Osman Kutlu yazdı…
Kendilerini yanlış yöne sevkeden Kara Murat’ı şehit eden Trikopis, General Franko’nun Kaplangı’yı kaybettiğini öğrenerek yönünü Uşak’a doğru çevirdi. Rastladıkları köyleri yakıp yıkıp yağmalıyorlardı. Ancak askerleri açlık ve yorgunluktan bitap düşmüştü. Yağmaladıkları köylerden de bir şey elde edebilmiş değillerdi. Çaresizce dinlenmeye koyuldular.
Bu sırada bir köylünün 5.Kafkas Tümeni’ne gelerek, düşman birliklerinin köyleri yakarak Uşak’a doğru geldiğini söylemesi üzerine, savaşta imhadan kaçan dağınık bir takım düşman birlikleri sanılarak, o sırada tümen emrinde olan 23.Tümenin 69.Alayı (Komutanı Yüzbaşı Nihat Bey) bölgeye gönderilir. Nihat Beyin birlikleri bugünkü adı Çamyuva olan Minkript tarafına geldiklerinde düşmanla temas ve çarpışmalara başlar.
Düşman askerlerinin mühimmat ve yiyecek sıkıntısı sebebiyle savaşmak istememesi üzerine Trikopis teslim olma kararı vermek zorunda kalır ve subaylarını gönderir. Bu arada 1000 kadar düşman askeri Nihat Bey’in birliği tarafından öldürülmüştür. Nihat Bey en ilerideki Süvari bölüğünün yanına vardığında dere yatağından iki subay ve 10 kadar er beyaz bayrak sallayarak gelirler. Komutanlarının teslim olacağını ama bir Tümen Komutanı gelmesini isterler. Nihat Bey kendisini Tümen Komutanı olarak tanıtır. Bunun üzerine 25 tanesi üst subay olmak üzere 100 subay ve 600 civarında düşman teslim alınır.
Akşam hava kararmak üzeredir. Teslim alma işlemlerinin uzayacağını düşünen Nihat Bey, üst rütbeli esirlerin herhangi bir şekilde zarar görmesi ihtimaline karşılık onları Tümen karargâhına gönderir. Karargâha yakın mesafede 5.Kafkas Tümen Komutanı Halit Bey esirleri teslim alır. Ancak raporuna, düşman generallerini Göğem köyü yakınlarında gece saat 22:00’da kendisinin esir aldığını yazdırır.
Yaklaşık 6000 düşman askeri, subayları ve generalleriyle birlikte teslim alınır.
Trikopis’in yakalanması meselesi savaştan sonra tartışmalara sebep olmuş, Atatürk müdahale ederek kayıtlardan araştırılmasını istemiştir. Araştırma sonucu Nihat Bey’in haklı olduğu ortaya çıkınca Atatürk Halit Bey’e tepki göstermiş ve kızmıştır. Aslında o sırada Nihat Bey’in birliği 5.Kafkas Tümeninin emrindedir. O gece kendi tümenine (23.Tümen) geçmiştir. Yani Tümen olarak yakalama şerefi yine Halit Bey’in tümeninindir ama raporunda durumu belirtmemesi ve kendine mal etmesi tepki çekmiştir.
Bu yanlışın peşinden bugün de aynen gidilmektedir. 5.Kafkas Tümeninin Karargâhı olan Göğem Köyünde bu olayın anısına bir anıt yapılmıştır. 1960-62 yılları arasında Uşak Valiliği yapmış olan İhsan Tekin öncülüğünde yapımına başlanan anıt, 27 Kasım 1960 tarihinde açılmıştır. Uşak’a 7 km mesafededir. Çoğu kişi anıtın Trikopis’in teslim alınması anısına yapıldığını bile bilmez.
Trikopis’in yakalanması ile ilgili tartışma ve yanlışlar sadece askeri birlikler arasında olmaz. Toplumda da bir sürü hikâyeler anlatılmaya ve konu sulandırılmaya devam eder. Bu anlatımlar öyle hayallerle süslenmiştir ki akıl almaz. Hatta enteresan bir Ahmet Çavuş hikâyesi internette ve birçok yazarın kitaplarında sıkça geçer. Sanırsınız ki Ahmet Çavuş neredeyse düşman ordusunu tek başına yenmiştir.
Anlatıma göre Ahmet Çavuş yanında iki askerle birlikte dolaşırken bir ağacın altında 10 kadar düşman subayının oturduğunu görmüş. Hemen el bombalarını alıp üzerlerine atlamış. Etrafınız sarıldı teslim olun, demiş. Sonra bakmışlar ki esirlerden biri saklanmaya çalışıyor, gel bakayım buraya demiş, ensesine bir de şaplak vurmuş. Meğer bu saklanmaya çalışan Trikopis’miş. Daha sonra Atatürk Ahmet Çavuşa Trikopis’in üniformasını hediye etmiş. Yani neresinden tutsanız elinizde kalır. Adamın yanında 8-10 bin askeri var. Yahu Ahmet Çavuş, sen bölük komutanının yanına ulaşamazken koskoca generalin yanına nasıl ulaşacaksın? Hadi ulaştın, subay olduklarını nereden biliyorsun? Atatürk bile görse Trikopis’i tanımaz sen nereden tanıyorsun? Türk Askeri esir olan düşmana asla kötü muamele yapmazken tokat vurmakla ordumuzu küçük düşürdüğünün farkında mısın?
Hadi Ahmet Çavuş Trikopis’i tanımış olsa bile, böyle bir yalanı uydurmanın zararlarını anlayacak kadar bilgili değil, Ey! Bu yalan olduğu bas bas bağıran hikâyeyi paylaşan arkadaşım, sen nasıl bir cahillik içindesin ki bunu sosyal medyada paylaşıyorsun? Hiç mi anlatımın saçmalığını fark etmedin? Hiç mi zekâ kırıntısı yok kafanın içinde? Yapmayın arkadaşlar, yapmayın. Lütfen paylaşımlarınıza dikkat edin. Paylaştığınız şeylerin ne olduğuna dikkat edin, içerisinde akla mantığa aykırı saçmalıklar bulunan şeyleri paylaşmayın. Sadece kendi tarihinize bile isteye ihanet etmiş olursunuz.
Son zamanlarda yeni bir saçmalık dolaşıyor ortalıkta. Neymiş Fevzi Paşa “Hadi Mustafa” demiş, Atatürk de “Bekle ağabey” demiş. Pes artık. Bu ne saygısızlık? Fevzi Paşa Atatürk’e asla ismiyle hitap etmez. Hem de resmî ortamda. Hele hele Atatürk Fevzi Paşa’ya “ağabey” falan kesinlikle demez. Asker arkadaşınızla kahvede goy goy mu yapıyorsunuz yahu? Yalanının bile bir şekli vardır, bu kadar saygısızlık olur mu?
Lütfen paylaştıklarınıza dikkat edin… İhanete ve saygısızlığa ortak olmayın.
Burada aslında en büyük yanlış başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere, devlet kurumlarında ve üniversitelerdedir. Bu konularda belgeleriyle doğru düzgün açıklama ve araştırmalar hazırlayıp yayınlamadıkları, bu tür paylaşımları engelleyecek açıklamalar yapmadıkları için bu tür manzaralar yaşanmaktadır ve daha da yaşanacaktır. Asıl acı olan, bu yalanları paylaşanların bir kısmının bunları engellemekle yükümlü asker, yönetici ve akademisyenler olması.