Osman Kutlu yazdı…
31 Ağustos 1922 sabahı Anadolu topraklarında güneş Zafertepe’den doğdu Zafer Güneşi. Mustafa Kemal Paşa komutanlarını da yanına alarak savaş alanını gezmeye çıktı. İncelemelerde bulunup, esirleri, ele geçen malzemeleri denetlerken askerine de moral veriyordu. Başkomutanını savaşın en ön saflarında gören askerin gözü parlıyor, kazanılan zaferin de heyecanıyla, ayaklarındaki yırtık çarıklar, çaputlar yokmuş gibi dağları bir çırpıda aşacak kadar dik durup selam veriyordu.
Keyifleri gördükleri bir manzarayla kaçtı. Gözleri yaşardı. Bir grup asker, düşmanın attığı bir top mermisinin açtığı çukura gömülmüş, şehit olmuşlardı. Manzaranın gözlerin yaşarmasına sebep olan kısmı sancaktardı. Bedeni bombanın çukuruna gömülmüş, üzerini toprak kaplamış ama o sancağını inatla toprağın üzerinde tutacak şekilde toprağın üzerine çıkarmamıştı. Sanki Türk’ün son nefesinde bile sancağını, bayrağını, devletini yaşatmak için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğinin kutsal bir simgesi gibiydi. Elinden bayrağı almaya çalıştılar ama parmakları kilitlenmişti, alamadılar.
Gizlice gözlerindeki yaşı silen Atatürk komutanlarına dönerek “Meçhul Asker Abidesi işte buraya yapılsın ve bu görüntü simge olarak kullanılsın” talimatı verdi. Tam gidecekleri sırada şehit sancaktarın parmakları gevşedi, bayrağı bırakıverdi.
30 Ağustos 1924 tarihinde burada yapılan Zafer Bayramı törenlerinde anıtın temelini Atatürk attı. Simge olarak bu görüntü kullanılmıştı ama anıtın yeri olarak Zafertepe’deki komuta merkezi seçilmişti. Bu törende Atatürk ‘‘Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada sağlamlaştırıldı, ebedi hayatı burada taçlandı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, Devlet ve Cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır. Burada temelini attığımız ‘‘Şehit Asker Abidesi’’ işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, fedakâr ve kahraman Türk Milletini temsil edecektir. Bu Abide Türk Vatanına göz dikenlere, Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, cesaretini, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.’’ Şeklinde tarihî konuşmasını yaptı.
Mimar Hikmet Bey ve Taşçı Kadir Usta’nın eseri olan anıt, 30 Ağustos 1927’deki Zafer Bayramı törenlerinde Atatürk tarafından açıldı. 1964 yılına kadar bu anıtın altında kutlamalar yapıldı.
1964 yılında anıtın, bu simgenin yaşandığı yere, Berberçam Tepesine taşınması kararlaştırıldı. Bu taşınma kararının sebebi bilinmemekle birlikte 1961 yılında çıkarılan 220 sayılı yasaya dayandırılmaktadır. Taşınma sırasında kaidenin mermer blokları zarar gören anıt, Berberçam Tepesine değil depoya kaldırıldı.
Depoda yıllarca unutulan anıt, zamanında burada törenlere katılmış olan ve bölgeye tekrar Garnizon Komutanı olarak atanan Tümgeneral Ali Özveren tarafından hatırlandı. O kadar çok hasar görmüştü ki düzeltmek mümkün olmayınca yeniden yaptırıldı ve 30 Ağustos 1979 yılında şimdiki haliyle, şimdiki yerine yani Berberçam Tepesine yerleştirildi.

Yerine 1964 yılında yapımına başlanıp 1968 yılında hizmete açılan günümüzdeki Zafer Anıtı yapıldı. Çatılı silahların uzaktan görünüşünü, namlu ağız ateşini, alev alev yanan meşale hissini uyandırdığı iddia edilen(!) Zafer Anıtı’nın asıl manası Kurtuluş Savaşımızı sembolize etmesi(ymiş). Anıtı bir bütün olarak meydana getiren değişik yöndeki üçgen bloklar; milletimize gösterilen haksızlığa, feverana, karşı milletimizin tek vücut halinde birleşerek kazandığı 30 Ağustos Zaferini canlandırıyor(muş). Anıt, gelecek nesillere, Türk milletine karşı içte ve dışta meydana gelebilecek kötü tesirler karşısında er geç birleşerek zafere gidileceğini anlatan bir anıt(mış). Ben bu anıta baktığımda bunların hiç birini anlayamıyorum. Sanırım benim anlayış kabiliyetim yok. Gerçek anıta yani Şehit Sancaktar Anıtına bakınca ise çok şey anlıyorum.
Yıllar içinde belki 1000 kişiye buradaki Zafer Anıtını gösterdim ve anlamını sordum. Şimdiye kadar, kastedilenleri anlamayı bırakın, herhangi bir şeye benzetebilen bile çıkmadı. Bakın bakalım siz bir şey anlayabilecek misiniz? Ben anlamadım da…