Prof. Dr. Nur SERTER yazdı…
2014 yılının 2 Aralık günüydü. 19. Milli Eğitim Şurası toplandı.
Eğitimin onca sorunu varken, Şura tek konuya odaklandı; Milli Eğitimin Dini Eğitime dönüşümünü sağlayacak projelere.
Şura’nın sadece adı “milli” idi. Eğitimde “dinsel dönüşüm” için önemli adımlar atılıyordu.
Bu adımlar arasında en dikkat çekici olan yandaş eğitim sendikasının önerileriydi.
Karma Eğitim tartışmaya açılmıştı. Ama bununla da yetinilmiş, okul öncesi eğitim de kapsama alanına alınarak, kız ve erkek bebeklerin aynı okulda eğitim görmesinin sakıncalarına değinilmişti. Daha açık bir tanımla 3-4 yaşındaki bebeklere bile cinsiyet odaklı bir bakış açısı ile yaklaşılmaktaydı.
O tarihte milletvekiliydim. Bu ilkel ve çağdışı yaklaşım karşısında kıyamet kopmasını beklerken, büyük suskunluk sürüyordu. 5 Aralık 2014’de yaptığım Basın açıklaması ile verdiğim tepkide yalnız kalmıştım.
AKP’nin yıllardır süren tutumu belliydi. Tepki gelmezse zamanı kollar ve amacına ulaşacak adımları atardı.
Aynı günlerde Eğitim-İş’in “Ekenek Dergisine” bir yazı yazdım. Yazının başlığı “ Karma Eğitim için Ses Ver” idi. Tüm eğitimcilere, Çağdaş Sivil Toplum Örgütlerine, Üniversitelere, Kadın Kuruluşlarına, Aydınlara, Eğitim Gönüllülerine çağrıda bulundum. Televizyonlarda durumu anlattım. Çırpınmalarım boşunaydı.
CHP’nin Genel Başkanı’nın bu konuda anlamlı ve güçlü bir karşı duruş göstermeyeceğini artık öğrenmiştim. Düşündüğüm gibi oldu.
Sayın Kılıçdaroğlu Milli Eğitim Şurası’nı, dinselleşmeyi ve laikliği ağzına almayan şu sözlerle eleştirdi;
“ Milli Eğitim Şurası, milli değil. Bilimsel Şura’yı engelleyen, toplumu geriye götüren bir Şura. Gayrı resmi Şura. Kararlar uygulanamaz. Baksınlar dünyadaki uygulamalara. O ülkelerde insanlar nasıl çocuklarına eğitim veriyorlar. 11 yılda eğitim sistemi 13 kez değişti. Çocuklarına gemi alıyorlar, eğitime yer vermiyorlar.”
Oysa Karma eğitim bir Cumhuriyet projesiydi.
Kızların da erkekler gibi ve onlarla aynı koşullarda, aynı okullarda eğitim görmesini, kadın-erkek eşitliğini ve birlikteliğini, toplumsal kalkınmanın bu birliktelikle sağlanabileceğini ortaya koyuyordu. Karma eğitim, uygar dünyaya giden yolu açıyordu.
Mustafa Kemal Paşa 1916’da Doğu cephesinde savaşırken Anı defterine not düşmüştü.
“ Kadınlara özgürlüklerine vermekten, toplumsal yaşamda kadınlarla birlikte yaşamanın erkeklerin düşünce yapısı, ahlakı ve duygularında yaratacağı gelişmelerden” söz etmişti.
1921 yılında Sakarya Savaşı sürerken Ankara’da Maarif Kongresi toplamış, kadın-erkek 250 öğretmenle geleceğin çağdaş eğitimi için çalışma başlatmıştı.
Cumhuriyet ilan edildikten 5 ay sonra da Eğitim Birliği Yasası kabul edilmiş ve ilkokullarda karma eğitim başlatılmıştı.
Cumhuriyet sadece kadın eğitimine destek vermekle yetinmiyor, bir “Aydın Kadın Kuşağı” yaratıyordu.
Dünyada karma eğitim ilk kez 1871’de ABD’de uygulanmaya başlayıp, Avrupa’nın Protestan ülkelerinde hızla yayılmıştı.
Kurtuluş Savaşının devam ettiği günlerde ise ilk uygulama kız öğrencilerin boykot ve direnmeleri sonucunda 1921’de Darülfünun’da başlatılmıştı.
Atatürk Devrimlerinin ve çağdaş Türkiye’nin kız öğrencilere verdiği umut öylesine büyüktü ki, eğitim görme hakkına sahip çıkmak isteyen kız öğrenciler, Kız Lisesi bulunmayan Tekirdağ’da direnişe geçmiş ve 1924 yılında ilk karma lise uygulamasına geçilmişti.
Cumhuriyet’in 100. Yılında, 100 yıllık bir Cumhuriyet Projesinden on yıl süren bir hazırlık sonucunda vazgeçilmeye çalışılıyor.
Bu süreç sürpriz değil. On yıllık bir hazırlığın sonucu, göz göre, göre geldi. Önce sınıflarda sıralar ayrıldı. Bunu sınıfların ayrılması izledi. Daha sonra öğrenciler bazı okullarda cinsiyete göre sabahçı-öğlenci olarak bölündü, kız öğrencilere kadın öğretmenler görevlendirildi. Hatta okul kantinleri ve okul servislerinin bile ayrıştırıldığı okullara rastlanılmaktaydı. Özetle, tehlike adım adım yaklaşmıştı.
Tüm bunlar yaşanırken “üç maymunu” oynayanların şimdi şaşırmış görünmeleri ne kadar ilginç!
On yıldır süren hazırlık karşısında sürdürülen suskunluğun, aymazlığın, umursamazlığın bedeli çocuklarımıza, gençlerimize ve topluma ödettirilecek.
Toplumsal tepkiler, Milli Eğitim Bakanının yaptığı açıklama ile yeni oluşmaya başladı.
Laik eğitimin 4+4+4 “devşirme projesi” ile sonlandırılmasına, tarikat vakıflarının eğitimde başat roller üstlenmesine, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının ortak projeler üretmesine, Kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılmasına, seçmeli dini ders modülleri ile tüm okulların imam- hatipleştirilmesine, çocukların örgün eğitimden koparılıp yasa dışı tarikat okullarına terk edilmesine suskun kalan CHP’nin Genel Başkanı ise, “bilimsel eğitim”den söz ediyor.
Milyonlarca gencin laik ve bilimsel eğitim hakkına sahip çıkmak yerine sadece “türban” takanların eğitim hakkına sahip çıkmakla yetiniyor.
Halkımızın karma eğitime yönelik on yıllık sinsi hazırlıktan habersiz kalmış olmasının sorumlusu siyaset kurumudur. Siyasetçinin, özellikle de karma eğitimin mimarı olmuş bir partide siyaset yapanların bu tuzaktan habersiz olma hakları yoktur.
Cumhuriyet Halk Partisini zorla muhafazakarlaştırmaya çalışanların, kurucu değerlerinden soyutlayan ve devrimci kimliğine ipotek koyanların varacakları tek liman vardır; KARŞI-DEVRİMİN LİMANI…
Onlar bilerek, azimle ve hile dolu yöntemlerle karşı devrim hamlesini sürdürürken, çağdaş ve akılcı Türkiye hayal edenler aymazlık içinde bakıyorlar, bu suç bizim!