1. Haberler
  2. Analiz
  3. CHP Atatürkçü bir parti olarak yoluna devam etmeli, sosyal demokratlar kendi partilerini kurmalıdırlar

CHP Atatürkçü bir parti olarak yoluna devam etmeli, sosyal demokratlar kendi partilerini kurmalıdırlar

featured

Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu

Geçtiğimiz Mayıs ayında Pankuş Yayınları tarafından ilk baskısı yapılan Atatürk Cumhuriyeti’ni Yeniden Kurmak başlıklı kitabımda sosyal demokratlar ile Atatürkçülük arasında farklılıklar olduğu ve hatta sosyal demokratların Atatürk Cumhuriyeti’nin laiklik ve ulus-devlet gibi temel kurucu ilkelerine tehdit oluşturduğu görüşünü savundum. Bu görüşün karşısında sosyal demokrasi ile Atatürkçülüğün örtüştüğüne dair tarihsel ve toplumsal gerçeklikle uyuşmayan zorlama iddiaları dile getirenler zaman zaman ortaya çıkabilmektedir. Bu iddiaların zorlama olduğunu ortaya koymak Atatürkçülüğün özgünlüğünü göstermek açısından önemlidir. Ama daha önemlisi, Atatürk Cumhuriyeti’nin geldiği kırılma noktasında bu tartışma akademik olmaktan öte Türkiye’nin siyasi geleceği için de yaşamsal nitelik taşımaktadır. Çünkü 1990 sonrasında kimlik siyaseti yapan sosyal demokratlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu temelleri olan laiklik ve ulus-devlet için tehdit oluşturmaktadır.

Sosyal demokratlıkla Atatürkçülüğü özleştirmeye çalışanlar bunu iki temel nedenden dolayı yapmaktadırlar. Birinci neden, içinde yaşadığımız toplumu kendi özgün koşulları içinde değerlendirmek ve buna uygun kavramsal çerçeve geliştirmek yerine, Batılıların kendi toplumları için geliştirdiği kavramsal çerçevesi kullanarak değerlendirme alışkanlığıdır. Bu alışkanlık emperyalist vesayetin yaşamın her alanına yayılmasını göstermesi yanında, bilimsel kolaycılığı ve yanlışı da ortaya koymaktadır. Bırakınız din vesayetinden kurtulamamış İslam toplumları ile aydınlanmayı yaşamış Batı toplumları arasındaki büyük farkları, İslam toplumları ve Batı toplumları kendi içlerinde bile farklılıklar taşımaktadır. Her ülkeyi kendi tarihsel ve toplumsal gelişimi içinde değerlendirmek ve anlamaya çalışmak gerekmektedir. Marx’ın 19yy. ortası İngiltere’deki acımasız kapitalist sömürü sürecinden esinlenerek geliştirdiği sınıf analizine dayalı kavramsal çerçeve ile bırakınız bugünkü Türkiye’yi, bugünkü İngiltere’yi bile anlayamazsınız.

Sağ-sol ayrımı aydınlanmayı yaşamış, din vesayetinden kurtulmuş, bireylerin çoğunluğunun özgürleştiği, sınıfsal farklılıkların belirginleştiği gelişmiş sanayi toplumlarında anlamlı olabilir. Türkiye, çoğunluğu Müslüman olan bir toplumdur. Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda din vesayetinden dolayı bireyler özgürleşememişlerdir. Onun için çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda siyasal çatışma Batılı sağ-sol ayrışması temelinde değil, bireylerin özgürleşmesini ve din vesayetinin kalkmasını savunan görüşlerle, bireylerin kullaşmasını sürekli kılan din vesayetini savunan görüşler arasında anlam kazanmaktadır. Nitekim Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasından beri esas çatışma ekseni bireyin özgürlüğünü savunan Atatürkçülükle, bireyin kullaştırılmasından çıkar sağlayan siyasal İslamcılık arasında olmuştur. Cumhuriyet’in kuruluşundan yüz yıl sonra bile toplumun önemli bir kesiminin kullaştırılmış bireylerden oluşması ve tercihlerini siyasal İslamcılıktan yana kullanmaları, Türkiye’nin 1938 sonrasında Atatürkçülükten uzaklaşmasından dolayı ödemekte olduğu ağır bir bedeldir.

Sosyal demokratlıkla Atatürkçülüğü özdeşleştirme çabaları arkasında yatan siyasi neden ise Atatürkçülüğü kullanarak Türkiye’de sosyal demokratların siyasi tabanını genişletme çabasıdır. 1960’lı yıllarında itibaren “ortanın solu” olarak CHP’de ortaya çıkan akım, 1970’li yıllarda CHP’nin tüzüğüne “demokratik sol” olarak girdi. Ancak tam bağımsızlık, laiklik, halkçılık gibi Atatürkçülüğü yansıtan ilkeler egemen konumunu korudular. 1980 darbesi sonrasında askerler CHP’yi kapatınca, yerine Atatürkçülüğü aşma iddiasında olan Bülent Ecevit’in Demokratik Sol Partisi ile sosyal demokrat ilkeleri önceleyen SHP ortaya çıktı. Atatürkçü taban ilk önce CHP’nin devamı olarak gördüğü SHP’ye yöneldi. 1992 sonrasında CHP’nin yeniden açılmasıyla, bu taban tekrar CHP’ye dönmeye başladı. SHP iktidar ortağı olmasına rağmen hızla taban kaybetti ve çareyi CHP çatısı altına girmekte buldu. Murat Karayalçın’ın sonradan SHP’yi yeniden kurması ise hiç bir karşılık bulmadı. CHP’nin 1992 sonrasında sosyal demokrat kimliğini benimsemesi, piyasacı politikalara ve kimlik siyasetine yönelerek, Atatürk’ün tam bağımsızlık, halkçılık, devletçilik ve laiklik ilkelerini göz ardı etmesi, oy oranının yüzde 20’lerin altında kalmasına yol açtı. Çünkü toplumun geniş bir kesiminde CHP’nin sosyal demokrat anlayışı benimsemesi ile izlediği kimlik siyaseti büyük bir güvensizlik yarattı.

Bunda kendisini “Sosyal demokrat”, “Demokratik sol” diye tanımlayan partilerin Cumhuriyet’in ilke ve hedeflerinden giderek uzaklaşarak, gelişmiş ülkelerdeki örneklerinde olduğu gibi küreselleşmenin etkisinde hedefsiz kalması, kimlik siyasetinden medet umması önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’de din vesayetinin kaldırılamadığı, bireyin özgürleştirilemediği bir ortamda Batı’dan etkilenerek kimlik siyasetine yönelmenin Türkiye’nin kurucu temelleri olan laiklik ve ulus-devlete tehdit oluşturduğunu ve emperyalizme hizmet ettiğinin bilincine varamamışlardır. Emperyalizmin desteklediği siyasal İslamcılık ve etnik ayrımcılığın son kırk yılda ülkenin enerjisini madden ve manen tükettiğini artık görmek gerekir. Eğer CHP’de sosyal demokratlar yerine Atatürkçüler egemen olsaydı, sosyal demokratlar kendi partilerini kurmuş olsaydı, CHP Atatürk Cumhuriyetçiliğinin hedefinin bireyi özgürleştirmek olduğunu, ancak özgürleşen bireyin zenginleşebileceği mesajını anlatmaya yoğunlaşacak, siyasal İslamcılığın bireyi kullaştırdığını, kullaşan bireyin yoksullaştığını anlatabilecekti. Kaldı ki, Atatürk Cumhuriyetçiliği, eşitlikler konusunda din, mezhep ve etnik ayrımı yapmadan kamucu özelliğiyle sosyal demokrasiyi aşan kapsamlı çözümlere odaklanırken, sosyal demokrasi, üretildiği emperyalist toplumların çıkarlarını yansıtan inanç ve etnik kimlik temelli yaklaşımlarla toplumdaki sorunları çözmek yerine derinleştirmektedir:

Atatürkçülük din vesayetini aşamamış olan Türk toplumunda bireyin özgürleştirilmesini ve bilinçli vatandaş olmasını hedefleyen politikalar geliştirilmesini savunur. Sosyal demokrasi ise Türk toplumunun Batı toplumları gibi din vesayetini aşmış olduğu, gelişmiş kapitalist bir toplum olduğu varsayımıyla hareket eder, Sosyalist Enternasyonelde yer alır.

Sosyal demokrasi emperyalizmin ürünüdür, emperyalizme hizmet eder. Atatürkçülük emperyalizm karşıtı, tam bağımsızlıktan yanadır. Bizim özümüzden çıkmış, milli bir akımdır.

-Sosyal demokrasi bağımsızlık konusunda hassas değildir, ekonomiyi IMF’ye, dış politikayı ikili anlaşmalarla ABD’ye, dış ticareti Gümrük Birliği ile AB’ye teslim etmekten çekinmemiştir. Atatürkçülük tam bağımsızlıktan, diğer ülkeler ile eşit ilişkilerden yanadır. Atatürkçülük, Türkiye’nin karar mekanizmalarında yer almadığı Gümrük Birliğini değil, ancak tam eşit üye olarak veto hakkı olduğu AB’yi seçenek olarak göz önünde bulundurabilir.

Sosyal demokrasi tarikatlar ve cemaatlere ifade özgürlüğü çerçevesinde hoşgörü ile bakar. Laiklik ve halkçılık ilkelerine dayan Atatürkçülük ise konuyu bireyin özgürlüğü için vazgeçilmez olan laiklik ilkesi temelinde değerlendirir ve bireyleri kullaştırıcı özelliğinden dolayı tarikat ve cemaatlere karşıdır. Onun içindir ki demokratik solcu Bülent Ecevit, Fetullah Gülen’e meftun olabilmiş; sosyal demokrat Y-CHP, FETÖ’cüleri milletvekili ve danışman yapmakta sakınca görmemiş, tarikat ve cemaatlere karşı tavır alamamış, Diyanet Akademisine kabul oyu vermiş, ülke yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik, yolsuzluk altında ezilirken türban tartışması açmıştır.

Sosyal demokrasi etnik, mezhepsel kimlikleri ön plana çıkarır, toplumu ayrıştırır, Atatürkçülük ise bireylerin özgürlüğü temelinde bütünleştirir. Sosyal demokrat CHP’nin kurultayında genel başkanının kimlik vurgusu yaparak genel başkanlığı kazanması, parti delegelerinden tepki almaması, en son olarak içinde siyasal İslamcıların da yer aldığı ittifakta diğer partilerle birlikte yapılan kimlik siyaseti vurgusu Atatürkçülükten ne kadar uzaklaşıldığını da göstermektedir.

Sosyal demokrasi için ulus-devlet önemli değildir. Atatürk ise Türkiye Cumhuriyeti’ni ulus-devlet temelinde kurmuştur. Atatürk’ün kurduğu CHP’nin son seçim bildirgelerinde sürekli olarak “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceleri kaldıracağız” vurgusu yapması, Atatürk’ten uzaklaşıp, sosyal demokrat kimliği benimsemesinin normal bir sonucudur.

Bu değişimde küresel güçlerin Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinden hoşnutsuzluğunun yanı sıra etnik ve mezhepsel açılardan ayrışmış bir Türkiye görme arzuları da yatmaktadır. Ancak bu gelişmeler Türkiye’de toplumsal barışı olumsuz etkilemekte, toplumun tümünü ilgilendiren kalkınma, adalet, demokrasi, eğitim gibi temel sorunların çözümü yerine ayrışma yaratan kimlik siyasetine enerji harcanmasına yol açmaktadır.

CHP’nin kurucu ilkelerine taban tabana zıt emperyalizmin desteklediği siyasal İslamcılarla ve etnik bölücülerle işbirliğini başka türlü açıklamak mümkün değildir. CHP’nin yönetiminde egemen olan sosyal demokrat görüştekiler, kimlik siyaseti temelinde kurdukları ittifaklardan vazgeçmemektedirler. En son olarak, 28.Şubat.2022 tarihli 6’lı mutabakatın 31.sayfasında yer alan “ herkesin kendi kimliğiyle ve kendisi olarak eşit şekilde toplumsal, kamusal ve siyasal yaşama katıldığı bir sistem inşa edilecektir.” İfadeleriyle Cumhuriyet’in laiklik ve ulus-devlet gibi temel ilkelerini açıkça hedef almaktan çekinmemişlerdir. Herkes kendi kimliğini bireysel olarak özgür olarak kullanabilir, inanç ve etnik kimliklerini toplumsal, kamusal ve siyasal alana taşırlarsa ortada ne laiklik, ne de ulus-devlet kalır. Cumhuriyet’in kurucu ilke ve hedeflerine inanan Atatürkçü bir kadro CHP yönetiminde olsaydı, CHP’nin bu ifadelere imza atması bir yana, kuruluş nedeninin Cumhuriyet’in temel ilkelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu gibi girişimlerle mücadele etmek olduğunun bilincinde olurdu.

Türk siyasetinde normalleşme, kendisini “Demokratik solcu” olarak tanımlayan Bülent Ecevit’in CHP’den ayrılarak, 1985 yılında Demokratik Sol Parti’yi kurduğu gibi, sosyal demokratların da ayrı bir Sosyal Demokrat Parti kurmasıyla mümkün olabilecektir. Ancak, sosyal demokratlar siyaseten var olabilmek için CHP’yi ele geçirmekten başka çareleri olmadıklarını görmüşlerdir. Bu nedenle sosyal demokratların CHP’den ayrılıp, kendi partilerini kurma dürüstlüğünü göstermelerini beklemek gerçekçi görünmemektedir. Çünkü sosyal demokratlar ancak Atatürkçülük ile kendilerini özdeşleştirerek oy toplayabileceklerinin farkındadırlar. Onun için görev Cumhuriyetçi tabana düşmektir. CHP’nin Atatürk’ün kurduğu parti olduğu, ancak bugün Atatürk’ten çok uzaklaştığı ve Cumhuriyet’in kurucu ilkelerini yok edici bir noktada olduğu bilinciyle hareket etmeleri yaşamsal bir nitelik kazanmaktadır.

Sağ-Sol Olarak Bölünerek Değil Kurucu İlkeler Temelinde Cumhuriyetçiler olarak Bütünleşerek Siyasal İslamcılığı Aşabiliriz

Kamuoyu araştırmaları da toplumun sadece küçük bir azınlığının kendisini sosyal demokrat olarak tanımladığını, kendisini Atatürkçü, milliyetçi ve demokrat olarak tanımlayanları da kapsayan Cumhuriyetçilerin çoğunluğu oluşturduğunu ortaya koymaktadır (1). Bu veriler, Türkiye’deki toplumsal ayrışmanın Cumhuriyet’in kuruluşundan yüz yıl sonra bile, Batı toplumlarında olduğu gibi sağ-sol arasında değil, Cumhuriyetçilik ile siyasal İslamcılık arasında olduğu tezini teyit etmektedir. Kaldı ki, toplumda din vesayetini arttırmayı amaçlayan siyasal İslamcıları, dini sadece bireysel vicdan düzeyinde kabul eden Batı toplumlarındaki sağ ile özdeşleştirmenin yanlışlığı ortadadır. O zaman, Türkiye’de Cumhuriyetçilik-siyasal İslamcılık ayrımı temelinde yeniden bir siyasal yapılandırma olmadan, siyasal İslamcılıkla mücadelede başarılı olunmayacaktır. Kimlik siyasetinden, özellikle siyasal İslamcılarla işbirliğinden medet ummanın ülke sorunlarını daha da derinleştireceği, Cumhuriyet’in laik ulus-devlet niteliğine tehdit oluşturacağı görülmelidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu çöküşten çıkış için Atatürk ilke ve hedeflerini savunan Cumhuriyetçi bir halk hareketinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de bugün kurucu ilkeler temelinde demokratik çıkış için yeterli Cumhuriyetçi çoğunluk vardır. Bu gerçek, çöküşten çıkış için kurucu ilkelerin ve hedeflerin neler olduğunu anlatacak Cumhuriyetçi bir siyasi hareketin gerekliliğine işaret etmektedir. Böyle bir hareket ortaya çıktığı zaman Cumhuriyetçi çoğunluğun daha da artacağına hiç kuşku yoktur. İnsanların yoksulluk, işsizlik, pahalılık altında ezildiği, gelecekten umut kestiği bir ortamda, kurucu ilkeler yeniden aydınlık bir geleceği sağlayacaktır.

Sormak gerekir; siyasal İslamcılarla işbirliği yaparsanız laikliği nasıl savunacaksınız? Ulus-devleti hedef alan emperyalizm taşeronu etnik bölücülerle birlikte hareket ederseniz, ulus-devleti nasıl koruyacaksınız? Son 20 yıldaki yıkımın işbirlikçileri Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan’dan hesap sormayacaksanız, Tayyip Erdoğan’dan nasıl hesap soracaksınız?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. 14 Ekim 2022, 09:20

    Naif bir önerme: “CHP ATATÜRK’ün partisi olarak yoluna devam etmeli!”.
    Bugünkü tablo ile asla mümkün değil. Çapoğlu, hayal görüyor. CHP, uzun yıllar önce, daha Baykal gn.bşk. iken elden çıktı.

  2. Sayın hocam , yerden göğe kadar haklısınız..evet biz Atatürkçüler, yıllardır iki arada bir deredeyiz.. lakin, Atatürkçü bir partinin , bir çatı altında toplanma zamanı gelmiştir. Tüm Cumhuriyet çiler evet artık birleşme zamanı..çok geç olmadan…!

  3. sn hocam,chp sınde ataturkcu kaldı mı sen once onu arastır.

    • Siz (herkese sen diyemezsin) önce iki lafı düzgünce bir araya getirmeyi ve bir tek sözcüğü olsun doğru yazmayı öğrenin de gerisi kolay.

      Cevapla
  4. tamamiyle katılmakla birlikte cumhuriyetçi, halkçı, milliyetçi, devrimci bir oluşuma bu yüzyılda daha çok ihtiyaç olmakla birlikte yukarıda saydığınız bütün parti ve isimler bu ilkeleri dinamitlemiş yada bu ilkelerin içini boşaltarak yada pisleterek milletin gözünden düşürmüş veya karalamışlardır. Bu ilke ve politikaları ayağa kaldırıp -canlandırmak oldukça zor olacaktır, çünkü arpa ilkelerden daha ağır basmakta…

  5. 13 Ekim 2022, 07:36

    Atatürkçüler’in artık Zafer Partisi var.

    • sen oyle sanmaya devam et. seyhın yegenı zafer partısınde. adam ‘ tarıkatlar ıcınde de cumhurıyetcıler var’ dıyor. bunların hepsı aynıdır. koken ne mhp mhp ummetcıdır. ıyısı zaferı vs sı fark etmez.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!