1. Haberler
  2. Analiz
  3. İsrail: İşgalci, haydut, terörist ve soykırımcı bir devlet midir?

İsrail: İşgalci, haydut, terörist ve soykırımcı bir devlet midir?

featured

Sefa Yürükel yazdı…

İsrail, özellikle 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu Filistin toprakları (Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi) nedeniyle “işgalci” bir devlet olarak tanımlanmaktadır. Bu bölgelerde inşa edilen yasa dışı yerleşimler, uluslararası hukuka (özellikle 4. Cenevre Sözleşmesi’ne) aykırı görülmektedir. Filistinlilere yönelik ev yıkımları, zorla tahliyeler, seyahat kısıtlamaları ve askeri operasyonlar, birçok insan hakları kuruluşu tarafından sistematik baskı olarak tanımlanmıştır.

2023-2024 Gazze Savaşı’nda yaşanan ağır sivil kayıplar, altyapının hedef alınması ve temel yaşam kaynaklarının kesilmesi gibi uygulamalar, İsrail’i “soykırım” suçlamalarıyla Uluslararası Adalet Divanı’na kadar götürmüştür. Bu bağlamda İsrail’in askeri gücüyle sivil halkı hedef aldığı iddiası, “terörist devlet” ve “haydut devlet” gibi ifadelerin kullanılmasına neden olmaktadır. Özellikle çocuk ölümleri ve sivil altyapıya yönelik saldırılar, bu suçlamaları daha da güçlendirmektedir.

ULUSLARASI HUKUKTA İŞGAL KAVRAMI VE İSRAİL’İN DURUMU

Uluslararası hukukta işgal, bir devletin, başka bir devletin toprakları üzerinde silahlı kuvvetleri aracılığıyla fiili kontrol sağlaması durumudur. Bu konuda başlıca referans belgelerden biri olan 1907 Lahey Sözleşmesi (IV. Sözleşme) ve 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, işgal altındaki bölgelerde sivillerin korunmasını öngörmektedir. Özellikle Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 49. maddesi, işgalci gücün kendi sivil nüfusunu işgal altındaki topraklara transfer etmesini açıkça yasaklamaktadır (Cenevre Sözleşmeleri, 1949).

İsrail, 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşı’nın ardından Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ni işgal etmiş ve o tarihten bu yana bu topraklarda çeşitli askeri ve sivil faaliyetlerde bulunmuştur. Bu bölgelerdeki Yahudi yerleşimlerinin sayısı zamanla artmış ve bu durum uluslararası hukuka aykırı olarak değerlendirilmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 242 (1967) ve 338 (1973) sayılı kararları, İsrail’in işgal altındaki topraklardan çekilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin 2334 sayılı kararı (2016), İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerinin “hukuken geçersiz” olduğunu ifade etmiştir.

Bu bağlamda Uluslararası Adalet Divanı (UAD), 2004 yılında verdiği danışma görüşünde, İsrail’in Batı Şeria’daki Ayrım Duvarı’nın inşasını, Filistin topraklarının işgaline katkı sağladığı gerekçesiyle uluslararası hukuka aykırı bulmuştur. UAD, İsrail’in söz konusu topraklar üzerindeki inşaat faaliyetlerini “kalıcı işgal” olarak değerlendirmiş ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir (ICJ, 2004).

Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 2021 yılında verdiği kararda Filistin topraklarının (Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs) UCM’nin yargı yetkisi alanında olduğunu kabul etmiş ve bu topraklarda işlenen olası savaş suçlarını soruşturma kararı almıştır (ICC, 2021). Bu karar, uluslararası camiada İsrail’in eylemlerine yönelik hukuki hesap verebilirlik ihtimalini artırmıştır.

Amnesty International (2022) ve Human Rights Watch (2021) gibi uluslararası insan hakları kuruluşları da İsrail’in işgal altındaki topraklarda uyguladığı sistematik baskı, yerleşimci şiddeti, zorla tahliyeler ve hareket özgürlüğünün kısıtlanmasının “apartheid” rejimini andırdığını raporlamıştır (Amnesty, 2022; HRW, 2021). B’Tselem (2021) ise İsrail’in tüm bu uygulamalarını “Yahudi üstünlüğüne dayalı rejim” olarak nitelendirmiştir.

Bu noktada, İsrail’in sadece askeri bir işgalci değil, aynı zamanda demografik, ekonomik ve idari yapıları da kontrol ederek kalıcı egemenlik kurma eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu da klasik işgal tanımının ötesinde, sömürgeleştirme ve ilhak tartışmalarını gündeme getirmektedir (Quigley, 2005; Falk, 2014).

HAYDUT DEVLET KAVRAMI VE İSRAİL

“Haydut devlet” (rogue state) kavramı, resmi bir uluslararası hukuk terimi olmasa da, 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren özellikle ABD dış politikası çerçevesinde sıklıkla kullanılan bir politik terim haline gelmiştir. Bu kavram, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden, nükleer silah edinmeye çalışan, insan haklarını sistematik şekilde ihlal eden ya da uluslararası hukuku sürekli ihlal eden devletleri tanımlamak için kullanılmaktadır (Slater, 2020).

İsrail’in davranışları bu bağlamda çeşitli akademik çalışmalarda ve insan hakları örgütlerinin raporlarında tartışılmıştır. Özellikle 1967 sonrası işgal edilen topraklarda uygulanan askeri ve sivil politikalar; yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı biçimde yayılması, sivillere karşı uygulanan kolektif cezalandırma, sağlık hizmetlerine ve suya erişimin engellenmesi gibi pratikler, bazı hukukçular ve insan hakları uzmanları tarafından devletin uluslararası hukuka sistematik meydan okuması olarak yorumlanmaktadır (Falk, 2014; HRW, 2021).

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi kurumlar tarafından defalarca uyarılan ve eleştirilen İsrail, çoğu zaman bu kararları tanımadığını beyan etmiştir. Örneğin, 2004 tarihli UAD’nin Ayrım Duvarı ile ilgili görüşünü İsrail hükümeti resmi olarak reddetmiştir (ICJ, 2004). Ayrıca BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi kararlarında yapılan çağrılar da genellikle İsrail tarafından uygulanmamıştır (UNSC 2334, 2016).

Amnesty International (2022) ve B’Tselem (2021) raporlarında ise İsrail’in yalnızca işgalci bir güç değil, aynı zamanda hukuki normları sistematik şekilde ihlal eden bir yapı sergilediği belirtilmiştir. Bu bağlamda, İsrail’in hem ulusal hem de uluslararası düzlemde sorumluluklarını yerine getirmediği ve özellikle İsrail devlet mekanizmasının sistematik baskı politikalarına dayandığı aktarılmaktadır (Amnesty, 2022).

Bunların yanı sıra, uluslararası cezasızlık durumu da İsrail’in “haydut devlet” olarak etiketlenmesine katkı sunmaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 2021 yılında İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin başlattığı ön soruşturma, hukuki anlamda İsrail’e yönelik hesap verebilirlik sürecini başlatmış olsa da, henüz net bir sonuç doğurmamıştır (ICC, 2021).

Elbette “haydut devlet” nitelendirmesi politik olarak yüklü bir kavramdır ve devletlerin birbirlerine karşı pozisyon alışlarında ideolojik bir araç olarak da kullanılabilmektedir. Ancak İsrail’in eylemlerinin birçok uluslararası hukuki normu ve BM kararını ihlal ettiği gerçeği, bu kavramın uluslararası hukuk çevrelerinde ciddi biçimde tartışılmasına neden olmaktadır (Quigley, 2005; Kattan, 2009).

TERÖRİST DEVLET SUÇLAMALARI

“Terörist devlet” terimi, uluslararası hukukta teknik bir tanıma sahip olmasa da, çeşitli akademik çalışmalarda ve siyasi söylemlerde, terörist grupları destekleyen, finanse eden ya da terör yöntemlerine başvuran devletleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Terörizmin evrensel bir tanımının olmaması, bu tür suçlamaların çoğu zaman politik nitelikler taşımasına neden olur. Ancak devletlerin sivillere yönelik şiddeti sistematik olarak kullanmaları, bu tartışmanın hukuki bir zemine oturmasını sağlar (Chomsky & Pappé, 2015).

İsrail’e yönelik “devlet terörü” suçlamaları özellikle Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlar bağlamında sıkça gündeme gelmiştir. 2008-2009 (Dökme Kurşun Operasyonu), 2014 ve 2021’deki büyük çaplı saldırılar sırasında binlerce sivil hayatını kaybetmiş, yüz binlerce kişi yerinden edilmiştir. UN OCHA ve B’Tselem verilerine göre, bu operasyonlarda öldürülenlerin büyük çoğunluğu sivil ve çocuklardan oluşmaktadır (OCHA, 2023; B’Tselem, 2021).

Bu saldırıların hedef gözetmeksizin yürütülmesi, elektrik ve su altyapısının bilinçli olarak bombalanması, sivillerin toplu olarak yerlerinden edilmesi gibi uygulamalar, uluslararası insancıl hukuk normlarıyla çelişmektedir. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesi, “kollektif cezalandırmayı” açıkça yasaklarken, İsrail’in Gazze’de uyguladığı abluka ve sistematik bombardıman politikası bu yasağın ihlali anlamına gelmektedir (Cenevre Sözleşmeleri, 1949).

Amnesty International ve Human Rights Watch da İsrail’in özellikle Gazze’de sivilleri doğrudan hedef alarak “insanlığa karşı suçlar” işlediğini, bazı durumlarda ise terör yöntemleriyle halkı sindirmeye çalıştığını belirtmektedir (HRW, 2021; Amnesty, 2022). Bu raporlar, İsrail’in eylemlerini “güvenlik” gerekçesiyle meşrulaştıramayacağını savunmakta ve sivillere yönelik sistematik saldırıları devlet terörü bağlamında değerlendirmektedir.

Özellikle savaş hukukunda siviller ile savaşçılar arasında ayrım yapılması kuralı (ayrım ilkesi), İsrail tarafından ihlal edildiği iddialarıyla gündeme gelmiştir. Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından 2021’de başlatılan soruşturmada, bu tür eylemlerin savaş suçu kapsamında değerlendirilebileceği belirtilmiştir (ICC, 2021).

Bununla birlikte, İsrail’in devlet terörü suçlamalarına karşı en çok kullandığı argümanlardan biri, Hamas’ın roket saldırıları ve tünel faaliyetleri gibi eylemleridir. Ancak uluslararası hukukta meşru müdafaa hakkı, orantılılık ve ayrım ilkesiyle sınırlandırılmıştır. Yani bir devletin güvenliğini sağlama gerekçesi, sivillere yönelik sınırsız şiddet kullanımını meşrulaştırmaz (Falk, 2014).

Sonuç olarak, “terörist devlet” ifadesi kesin hukuki bir tanım taşımamakla birlikte, İsrail’in özellikle Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonlarda sivillere karşı uyguladığı sistematik şiddet, bu suçlamaların ciddi biçimde tartışılmasına zemin hazırlamaktadır. Terör yöntemlerini andıran bu tür eylemler, İsrail’in sadece askeri değil, aynı zamanda psikolojik savaş stratejileriyle bir toplumu kolektif olarak cezalandırmaya çalıştığını göstermektedir (Chomsky & Pappé, 2015; B’Tselem, 2021).

SOYKIRIM SUÇU VE İSRAİL’İN EYLEMLERİ

Soykırım, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile hukuki olarak tanımlanmış bir suçtur. Sözleşmenin 2. maddesi, soykırımı şu şekilde tanımlar: “Bir grup insanı kısmen veya tamamen yok etmeyi amaçlayan eylemler.” Bu eylemler, bir etnik grup, dini topluluk ya da ulusal bir grup üzerinde yapılabilir ve kapsamı arasında öldürme, fiziksel veya zihinsel zarara yol verme, grup üyelerinin yaşam koşullarını zorlaştırarak varlıklarını tehdit etme gibi işlemler yer alır (BM Soykırım Sözleşmesi, 1948).

Soykırım suçlamaları, özellikle Filistin halkının maruz kaldığı şiddet ve insan hakları ihlalleri bağlamında sıkça gündeme gelmiştir. İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonları, özellikle 2008-2009’daki Dökme Kurşun Operasyonu ve 2014’teki Koruyucu Hat Operasyonu gibi büyük ölçekli saldırılar sırasında, dünya çapında soykırım suçlamalarıyla karşılaşmıştır (Amnesty, 2014; HRW, 2014). Bu operasyonlarda, binlerce Filistinli sivil hayatını kaybetmiş ve bu saldırılar büyük bir tahribata yol açmıştır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) 2002 yılında kurulduğundan itibaren, savaş suçları ve insanlığa karşı suçların yargılanmasında önemli bir mekanizma haline gelmiştir. Ancak, İsrail, UCM’nin yetki alanını kabul etmediği için, bu tür suçlamalar karşısında doğrudan yargılanmamaktadır. Bununla birlikte, Amnesty International (2022) ve Human Rights Watch (2021), İsrail’in Filistin halkına yönelik uyguladığı şiddeti, toplu cezalandırma ve sivillere karşı orantısız güç kullanımıyla açıklamaktadır.

Özellikle Gazze’deki abluka, temel yaşam malzemelerinin, ilaçların ve suyun girişine getirilen kısıtlamalar, açlık ve sağlık krizi gibi faktörler, uluslararası toplum tarafından soykırım suçunun erken belirtileri olarak nitelendirilmektedir. B’Tselem (2021) ve Human Rights Watch (2021) gibi insan hakları kuruluşları, İsrail’in Gazze’deki uygulamalarını, “temel yaşam şartlarını yok etmeye yönelik” bir strateji olarak değerlendirmektedir. 2018 yılında yapılan araştırmalar, 3 milyon Filistinli’nin yaşadığı Gazze’nin abluka altına alınması ile bu bölgenin sürekli bir insani krizle karşı karşıya kalmasına yol açıldığına dikkat çekmiştir.

İsrail’in yerleşim politikaları ve Batı Şeria’da yürütülen toprak ilhakı faaliyetleri de soykırım suçlamalarının dayandığı bir başka önemli alandır. BM İnsan Hakları Komitesi (2020) ve Uluslararası Adalet Divanı (2004), İsrail’in Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerini yerleştirmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu yerleşimler, Filistin halkının yaşam alanlarını daraltmakta ve Filistinlilerin kendi topraklarında yaşama haklarını ihlal etmektedir. Bu tür faaliyetler, soykırım suçu kapsamındaki “grubun yok edilmesi” amacına yönelik uzun vadeli bir strateji olarak yorumlanmaktadır (Falk, 2014).

Soykırım suçlamaları konusunda yapılan analizlerde, özellikle BM’nin 2020 tarihli raporları ve Uluslararası Adalet Divanı’nın 2004 yılına ait görüşleri, İsrail’in eylemlerinin soykırım suçunun tanımına girip girmediği konusunda fikir birliğine varamamıştır. Ancak, İsrail’in sistematik olarak sivillere yönelik şiddet uygulaması, zorla yerinden edilme, yaşam alanlarının yok edilmesi ve sağlık hizmetlerinin engellenmesi gibi eylemleri, bazı uluslararası uzmanlar tarafından soykırım olarak nitelendirilmektedir (Kattan, 2009; Chomsky, 2015).

Bununla birlikte, soykırım suçlamalarına karşı İsrail, her zaman meşru müdafaa hakkı ve güvenlik endişeleri gibi argümanlar öne sürmektedir. İsrail hükümeti, Hamas gibi örgütlerin roket saldırılarının, İsrail’in sivil halkına yönelik bir tehdit oluşturduğunu savunarak, bu eylemleri güvenlik gerekçesiyle savunmaktadır. Ancak, sivillere yönelik orantısız güç kullanımı ve altyapıların hedef alınması, uluslararası hukukun ihlali anlamına gelir ve soykırım suçlamalarının öne çıkmasına neden olmaktadır (Falk, 2014).

Sonuç olarak, İsrail’in özellikle Gazze’deki eylemleri, uluslararası soykırım tanımına uygunluk açısından güçlü bir şekilde tartışılmaktadır. Soykırım suçlamaları, Filistin halkının kitlesel olarak yok edilmesine yönelik sistematik bir çaba olarak görülmekte ve bu eylemler, uluslararası hukuk ve insan hakları bağlamında sürekli olarak sorgulanmaktadır. Her ne kadar İsrail, güvenlik kaygılarını gerekçe gösterse de, uluslararası insan hakları kurumları ve hukukçular, bu tür eylemlerin soykırım suçunu oluşturup oluşturmadığını derinlemesine incelemektedir.

ULUSLARARASI TOPLUMUN TEPKİLERİ

Uluslararası toplum, İsrail’in Filistin topraklarında yürüttüğü politika ve askeri operasyonlara farklı tepkiler vermektedir. Bu tepkiler, genellikle diplomatik, hukuki ve insani düzeylerde yoğunlaşmaktadır. İsrail’in uluslararası hukuku ihlal eden eylemleri, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından defalarca eleştirilmiş ve kınanmıştır. Bununla birlikte, İsrail’in bazı eylemleri, özellikle güvenlik gerekçesiyle savunulmuş ve bu durum uluslararası tepkiyi sınırlı tutmuştur.

1. Birleşmiş Milletler’in Tepkileri ve Kararları

Birleşmiş Milletler, İsrail’in işgal altındaki topraklarda uyguladığı politikalar hakkında uzun yıllardır çeşitli kararlar almış ve açıklamalar yapmıştır. BM Güvenlik Konseyi, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini savunmuş, ancak veto hakkına sahip olan ABD’nin sık sık bu kararları engellemesi nedeniyle etkili bir yaptırım uygulamaktan kaçınmıştır. Bunun örneği, 1967 yılındaki Güvenlik Konseyi Kararı 242 ve 1973’teki Karar 338’dir. Bu kararlar, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarını terk etmesini ve barışçıl çözüme ulaşmasını talep etmiştir (UNSC, 1967; UNSC, 1973).

2016 tarihli BM Güvenlik Konseyi 2334 sayılı kararı, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşim yerlerini yasa dışı olarak inşa etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan etmiştir. Bu karar, İsrail tarafından reddedilmiş ve yerleşim faaliyetlerine devam edilmiştir. BM Genel Kurulu ise Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak savunmuş, İsrail’in yerleşim politikalarını ve uygulamalarını kınamıştır (UN General Assembly, 2016).

2. Avrupa Birliği ve ABD’nin Tepkileri

Avrupa Birliği, İsrail’in işgal altındaki topraklarda uyguladığı politikaları defalarca kınamıştır. AB, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşim faaliyetlerini yasa dışı kabul etmekte ve bu faaliyetlerin uluslararası barış sürecine engel oluşturduğunu ifade etmektedir. Ancak, AB’nin tepkileri genellikle diplomatik açıklamalar ve ekonomik yaptırım tehditleri ile sınırlı kalmaktadır (EU, 2020). Avrupa ülkeleri arasındaki tutum farklılıkları da, İsrail’e yönelik etkili bir ortak yaptırım uygulamayı zorlaştırmaktadır.

ABD ise, özellikle son yıllarda İsrail’in en yakın müttefiki olarak hareket etmektedir. Trump yönetimi döneminde, ABD İsrail’in yerleşim faaliyetlerini doğrudan desteklemiş ve Jerusalem’i İsrail’in başkenti olarak tanımıştır (Trump, 2017). ABD’nin bu yaklaşımı, özellikle Filistinli ve Arap devletleri tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Biden yönetimi ise, Filistin sorunu konusunda daha dengeli bir tutum sergilemiş olsa da, İsrail’in güvenlik endişelerini dikkate alarak her zaman İsrail’e yönelik güçlü bir destek sunmuştur (Biden, 2021).

3. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Hukuki Tepkiler

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim inşası ve Gazze’ye yönelik askeri operasyonlar gibi eylemleri savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak değerlendirme sürecine girmiştir. 2021 yılında UCM Başsavcısı Fatou Bensouda, Filistin topraklarında işlenen savaş suçlarını araştırmak üzere bir soruşturma başlatmıştır (ICC, 2021). Bu soruşturma, İsrail tarafından reddedilmiştir; zira İsrail, UCM’nin yetkisini tanımamaktadır.

UCM’nin kararları, uluslararası hukukta İsrail’in eylemlerine karşı ciddi bir yaptırım mekanizması geliştirme çabalarını yansıtsa da, bu sürecin etkisi genellikle sınırlıdır. Uluslararası cezasızlık, İsrail’in eylemlerinin uluslararası düzeyde hesap verilebilirliğini engellemektedir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de, 2009’dan bu yana çeşitli Filistinli grupların başvuruları doğrultusunda İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonlarını ve işlediği insan hakları ihlallerini raporlamaktadır.

4. Sivil Toplum Kuruluşlarının Tepkileri

Uluslararası sivil toplum kuruluşları, İsrail’in uygulamalarına karşı güçlü eleştirilerde bulunmaktadır. Amnesty International, Human Rights Watch, B’Tselem ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) gibi kuruluşlar, İsrail’in sistematik olarak Filistin halkına karşı işlediği suçları raporlamakta ve bu suçların uluslararası insan hakları hukukuna aykırı olduğunu vurgulamaktadır (Amnesty, 2022; HRW, 2021). Bu kuruluşlar, İsrail’in uygulamalarını, “apartheid” rejimi olarak tanımlamakta ve İsrail’in insanlık suçlarına karşı hesap vermesini talep etmektedir.

Filistinli sivillere yönelik uygulanan şiddet ve yerinden edilme, bu kuruluşlar tarafından savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar olarak nitelendirilmektedir. Uluslararası düzeyde bu örgütlerin raporları, önemli bir kaynak olmuştur, ancak genellikle bu raporlar, İsrail’in stratejik müttefikleri tarafından göz ardı edilmekte ya da reddedilmektedir.

Sonuç olarak, uluslararası toplumun İsrail’in Filistin topraklarındaki eylemlerine tepkisi, büyük ölçüde politik ve diplomatik bir alan içinde kalmaktadır. Bazı uluslararası kararlar ve insan hakları örgütlerinin raporları, İsrail’in eylemlerini hukuki bir zeminde kınamaktadır, ancak etkili bir yaptırım uygulanması büyük ölçüde engellenmiştir. İsrail’in güçlü diplomatik ilişkileri ve özellikle ABD desteği, bu süreçte önemli bir engel teşkil etmektedir. Ancak, uluslararası hukuk, insan hakları örgütleri ve bazı devletler tarafından yapılan eleştiriler, İsrail’in eylemleri hakkında küresel bir bilinç oluşturmuş ve bu konuda devam eden tartışmaları tetiklemiştir.

KAYNAKÇA

1. Amnesty International. (2014). Israel/Palestine: Operation “Protective Edge” – Attacks on Gaza Civilians. Retrieved from https://www.amnesty.org/en/latest/news/2014/07/operation-protective-edge-attacks-on-gaza-civilians/

2. Amnesty International. (2022). Israel: A history of abuse against Palestinians. Retrieved from https://www.amnesty.org/en/latest/news/2022/04/israel-palestinians/

3. B’Tselem. (2021). Gaza: A history of destruction. Retrieved from https://www.btselem.org/gaza

4. Biden, Joe. (2021). Statement on Israel and Palestine. White House Press Release. Retrieved from https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/

5. Chomsky, Noam, & Pappé, Ilan. (2015). Gaza in Crisis: Reflections on Israel’s War Against the Palestinians. Haymarket Books.

6. Falk, Richard. (2014). Palestine, Inc.: The Politics of Settler Colonialism and the International Law. Pluto Press.

7. Falk, Richard. (2019). The Human Rights Crisis in Palestine: A Global Perspective. Cambridge University Press.

8. Human Rights Watch (HRW). (2021). Israel: Humanitarian Law Violations in Gaza and West Bank. Retrieved from https://www.hrw.org/world-report/2021/country-chapters/israel-palestine

9. International Criminal Court (ICC). (2021). ICC investigates alleged war crimes in Palestine. Retrieved from https://www.icc-cpi.int/overview

10. Kattan, Victor. (2009). Palestine and International Law: The Legal Aspects of the Israeli-Palestinian Conflict. Pluto Press.

11. OCHA (United Nations Office for the Coordination of Humanitarian Affairs). (2023). Gaza Humanitarian Response. Retrieved from https://www.ochaopt.org/

12. Pappé, Ilan. (2017). The Ethnic Cleansing of Palestine. Oneworld Publications.

13. Security Council (UNSC). (1967). Resolution 242. Retrieved from https://www.un.org/securitycouncil/

14. Security Council (UNSC). (1973). Resolution 338. Retrieved from https://www.un.org/securitycouncil/

15. Trump, Donald. (2017). Recognition of Jerusalem as the capital of Israel. White House Press Release. Retrieved from https://www.whitehouse.gov/briefings-statements/2017/

16. UN General Assembly. (2016). Resolution 2334: Condemning Israeli Settlement Activity. Retrieved from https://www.un.org/en/ga/

17. United Nations High Commissioner for Human Rights (OHCHR). (2020). Report on Israeli practices towards Palestinians. Retrieved from https://www.ohchr.org/

18. UN Human Rights Council. (2020). Report on Israel’s Violations of International Law. Retrieved from https://www.ohchr.org/en/hrbodies/hrc/pages/home.aspx

19. UNSC (United Nations Security Council). (2016). Resolution 2334 – Condemning Israeli Settlements. Retrieved from https://www.un.org/en/sc/

20. Zer, Zvi. (2015). Israel and Palestine: The Road to Peace? Routledge.

EK KAYNAKÇA

Uluslararası Hukuk Belgeleri:

1. Birleşmiş Milletler (1945). Birleşmiş Milletler Şartı.

2. Cenevre Sözleşmeleri (1949) ve Ek Protokolleri (1977).

3. Roma Statüsü (1998), Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM).

4. Uluslararası Adalet Divanı (2004). Wall Advisory Opinion.

5. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Kararları.

6. UCM, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası başvurusu (2023-2024).

Kitaplar ve Akademik Çalışmalar:

7. Falk, R. (2014). Palestine: The Legitimacy of Hope. Just World Books.

8. Chomsky, N. & Pappe, I. (2015). On Palestine. Haymarket Books.

9. Kattan, V. (2009). From Coexistence to Conquest: International Law and the Origins of the Arab-Israeli Conflict, 1891–1949. Pluto Press.

10. Quigley, J. (2005). The Case for Palestine: An International Law Perspective. Duke University Press.

11. Slater, J. (2020). Mythologies Without End: The U.S., Israel, and the Arab–Israeli Conflict. Oxford University Press.

İnsan Hakları ve Sivil Toplum Raporları:

12. Human Rights Watch (2021). A Threshold Crossed: Israeli Authorities and the Crimes of Apartheid and Persecution.

13. Amnesty International (2022). Israel’s Apartheid Against Palestinians: Cruel System of Domination and Crime Against Humanity.

14. B’Tselem (2021). A Regime of Jewish Supremacy from the Jordan River to the Mediterranean Sea: This is Apartheid.

15. Al-Haq, Addameer, PCHR – Toplu raporlar (2020-2024) Gazze’deki savaş suçlarına dair belgeler.

16. UN OCHA (Office for the Coordination of Humanitarian Affairs) – Occupied Palestinian Territory Situation Reports.

Mahkeme Kararları ve Uluslararası Soruşturmalar:

17. International Court of Justice (ICJ). Advisory Opinion on the Legal Consequences of the Construction of a Wall in the Occupied Palestinian Territory (2004).

18. ICC (2021). Decision on the Prosecutor’s request related to territorial jurisdiction in Palestine.

Gazetecilik ve Veri Tabanlı Kaynaklar:

19. The Guardian, Al Jazeera, Haaretz, +972 Magazine – Gazze savaşlarına dair saha raporları (2023–2024).

20. United Nations Relief and Works Agency (UNRWA) – Filistinli mültecilere dair raporlar ve veriler.

21. OCHAopt – Casualty Figures Database (2023–2024).

22. Visualizing Palestine – Grafiksel insan hakları ihlalleri analizleri.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!