Osman Kutlu yazdı…
1919 yılı Mayıs ayının onbeşi Perşembe günü, güneş bir başka doğuyordu güzel İzmir’e. İlk ışıkları dağların tepelerinde parlarken Türk’ün ve vatanı Anadolu’nun kötü kaderi başlıyordu. Düşman kirli ayaklarıyla bu kutsal toprakları kirletti.
Limanda “kardeşim” deyip bağrımıza bastığımız azınlıklar ile gerçek kardeşimiz yerli hainler coşku içindeydi. Halk üzüntü, acı ve çaresizlik içinde rezaleti seyrediyordu. Çünkü Padişah yayınladığı kandil mesajında Yunan Ordusunun Müslümanların koruyucusu olduğunu, İslamiyeti ve Hilafeti korumak için İzmir’e geldiğini söylüyor, karşı konulmamasını istiyordu. O kara gün, Beraat Kandiliydi!!!
Kalabalık arasında kendinden emin ve başı dik bir kahraman duruyordu, Hasan Tahsin adıyla gazetecilik yapan Osman Nevres. Günlerdir küçük grubuyla birlikte, işgale karşı bildiriler dağıtarak verdikleri mücadele sonuca ulaşamamış, halk uyanmamıştı. Tabancasını çekti ve tek atışta düşman sancaktarını yere indirdi. Düşman paniğe kapıldı, hainler suskun halk şaşkındı. Tek kişi olunca üzerine çullandılar, süngülerle şehit ettiler.
Hasan Tahsin, Teşkilat-ı Mahsusa’nın teşkilatçı üyelerinden biriydi. Balkanlar ve Trakya’nın ardından İzmir’e geldi. Suikast sonucu şehit edilene kadar grubunu oluşturmuştu.
Osman Nevres’e, Teşkilat-ı Mahsusa’nın bombacısı Hasan Tahsin’in adını verdiler kod adı larak. Hem kendi adını hem de Hasan Tahsin’in adını tarih sayfalarına altın harflerle yazdırmakla kalmadı, direnişin simgesi olarak Türk halkının kalbine de yazdırdı.
Grubun genç üyeleri başkanlarını korumak için askerlere saldırdılar ama kurtaramadılar, tutuklandılar. Oracıkta öldürülmemelerinin sebebi belliydi, sahte bir yargılamayla suçlu bulunup halkın önünde idam edilmek. Gece hapis tutuldukları binanın bacasından yara bere içinde kalmalarına rağmen kaçmayı başardılar.
Kemal, İzmir Nüfus Müdürü Hasan Askeri Bey’in oğlu, 1899 doğumlu, İstanbul’da Yüksek Baytar Mektebi’nde öğrenciydi. İki arkadaşıyla kaçmayı başardıktan sonra eve geldi. Babası, onu artık orada yaşatmayacaklarını söyleyerek, düğünü için hazırlamakta olduğu parayı eline vererek dağlara gönderdi.
Genç Kemal, sabah gün ışırken Beldibi geçidinden Nif’e doğru tepeyi aşıyordu. Aydın taraflarına gitti. Bir Ağadan, parasını savaştan sonra, kendi olmasa da babası tarafından ödenmek üzere borç bir at satın aldı. Önce Kuvay-i Milliye’ye ardından düzenli orduya katıldı. Süvari Teğmeni oldu.
Savaşta öylesine bir hırs ve hızla saldırılar yapıyordu ki, hangi birliğin desteğe ihtiyacı varsa “Yıldırım” gibi yetişiyor, yardım ediyordu. Adını Yıldırım Kemal yaptılar. Kısacık ömründe, Yıldırım Kemal kadar, bütün orduda adı anılan ve tanınan başka bir kahraman olmamıştı.
Konya’da hastahanede yatarken Büyük Taarruzdan haberi olunca, doktorundan gitmek için izin istedi. Vermeyince kaçtı. Fahrettin Paşa’ya giderek, İzmir’e ilk girecek birliğe verilmesini istedi. Fahrettin Paşa hastalığını bahane etmeye çalışsa da kabul ettiremeyince onu Bölük Komutanı olarak atadı.
Düşmanın en büyük lojistik merkezi Küçük Köydeki tren istasyonundaydı. Burayı imha görevini alan Yıldırım Kemal, her zamanki gibi yıldırım hızıyla saldırdı. Lojistik merkezini dağıtıp, düşmanı imha etti. Düşmanın çekilme ve dağılmasındaki katkıları adına yakışır düzeydedir.
O da Reşat Albay gibi, hasretini duyduğu İzmir’e, güzel günlere, kurtuluşa ulaşamadan şehit oldu. Büyük Taarruz Bisikletlileri olarak her yıl yine tam şehit olduğu saatte başında anma töreni yapıyor, yanına çadırlarımızı kurup birlikte huzur içinde yatıyoruz.
Küçük Köy, şehit kahramanımızın hatırasına sahip çıkmış ve adını Yıldırım Kemal Köyü olarak değiştirmiş. Burada sadece Yıldırım Kemal Şehitliği yok. Unutulmuş bir şehitlik daha var. Burayı bulup, temizleyip, ortaya çıkarmak ve ziyaret etmek de Büyük Taarruz Bisikletlilerine nasip oldu.
Şekil 1. Yıldırım Kemal Köyü cami arkasındaki kayıp şehitlik. İlk bulduğumuzdaki hali
O günlerde köyün camisi hastahane olarak kullanılmış. Yaralılardan şehit olan 8 tanesi caminin arka bahçesine gömülmüş. Sonraki yıllarda caminin imamı yanına köyden bir genci de alıp şehitleri bir araya toplayıp bir şehitlik yapmış. Daha sonraki yıllarda da unutulmuş. Biz bisiklet turu sırasında burayı bulunca hemen çevreden balta, kazma, kürek vs ne bulduysak alıp temizlemeye başladık. O sırada yanımıza köyden bir amca yanaştı, ne yaptığımızı sordu. Biz de durumu anlattık. Önce sesi titredi, sonra elleri titremeye başladı ve gözyaşları içinde boynumuza sarıldı.
Şekil 2. Şehitliği gençliğinde cami imamıyla birlikte yapan amcamız
Meğer cami imamının yanındaki genç bu amcaymış. Almanya’ya gitmiş, bayram tatili için memleketine gelmiş.
Şekil 3. Yıldırım Kemal Köyü Cami arkasındaki şehitliğin bugünkü hali
Yıldırım Kemal’in 80’li yıllarda çizgi romanı yapıldı ama ilgi görmediği için sadece 8 sayı çıkarılabildi. 90’lı yıllarda ise Milli Eğitim Bakanlığı bu 8 sayıyı “Yüzbaşı Cemil” adıyla tekrar yayınladı. Yıldırım Kemal’in adı varken Yüzbaşı Cemil nereden çıkmış anlaşılır gibi değil.