Osman Kutlu yazdı…
İlk gün düşman mevzileri aşılmış, ikinci gün tutunma çabaları bertaraf edilmişti ama halen düşman ordusu hattını korumaya devam ediyordu. Oysa bir an önce yarmanın gerçekleştirilmesi ve düşmanın çembere alınıp imha edilmesi gerekiyordu. Bunun gerçekleşmesi için Başkomutan taarruzu çok yakından takip ediyor, müdahalelerde bulunuyordu ama düşman imhadan kurtulmak üzereydi.
Bu sorunun daha fazla devam etmemesi gerektiğinin bilinciyle hareket eden İzzettin Bey, Dumlupınar’a 10 km, Çalköy’e 15 km mesafedeki Çalışlar Köyü yamaçlarında aradığı fırsatı yakaladı. Gece geç saatlere kadar süren çok kritik bir taarruzla düşman hatlarını yardı. Birliklerini de yarmadan sonraki sıkıştırma ve takip harekâtı için uygun şekilde görevlendirdi. Düşman hatlarını yardığını bildirdi ve yoluna devam etti.
Birkaç saat sonra Başkomutan’dan bütün birliklere harekât emri geldi. Emirde İzzettin Bey’e birliklerini düşmanın muhtemel çekilme istikameti olan Kaplangı Dağına doğru yönlendirmesi söyleniyordu. Emri okuyan İzzettin Bey, bir ordunun ne kadar mükemmel yönetildiğinin örneğini tarihin unutulan sayfalarına yazdırdı.
Hemen bir mesajla gönderilen emrin uygulanamayacağını yazdı. Kendisinin komutanlığın bu faaliyeti ve sonuçlarıyla ilgili beklentilerini tahmin ettiğini, savaşın kritik durumu itibariyle kaybedilecek tek bir dakika olmadığını söyledi. Yaptığı görevlendirmeleri anlattı ve kendi görevlendirdiği birliği diğer kolorduya, gerideki bir kolordudan da bir birliğin kendisine verilmesini istedi. Emrin değiştirilerek söylediği şekilde yeniden tanzim edilmesini söyledi. Birçok orduda hayal bile edilemeyecek bir şeydi bu yapılan. Başkomutan’ın emrine itiraz edeceksiniz ve yeni verilecek emrin nasıl olacağını söyleyeceksiniz.
Bir saat sonra Başkomutanlıktan yeni bir emir geldi. Eski emir iptal edilmiş ve yeni emir tam da İzzettin Bey’in istediği ve söylediği şekilde düzenlenmişti…
Kendinizi alt birlik komutanı olarak düşünün. Öyle bir komutanınız var ki, size güvenerek sizi özellikle en önemli yerde görevlendiriyor. Amacını, niyetini anlatıyor. Sizden sadece verilen emirleri uygulamanızı istiyor. Ama siz onun emrine karşı çıkıyor ve kendisine talimat veriyorsunuz. Bir sözüyle kelleniz gider ki Padişahlık döneminde nice kahramanların kelleleri böyle itirazlar, hem de haklı itirazlar sonucu gitmiştir.
İşte! Büyük Taarruzu “büyük” yapan da, muhteşem zaferi getiren de bu anlayış ve kavrayıştır.
Ve bu kavrayışın yaşandığı yerin hatırası İzzettin Bey’e soyadı olarak Atatürk tarafından bizzat verilmiştir: Çalışlar
Eskiden İzmir yolu içinden geçen Çalışlar köyü, yol değiştirilince geri planda kalmış. Savaştan sonra İzzettin Çalışlar bir defa bu köye gitme imkânı bulmuş ama o günden beri bir daha da gelen giden olmamış. Uzun yıllar sonra biz Büyük Taarruz Bisikletlileri olarak ilk defa gittik ve her yıl gidiyoruz.
Düşman hatlarının yarıldığı yerde söylentilere göre 12 Süvari askerimiz şehit olmuş ve oraya gömülmüş ama henüz mezarları ortaya çıkarılamadı. Belki de pek çok yerde yapıldığı gibi, mezarları kaldırılmıştır.
Ne acıdır ki, tarihimizin en kritik ânlarının yazıldığı bu yer, bunun gibi pek çoklarının yaşadığı unutulmuşluğu yaşıyor. İzzettin Çalışlar diyoruz ama ne soyadını aldığı yeri ne de neden bu soyadını aldığını bilmiyoruz.
Yüzüncü yılı kutluyoruz ama daha yeni yeni şehit mezarlarını buluyoruz. Birçok şehit mezarı ise halen kayıp. Çünkü tarla açmak için, bina yapmak için, yol yapmak için şehit mezarları yok edilmiş. Kritik olayların yaşandığı yerler talan edilmiş.
Filmde diyor ya “Uyursan ölürsün” diye. Hayır! Onlar asıl unutulunca ölür. Tarihlerini unutan toplumlar tarihi tekrar ve tekrar yaşamaya mahkûmdur. Tarih, unutulunca tekerrür eder. Şehitlerini unutan toplumlar çocuklarını vatan için ölmeye ikna edemez. Öyle “Şam’da namaz kılarız, Atina’da çay içeriz, Moskova’da yemek yeriz” falan hikâye. Unutursan yok olursun…