyor. Zira, cumhurbaşkanı, 8 Haziran 2020 günü Trump’la yaptığı telefon görüşmesi sonrasında, “Bazı mutabakatlarımız oldu, ABD ile Türkiye arasında süreçle ilgili yeni dönem başlayabilir” diyor. Ayrıca Ukrayna’nın stratejik ortağımız olduğu ve Kırım’ın ilhakına karşı olduğumuz söylemleri. Karadeniz’de ABD/ NATO bombardıman uçaklarına  Türk Hava Kuvvetleri tanker uçakları ile yakıt ikmali yapılması. ABD’nin istediği (Rusya’nın da istemediği) Montreux’u tartışmaya açacak Kanal İstanbul projesi ısrarı gibi hususlar iktidarın dış politika tercihini belirlemektedir. Oysa ABD-Türkiye ilişkilerine bakıldığında kazanan tarafın daima ABD olduğu gerçeği unutulmamalıdır. NATO’nun da, emperyalist ABD’nin işgallerinde kullandığı savaş organizasyonu gibi çalıştığı görülmektedir. ABD, Orta Doğu’da, PKK, PYD, YPG terör unsurları ile Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan koparılacak toprak parçaları ile sözde Kürt Devleti kurma faaliyetlerine devam etmektedir. Fetö terör unsurları da ABD’nin kontrol ve himayesindedir. ABD, Türkiye’nin Mavi Vatan siyasi sınırlarının tayin ve oluşturulmasındaki tezleri ile, KKTC’nin bağımsızlık politikasının amansız düşmanlığını da,yürüttüğü acı bir gerçektir.
Mavi Vatan, KKTC ve Libya deniz sınır hattına kadar Türkiye’ye en büyük tehdit ABD’dir. Oysa Türkiye bu duruma karşı Rusya ile işbirliğini Taktik düzeyde ve ABD’ye karşı zaman zaman koz olarak yürütmektedir.

GAMBOT DİPLOMASİSİ ÇIKARLARIMIZI KORUDU

Sonuç olarak,Türkiye’nin öncelikli hayati çıkarları dikkate alındığında; Türkiye  Mavi Vatan ve KKTC’nin çıkarları için Rusya ile işbirliğinin taktik seviyeden, stratejik seviyeye çıkartılması önemli görülmektedir.
Öncelikle Suriye ile diplomatik ilişki kurularak Ankara Mutabakatı çerçevesinde PKK/PYD’nin gücü Rusya’nın da desteği ile mutlaka yok edilmelidir.Ayrıca Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarının dönüşleri için müşterek çalışmalar yürütülmelidir.Bunlarla birlikte KKTC’nin de dahil olduğu ve tanındığı toplantılar ile Suriye ile Deniz Yetki Sınırlama Anlaşması yapılmalıdır.
Bilahare, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Mısır ile gecikmeden diplomatik ilişkiler kurularak, KKTC’nin de tanınmasını esas alan Deniz Yetki Sınırlama Anlaşmaları yapılması halinde, Doğu Akdeniz Mavi Vatan nihai siyasi sınırlarının tespit edilerek, KKTC’nin tanınmış ve bağımsızlığının da,sağlanmış olacağı değerlendirilmektedir.
Doğu Akdeniz Mavi Vatan siyasi bütünlüğü sağlandıktan sonra, Yunanistan ile kronik bir hal alan Ege’deki tüm sorunların karşılıklı konuşarak çözüme kavuşturulmasının da, önü açılmış olacaktır.
Görüldüğü gibi, bugüne kadar sert gücümüz, Türk Deniz Kuvvetleri başarılı Gambot Diplomasisi ile Mavi Vatan’daki hak ve çıkarlarımızı korumuştur. Şimdi artık sıra yumuşak gücümüz olan DİPLOMASİ’de, kolay
gelsin.

Türkiye’nin hayati çıkarları öncelik bekliyor

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!