Osman Kutlu yazdı…
Düşman kuvvetleri Afyon’un güneyinde Sivri Kayası denen yerden itibaren batıya doğru döner, Kalecik Sivrisi-Kurt Kayası-Belen Tepe-Sivri Tepe-Tınaztepe-Kılıçarslan-Kız Kulesi-Çiğiltepe hattı boyunca uzanır. Bu hat Nurettin Paşa’nın komutasındaki 1.Ordu’nun taarruz hattıdır ve ana taarruz bölgesidir.
İngiliz gözlemcinin söylediği meşhur “Türkler bu mevzileri 6 ayda geçebilirlerse kendilerini bir günde geçmiş gibi şanslı sayabilirler” sözüne mazhar olan mevziler bunlardır ve düşmanın en tahkimatlı mevzilerinin olduğu hattır…
Savunma hatları en önde dikenli tellerle başlıyordu. O zamanki tel örgüler şimdiki gibi yuvarlak ve keskin tırnakları olan telüstüvaneler değil, eskiden tarla sınırlarında kullanılan dikenli tellerden yapılırdı. Bu tel örgüler 4 kattır. Her katına, çanlar takmış, bombalar tuzaklanmıştır. Görüşün az olduğu dere yatağı gibi yerlere de köpekler bağlanmıştır. Taarruz öncesi gerçekleşen çok önemli faaliyetlerden biri de bu köpeklerle ilgilidir.
Bazı insanların köpeklerle özel bir iletişimi olur. Bunlara ben “köpek avcıları” adını verdim. Bu insanlar köpeklerin yanına gitiklerinde köpekler onlara havlamaz. Neyşinıl Ciografik adlı belgesel kanalındaki “Köpeklere fısıldayan adam” gibi. Birliklerden böyle kişiler aranıp bulunmuş, tellerin kesilmesi ve bomba tuzaklarının imha edilmesi eğitimleri verilmiş.
25 Ağustos gecesini her ne kadar günümüzde eğlencelerle, konserlerle kutluyorsak da aslında o akşamın havasını yansıtacak tarzda bir düzenleme yapılsa ne kadar da şık olur. Düşman subaylarının o tarihte ve o saatlerde Afyon’da eğlence tertip ettiği saatlerde bizim bugün eğlence yapmamız biraz tuhaf olmuyor mu?.
25 Ağustos gecesi, bir çok romanda tarif edildiği gibi, neredeyse yaprak bile Türk’ün istikbaline halel getiririm diye korkusundan kımıldamıyordu. O gece sabaha kadar cephe hattında dehşetli faaliyetler yürütülüyor ama tek bir yaprak sesi duyulmuyordu.
İşte o gece Köpek Avcıları kan ter içinde düşman köpeklerini tel örgülerden alıp karargahlarına getiriyor, dönüp tellerdeki tuzakları ve bombaları etkisiz hale getiriyor, yapabilirse tel örgülerde delik ve gedikler açıyordu.
Ürkütlü Ahmet de bu köpek avcılarından biri (öyle olmasa da biz mezarının yeri itibariyle böyle kabul ettik). O gece defalarca düşmanın çektiği tel örgülerin yanına gidip gelmiş, yolu açmış ama ne yazık ki bir nöbetçinin farketmesiyle açtığı ateş sonucu tellerin dibinde şehit olmuştur. Söylentilere göre işini bitirince kuytuya pusup sigara içmek istemiş ve sigaranın ateşini farkeden düşman nöbetçisi tarafından şehit edilmiştir.
Ahmet, Sandıklı’ya bağlı Ürküt köyünden. Ailesi şehitlerini gelip bulmuş ve mezarını kendileri yaptırmışlar daha o tarihlerde. Uzun yıllar yılda bir gün de olsa gelip mezara bakmış, temizlemiş, düzeltmişler. Ancak son yıllarda geleni gideni olmamış ve mezar harap olmuş. Mezar taşında “Zafer Muharebesinde şehit düşen Ürküt’lü Ali Bey oğullarından Hasan Hüseyin oğlu Ahmet” yazar.
Mezarın hizasından batıya doğru gidildiğinde düşman mevzileri vardır. Günümüzde yok olmak üzere olan bu mevziler halen net olarak görülebilmektedir. Ancak araç yolu yoktur. Dolanarak çıkan bir patikayla 1-2 km uzaklıktadır.
Kayıtlarda bile olmayan Ürkütlü Ahmet’in mezarı bugün adına yakışır şekilde yapıldı ve envantere alındı. Mezarı halen eski adı Sinir Köy olan Tınaztepe Kasabasının yakınında, Kocatepe istikametinde yol kenarındadır. Ruhu şâd olsun…