1. Haberler
  2. Kültür - Sanat
  3. Deliler koğuşu ‘labirent’

Deliler koğuşu ‘labirent’

featured

Serkan Arslan yazdı…

Yağmur ayaklarını toprağa sert vuruyor bugün. Deliler bir ipte sallanan cambaz gibi pencere kenarlarına dizilmiş. Başhekimin emriyle kapılar kapatıldı. Kimsenin dışarı çıkmasını istemiyorlar. Çam ağaçları sevdiğini kaybetmiş bir çocuk gibi yağmur suyunu içine atıyor. Ancak delilerden biri bir yolunu bulup dışarı çıkmayı başardı. Hemşireler bu kaçanın ütopyanın delisi lakaplı Hasan olduğunu söylüyorlar. Kendisini şahsen tanımam ama hakkında pek çok şey söylenir. Bahçeye doğru koşmaya devam eden ütopyanın delisi herkesin görebileceği bir yerde durdu ve üzerindekileri çıkarmaya başladı. Herkes üryan kalmasını beklerken o, bunu düşünenleri haksız çıkarmanın verdiği delilikle bekleneni yapıp iç çamaşırını çıkarmadı. Bütün hastane camdan ütopyanın delisini seyrediyordu. Hasan bir sebepten varlıktan yokluğa düşmüş ve sevgilisi de onun artık kıymetsiz olduğunu söyleyip kayıplara karışmış. O günden sonra Hasan evden hiç çıkmayıp camdan bulunduğu sokağı seyredip eski günlerinin geri geleceğini hem kendine hem de dışarıya bağırıp durmuş. Onun bu durumunu gören çevre sakinleri, Hasan ın artık kendi kurduğu dünyada yaşadığını gördükleri için onu buraya getirdiler. Hasan o günden beri ütopyanın delisi olarak bilinir. Camdan onu seyrederken bir insan bir insani terk ederken neleri yanında götürmeli diye düşünmekten kendimi alamadım. Kalan hayatınına devam edebilsin diye, hiç umut yokmuş gibi yeni bir hayatı yeniden kursun diye giden kalana hiç umut bırakmamalı. Bana kalsa tek bi umut zerresi daha bırakılmamalı diye düşünürken, Ütopyanın delisi bahçedeki ambulansın üstüne çıkmış elindeki kâğıdı okumaya hazırlanıyordu. Efendiler deliliğimizin baharında aklımızın bizde bıraktığı en derin iz olan güven kelimesinin yasaklanması bildirgesini sizlere okumak için buraya çıktım. Ama sözlerimin güven teşkil edilmemesi için son satırları okuyup konuşmamı sonlandıracağım dedi. Ve konuşmasını şöyle tamamladı.

‘At sırtında bir süvari yolda rastladığı yaşı hayli aşmış beyaz dişli bir dervişe korkup selam verir. İnsanın gölgesinden bile korkmasının sebebi, ona en yakın olanın, gölgesi olmasıdır.’

Lokasyonu kendinden gizemli bir dünyada ne kadar kalabalık olabileceğimizi bulmaya çalışırken yalnızlığımıza araladığımız kapılar kapanmasın diye araya gövdemizi koyduk. Gövdemiz ezilirken gölgemizin bile sesi çıkmadı. İnsan neyi özlerse ona dönüşür. Bir kitap insana insanı katar. Ben bir kitap almaya gidip bir kadına, sadece kitap kokusuna karıştırdığı tenin kokusuyla âşık oldum. Şimdi hatırlamaya çalıştığım o kadının yüzü belki de o kadar önemli değildi. Bunun beni daha mutlu edeceğini bilmiyorum. Yalnızlık ve kalabalık arasında bir yerde bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Ama biri beni duyar diye de korkuyorum. Onlarca yüz geçiyor kafamın içinden bir filmin şeritlerini takip eder gibi onu arıyorum. Birisi gelip dursa ve içime otursa diye bekliyorum. Hey çocuk! Kenara çekil insanlar çok hızlı, oyuncağın kırılsın istemem. Bugün hafızamda canlanan yeni bir şey yok. Koridorda Süveyda’nın sesini duyuyorum. Çok geçmeden kapıdan tak tak sesi geldi. Süveyda içeri girdi. İzin istemedi. Sandalyeyi çekip karşıma oturdu. Bugün nasıl olduğumu sormak yerine hemen konuya girmeyi istiyordu. Hatırladığım kadarıyla ona sahaf tıkırtısından bahsedince birden gülümsedi. Sonra yüzünü eski haline geri getirmek için başını benim olmadığım her yere çevirdi. Kızın ismini bilmiyorum, yüzünü de göremedim deyince kaşlarını çattı. Bu konu onu neden bu kadar ilgilendiriyordu diye sormak istedim ama konuyu değiştirdi. Kendini nasıl hissediyorsun diye sordu. Bende ona içimde bir gariplik var. İyi desem abartırım, kötü desem ayıp etmiş olurum diye cevapladım. Bir ara arkamdaki dolaptan elini uzatıp bir kalem almaya çalıştı. Bir kâğıt istedi. Aklım karıştı. Boynuyla saçlarının başladığı yerde bir bahçe kurulmuş gibiydi. Ben böyle güzel kokuyu en son ne zaman aldım diye düşündüm. Kâğıda bir şeyler yazıp yerinden kalktı. Yazdığı notu bana uzatırken lütfen ben odadan çıktıktan sonra oku olur mu dedi. Notu alırken olur deyip bekledim. Aklım hala burnuma gelen o güzel kokudaydı. Ben bu parfüm kokusunu daha önce nereden biliyordum diye düşünüp durdum. Ama bir türlü hatırlayamıyordum.

‘Geldi içime oturdu. Ben de karşısına oturdum’

Elimdeki notu açtım. Süveyda’nın üzerimde kurduğu labirente bir yenisini daha ekledim.

Ben, sana verdiğim her sözün hizmetkarı olmaya hazırım,
Ya sen, sana yapılan iyiliklerin kahramanı olmaya hazır mısın?

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!