Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşmeye Erdoğan’ın “hamdolsun” sözleri damga vurdu. Erdoğan’ın görüşmede soykırım yalanını gündeme getirmemesini değerlendiren Prof. Dr. Hasan Ünal “Adım atmadan giderseniz ABD sizi ciddiye almaz, siz ABD’den ricacı olursanız bir yere varamazsınız.” dedi.
VERYANSIN TV
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesinden önce Atatürk Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında Amerikan liderinin 24 Nisan’da konuşmadan duyduğu rahatsızlığı belirtmişti.
Erdoğan, ‘‘24 Nisan bizler için çok çok olumsuz bir süreç oldu. Böyle bir yaklaşım beklemezdik, bu yaklaşım bizleri ciddi manada üzmüştür. Bunu gündeme getirmeden geçmeyi doğru bulmamız mümkün değil. Türkiye rastgele bir ülke değil. Türkiye Amerika ile NATO’ da müttefik bir ülke. NATO ile yakından uzaktan alakası olmayan Ermeniler konusunda böyle bir yaklaşım içine girmesi bizi üzmüştür. Bunu hatırlatmadan geçmek mümkün değil’’ demişti.
Erdoğan bir gün sonra Biden ile yaptığı görüşme sonrasındaki açıklamasında ise “soykırım” kelimesini kullanmasının görüşmede gündeme gelip gelmediği sorusuna “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” ifadelerini kullandı.
İlgili haber: Dün ‘hatırlatmamak mümkün değil’ diyen Erdoğan bugün ‘Hamdolsun gündeme gelmedi’ dedi
HAYAL KIRIKLIĞI VARDI’
Erdoğan’ın bu ifadelerini “Açıklamalarının tonunda hayal kırıklığı vardı” sözleriyle Veryansın Tv’ye değerlendiren Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal’a göre, sözde soykırım yalanına karşı tepkinin Biden görüşmesinde dile getirilmemesi “önemli bir fırsatın kaçırılması anlamına geliyor.”
Ünal “Tepkinin Biden’a dile getirilmemesi Türkiye çıkarlarını uygun mu’ diye sorarsanız buna ‘hayır’ derim. Orada mutlaka dile getirilmeliydi. Bu konunun dile getirilmemesi gibi bir seçenek üzerinde çalışılması dahi doğru değil. Dile getirilmemiş olması doğru değil. Bu fırsatın kaçırılması anlamına geliyor.” dedi.
ERDOĞAN BİDEN’A NE DEMELİYDİ?
Peki Erdoğan Biden’a 1915 olayları konusunda ne söylemesi gerekiyordu?
Ünal tek tek anlattı:
“Sayın Başkan siz uluslararası hukuka ve özellikle 1948 Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Sözleşme’ye
aykırı olarak 1915’de meydana gelen olayları ‘soykırım’ olarak nitelendirdiniz ve 24 Nisan’daki açıklamanıza bunları yazdınız. Birincisi açıklamanız hukuken sakattır. Bir ABD Başkanı’na bu yakışmadı. Bunlar siyaseten çok tehlikeli ve yanlış şeyler. Çünkü siz bu açıklamaları yaparak Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan’ın anlaşma, uzlaşma sürecine yardımcı olmuyorsunuz. Ayrıca bu açıklama bir yalan. Ben size yalan söylemeyi yakıştıramam. Bir Amerikan başkanı böyle bir şey diyemez. Yalan olduğunu 100’e yakın Amerikalı tarihçinin önceki yıllarda ABD Başkanlarına imzalayarak gönderdikleri ortak mektup da teyit ediyor. Mektupta ‘böyle bir soykırım yok, bu mümkün değil. 1915 olaylarını bu şekilde değerlendirilmesinin mümkün değildir’ deniliyor. Ayrıca bizim defalarca dile getirdiğimiz gibi ortak çalışma grupları kurmak gibi pek çok medeni önerim varken, sizin bunlara yardımcı olmanız beklenirken, ABD Başkanı olarak, Ermenistan’ı iş birliği ortamına yönlendirmek söz konusu iken, bu tür açıklamaları yaparak hem hukuka aykırı bir duruma düştünüz hem de kendinizi yalanların sözcüsü durumuna soktunuz. Türkiye ve Türk halkı bundan dolayı size öfke dolu. Benim sizle buradaki görüşmemi yapmamamı istiyordu Türk halkı. Şu anda ABD karşıtlığı Türkiye’de yüzde 90’ın üzerine çıktı. Eğer amacınız bu ise başarılı oldunuz. Bundan dolayı ben sizle yüz yüze görüşmeden herhangi bir yaptırım kararı almadım. Ama bilesiniz ki bunun mutlaka yaptırımı olacak ve bilesiniz ki ben de bu yaptırımları size karşı uygulayacağım. Bizim bunu kabul etmemiz söz konusu değildir.”
‘ADIMLAR ATMAZSANIZ ABD SİZİ CİDDİYE ALMAZ’
ABD’nin dış politikasına dikkat çekerek Rusya ve İran örneğini veren Ünal, “Adımlar atmasanız ABD sizi ciddiye almaz, siz ABD’den ricacı olursanız bir yere varamazsınız” dedi.
Ünal şöyle konuştu:
“Türkiye ABD’ye karşı gerekli yanıtı vermeden zirveye gittiği için, görüşmeden istediği sonucu alamadı. Amerika’yı zorlayıcı politikalar izleyen ülkeler başarılı sonuçlar alabildi mi? Evet. Rusya örneğini verebiliriz. Ukrayna’yı kışkırttılar Rusya’nın üzerine… Sonra…? Rusya kazandı, Amerika geri adım attı ve atmaya devam ediyor. Ukrayna kendisinin satışa getirildiğini düşünüyor. Ukraynalı yetkililer ve kanaat önderleri bunu dile getiriyor. Benzeri örneği İran açısından da verebiliriz. Trump’ın uyguladığı politikalara İran tam karşılık verdi. Sonuçta Amerika’yı nükleer anlaşmaya geri dönmeye mecbur ediyor. Bu arada nükleer anlaşmanın hilafına birçok adım attı. Ve Amerika’yı şu anda büyük ölçüde anlaşmaya ikna etmiş ve Amerika’nın el koyduğu rezervlerinin tamamının serbest bırakılması konusunda istediklerinin neredeyse tümünü almış gözüküyorlar. Bu bize neyi gösteriyor?
Eğer ABD’ye karşı adımlar atmazsanız ABD sizi ciddiye almaz. ABD’nin varsayımı şuydu: ‘Türkiye’nin ekonomisi zayıf olduğu içine Erdoğan’ın eli güçlü değil. Dolayısıyla bu aşamada hemen hemen her şeyi yapabiliriz.’ Siz bunun doğru olmadığını kanıtlayarak giderseniz karşısına, yani Türkiye’nin ekonomik durumu iyi olmasa bile vereceğinizi birçok cevap olduğunu gösterirseniz o zaman ABD geri adım atmaya zorlanır. 1975’teki silah ambargosunda biz böyle yaptık.
‘İNCİRLİK ADIMIYLA GİTSEYDİK…’
İncirlik, Kürecik konularında adımlar atarak bu zirveye gitseydik çok daha farklı bir zirve olurdu. Ya da olmazdı… Olmasın! ABD tarafı geri adımlar atmak zorunda kaldığını görürdü ve atardı. Siz ABD’ye ricacı olarak bir yere varamazsınız. ABD’nin Anglo-Sakson mantığını iyi bilmek lazım.
Ancak Türk dış politikası o kadar dağınık ki… Bizim 23 Nisan’dan hemen sonra kararlı adımlar atmasmız gerekiyordu. Erdoğan’ın talimat verip “Suriye ile ilişkileri derhal toparlayın, PKK/PYD’ye karşı ortak mücadele, Adana Mutabakatı hemen devreye girsin, Suriyelilerin geri gönderilmesiyle ilgili mutabakat hazırlayın, Türkiye’nin kontrolündeki toprakların Suriye’ye devri yapılırken, Suriye’nin KKTC’yi tanıması, bunlarla ilgili olarak hemen süreç başlasın” demesi gerekiyordu. İşte o zaman Biden görüşmesinde sonuç alıcı adımlar atılabilirdi.”
‘DOĞU AKDENİZ KONUŞULMALIYDI’
Ünal’a göre Erdoğan’ın görüşmede Doğu Akdeniz konusunu da gündeme getirmesi gerekiyordu:
“Biden yönetimi sürekli ‘Doğu Akdeniz’ diyor. ABD yönetimine şunu söylemek lazımdı. Doğu Akdeniz dediğin sorunun özü Kıbrıs meselesidir. Ve bu Kıbrıs meselesi benim yüzümden değil, Yunanistan’dan dolayı çözülmüyor. Bugüne kadar uluslararası toplumun getirdiği onlarca önerinin hepsini Rum tarafı reddetti. Peki ne yapmamı istiyor ve bekliyorsun? Neden Yugoslavya, Sovyetler Birliği, Çekoslovakya dağılıyor hepsini tanıyorsunuz da neden KKTC’yi tanımıyorsunuz? Ayrıca KKTC halkının ortaya koyduğu demokratik bir iradenin sonucunda şekillenmiş bir politikadan bahsediyoruz: İki devletli çözüm. Başka bir çözüme ulaşılamadı. Nedir senin derdin? Bu düşmanlık ne? Bunun konuşulması lazımdı aynı zamanda. Böyle zirvelerin en önemli fırsatı budur.”
trumpun mektubunu saymıyormusunuz.
Artık beka sorunu olmuşlardır ama anlayana tabi!
Bu, RTE’nin, Türk milletinin onurunu koruyamadığı 2. vakadır. 1.si hala en azından bnm için kanayan yara olan çuval mevzusu, 2.side bu ve 2 olayda da dalga geçer gibi açıklamalar, gereksiz bir gülümseme. Kaldı ki beklentileri yükseltip gidende kendisi.
Niyetleri Türkiye’ nin tam bağımsızlığı değil ki. Küresel güçlere eklemlenen, göbekten bağımlı “iş dünyasının” çıkarlarını Ülkenin çıkarlarından önde görürseniz durum böyle olur. Lafta efelenir, icraatta çuvallarsınız. 1940 da mandacı yöneticilerin yüzünden emperyalizmin kucağına düşen Türkiye, yine aynı model yöneticiler ve bürokratlar eliyle burada oturmaya devam ediyor/edecek anlaşılan.
bürokrasiyle biraz ilgilenenler bilir ki liderler zirvesi müsamereden öte pek ileriye gitmez.bürokratlar sofrayı hazırlar liderler okul müsamerelerinde olduğu gibi selam kelam resim sofrada poz verirler.yönümüzü avrupaya dönmenin ne kadar doğru olduğu tartışmaya açık.cumhurbaşkanının azerbaycan ziyareti bundan sonra yönümüzü doğuya döneriz herkes yoluna iması olabilir mi?