Serkan Arslan yazdı…
Başarılı olan insanlar üzerinde yapılan araştırmalara göre, başarı üzerinde kişinin kendine güveninin o işteki başarı oranını %85 oranında etkilediği bilinmektedir. Bu orana bilginin etkisi yaklaşık %3-%7 arasındadır. Sadece bu oranlara bakarak bile anlayabileceğimiz gibi başarıya giden yol aslında “güven“ kelimesinden geçiyor diyebiliriz. Yani ‘ben yapabilirim’ düşüncesi başarıya giden yolda temelimizi oluşturuyor. Bu noktada akla gelen ilk soru şu oluyor; kendine güvenen insan ve onun psikolojisi nasıl olur ve oluşturulur?
Öncelikle belirmek gerekir ki özgüven ile kendine güvenmek aynı şey değildir. Yaşamın içinde denemek istediğimiz, başarmak istediğimiz her olgu bize yeni fırsatlar verir. Her yeni durumda ortaya çıkacak olan öğrenme fırsatı, başarının en büyük destekçisidir. Başarısızlık ve başarı bir denklem oluşturursa zihninizden başarısızlığı silin. Bu durumda geri kalan tek şey başarı olacaktır. Buradaki problemin asıl sorusu şudur
‘BAŞARI NE ZAMAN GELİR?’
Genel itibarla yaşanılan her olayda karşılaşılan başarısızlık, yapılan hatalar karşısında bizlere öğrenme fırsatı verir. Yenilgiler bize hata yapılan tüm konularda öz yeterliliklerimizi geliştirme ve tanıma ayrıcalığı sunar. Asıl odaklanmamız gereken konu nasıl başarabilirim sorusundan önceye neyi başarabilirim sorusunun cevabıdır.
‘ÇÜNKÜ YAŞAM HER ANIYLA ALGIDAN İBARETTİR’
Başarıya ulaşmış insanlara dikkatlice bakarsanız hepsinin yeterli özgüvene sahip olduklarını görürsünüz. Aslına özgüven başarının sebebi değil sonucudur. Kişi ben bunu yapabilirim, bunu başarabilirim duygusuyla neyi başarabilirim farkındalığını birleştirdiği noktada yola emin adımlarla çıkmış olur. Bu yolda yapılan hataların farkına varmak ve üzerine gitmek kararlılığını gösterir.
Başarı elinizde yeterli ekipman olmadan asla size gelmez. Bu ekipmanları da karşılaştığımız engellerden sonra oluşturduğumuz pozisyonlar bize getirir. Aldığımız bu pozisyon üretebildiği en güçlü saldırı ve savunma mekanizmamızı oluşturur. Şüphe ve kararsızlıklarımız savunma alanımızın en zayıf hattıdır. Güven ve inanç ise tam aksine saldırı kanadımızın en güçlü iki temel taşıdır. Her iki alanda da mücadele ederken hem konfor hem de muharebe alanı bizim kim olduğumuzu belirler. Sonuçlar ne olursa olsun insan değişir. Farkındalık artar ve kendi limitlerimizin farkına varırız. Eksik olan yanlarımızı görürüz. Görmek, fark etmek, farkına varmak nenden başaramadığınızın tanısını ortaya koyar. Tıpkı bir hastalık gibi önce tedaviyi kabul edip ardından öz yeterliliklerinizi geliştiririz.
Küçük bir örnek vermek gerekirse, bir kilometrelik bir koşu yapmak için yerinizi aldığınızı düşünün. Kendinizi başarabilirim kelimesiyle ikna ettiniz. Yarış başladı, bütün enerjinizle koşuyorsunuz ama parkurun yarısına gelemeden nefesiniz daraldı ve kaslarınız artık durmanız gerektiğini beyninize bildiriyor. Ciğerleriniz kaburgalarınızı parçalayacak kadar hızlı şişip sönüyor. Ve yarışı yarıda bırakmak zorunda kaldınız. Biraz soluklandıktan sonra kendinize neden olmadığını sorduğunuzda alacağınız cevap aslında çok basit olacaktır. Gerekli donamıma ve hazırlığa sahip değildiniz. Eğer hazırlığınız yoksa yalnızca “inanç “ sizin için aldatıcıdır.
Gerekli donanıma sahip misiniz? Yani vücudunuz ve beyniniz gerekli efor ve kondisyon içerisinde mi?
Hadi sen yaparsın, sen güçlüsün, başarabilirsin gibi motivasyon içeren cümleler tek başına Viagra etkisi yaratır. Yapmanız gereken şey öncelikle gerekli tüm şartları taşımaktır. Bu noktada kendinizden övgü dolu sözleri esirgeyin. Başarana kadar ne olduğunuzu unutun neler yapabileceğinizin farkına varın.