Osman Kutlu yazdı…
“Kurtuluş Savaşımızın simgesi olmak üzere ve tüm cephelerdeki şehitlerimizin anısına 30 Ağustos 1992 tarihinde, Büyük Taarruzun 70. yıldönümünde, Dumlupınar İlçesi çıkışında, Afyon-Uşak-İzmir yolu kenarına yapılmış temsili anıtlar ve temsili şehit mezarları kompleksidir.
Burada yığma toprak tepe üzerine doğuya bakan Mehmetçik anıtı vardır. Anıtın yanına dik merdivenlerle çıkılır. Aşağıda ise, Şehit Baba-Oğul, Milisler ve Üç Komutan anıtları vardır. 500 tane sembolik şehit mezar taşı ve kitabesi vardır.” (Kültür Müdürlüğü internet sayfasından alınmıştır)
Dikkat ederseniz Kültür Müdürlüğü sayfasında bile şehitliğin temsilî olduğu yazıyor, hem de her noktası temsilî. Yani benim ifademle “Sahte”. Yıllardır hep eleştirdiğimiz bir konu.
Az ileride gerçek şehitler, gerçek olay yerleri, gerçek anıtlar varken insan tarihinin en önemli ve değerli kahramanlık destanının hatırasına neden hiç alâkası olmayan bir yere temsilî şehitlik yapar ki? Siz babanızın mezarını mezarlığın 200 mt içerisine yapıp, yolun geçtiği mezarlık kapısının yanına temsilî taş dikerek mi ziyaret edersiniz? Kimse yol kenarı falan demesin lütfen, oraya kadar gelen insanları eğer 10 km daha öteye götüremiyorsak bu savaşı çoktan kaybetmişiz demektir zaten, boşuna temsilî şehitlik falan yapmaya gerek yok.
Dumlupınar Şehitliğinin “Sahte” olmasından daha hazin olan ise Mehmetçik Anıtının neden doğuya baktığıdır. Dünyanın her yerinde süngü takmış asker anıtı yüzünü düşmana döner. Yani anıtın yüzü düşman tarafına doğru çevrilir. Zaten süngü takmış asker anıtının anlamı da düşmana gözdağı vermektir. Peki buradaki anıtın yüzü neden doğuya, Ankara’ya dönük? ANKARA’DA DÜŞMAN KİM???
Şekil 1. Büyük Taarruzda Dumlupınar ve taarruz harekâtının akışı
Şimdi de asıl enteresan olan kısmı anlatalım;
Ana taarruz birliği olan 1.Kolordunun, İzzettin Çalışlar komutasında düşmanın hattını Çalışlar Köyü’nde nasıl yardığını önceki bölümde görmüştük. Çalışlar Köyü Dumlupınar’a yaklaşık 10 km mesafededir.
Düşman, hatları yarıldıktan sonra General Trikopis komutasındaki ana kuvvetleriyle Çalköy’e, meydan muharebesi alanına doğru sürülmüştür. Başkomutan Muharebesinin yapıldığı bölgenin Dumlupınar’a en yakın mesafesi 10 km’dir.
Düşmanın diğer kolu General Franco komutasında Elvanlar ve Büyük Oturak üzerinden Kaplangı Dağına doğru süratle çekilmişlerdir. O meşhur Başkomutanın emrine karşı gelme olayı yaşandıktan sonra İzzettin Çalışlar da peşinden Halaçlar Köyü’ne gitmiştir. Bu güzergâhın Dumlupınar’a mesafesi de yaklaşık 10 km’dir.
Yani sizin anlayacağınız Büyük Taarruz sırasında Dumlupınar Şehitliği’nin yapıldığı yere ne düşman askeri ne Türk askeri 10 km’den daha fazla yaklaşmamış, herhangi bir çatışma yaşanmamıştır. Yani, Dumlupınar Şehitliği’nin olduğu yerin 10 km’den daha yakınında Büyük Taarruz sırasında tek bir mermi bile atılmamıştır.
Bu durum yüksek lisans tezlerine de konu olmuş ve söylediklerimiz akademik olarak da ispat edilmiştir.
Fakat bundan daha vahim olanı, Dumlupınar Şehitliğine gittiğinizde anlatıcılar(!) size asla “Başkomutan Muharebesi” ifadesini kullanmazlar. Herkes “Dumlupınar Meydan Muharebesi” ifadesini kullanır ve belki de daha acı olanı meydan muharebesinin burada yapıldığı söylenir.
Biz doğruları anlatmak için çırpındıkça ne hikmetse ülkenin en önemli figürleri durmadan Dumlupınar Meydan Muharebesini yazıp çiziyor, Dumlupınar’da TV programları yapıyorlar. Söyleyecek söz bulamıyorum. Yazık!…
Bunları söylediğinizde bu sahteciliğin savunucuları hemen bütün Kurtuluş Savaşı’nı temsil ettiğini söylüyor. Önceki bölümde Türk Kurtuluş Savaşı’nı temsil edecek olan anıtı, hem de Atatürk’ün bizzat emir vererek yaptırdığı anıtı anlattık. Daha üstüne söylenecek söz var mıdır?
Önceki bölümlerde “Temsili şehitlik” yapmanın mahsurlarını anlattık. Yeni nesillerin nasıl yanlış yönleneceğini ve gerçek şehitliklerin yok olup gideceğini söyledik. Vatandaşların daha rahat gezebilmeleriyle ilgili iddiaların komikliğin söyledik ve “Eğer oraya gelen insanları 3-5 km daha gitmeye ikna edemiyorsak yapılanların hiçbir anlamı yok” dedik.
İşte bu sözlerimizi ispat eden en büyük örnek burada yaşanmaktadır.
İsmail Şükrü Bey’in kurduğu ÇELİKALAY’ın hikâyesini anlattık. Burada, yani Dumlupınar’da, şehitliğin olduğu bölgede kurduğu savunma hattını ve düşmanı nasıl kahramanca aylarca durdurduğunu anlattık. Nerede bu kahramanlar? Nerede verdikleri mücadelenin hatırası? Yok, çünkü hepsi unutuldu. Buraya yapılan “temsilî” şehitlik ve meydan muharebesini sahiplenme çabaları bu muhteşem “gerçek” kahramanlığı ve kahramanlarını unutturdu.
Aklıma hep, meclis kürsüsünden fütursuzca söylenen “Biz Yunanlılarla Kurtuluş Savaşı falan yapmadık. Bütün şehitlikler göstermelik” sözleri geliyor. Kahroluyorum…
Hele “137 bin şehit” ifadesi var ki, aklımı kaybedesim geliyor. Büyük Taarruzda verdiğimiz şehit sayısı 9-12 bin arasında. Bütün Kurtuluş Savaşı boyunca verdiğimiz şehit sayısı 30-40 bin arası. Eğer sivil şehitleri dâhil ederseniz bu defa rakamlar 300 binleri geçer ki bu konuda yapılmış çok detaylı araştırmalar mevcut olup, meseleye “Türk Soykırımı” şeklinde bakmaktadırlar. Peki, bu “137 bin şehit” nereden geliyor? Özellikle Dumlupınar’da tv programı yapıp aylarca her programında papağan gibi bunu tekrar eden Türkiye’nin “Duayen araştırmacı gazetecisine” sormak isterim bunu.
Bu arada düşmanın 200 bin kişilik ordusundan ülkesine geriye dönebilenlerin sayısı yaklaşık 65 bin kişiymiş…