Ergün Gedek yazdı…
HDP’ye dokunan yanıyor. Bu dersi ilk AKP aldı. Açılım süreçleri, Apo’ya mektuplar, Oslo müzakereleri, Habur’da kurulan çadır mahkemeleri, “Türksüz” yeni Anayasa girişimi derken AKP 2015 Haziran seçimlerinde ilk kez tek başına iktidarı kaybetti. Tekrar kazanmak için Türkiye’yi kanlı bir bedel bekliyordu.
Açılım dönemi boyunca silahlı kanadını ve militan ağını olabildiğince genişleten terör örgütü PKK, artık kırsaldan taşıp, il ve ilçe merkezlerine yayılmıştı. Para, silah ve patlayıcı konusunda tarihinin en zengin rezervine sahip olmuştu. Dönemin MİT yetkilileri, PKK elebaşlarıyla yaptıkları müzakerelerde bu durumu “metropollerin altını bombalarla doldurdunuz” sözleriyle itiraf ediyordu.
PKK bu ortamda sadece terör ağını genişletmedi. Politik nüfusunu da siyasi partisi üzerinden artırdı. Bir kanadı Kandil’de bir kanadı TBMM’deydi. PKK sözcüleri ekranlardan düşmüyor, merkez medyada “gerilla” rüzgarları estiriliyor, yandaş medyada “analar ağlamasın” koroları sahne alıyordu. Akil adamlar, PKK-FETÖ-AKP yapımı “yeni ve sivil anayasa” için il il geziyor, milleti ikna etmeye çalışıyordu.
2015 Haziran seçimlerinde aldığı büyük darbeyle AKP, PKK partisi ile iş tutmanın büyük bedeliyle karşı karşıya kaldı. Tayyip Erdoğan buna razı olmadı. 5 ay hükümetsiz kalan Türkiye Kasım ayında yeniden seçime gitti. Erdoğan, tek çözümü battığı yerden çıkmakta buldu. Bu 5 aylık sürede, kışlasına hapsedilen asker nihayet sahaya çıktı ve çetin bir terörle mücadele süreci başladı. Bu sürecin sonunda yapılan Kasım seçimlerinde sandıktan yeniden AKP’nin tek başına iktidarı çıktı.
Yıl 2023… AKP ile ölen denklem bu kez muhalefette dirildi. HDP’den bir türlü kopamayan CHP yönetimi HDP’siz bir formül göremez, düşünemez oldu. Kılıçdaroğlu ve muhalefet bloğu, HDP’yi “kilit parti” konumuna yerleştirince tüm hesaplar o halka içinde dönmeye başladı. AKP’nin 2015’te aldığı dersi anlamadılar ya da anlamak istemediler. Tabii bunda CHP üstündeki Batı merkezli ideolojik kuşatma da etkili oldu.
İşte 14 Mayıs sonuçları…
AKP oylarında tarihi bir düşüş yaşanmasına rağmen, Tayyip Erdoğan yüzde 50’nin kıyasına kadar yanaştı. Bu nasıl bir çelişkidir?
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik yıkım, dibe vurun alım gücü, durdurulamayan zamlar, sosyal adaletsizlik ve çığrından çıkan göçmen akını AKP’ye yüzde 7’lik kayıp olarak yansıdı. Ancak Erdoğan yüzde 49,5 oy almayı başardı.
Nasıl oldu? Halk AKP yönetimini onaylamadığını yüzde 7’lik darbeyle göstermişken Erdoğan nasıl yüzde 49,5 oy alabildi?
Çünkü burada Erdoğan’ın kazandığı bir başarı yok! Aksine Erdoğan’a teslim edilen bir başarı var. Erdoğan’ın değil muhalefetin kazanamadığı bir seçim var.
Erdoğan’ın aldığı onay, seçmenin CHP’nin HDP denklemli siyasetinden bir kaçışı değilse nedir? Erdoğan’ın miting kürsülerinde, Kılıçdaroğlu ile HDP/PKK’yı aynı kareye sokan videoları ısrarlı izletmesinin bir anlamı olmalıydı. Yumuşak karnı görmüştü. Çünkü 2015 seçimlerinde damdan düşmüştü. Öyle yumuşak bir karındı ki 21 yıllık yıkım sürecini dahi örtebilirdi. Bu kozu sonuna kadar kullandı. Sonuç da aldı. Erdoğan’ı öne geçiren oylar, HDP’yle ilişkisinden dolayı Kılıçdaroğlu’na eli gitmeyen seçmenin oylarıydı.
Altılı masa kargaşasına ve masada vekil listelerinde yaşanan nitelikli dolandırıcılığa hiç girmiyorum. CHP oylarıyla Meclis’e sokulan AKP safralarına da değinmeyeceğim. Çünkü bunlar, yukarıda özetlediğim stratejik hatanın yanında ikincil, üçüncül kalıyor.
Peki yazının başlığı neden “fırsat”? Fırsat bu işin neresinde?
Çünkü 14 Mayıs seçimleri özelikle CHP açısından çok vurucu bir ders ortaya koydu ve Türk siyasetindeki mevcut formülleri alt üst etti. Artık HDP değil seçimlerin kilit partisi, zembereği bile olamaz!
Gördüğünüz gibi Kılıçdaroğlu’nun mesajları 3 günde nasıl vites değiştirdi.
Düne kadar küçümsenen, “eski kafa” diye aşağılanan, CHP’nin kapısından dahi geçirilmeyen Atatürkçü-vatansever-milliyetçi kitle 28 Mayıs’taki ikinci tur seçimin kilidi haline geldi. Ve yine memleketin kaderini değiştirmek onlara kaldı.
Haliyle gözler Sinan Oğan’da. Alacağı tavır merakla bekleniyor. Daha önce sıksık Erdoğan’ın seçilme ihtimaline karşılık “cehennemin kapılarını kapatacağız” demişti.
Kendisine oy veren seçmenin ne kadarını işaret ettiği adrese yönlendirebilir bilinmez. Ya da Oğan’ın içinde bulunduğu ittifak tarafsız kalmayı seçebilir. Her iki karar da aynı derecede saygıyı hak ediyor.
Diğer seçeneği, yani Cumhur İttifakı’nı saymadım. İhtimal vermiyorum çünkü siyasi intihar olur. Ata İttifakı’nın çözüm beklediği sorunların kaynağı, zaten AKP ve Cumhur İttifakı’nın kendisi. Aksi sorunun mimarlarından çözüm beklemek gibi bir şey olur.
Peki Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu seçeneği?…
Fırsat olan şey burada başlıyor. Bu, Millet İttifakı’nı desteklemek meselesi değil. Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmak meselesi hiç değil.
Bu, vatanseverlerin Atatürkçülerin önünde duran, Türkiye’nin kaderini bir kez daha kurtarma sorumluluğudur.
21 yıllık saltanat düzenini, bir sülale devrini noktalama sorumluluğudur.
Siyaseti HDP’ye, ikinci cumhuriyetçilere, liberallere, gizli-açık FETÖ’cülere teslim etmek isteyenlere tokatı vurma sorumluluğudur.
Evet insan bir günde değişmez. Ama bir günde teslim olabilir. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası AKP binalarına bir anda asılan Atatürk posterlerini, “Atatürk’ü yeterince anlayamamışız” diye özür dileyen yandaş yazarları hatırlayın. Takiyye diyebilirsiniz. Bence de öyle ama o anda Atatürk’e teslim oldukları gerçeğini değiştirmez. Ben buna sevinirim.
Kılıçdaroğlu’nun yeni söylemlerindeki değişime de takiyye diyebilirsiniz. Öyle diyelim. Ancak ABD basınından hemen gelen olumsuz manşetler, Taraf gazetesi artıklarının feveranları, firari FETÖ’cülerin örtülü tehditleri bir durumu göstermeli. Rahatsız olduklarımız bu yeni söylemden rahatsız oluyor, ne güzel. Altılı masanın yüzde 0,1’liklerinin de rahatsız olduğundan eminim.
Tabii söylem değişikliği yetmez. Eylemli duruş gerekir.
Seçim sonucu ne olursa olsun, kim seçilirse seçilsin Türk yurtseverlerinin önünde bir mücadele dönemi var. Hatta asıl mücadele seçimlerden sonra başlıyor. Hem AKP’yle hem de CHP’nin Meclis’e taşıdığı diğer AKP ile… Bunların Meclis’teki koltuk sayıları toplamda 400’ü aştı.
Mücadelede sıralama yapmak, öncelikleri tespit etmek gerekir. Türkiye’nin sorunları, o sorunları yaratanlar tarafından çözülemez. Türkiye bir 5 yıl daha böyle gidemez.
Peki tarafsız kalınır mı? Evet kalınabilir. Bu sizi “ilkeli biri” yapabilir. Ama doğru ve cesur yapmaz. Bundan yıllar sonra çocuğumuz “anne-baba o günlerde sen ne yaptın?” diye sorduğunda, “Kızım ilkeli davrandım ama Erdoğan’a yaradı” dersek, nasıl bir yanıt alacağımızı hepimiz düşünelim. Ben “Halt etmişsin baba” yanıtını almak istemiyorum.
Artık Türk siyasetinin kilidi kimlermiş herkes görmeli. Memleket Partisi seçmeni de buna dahil. Türkiye’nin kaderini değiştirmek yine yurtseverlere kalıyor. 28 Mayıs bir eşik. Fırsat bu fırsat…
Güzel yorumlarınız için teşekkürler, yazılarınızın devamını bekliyoruz.
Seni, fikir ve düşüncelerini hep sevdim, saygı duydum, harika tespitlerde dolu bir yazı olmuş..tebrikler.yalniz su sakallarini düzelt ve dostum, isidli gibi gorunmeni istemiyorum:)