VERYANSIN TV
Veryansın Tv yazarı Nihat Genç, X hesabından yaptığı paylaşımda, içinde bulunduğumuz iletişim çağının insanlığı ilkel bir toplumdan daha geriye götürdüğünü, medyada hegemonik güç kuran uluslararası şirketlerin bağımsız yazarları kovduğunu ve dışladığını söyledi.
Bunun en güzel örneğinin İsrail’in soykırımına karşı çıkanlarda görüldüğünü belirten Genç, “İletişim araçları sayesinde insanlık öz saygısını kaybediyor tuhaf yaratıklara sapıklara ya da duyarsız canavarlara dönüşüyoruz! Bir Siyonist azınlık tüm dünyada imparatorluk kurabiliyor ve soykırımını meşru kılabiliyor! Ve her insan gibi her yazar her sanatçı ve hatta uluslararası kurumlar ‘işe yaramazlık’ duyguları içinde çürüyor ve seyirci kalıyor!” dedi.
Genç, insanlığın en büyük hazinesinin dil olduğunu, iletişim araçlarının dilimizi ele geçirdiğini belirterek, “İyiyi güzeli çirkini katili hırsızı bize, içimizde konuşan verecektir! Kuşatıldığımız ve teslim alındığımız ‘öğretilerden’ çıkıp; içimizde ağlayan, o çaresiz o yalnız insana harbi kelimeler, sesler, duygular, heyecanlar ve çığlıklar bulabilmeliyiz!” dedi.
Genç şu ifadeleri kullandı:
İçine düştüğümüz, yazı, söz ve görüntüden oluşan iletişim çağı bizi insanlığımızdan çıkardı ve ilkel bir toplumdan daha geriye götürdü! İletişim araçlarında (medya) hegemonik bir güç kuran uluslararası şirketler bağımsız yazarları kovuyor ve dışlıyor!
‘SAHİBİNİN SESİ…’
Holdinglerden beslenen medyanın bağımsız konuşması ve insanlık ülküsü ve değerlerini savunması mümkün değildir! Ve aynı şekilde fonlanan desteklenen medya organları da, insanlığın değil, sahibinin sesi! Büyük küçük irili ufaklı bütün medyanın beş-on büyük şirketin eline geçmesi insanlığın sonunu hazırlıyor ve ‘gücü elinde bulunduranlar’ işte en güzel örnek Siyonist soykırıma karşı çıkanları kovuyor ya da yok sayıyor! Siyonist şirketlerle hem ortaklık kurup hem de soykırıma karşı çıkamazsınız ya da başkasının parası imkânı desteğiyle insanlık değerlerini savunamazsınız! Çünkü insanlık değerlerini ancak iradesi olan etkiye ve dayatmaya kapalı bağımsız organlar ve insanlar savunabilir!
‘TUHAF YARATIKLARA DÖNÜŞÜYORUZ’
İletişim araçları sayesinde insanlık öz saygısını kaybediyor tuhaf yaratıklara sapıklara ya da duyarsız canavarlara dönüşüyoruz! Bir Siyonist azınlık tüm dünyada imparatorluk kurabiliyor ve soykırımını meşru kılabiliyor! Ve her insan gibi her yazar her sanatçı ve hatta uluslararası kurumlar ‘işe yaramazlık’ duyguları içinde çürüyor ve seyirci kalıyor! Kardeşlerim, Siyonist şirketlerin altın, maden, petrol ve finans şirketleriyle milli devletler üzerindeki gücü inanılmazdır ve insanlık hazinelerini beş-on şirketin ve bir azınlığın tapusu haline getirmiştir!
‘İNSANLIĞIN EN BÜYÜK HAZİNESİ DİLDİR’
Altın, elmas, banka, borsa, teknoloji, enerji, petrol’den daha ötesi insanlığın en büyük mucizesi ve hazinesi ‘dil’dir! Dil, uygarlığın ve insanlığın her şeyidir! Dil, bizi önce bir topluluğa sonra daha uzak topluluklara bağlar ve dil bizi ailemize ülkemize ve insanlığa ‘duyguyla’ bağlar! Bir bebek, dilini-sesini anne karnından öğrenmeye başlar ve aile, çevre, okul (yani bir topluluk içinde) dili gelişir! Mesela bir kuş başka kuşları sesinden tanır, mesela, bir balina başka balinaları sesinden tanır, ancak! Bir kuşu ya da balinayı topluluktan ayırın, tek başına sesleri öğrenemez! Sesi, dili, öğreten ailedir, anne, okul, çevre ve nesnelerin sesleri ve doğanın sesleri ve şarkılar ve marşlar, vs.! İnsan beyni sesleri mimikleri jestleri taklit eder! Bu, taştır, bu ekmektir, anlar ve tanır! Ancak taş ve ekmek ya da sayıları tanıdığımız gibi kesinlikle, soyut dünyayı-varlıkları tanıyamayız! Çünkü insanoğlu kültürünü soyut dünya ve soyut nesneler üzerinde kurmuştur! Şöyle, akıl, güzel, iyilik, nedir, daha ileri gidelim, hırsız, kötü, katil kimdir, ya da zararlı güvensiz hain tehlikeli neye deriz? Soyut nesneleri anlamak ve tanımlamak ve soyut nesneler üzerinde birbirine yakın ortak anlamlar üzerinde anlaşabilmemiz için bir ailenin, okulun eğitimi şarttır! Mesela biri gelir size Celal Şengör çok zeki bir adam der, acaba, biri gelir yarışmada seçilen güzele, en güzel, deyiverir, acaba? Biri gelir ülkenizi yağma ve talan eden sömürgeci şirkete ekonominin kahramanı kurtarıcısı der, acaba? Oysa topluluk içinde yaşayan hayvanlar kimin kendilerine saldıracağını iyi bilir yani topluluk içinde yaşayan hayvanlar yiyeceklerinin kimin çalacağını iyi bilir! Hırsızı ve düşmanı tanımak hayvanları topluluk içinde zinde ve tetikte tutar! Aynı hayvanı topluluğun dışına çıkart, mesela evde doğup büyümüş kediler, fareyi tanımaz, sokak kedileri gibi atılgan değildirler ve düşman kim çok iyi bilemezler, çünkü topluluk dışında kalarak doğalarına ve köklü reflekslerine yabancı kalmışlardır! Kendisi gibi olanları hiç tanımayan ev kedisi gibi klavye başına oturmuş 10-12 yaşındaki bir çocuk da düşmanı, hırsızı, haini, kötüyü tanıyamaz!
‘DİLİMİZ ELE GEÇİRİLDİ’
Kardeşlerim, bizler, insanlık, hegemonya kurmuş dünya medyası karşısındaki 10-12 yaşında çocuklarız! Hırsız kim, bilemiyoruz, katil kim, bilemiyoruz, günah ve kötülük nedir, bilemiyoruz! Çünkü iletişim araçları ve hegemonyası ‘dilimiz’ (konuşma, yazı ve sesler) ele geçirildi! Mesela annesinin ağladığını gören minik bebek de ağlar, ama, biz ne zaman ağlayacağımızı bilmiyoruz! Mesela topluluk içinde yaşayan bir fare tehlike anında kaçacağını bilir ve biz, ne tehlikeyi ne kaçmayı ya da tedbir almayı bilmiyoruz! Bizim gibi evcilleştirilmemiş hayvanlar balıklar-kuşlar topluluk içinde ne yapacağını iyi biliyor ve bir şekilde soylarını sürdürebiliyorlar! Ama İnsanoğlu soyunun devamı için tehlikeyi göremiyor, haini, düşmanı, hırsızı tanıyamıyor ve doğasındaki refleksleri bilemiyor! Çünkü iletişim dünyası insanoğlunun dilini egemenliğine geçirdi! Medyasını ve yazarlarını ve sanatçılarını ele geçirdi! An itibariyle insanoğlu kültür ve uygarlığının taşıyıcısı olan ‘dilinin’ sahibi değil! Hırsıza, katile, şeytana ‘evliya’ ya da ‘kurtarıcı’ ya da ‘kahraman’ dendiğinde ve evlerinde tek başına yaşayan çocuklarımız da soyut kavramları ve dünyayı böyle öğrendikçe… Özsaygı, işte böyle kaybediliyor! Ne zaman üzüleceğimizi ne zaman ağlayacağımızı ne zaman sevineceğimizi bilmiyoruz! Ve daha da ötesi, hayvanlar hiç bir kitap okumadan çiftleşmeyi öğrenir ve yani doğuştan gelen reflekslerimizi bile hayvanların aksine medya bize öğretir! Kiminle savaşacağımızı medya öğretir, kimi seveceğimizi? Oysa zihin dünyamızı oluşturan soyut varlıklar, kelimeler, hayaller, beklentiler, rüyalar, hepsini beynimizde harekete geçiren iradi varlığımızdır, yani, aç kaldığımızda zihin dünyamız açlık karşısında nasıl harekete geçeceğimizi iyi bilir, mesela yiyecek arar! Mesela bir güzel karşısında iradi varlığımız heyecanlanır! Kişilik ve benliğimiz açlık ve aşk vb. duygular üzerinde tereddütler heyecanlar acılar travmalar ve kararlarla şekillenir! Ama şayet beyninizin her şeyi zihin dünyanızdaki kelimeler güvenilmez ise? Ve zihin dünyanızdaki kelimeler feryadınızın acınızın karşılığı olamıyorsa? İşte o an, aynı durumu yaşayan bir başkasına bakacaksınız, aynı durumda kalan insanların tecrübe, birikim ve jest ve mimik ve söz ve davranışlarını gözden geçirecek ve taklit edeceksiniz ya da kendinizi ifade edebilecek kelime ve duygu arayacaksınız!
Ve yazarlarınız, okulunuz, aileniz, ülkeniz, devletiniz ve siyasileriniz size ‘güvenli’ sesler ve kelimeler ve duygular veremiyor, çünkü, onların iradelerine, mallarını varlıklarına holdingler tarafından ipotek koyulmuş! Size sahte bir düşman sahte bir katil sahte bir kötü gösterecekler! Sırf reklam şöhret ödül ve tık almak uğruna kelimelerine önce yalan söyletir ve sonra yalandan kendilerine bir dünya kurarlar! Dil, yazarın namusu ve ahlakı ve insanlığın her şeyidir! Ama işte bir güzele aşkınızdan uluslararası siyasete kadar meraklarınız şaşkınlığınız vs. her şeyinize el koyulmuş! Dilinize ancak bağımsız ve özgür kalarak sahip çıkabilirsiniz, ki insanlığın bağımsız kalabilecek iş ve ekmek kazanma imkanınız çok ama çok kısıtlıdır!
‘KATİLİ KAHRAMAN DİYE SUNAN BİR TOPLULUK BÜYÜDÜ’
Ve daha kötüsü içimizde kötüyü katili hırsızı kahraman diye sunan başka bir ‘topluluk’ çığ gibi büyüdü! Ve düşman ve hırsız kim sorusunda çıkarları ve karları uğruna ortaklaşa kararlar almışlar, işte medyamız sağıyla soluyla bunun yansımasıdır! Artık ‘katil’ kimdir, ‘hırsız’ kime nedir ölçülerini onlar ortaya koyuyor! Değerlere ve ahlaka ve kamu vicdanına (ortak karara) hakim olmak isteyenler önce dilin hakimiyetine el koyuyor!
Kardeşlerim, ‘topluluk’ içinde yaşadığımız bir yanılsamadır, bir azınlık ‘topluluğu’ ele geçirdi! Kardeşlerim, feryat ve acı ve sevinçlerimizi ve sosyal bağlarımızı inşa ettiğimiz bir ‘dilimiz’ olduğu, yanılsamadır, çünkü bir azınlık acı ve sevinçlerimize ve sosyal bağlarımıza el koydu! Neyin yiyecek kimin hırsız ve düşmanın ne zaman saldıracağını çok iyi bilen bir fare kadar bile refleksimiz aklımız becerimiz yok artık! Anayasalar, kitaplar, türküler, ağıtlar, şiirler, destanlar, mitolojiler yazdığımız ve kontrat ve anlaşmalar yaptığımız ve namus ve vicdanımızla söz verip hukukla eşitlediğimiz ‘dilimiz’ yok artık! Kimse kimseyi bu yüzden duymuyor! İnsanın doğal refleksleri ve değerleriyle anlamlandırdığı hakiki kelimeler çağı çoktan bitti! Ve yetmiş yaşında dahi insanlar 10-12 ergen çağını aşamıyorlar! Ve kimse okudukları ve öğrendikleriyle ‘karar’ verme çağı-ergenliğe giremiyor! Kardeşlerim, insanlık yazı icad edilmeden önceki çağları uygarlıktan ve kültürden dahi saymıyordu! Ve şimdi ‘yazının’ icad edilmediği çağlar öncesindeyiz!
‘ÇIĞLIKLAR BULABİLMELİYİZ’
İşte bugünlerde yazarlar, yazılana çizilene (komutlara) değil, insanın en temel reflekslerine bakarak ancak yol alabilir, söyleyin gerçekte neye ağlayıp neye gülüyor neye feryat ediyoruz! Böğürmelerimize hırıltımıza sessizliğimize ve içimizden feryat edene bakarak ancak yol alabiliriz! İçimizde konuşan kimdir? İçimizde bizimle konuşan kimdir? Ve öyle bir meşguliyet salgını ki ortaçağları yakıp yıkan kara vebadan beter kimse içiyle konuşacak vakit dahi bulamıyor!
Kardeşlerim, derdimizi kimseye anlatamayabiliriz ama içimizde konuşana karşı gücümüz irademiz yettiğince dürüst olmalıyız! İçimizde konuşana karşı kelimelerin duyguların tam karşılığını verebilmeliyiz, küfür ise küfür, isyan ise isyan! İyiyi güzeli çirkini katili hırsızı bize, içimizde konuşan verecektir! Kuşatıldığımız ve teslim alındığımız ‘öğretilerden’ çıkıp, içimizde ağlayan o çaresiz o yalnız insana harbi kelimeler sesler duygular heyecanlar çığlıklar bulabilmeliyiz!
İçine düştüğümüz, yazı, söz ve görüntüden oluşan iletişim çağı bizi insanlığımızdan çıkardı ve ilkel bir toplumdan daha geriye götürdü!
İletişim araçlarında (medya) hegemonik bir güç kuran uluslararası şirketler bağımsız yazarları kovuyor ve dışlıyor!
Holdinglerden beslenen…
— Nihat Genç (@nihadagenc) October 9, 2024
Memleket yaratık kaynıyor zaten insana hasret kaldı bu topraklar.
Yüreğinize sağlık ,selam, saygı, sevgiler.
Nihat abi nerelerdesin? Aylardır yoksun!
Mükemmel yazı kalemine yüreğine sağlık