1. Haberler
  2. Analiz
  3. Araçsallaştırılan yargı silaha dönüştürülen hukuk ve 5 Nisan Avukatlar Günü

Araçsallaştırılan yargı silaha dönüştürülen hukuk ve 5 Nisan Avukatlar Günü

featured

Av. Hüseyin Özbek yazdı…

Kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine geçildiği, bağımsız ve tarafsız kalması gereken kurumların, siyasi otoritenin etki alanına girdiği, yargının araçsallaştırıldığı, hukukun silaha dönüştürüldüğü bir dönemde, 5 Nisan Avukatlar Günü için neler söylenebilir? Normlar hiyerarşinin yerini reis hiyerarşisinin aldığı, Anayasal devletten anayasalı devlete geçildiği bir ortamda, hak arama/savunma mesleğini sürdürmeye çalışan avukatlar bayram yapmalı mıdır?  İddia makamı ve yargıçla yürüyen, savunmanın iyice kısıtlandığı bir yargılama sürecinden adil karar çıkacağına inanmalı mıyız?

Araçsallaştırılan yargının, silaha dönüştürülen hukukun, muhalefetin tasfiyesinin, iktidarın tahkiminin en etkili silahı haline getirildiğini dile getirmemeli miyiz? Yargı bağımsızlığının ön koşulunun yargıç bağımsızlığı olduğu gerçeğini görmezden mi gelmeliyiz? Sorular hiç kuşkusuz daha da uzatılabilir ama her sorunun aynı zamanda yanıt olduğunun altını çizerek, hukuk ve yargının nasıl bu hale geldiğini anlamak için biraz geriye gidelim.

Emperyalizme karşı verilen Milli Kurtuluş Savaşının yereldeki sivil örgütlerine Müdafaayı Hukuk denilmesi üzerinde düşünülmelidir. Özgür ve bağımsız yaşamak isteyen mazlum bir millet, kutsal isyanını hukuk meşruiyetine dayandırmaktadır. Kuruluş döneminde, 1925 yılında Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nin açılışı, yeni devletin çağdaş hukuk standartları esas alınarak inşasındaki kararlılığı göstermektedir. Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt öncülüğünde yapılan çalışmalar meyvesini verecek, 5 Kasım 1925’te Atatürk’ün, açış konuşmasıyla eğitime başlayacaktır.

Atatürk’ün, hukuk, demokrasi, teokratik devlet ile laik devlet, Ortaçağ anlayışı ile çağdaş anlayış arasındaki farklara dikkat çektiği konuşması, Cumhuriyetin gelecek tasarımını göstermesi açısından önemlidir:

“Ankara Hukuk Mektebi ile Cumhuriyet hukukunu, yalnız görünüşteki ve laftaki şekliyle değil, fakat bilinçteki ve kavrayıştaki mahiyetiyle, kanunlarıyla ve hukukçularıyla açıklayacak ve savunacak tedbire girişmiş oluyoruz…

 Cumhuriyet Türkiye’sinde eski hayat kuralları, eski hukuk yerine yeni hayat kurallarının ve yeni hukukun geçmiş bulunması, bugün tereddüt edilemez bir emrivakidir. Bu gerçeklik, sizin kitaplarınızda ve uygulamaya dayanak olacak kanunlarınızda ifade ve izah olunacaktır.”

Atatürk, konuşmasında, İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri başta olmak üzere bazı hukukçuların, Milli Mücadelenin meşruiyet organı TBMM’nin oluşumunu Kanunu Esasi’ye ( 1876 Anayasası ) aykırı bulduklarını hatırlatır ve halifelik gibi teokratik kurumların tasfiyesine karşı çıkışlarını sert bir şekilde eleştirir:

“En büyük şehrimizin, bu memlekette belki Avrupa’da öğrenim görmüş yüksek uzmanlardan meydana gelen baro heyeti, açıkçı hilafetçi olduğunu ilan eden ve ilan etmekle iftihar duyan birisini kendisine başkan seçmiştir. Bu olay, köhne hukukçuların Cumhuriyet düşüncesine karşı derin ve gerçek olan vaziyet ve eğilimini anlatmaya yeterli değil midir? Bütün bu olaylar, devrimcilerin en büyük fakat en sinsi düşmanının, çürümüş hukuk ve onun iflah olmaz mensupları olduğunu gösterir.

Talebe efendiler! Yeni Türk toplum hayatının kurucusu ve kuvveti olmak iddiasıyla eğitime başlayan sizler, Cumhuriyet devrinin hakiki hukuk alimleri olacaksınız. Bir an evvel yetişmenizi ve milletin isteğini yerine getirmenizi millet sabırsızlıkla beklemektedir.”

5 Nisan’da avukatlar ve barolar, Türkiye ile Atatürk’ün 100 yıl önceki konuşmasında hedef gösterdiği çağdaş uygarlık, hukuk devleti arasındaki mesafenin niçin bu kadar açıldığının muhasebesini yapmak zorundadırlar.

Yine avukatlar ve barolar, yasama yürütme yargı dengesine dayalı kuvvetler ayrılığı yerine, gücü tek kişide toplayan başkanlık sisteminin Türkiye’yi sürüklediği açmazdan çıkışın demokratik çözümünü topluma önermek zorundadırlar.

Avukatlar ve barolar, Cumhuriyet’in 102. yılının 5 Nisan’ında, postmodern monarşi mi Atatürk ve yol arkadaşlarının temellerini attığı, Cumhuriyet mi sorusunun doğru yanıtlarını halkla paylaşmak zorundadırlar.

Sonuç olarak avukatlar ve barolar, hukuk devleti ile reis devleti arasındaki tercihlerinin, tarihin ve halkın vicdan terazisinde mutlaka tartıya çıkarılacağını unutmamak zorundadırlar.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 5 Nisan 2025, 16:45

    Kutluyorum. Düşüncelerime açıklık getirdiniz. Saygılar.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!