2020’nin Atatürk yılı olması için…

featured

Mustafa Solak yazdı…

“Atatürk Yılı”, emperyalizme direnilmesinin, FETÖ’nün siyasi ayağının üzerine gidilmesinin, PKK‘nin yasal kolu ile mücadelenin, üretimin, milli (dolayısıyla çağdaş) ve Atatürkçü eğitimin kararlılıkla yerine getirileceği yıl demektir.

2020’nin “Atatürk Yılı” olması için de tehditleri, tehlikeleri saptamak ve bunlara karşı tutarlı mücadele etmek gerekir.

Ülkemizin karşı karşıya kaldığı sıkıntılara göz attığımızda şunları söyleyebiliriz.

Merkezinde ABD’nin olduğu, kimi AB ülkelerinin de destekli emperyalist saldırı PKK, FETÖ de kullanılarak Suriye’nin kuzeyinden, Akdeniz’den, Ege’den sürüyor. Bu  tehdit ve tehlikeler vatan ve millet birliğimizi hedef aldığından Türkiye’nin verdiği mücadele vatan savunmasıdır.

ABD, önce PKK’yi hendeklere sürdü, sonra FETÖ darbe girişiminde bulundu, Rum ve Yunanlarla Kıbrıs’ta Noble Dina tatbikatı yaptı. PYD’ye silah veriyor, ekonomimizi mahvetmek için CAATSA yaptırım kararlarını aldı. 152 ada/adacığı işgal eden Yunanlarla adalarda üs kurma görüşmeleri yapıyor, savaş gemileriyle Akdeniz’i çevreliyor. Dahası Türkiye’nin, sondaj çalışmasını “kışkırtıcı” bulduğunu belirtmiş ve bu faaliyetleri “durdurmaya” çağırmıştı.

Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarıyla emperyalist merkezlerde bütünleşme stratejisi içinde emperyalist tekellerin pazarı hâline geldi. Türkiye uygulanan politikalarla üretimden koptu, gümrük duvarları kaldırılarak ithalat cennetine dönüştü. Bu süreçte ekonominin tepesine emperyalistlerle işbirliği hâlinde olan borsa, dolar vurguncuları, rantçılar, faizciler, ithalatçılar geçti. Türk Lirası ile alış veriş yapma yönünde eğilim olsa da hala üretime yönelik kararlı adım atılmıyor.

Yerli savunma sanayine, üretime yönelik hamleler var ama sıcak paraya dayalı borçlanma, rant, ithalat hala temel belirleyici siyasetler.

Ders kitaplarından Atatürk ilkeleri kaldırılıyor, laiklik hedef tahtasına konuyor. Kadın aşağılanıyor.

Özetle ülkemiz Suriye’den, Kıbrıs’tan, Ege’den, şimdilerde Kanal İstanbul ile Montrö Antlaşması üzerinden yönelen ABD tehdit ve planlarıyla karşı karşıya.  Dahası üretim ve eğitimdeki gayrimillilik (laiklik, kadın karşıtlığı) de diğer sıkıntılar olarak yer alıyor.

DİĞER SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN ÖNCELİK SIRALAMASI

Bunların arasında öncelik sıralaması yapmak gerekir. Çünkü önceliğe göre düzenlenen sorunlar çözüldükçe diğerleri de sorun olmaktan çıkacaktır. Sırayla:

  1. VATANIN VE MİLLETİN BÜTÜNLÜĞÜ: PKK/PYD, FETÖ’ye karşı mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir.
  2. ÜRETİM VE İŞSİZLİKBorç batağından bir Millî Direnme Ekonomisiyle çıkmak ve Üretim Ekonomisini inşa etmek.
  3. BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ:Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya ile AB, ABD’den yönelen tehditlerePKK/PYD, FETÖ’ye karşı işbirliği.
  4. AVRASYA İLE İŞBİRLİĞİ: Bağımsız ve üreten Türkiye ve Atlantik’ten yönelen tehditleri göğüslemek için Asya ve ABD denetimine direnen ab ülkeleriyle işbirliği artırılmalıdır.
  5. ÇAĞDAŞLIK: Düşünen, eleştiren, kadını ve erkeğiyle eşit, CumhuriyetDevrimini tamamlamış bir toplum için; milli, laik bir eğitim ve sosyal ilişkiler hakim kılınmalı.
  6. PARLAMENTER SİSTEM: Bu kavram daha çok “demokrasi” olarak anılıyor. Fakat eksikli bir algı. Tek adam anlayışına karşı milleti temsil eden meclisin yetkileri eski şekline dönmelidir.

Öncelik sıralaması yapmak Atatürk gibi yapmaktır. Atatürk Amasya Genelgesi’nde “padişahlığı kaldıracağım, cumhuriyeti kuracağım, laikliği sağlayacağım” deseydi yanında çok az kişi bulurdu. Türk Milleti’ni millî mücadeleye sevk etmek üzere birleştirmesi gerekiyordu ve “vatanın bağımsızlığı, milletin birliği tehlikededir” dedi. Önce bağımsızlık savaşı kazanılmalı ve vatan kurtarılmalıydı; sonra diğerlerine sıra gelecekti. Öncelikli sorunun çözümü diğerlerinin çözümünü sağlayacaktı.

Halifeliğe, padişahlığa, millet egemenliğine, kadın-erkek eşitliğine, çağdaş yaşama dair fikirlerini de birlikte sunsaydı başarılı olamazdı.

Bugün de emperyalizme karşı vatan savaşı veriyoruz. Kadın-erkek eşitliğinin, laikliğin, çağdaş yasaları yapmanın, parlamenter sisteme dönmenin yolu emperyalizme karşı vatanın kurtarılması, milletin birleştirilmesiyle olanaklıdır.

Öncelik sıralamasını şaşırdık mı milletin çoğunu birleştiremediğimiz için emperyalizmin oyunlarında farkında olmaksızın rol alma ihtimalimiz de vardır. Elbette bu işe dünden gönüllüler de var.

İKTİDARIN TUTARSIZLIKLARI

İktidar, 2014’ten sonra daha bir milli noktaya geldi. Zeytindalı, Afrin, Barış Pınarı Harekatları ABD’yi geriletti. Hatlarına rağmen FETÖ ve PKK’nin üzerine gitmesi, Mavi Vatan gibi deniz tatbikatları, sondaj çalışmaları, Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşması önemlidir.

Diğer yandan tutarsız ve hatalı tavırları da vardır. Esad’a “diktatör” demesi, Suriye’nin topraklarında kentler kurmaya çalışması öncelik sıralamasında belirttiğimiz “vatanın ve milletin bütünlüğü” hususuna aykırıdır. Kanal İstanbul ile Montrö’yü ortadan kaldıracak ve Karadeniz’e ABD gemilerinin girmesine izin verecek olan girişim Rusya ile ittifakı zora sokmaktadır. FETÖ’ye karşı mücadelede siyasi ayağın üzerine yeterince gitmemesi, ders kitaplarından Atatürk’ü çıkarmak[1], okullara tarikat ve cemaat şeyhlerinin “Değerler Eğitimi” altında seminer vermeye gelmesi, tarikatlarla imzalanan protokoller, Diyanet’in Atatürk’e hutbelerde yer vermemesi, ayetli, hadisli faizsiz finans kuruluşlarının bağımsız denetimini yürüten denetçiler için etik kurallar belirlemesi, “Mehdi gelecek” söyleminde bulunan Adnan Tanrıverdi gibi kişilerin danışman veya yönetici olarak tutması millette kuşkuya neden oluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hala Mısır’ın başkanına “diktatör” diyor. Akdeniz’de Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmesi olumlu ama Mısır’ı da emperyalist kamptan koparmak ve Akdeniz’deki güvenliğimizi pekiştirmek gerek. Suriye, Mısır ve Lübnan, Rusya’yı Doğu Akdeniz denklemine katmadıkça dış politika aleyhimize dönecek ve ekonomik krizi derinleşecek.

Gırtlağımıza kadar ekonomik krizdeyiz; iktidar hala Kanal İstanbul’a milyarları akıtarak kaynağı üretim dışına yönlendirmeyi hesaplıyor.

“İncirlik ve Kürecik’i kapatırız” diyorken, yeni yapılacak ek kısımlar için ihale açıyor. Milletimiz de Asya ülkeleri de bu çelişkiyi görür.

KANAL İSTANBUL KOMŞULARLA İŞBİRLİĞİNİ ZEDELER, ABD’Yİ SEVİNDİRİR

İktidar, Kanal İstanbul’un Montrö’ye aykırı olmadığını söylese de durum böyle değil. Bölge ülkeleriyle ilişkiler gelişiyor derken kanalla ilişkiler gerileyecek. Rusya ile olan işbirliği Libya, İdlib, Kanal İstanbul üzerinden gerilir.

Kanal İstanbul yapılırsa şu durumlarla karşılaşacağız:

  1. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile gemilerin geçişinden ücret alınamayacağından gemiler, İstanbul Boğazı yerine kanala yönelmez. Ülkemizin gelir elde etmesi olası değildir. Gemiler kanala zorlanırsa Montrö ihlal edilmiş olur.
  2. NATO ve ABD Karadeniz’de gücünü arttırarak enerji yollarını, Rusya’nın ve İran’ı daha yakından kontrolüne almaya çalışıyor. Bu, ülkemizi Karadeniz’e kıyı, Asya ülkeleri ve Rusya, İran ile karşı karşıya getirir.
  3. Kanalın yapılma amaçlarından “tehlikeli maddeleri taşıyan gemiler nedeniyle bu gemileri kanala yönlendirmek”; tehlikeyi kanala taşımaktır. Tehlike değişmiştir. Üstelik artıyor. Çünkü kanalın genişliği boğazdan dar olacak. Kaza, yangın, deprem gibi afet durumunda insanlara, doğaya, kanala zararı artacaktır. Gemi yan döndüğünde kanalı tıkayan geminin taşıracağı tuzlu su tarım arazilerini çoraklaştıracaktır.
  4. Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü’nün etkilenmesiyle birlikte ÇED raporunda da ifade edildiği üzere yılda 32.7 milyon metreküp su kaybı olacağı uzmanlarca belirtiliyor.
  5. PYD/PKK’yi ağı silahlarla takviye eden ABD’nin Karadeniz’e yerleşmesine izin verilemez. Proje, Türkiye, FETÖ ve PKK üzerinden ABD’ye karşı vatan savunmasını zorlaştırır; belki de başarısızlığa uğratarak ülkemizin parçalanmasının önünü açar.

MUHALİF KURUMLARIN TUTARSIZLIKLARI

İktidar, çelişkili davranışlarıyla, hala kaynakları üretime yönlendirmedeki, dış politikadaki tutarsızlıklarıyla kendini bitiriyor. İşsizlik de artıyor. Anketler iktidarın 1. parti olmaktan uzaklaştığını gösteriyor.

İktidar milli noktalardan (özellikle bağımsızlık, üretim ekonomisi) eleştirilirse, geriler. Parlamenter sistem (demokrasi), tek adam söylemleri dile getirilmeli ama öncelik sıralamasında sonlardadır. Çünkü halkın en baştaki kaygıları ekonomi, işsizlik, vatandır.

Babacan, Davutoğlu ve Gül ile “demokrasi” üzerinden ittifak kurma söylemi yanlıştır. Antiemperyalist söylemde bulunulmalı. Antiemperyalizm olmazsa bugünleri ararız. Demokrasi diyerek yeniden Amerikancı kampa bağlanmak ülkemizin son yıllardaki kazanımını mahveder.

Bir fikre, eyleme niteliğine bakmaksızın “iktidara yarar” kaygısıyla yaklaşmak; farkında olunsun veya olunmasın gayrimilli tavırlara iter. Bir eyleme bakışta en temel nitelik; emperyalizmi geriletip geriletmediği olmalıdır. Oysa kimi muhalif kurumlar ve aydınlar emperyalizmi geriletip geriletmediğine ve ülkeye yarayıp yaramadığına değil; “iktidara yarayıp yaramadığına bakıyor. Bir olay ve eylem, Türkiye’ye faydalıysa ama iktidara da puan getiriyorsa, sırf iktidara da yaradığı için olayı desteklemiyor ve yanlarında olmuyorlar.

Örneğin Zeytindalı, Afrin, Barış Pınarı harekatları başlamadan önce “ne işimiz var Suriye’de!” diye harekatlara karşı çıkanlar oldu. Oysa “ne işi var emperyalizmin Suriye’de” demeliydiler.

ABD, Fetullah Gülen’e kucak açarak, sondaj çalışmamızı engelleyerek, Suriye’de 60 bin tır silah vererek PYD üzerinden tehdit etmiyormuş gibi “Ne F-35 Ne S-400” diyenler oldu. Tehdidin kaynağı ABD’yi “Rusya’ya da karşı bağımsızlık” diyerek engellenmeyeceğini bazıları biliyordu. Çünkü bunlar ABD severlerdi. Bir kısım iyiniyetli muhalif ise ülkemizi tehdidi göğüsleyecek silahlardan ve ittifaklardan mahrum bırakan bu anlayışa “herkese karşı tam bağımsızlık” söylemiyle ikna edildiler.

Gemilerimiz Akdeniz’de petrol ve gaz ararken “orada bir kova petrol bile bulamazsınız, uluslararası ilişkilerimi zedelemeyin” şeklinde itiraz edenler oldu.

İktidarın “İncirlik ve Kürecik’i kapatırız” ifadesine, CHP lideri Kılıçdaroğlu “ABD ile ilişkilerimizi bozmayalım” diye karşı çıktı.

Son ayların konusu ise Çin’in, Uygur Türklerine yönelik soykırıma kadar varan zulümler yaptığıdır. ABD, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarından dolayı Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısını kabul etti. Batılı 22 ülke de Çin’e ortak bir mektup göndererek sözde “toplama kamplarında” tutulan Uygurların serbest bırakılmasını istedi. AB ve ABD’nin olaya tepki göstermesi, HDP’de bir anda Türkleri “zalimlerden kurtarma” aşkına sebep oldu.  Türkiye’de Türk, Kürt demeden katliam yapanların meclis sözcülüğünü yapanların birden bire Uygurlara gösterdiği duyarlılık (!) göz yaşartıcı doğrusu. İktidar, “Tek Çin” politikasını desteklediği, bu hususta Çin’e itiraz etmediği için bir kısım muhalif, iktidarın aksine konumlanmayı yine muhalefet sandı ve “Çin, Uygurlara zulüm uyguluyor” politikasına teşne oldu.

Oysa işin içinde AB, ABD, HDP varsa gözler biraz daha açılarak soru işaretleri oluşmalıydı. Basından alınan bilgilerle değil yerinde gözlem ile söz söylenmeliydi.  Çin’in daveti üzerine Uygur kamplarını ziyaret eden Sabah gazetesi muhabiri “Bize farklı anlatılmış” demişti. ABD Senatosu 12 Aralık 2019’da, 1915 olaylarını “Ermeni Soykırımı” sayan karar tasarısı, oy birliğiyle kabul etmişti. Ermenilere soykırım yaptığımızı belirten ABD’nin Çin’i soykırımla suçlamasının tezat olduğu kavranmalıydı.[2] Dahası “Çinliler şu Uygur’u öldürdü” dediği kişilerin hayatta olduğu ortaya çıktığı halde Çin karşıtı politika Asya’dan kopmaya ve ABD’ye yönelmeye neden olmaktadır. Uygurlara yönelik haksızlıklar olabilir ama bunu yerinde gözlem yaparak ve AB, ABD söylemelerine teşne olmadan dile getirmek gerekir. Dahası söylem Çin ile ilişkilere zarar vermemelidir.

“Irkçılığa, bölücülüğe, gericiliğe hayır” şiarıyla hareket eden Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’na bağlı Hepimizin Sendikası grubu, geçtiğimiz aylarda, üyesi oldukları Konfederasyonu ikna edemeyince HDP önünde PKK’den çocuklarını talep eden ailelere destek için Diyarbakır’a gittiler. Orada “Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’na bağlı Hepimizin Sendikası grubu olarak buradayız” dediler. Anaların eylemin haklılığı, konfederasyon üyelerinin de haklı bir eylememi katılıp katılmadıkları göz önünde bulundurulmaksızın; eyleme katılanlar “izinsiz konfederasyon ismini kullanma” gerekçesiyle sendikalarından ihraç edildiler.

En başta ailelerin eylemin terörü zayıflatıp zayıflatmadığı, taleplerinin haklı olup olmadığı, dolayısıyla Türkiye’ye faydalı olup olmadığı sorgulanmalıydı ama ihraç edenler ve ihraç edilmesini isteyenler bunu yapmadılar. Hatta yüksek sesle dillendirmeseler de kimileri içten içe eylemin haklı olduğunu belirtti ama aileler eylemi AKP önünde yapmadıkları, kimi AKP’li bakan ve AKP’ye yakın kurumların aileleri ziyaret etmeleri üzerinden eylemin “AKP’ye yaradığı” tezine ulaştılar. Belki AKP’ye yarıyor olabilir (bence aileler İktidarın HDP’ye yönelik sorumluluğunu hatırlattıklarından yaramıyor) ama ailelerin HDP önünde olması; PKK’nin adresini göstermeleri yönüyle Türkiye’ye hizmet eden bir eylemdir. Dahası eyleme AKP’lilerin gelmesi eylemi haksız kılmaz; aksine iktidarın sorumluluğunu hatırlatmak için fırsattır. AKP’lilerin gelmesinden rahatsız olan AKP’lilerden daha fazla o ailelere sahip çıkmalıydı. ADD gibi bir kurumlarda ailelerin yanında olmadı. Fikren destekliyor olabilir ama ailelerin yanına da gitmeliydiler, gitmeliler.

Özetle iktidar ne diyor veya hangi kararı alıyorsa tersini savunmanın muhalefet olduğunu sanan bir muhalif anlayış ortaya çıktı. Hatta kimi muhalif kesim, iktidar ABD’ye belli ölçülerde mesafe koyduğunda, buna karşı çıkmaktadır.

Tüm bu muhalif tavırlarda görüldüğü gibi iktidarın fikir veya eyleminin ülkemize yarayıp yaramadığı değil, iktidara yarayıp yaramadığına bakılıyor. Oysa emperyalizmi gerileten her hareket olumlanır, sonra çelişki varsa dile getirilerek iktidarı; emperyalizme karşı tutarlı mücadele vermeye yöneltmek gerekir. Atatürk, alternatif olduğunu, padişahı ve İstanbul Hükümeti’ni milli noktadan eleştirip doğru tavra zorlayarak gösterdi. Padişahı ve İstanbul Hükümeti’ni, emperyalizme karşı milleti birleştirip birleştirmediği, vatanı savunup savunmadığı hususlarından eleştirdi.

2020’nin “Atatürk Yılı” olması için; ABD öncülüğündeki emperyalist kampa karşı başarıda, başta Suriye olmak üzere komşu ülkelerle, Asya ile işbirliği ve üretim şarttır. Bunun için iktidar milleti kutuplaştıran, geren ve gayrimilli nitelikteki uygulamalardan vazgeçmelidir. Tarikat ve cemaatların eğitimde ve toplumda yer almasını önceleyecek düzenlemeleri hayata geçirmelidir.

Muhalif kesimler de önceliği emperyalizme karşı milletin birliği olarak ele alıp iktidarı bu noktalardan uyararak, eleştirerek doğru tavra yöneltmelidir.

[1] Atatürk, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarından tamamen çıkarıldı. Bazı kitaplarda Atatürk ve Atatürk ilkelerine ayrılan kısım azaltıldı. Bakınız; Mustafa SolakGayrimilli Eğitim, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2018.

[2] Hüseyin Vodinalı,  “Neden ABD yerine Çin protesto ediliyor?”, 23.12.2019

2020’nin Atatürk yılı olması için…

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!