1. Haberler
  2. Analiz
  3. Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketi(2)

Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketi(2)

featured

Serkan Öz yazdı…

Aziz vatandaşlarım,

Bizim bugün yeniden millete hatırlatmayı faydalı gördüğümüz esas noktalar şunlardır:

Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketi’nin) cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçı vasıfları onun değişmeyen bariz mahiyetidir.

Bu mahiyeti şu noktalar izah eder:

Milli mefkûreye sâdık kalmak,
Milletin irade ve hakimiyetini,devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı vazifelerinin hakkiyle ifasını tanzim yolunda kullanmak,

Ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerle bilhassa iktisadî sahada devleti fiilen alâkadar ve faal kılmak.

Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdî ictimaî hayat için iş bölümü itibariyle muhtelif mesai erbâbına ayrılmış bir camia telâkki etmek esas prensiplerimizdendir.

Çiftçiler, küçük sanat erbâbı ve esnaf, amele ve işçi, serbest meslek erbâbı, sanayi erbâbı, tüccar ve memurlar, Türk camiasını teşkil eden başlıca çalışma zümreleridir. Bunların her birinin çalışması diğerinin ve umumî camianın hayat ve saadeti için zaruridir. Fırkamızın (Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketi) bu prensiple istihdaf ettiği (hedeflediği) gaye sınıf mücadelesi yerine ictimaî intizam ve tesanüd temin etmek ve birbirini nakzetmeyecek (bozmayacak) surette menfaatlerde ahenk tesis eylemektir.Menfaatler, kabiliyet ve marifet ve çalışma derecesiyle mütenasip olur.

Çiftçilerimizi kredi, istihsal kooperatifleri gibi iktisadî teşekküllere mazhar etmek ve bu teşekkülleri terakki ve tekemmül ettirmek gayedir.

Atatürk – 20 Nisan 1931

SEÇİM DOLAYISIYLA MİLLETE BEYANNAME

Bugün kurucu ideolojinin altı temel prensibi artık yoktur. Türk yerine Türkiyeli kavramı yaratılmıştır. Türkçe eğitim dili olmaktan çıkmıştır. Dünyada genel kabul gören ilke üniversite öğreniminin ana dilde yapılması iken ülkemizde yabancı dilde eğitim yapmak ayrıcalık ve talep nedeni olmuştur.

Sarıklı ve cübbeli bir Amiralin üniforması ile tarikata gitmesi normalleştirilmiştir. Tarikat üyeliği liyakatin önüne geçebilmiştir. Devletçilik 12 Eylül rejiminin kumandası altında ortadan kaldırılmış ve özelleştirmeler ile tabuta son çivi çakılmıştır. Bu durum kontrol ve denge mekanizmasını kaybeden sözde demokrasimiz içinde 1980 sonrası on yılların birikimiyle ortaya çıkmış, kurucu omurganın yaralanması ve ağır hasar alması parti içi liderlik tekeli sayesinde sorgulanmamış, yaratılan saadet zinciri sayesinde parti liderleri onlarca yıl görevlerini hiçbir koşulda bırakmayarak makamda kalmayı hedeflemişler, neredeyse ömür boyu sahip oldukları koltuklardan kopmamışlardır. Bu durum alt kadrolarda etik vurdumduymazlık yaratmış, makam sahipleri büyük hata veya hezimetler zinciri sonunda dahi istifa etmeyi akıllarına dahi getirmemiştir.

Bugün Türkiye’nin kurucu ideolojisine dönmesi için dış koşullar lehte oluşmaktadır. Türkiye’yi Atatürk’ten uzaklaştıran iki eksen de zayıflamıştır. Bu eksenlerden birincisi olan Rusya ve Çin’i batıdan ve güneyden çevrelemeye yönelik kenar kuşaktaki Anglosakson baskı azalmaktadır. Bu güç asıl hesaplaşmanın yapılacağı Asya Pasifik alana yoğunlaşacaktır. İkincisi dünya ekonomisi ve doğayı yıkıma uğratan kapitalist neoliberal sistem zayıflamaktadır. Devletler halkçılığa ve devletçiliğe önemle devlet kapitalizmine yönelmektedir. Milliyetçilik dünyanın her kesiminde yükselişe geçmiştir. Pek çok devlet cumhuriyetlerine sahip çıkmanın yaşamsal değerinin acı tecrübelerle farkına varmıştır.

Bu seçimlerde hem iktidar hem muhalefet tarihte eşi görülmemiş şekilde benzer siyasi davranış sergilemişlerdir. Her ikisi de NATO üyeliği ve neo liberal ekonomik düzeni savunmuşlardır. Her ikisi de anayasa değişikliği ile Anglosakson hegemonların yıllardır ülkemize biçtiği vizyonu savunmuşlardır. Türksüz anayasa. Laiklikten uzaklaşmış Türkiye. Atatürk’ü rozete ve postere indirgemiş sosyolojik bir ortam içinde üretim ekonomisine değil finansa odaklanmış Türkiye. Güzel ülkemiz gerek tarihsel gerekse liyakat birikimi ile oluşmakta olan yeni dış konjonktür paralelinde Atatürk’ün hayalini cumhuriyetin 100. Yılında gerçekleştirmeye ve mevcut kötü tabloyu tersine çevirmeye muktedirdir. Türkiye yüzyılı lafla değil Atatürk’ün vizyonuyla gerçekleşir. Atatürk’ün Vahdettin’e meydan okuyarak istifa sürecini başlattığı günün 104. Yıldönümünde tarih, en büyük gücümüz olmaya devam edecektir. Tarihin yaratıcılığı ve jeopolitik koşulların yakıcılığı nefes aldığımız her an bize yeni ufuklar yeni yollar açacaktır. Yeter ki ders alalım ve ümitsiz olmayalım. Ders almasını bilenler tarihe karşı hem kendi onurlarını hem geleceğin onurunu koruyabilenlerdir.

Bugün de Atatürk’e en büyük ihaneti dincileri ile Atatürk rozeti taşıyanlar yapmaktadır. Bu ihaneti görmek, hukukun ve demokratik hakların sunduğu her yolu kullanarak cumhuriyeti ve Atatürk’ü savunmak artık beka meselesidir. Hiçbir siyasi güç güneydoğu Anadolu’da özerkliği savunarak Türkiye’nin bölünmesine izin veremez. Hiçbir güç laik demokrasimizi İslami Cumhuriyete ve hilafet düzenine dönüştüremez. Hiçbir güç Kıbrıs, Mavi Vatan ve Türk Boğazlarındaki çıkarlarımızı yok sayamaz ve mevcut haklarımızı sulandıramaz. Abbasi Halife Memun’a 1200 yıl önce cevap veren Türk düşünürün dediğini tekrarlayalım: ”Benim doğduğum Türk illerinde gerçi ne Arab’ın ne Acem’in ne de Yunan’ın övündüğü şeyler yoktur, fakat bu topraklarda tanrı köle yaratmaz.’’

100 yıl öncesinin muzaffer ruhunu getirmek için bugün her şeye sahibiz. İkinci Atatürk’ü beklemeye gerek yok. Zira bugün milyonlarcası var. Tek sorun vefa ve cesaretin ortaya çıkmasıdır. Cesaretin ne zaman ortaya çıkacağı tarihimizde saklıdır. Yunan İzmir’e çıkana kadar savaşlar yorgunu Türk halkı İngiliz’e teslim olmayı düşünüyordu. Yunan İzmir’e ve o kara günden 4 gün sonra Atatürk Samsun’a çıkınca tarihin akışı değişti. Atatürk’ün dediği gibi: ‘’Cesaret gösteren ve tehlikeye atılan kazanır. Kuvvetli olduğu halde başarıdan ümidini kesen, yerinden hareket edemeyen ve düşmanın hücum etmesini bekleyen herhalde mağlup olur. Korkak kalp daima mağluptur… Savaşta yağan mermi yağmuru, o yağmurdan korkmayanları korkanlardan daha az ıslatır.’’ 2023’te Atatürk’e kalbi, aklı ve ruhu ile inanan herkes Atatürk’tür.
Muhalif siyasî partilerin tekil ya da birleşik olarak rejime meydan okuma yeteneğini tamamen kaybettikleri kanıtlanmıştır. Bu partiler Saray rejiminin içinde yer almaktadırlar. Rejim’in partileri olmuşlardır. İktisadî, sosyal, kültürel ve diğer alanlarda rejime alternatif üretme kabiliyetinden tamamen yoksun oldukları görülmüştür.

Ekonominin hiçbir alanında planlama anlayışına yatkın olmayan, üretimi planlayacak tek bir kurum bırakmayan, Devlet’in planlama hafızasını tahrip ederek kamusal olan her şeyi özelleştiren iktidarın en zayıf olduğu alan ekonomi olmaya devam etmektedir. Ülke ekonomisi dışarıdan yönetilmekte, manipülasyona sebebiyet vermektedir.

Nüfusun iktidara aç ve paraya doymayan ortaçağ bölümü ile öfke ve umutsuzluk içinde yoksullaşan modern bölümü arasındaki ve her iki bölümle milyonlarca kaçak göçmen arasındaki patlayıcı ve uzlaşmaz çelişki her geçen gün derinleşmektedir.

Kaçak göçmen sorununu bir emek sorunu olarak gören, hatta “göçmenler Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır” diyecek kadar idraksiz solcular ya da olur olmaz yerlerde “Irkçılığın karşısında ezilen, hedef gösterilen tüm göçmenlerin yanındayız” gibi pankartlar açan bazı ahmak sivil toplum kuruluşları, Avrupa’daki benzerlerini taklit etmektedirler; ne emperyalizmi ne de “göç mühendisliği”ni anlayamamış olup, konunun milli güvenlik politikaları çerçevesinde bir çözümlemesini dahi yapamamaktadırlar.
Rejimin siyasî partilerine ya da içeriden dışarıdan parlatılmış kerameti kendinden menkul ısmarlama “lider” bozuntularına değil, kendi kafasıyla düşünmeye cesaret eden insanların sendikalarda, derneklerde, meslek birliklerinde örgütlenmesine, sokaklarda meydanlarda her yeni duruma göre ayrıca birleşerek yeniden örgütlenmesine, ayaklarıyla yürüyerek oy vermesine inanıyoruz. Halkın öz örgütlenmesine; halk hareketine inanıyoruz. Bundan başka siyaseten inandığımız bir şey yoktur.

Süreç, kesinlikle, Türk halkının kimliğini tespit edecek, Allah ile aldatanları tasfiye ederek, devletin dini adalettir ilkesinden yola çıkarak tarihin sürekliliğine uygun Anayasa’yı yapacak, teokratik ve otokratik devlet tehlikesini ortadan kaldıracak, hukukta iki başlılığa son verecek bir Kurucu Meclis’in seçilmesiyle; laik, demokratik sosyal hukuk devletinin kurulmasıyla ve Devrim Kanunları’nın eksiksiz ve tavizsiz uygulanmasıyla tamamlanacaktır. Bundan aşağısına razı olmayız, bu çizgiden geri gitmeyiz.

15 Temmuz 2016 Amerikancı FETÖ darbe girişimi sonrası başlayan Atlantik’ten uzaklaşma döneminin devam edip etmeyeceği 2023 yılında ortaya çıkacaktır.

Hata yapıldığı takdirde bedelini gelecek kuşakların ödeyeceği kader zeminidir. 1945 sonrası yapılan hata Türkiye’yi Atatürk’ten, kendine güvenden ve bağımsızlıktan uzaklaştırmıştır. Aynı hatayı ikinci kez yapma lüksümüz yoktur. Zaman, cesaret, vefa ve asalet gösterme zamanıdır.

“Ne Mutlu Türküm Diyene.”

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. “Devrim Kanunları’nın eksiksiz ve tavizsiz uygulanmasıyla tamamlanacaktır.”
    Sizde herkese zorla şapka mı giydireceksiniz?
    Yoksa maslahata uygun mu davranacaksınız?
    Devrimlerin halka mal olan kısmıyla yola çıkmanız daha makuldur.

    Cevapla
  2. 👏Ne Mutlu TÜRK’ÜM Diyene

    Cevapla
  3. Düzenli bağış yapabileceğimiz IBAN hesaplarını paylaşırsanız seviniriz Serkan Hocam. Biraz da borsaya,eve, altına dolara değil de dürüstlüğe, doğruluğa, vatan çıkarlarına yatırım yapalım.

    Cevapla
  4. Öz yazdı (öz: bir şeyi tam da o şey yapan şey) ve doğruyu ne güzel söyledi, teşhisi doğru koyup tedaviyi güzel güzel anlattı, anlatıyor.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!