1. Haberler
  2. Analiz
  3. Laiklik- demokrasi ve reel siyaset

Laiklik- demokrasi ve reel siyaset

featured

Prof. Dr. Nur Serter yazdı…

Laiklik siyasal, toplumsal ve kültürel bir evrimdir. Toplum düzeninin bilimsel düşünceye dayalı olarak örgütlenmesi, devletin dinden bağımsız olarak yasama, yürütme ve yargıyı yapılandırmasını öngörür.
Tüm kamusal hizmetlerin, bilimsel düşüncenin ışığında, zamanın ruhuna ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek şekilde; statik değil, dinamik bir süreç ile gerçekleştirilmesine olanak sağlar.

İnanç kalıplarından ve tartışılmaz doğru olarak benimsenen kabullerden bağımsızlaştırılmış bir yönetim anlayışı, bireysel ve toplumsal gelişmenin ön koşulunu oluşturur.

Bireysel ve toplumsal özgürlük, tam da burada başlar.

Laik devlette din, toplum üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılamaz. İnanç, bireyin vicdanı ile sınırlı olup, tüm inançlara saygılı olmak koşulu ile birey, inanmakta ve inanmamakta özgür kılınmıştır.

Çoğunluğun aynı dini inanca sahip olduğu toplumlarda, laiklik farklı inançlara sahip olanlar için de en büyük güvencedir.

Laik Devlette, özellikle hukuk ve eğitim alanındaki yasalar ve uygulamalar, laikliğin hangi ölçülerde kabul gördüğünün temel ölçütü olarak kabul edilmelidir.

Teokratik toplumlarda ise siyasal güç, dinsel güçle bir arada yol alır. Devleti ilahi irade adına yönettiği kabul edilenler, inançları kullanarak halkın üzerinde ağır baskı oluştururlar. Teokrasi, egemenliğin Tanrı’da olduğu, ya da Tanrı adına kullanıldığı bir yönetim biçimidir.

Oysa Demokrasi, halkın egemenliğine dayanır. Demokrasilerde yönetim erki, göklerde değil, halkın ta kendisindedir.

Bu nedenle de Laikliğin olmadığı ya da işlevsiz kılındığı toplumlarda demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Türkiye siyaseti son 20 yıllık dönemde adım adım bir din devletine doğru yol alırken, siyasetçilerin sürekli demokrasi türküleri söylemeleri nasıl açıklanabilir?

DÖNÜŞÜMÜN ÖYKÜSÜ

1950’lerden başlayarak Sağ İktidarlara teslim olan Türkiye’de dini siyaset aracı olarak kullanmak gelenekleştirilmiş olmakla birlikte, Türkiye Modeli’nin Kurucu Partisi olan CHP, laiklikten asla ödün vermemişti. Çünkü Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taşıyıcı kolonları arasında özel bir öneme sahipti. Laikliği çıkarıp attığınızda Kuruluş Doktrininin tüm karakterini, bütüncül ve özgün yapısını kaybedeceğinin bilincindeydi.

Bu nedenle de laikliğe sımsıkı sarıldı. Karşı devrimcilerin iftiralarına, saldırılarına göğüs gerdi. Gün geldi karşı devrimcilere, neo-liberaller de eklendi. AB ve ABD’li “dostlarımız!” da onlara destek verdi.
Neler oldu hatırlayalım mı?

Demokrasiyi laiklikle savaşa soktular. Laikliğin insan haklarına ve özgürlüklere karşı olduğunu iddia ettiler. Türkiye’nin AB’ye girmesi ya da ABD’nin güvenini kazanması için laiklikten kurtulmasını önerdiler. İngiliz ajanı Nakibendi şeyhlerini devreye sokup, Prens Charles’ı bile Müslüman, Fethullah Gülen’i filozof ilan ettiler. ABD’nin Dinsel Özgürlükler Raporlarında Türkiye’de Müslümanlara baskı ve işkence yapıldığını öne sürdüler. “Türkiye için Ilımlı İslam Devleti en uygun modeldir” dediler. Çok Hukuklu Sisteme övgüler düzdüler. Laikliği savunanları Silivri zindanlarına atıp, dışarıda kalanları da “laikçi” diyerek aşağılayıp, yaftaladılar.

Tüm bunlar yaşanırken laiklikten ödün vermeyen CHP’de bir değişim oldu. Bu değişimin sadece bir genel başkan değişimi olmadığı zamanla su yüzüne çıktı.

CHP değiştiriliyordu, dönüştürülüyordu. Laiklik demekten korkuyor, art arda gelen karşı devrim ataklarına sessiz kalması isteniyordu.

İktidarın önü açılmıştı. Laiklikten her gün bir parça koparılırken süre gelen sessizlikle adımlarını hızlandırdı.

CHP’nin bu sessizliği en çok Maskeli Demokratları sevindirdi. Maskeli Demokratlar, Utangaç Cumhuriyetçilerle kol kola girmenin heyecanı ile dönüşümü alkışladılar. Artık Demokrasi türkülerinde yeni bir koro oluşmuş, algı operasyonu yerli yerine oturmuştu.

Buna feryat edenler, gerçek CHP’liler nasıl susturulacaktı peki?

Çözüm bulundu; Reel Siyaset !

CHP, bu laikçi ve ulusalcı kafayla iktidar olamazdı!

Laiklik vurgusu yapmak yasaklandı. Ulusalcılık zaten “kafatasçılık” olmuştu.

Bolca demokrasi söylemi içine sıkıştırılan tarikat güzellemeleri karşısında “Laiklik olmadan demokrasi olmaz”, diyerek tarikatlara karşı çıkıldığında da yanıtlar hazırdı.

“Ama başka türlü oy alıp, iktidar olamıyoruz. Reel siyaset bunu gerektiriyor..”

Reel Siyaset…

Bağlamından koparılan bu söylem çok kabul gördü.

CHP’sizleştirilmiş bir CHP’nin artık diğer partilerden farkı yoktu. Aydınlanma Devrimi, uygar ve tam bağımsızlık ülküsü yerini sadece iktidar savaşına bırakmıştı.

Reel Siyaset, halka gerçeği değil, onun istediğini sunmak olarak yorumlandı. Reel Siyaset, kimi yerde Kuvayı Milliyeci, kimi yerde dinci, kimi yerde ülkücü, kimi yerde özerklikten yana olmaktı.

Reel Siyaset, CHP’nin onurlu tarihini reddetmek, 1930’ların CHP’sini değersizleştirmek, payı olmayan hataları bile üstlenerek helalleşmekti.

Reel Siyaset geride çelişkili açıklamalar, karşılanamaz vaatler ve güvensizlik bıraktı.

Laikliğin demokrasinin güvencesi olduğunu görmezden gelenlerin, reel siyasetle iktidar olmayı beklemelerinin hazin hikayesidir bu.

Günümüzde gazete manşetlerine taşınan haberlerden biri, çok endişe verici.

İmam Hatip Okullarında eğitim gören öğrencilerin, MEB tarafından tarikatlara, medreselere gönderilip, orada eğitim gördükleri ortaya çıktı. Bu çocuklar, okul programında olan genel kültür, matematik, Türkçe, tarih, coğrafya vs gibi derslere hiç katılmadan tarikatlarda eğitim alıyorlar. Sonra da okula devamsızlıklarının üzeri öğretmenler kurulu kararı ile çizilerek sınıflarını geçmiş sayılıyorlar. Özetle MEB, görevini tarikatlara devretmiş.

Bu dehşet verici tablo karşısında süre gelen sessizlik daha da korkutucu.

CHP’den ses çıkmıyor. Oysa CHP bir yılı aşkın bir süredir durumun farkında. CHP eğitim danışmanı Ali Taştan, bu konudaki raporunu yetkililere sunalı bir yılı aşkın süre geçti. Hatta 7 Eylül 2022’de bu konuda Birgün Gazetesinde bir yazı kaleme aldı. Televizyonlarda çok sayıda programa katıldı. CHP bu konuyu kamuoyuna taşıyıp bir tepki gösterebilir, çocuklarımızın bilimsel eğitim hakkına el koyan bu uygulamayı engellemek için girişimde bulunabilirdi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sıklıkla “bilimsel eğitime” vurgu yaparken, somut uygulamalardan söz etmemekteki ısrarını hep sürdürdü.

Neden? Çünkü CHP tipi Reel Siyaset bunu gerektiriyordu.

Laiklik ihlallerini görmezden gelip, demokrasiyi savunmayı, bilimsel eğitimden kopuşa göz yumup, bilimsel eğitim nutukları atmayı, Hafizelerle toplanıp, Atatürkçüleri dışlamayı ve Türkiye’nin bir Siyasal İslam Devletine dönüşümüne sessiz kalmayı “reel siyaset” kavramı ile aklamaya çalışmak, ilkelerinden uzaklaşmış bir parti kurgusunun acıklı tablosudur.

CHP, kurtarılmayı bekliyor. CHP kurtarılmalı ki Türkiye kurtulsun ve yeniden Devrimin ışığı ile buluşsun….

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!