1. Haberler
  2. Analiz
  3. Paleolitik’te Sibirya’dan dünyaya yayılan teknolojik yenilikler

Paleolitik’te Sibirya’dan dünyaya yayılan teknolojik yenilikler

featured

Prof. Dr. Semih Güneri yazdı…

Bu hafta okuduğum (aslında okumak zorunda olduğum) onlarca makale arasında biri dikkat çekicidir. Yazı, Sibirya kökenli teknolojik inovasyonlardan bir diğeri olan ‘Paleolitik dikiş iğneleri’nden bahsediyor. ‘Gözlü iğne’ diye tanımladığımız bu nesneler, büyük memeli hayvan türüne ait kemik malzemeden yapılıyor. Batılı meslektaşımızın söz konusu bu makalesinde yazar “…Bilinen en eski gözlü iğnelerin GÖ 40,000’lerde Sibirya’da ortaya çıktığı…”nı söylemiş. Lütfetmiş. Onlar zorda kalmadan “Sibiryalı”, “Asyalı”, “Kuzey Asyalı”, hele-hele “Türk” filan demezler. Hemen hatırlayalım: Daha dün, Avrupalılara göre, çift tırnak içinde yukarıdaki sözcükler, geri zekâlı, kafası çalışmayan, hayvandan farksız, köleliği hak etmiş, kültür yaratabilmekten uzak kalabalıkları tanımlıyordu. Kimse heveslenmesin. Batılı yazarlar üş aşağı-beş yukarı hâlâ aynı düşüncede. Dolayısıyla gene onlara göre eğer tarihte dikkate değer bir yenilik, bir keşif varsa -hangi erken evrelere ait olursa olsun fark etmez- o mutlaka beyaz Avrupalılara aittir. Örneğin atın evcilleştirilmesi. Atlı savaş arabasının icadı. Madencilik. Daha neler, neler. Avrupalı derler. Sıkıştıklarında ‘Kafkasyalı’ derler. O da kriptik bir Hint-Avrupa ağızıdır. Tıpkı ‘Kurgan’ lafının Türkçe olduğunu bildikleri için pek çoğunun onun yerine ‘barrow’ sözünü kullanmayı tercih ettikleri gibi. Onlara göre Paleolitik’te Avrupa, Hint-Avrupaca konuşan insanlarla doluydu (Mario Alinei’e, rahmet olsun).

Her neyse. Bu Batılı Hint-Avrupacı arkeologlar beni öldürüyor. O ki bir lütufta bulundun ‘değerli hocam’ işini tam yap. Gözlü iğnelerin Sibirya kökenli olduğunu söylüyorsun da zaten biliyoruz. Ama o nesnelerin en erken tarihleri GÖ 50,000’lerdir. Daha da erkendir. 40,000’ler değil. İşte tipik bir ‘Batılı arkeolog paranoyası’ örneği. Sibirya’nın Yanskaya (Yana RHS) gözlü iğneler koleksiyonu bu tarihleri veriyor (Res. 1). Aynı kültür bölgesinde keşfedilen Denisova gözlü iğnelerinin de yaşı bu tarihlerle uyumlu. A.P. Derevyanko, V.V. Pitul’ko ve diğer baba Rus arkeologlar gözlü iğnelerin GÖ 50,000’lerde (hatta daha da erken) ortaya çıktığını yıllardır yazdılar, çizdiler, söylediler. En son 2019 tarihli makalede hadise güncellendi ve meslektaşlarımızdan gene V.V. Pitul’ko o tarihi (GÖ 50,000) makale içinde tam 10 yerde tekrarladı. ‘Dikkat ediniz, yanlış yapmayınız’ der gibi sanki. Neyse ki biz o tarihin Batılı yazarımızın söylediğinin tersine ‘kırk bin’ değil, ‘elli bin +’ olduğunu biliyoruz. Ayrıca hatırını kıracak değiliz, ‘on bin’ yılın aramızda lafı bile olmaz, diyerek konuyu tatlıya bağlayalım.

Paleolitik gözlü iğnelerin keşfi gerçekten bir teknolojik yaratım süreci midir? Sibirya’da iki buzul evresi (Karginskiy-Sartan / GÖ 50,000-30,000) arasında ortaya çıkan, gelişen, yayılan gözlü iğnelerden minyatür (3-4 cm’lik) olanları, süs objeleri olarak tanımlanan boncuk, kabuk, pul türü işlenmiş kemik malzemenin giysiler üzerinde tasarlanmasını sağlayan bir araç olarak hiç şüphesiz kullanıldı. İğnelerin çoğunluğunu çuvaldız tipi 14-15 cm’likler oluşturuyor. Dolayısıyla bu iğnelerin genel görevi dayanılmaz Sibirya soğuklarına karşı insan vücudunun hayatta kalabilme çabası süreçlerinde, giysi üretimindeki kullanımıdır. Paleolitik sanat ürünleri üzerinden bize yansıyan tasvirlerden, yerel etnografik belgelerden Paleolitik Sibiryalı insanın kışlık gardrobu hakkında fikir edinmek şüphesiz mümkün (Res. 2). Deri ve kürk malzemeden üretilen başlıklar, vücudu saran giysiler, iç giyim elemanları, kemer, çizme, bot vs hepsi gözlü dikiş iğnesi teknolojisinin sağladığı imkânlarla üretildi. Yalnızca giyim-kuşam mı? Çanta, torba, yatak, yastık, çadır vs gibi pek çok gündelik yaşamsal eşya-araç-gereci gözlü iğneler olmadan üretmek mümkün değildi. Bu bakımdan hiç şüphesiz gözlü iğneler Sibiryalı Paleolitik avcı-toplayıcıların hayatında önemli bir teknolojik inovasyondur. Uzun zamana yayılan teknolojik süreçtir. Binlerce yıldır kullanımda olan sıradan bir kemik delicinin başına, binlerce yıl sonra bir delik açma fikrinin ortaya çıkışı önemli bir teknolojik keşif sayılmalıdır.

Batılı yazarımız Paleolitik iğneleri kabaca “…sosyal amaçlarla moda yaratma, giysi süsleme gibi ince işlerde kullanılan …” nesneler içeriğinde öncelerken konunun Sibiryalı uzmanları bu nesneleri şöyle tanımlıyor: “…Avrasya’nın Geç Pleistosen’inin sert doğal koşullarına insanın adaptasyonunda özel kemikten gözlü minyatür iğneler deri-kürk giyim-kuşam dikme tekniklerinin geliştirilmesinde önemli görevler üstlendi. İğne ve iplik kullanılarak dikilen deriden ve kürklü giysiler, insan enerjisinin ve sağlığının uzun süreli korunmasına, günün farklı saatlerinde faaliyet süresinin artmasına ve yeni bölgelerin daha verimli ekonomik kalkınmasına katkıda bulundu…”. Sibiryalı meslektaşlarımız eksi kırk derece soğuğu her fırsatta kemiklerinde hissettiğinden durumu en gerçekçi haliyle ortaya koyuyorlar. Ne ki Batılı yazarımız Sibirya’da yaşamadığından muhtemelen birazcık fantezi yaratmış, diye düşünüyorum.

Sonuçta gözlü iğneler, Paleolitik dünyayı değiştiren teknolojik bir yenilik olarak binlerce yıllık süreçlerde Sibirya’dan geniş çevrelere yayıldı. Burada dikkati çeken şudur: Sibirya avcı-toplayıcıları eksi kırk derece soğuklarda gözlü iğnelerin ürünü giysilerle soğuğa meydan okudukları dönemlerde, Avrupa’da, Yakın Doğu’da, Anadolu’da, Kafkasya’da avcı-toplayıcılar iki keçi postunu birbirine tutturup panço gibi boyunlarına asarak kullanıyorlardı.

Eğer sıradan bir vatandaş, “…Sibirya gibi bir sürgün bölgesinde, eksi 50 derece soğuklarda kültür mü gelişir…” filan gibi şeyler söylerse, çok görmeyiz. Bilmiyor, deriz. Bilmek zorunda da değildir. Bu sözleri sarf eden bir arkeolog, hatta bir bölüm başkanı ise, ona ne denir? Dondurucu soğuktur. Buzuldur. Sürgün yeridir. Doğrudur. Ama bakınız ki giyim-kuşam kültürünün, üretim teknolojisinin, dünya ortalamasından en az yirmi bin yıl önce ortaya çıktığı bölgedir o Sibirya. Sibiryalı avcı-toplayıcıların, kaba-saba bir kemikten deliciyi ‘pipet’ gibi, ‘kürdan’ gibi incecik hale getirip başına bir de delik açarak keşfettiği dikiş iğnesi, Avrupalı ve Yakın Doğulu avcı-toplayıcıların hayatına en az yirmi bin yıl sonra girecekti.

Kültürel gelişim göstergeleri beslenme kültüründe gizlidir. Yakın Doğu kronolojisindeki seramiksiz neolitik çağın (PPN) Sibirya’daki karşılığı Pleistosen sonudur. Ya da başka bir deyişle Initial Neolithic’tir. Sibiryalı yerli halklar daha bu dönemlerde (GÖ 14,000) bile seramikten kap-kacak yapmayı biliyorlardı. Yemeklerini bu kapların içinde hazırlıyorlardı. Mamut kemiğinden oydukları narin kaşıkları kullanıyorlardı (Res. 3 kaşık). Avrupalı, Yakın-Doğulu, Kafkasyalı avcı-toplayıcılar ise o yıllarda henüz seramik kap nedir, bilmiyorlardı. En az bir beş bin yıl daha bilmeyeceklerdi.

Gözlü iğne ve giyim-kuşam üretim teknolojisi. Seramik kap yapımı ve bugün kullandıklarımızın tam kopyası çorba kaşıkları, kepçeler. Mezar mimarisi içinde hediyeleri ile birlikte ölü gömme uygulamaları. Venüs heykelcikleri (Res. 4). Yeşim taşından bilezikler (Res. 5 yeşim) Hayvan figürinleri (Res. 6 uçan kuşlar). Fetiş objelerinin ve diğer nesnelerin birer süs eşyası olarak ilk kullanımları (Res. 6-7) vs. vs. Şimdilik aklıma gelen bunlar. Her biri uzun yıllar içinde gelişimini tamamlamış, Paleolitik dünyayı değiştiren, taş devri insanının yaşamında dönüm noktaları yaratan sosyal, kültürel, teknolojik yeniliklerdir. Anılan tüm bu ilkler, Denisova, Yanskaya, Sungir, Mal’ta, Buret’ kazılarından gelen tarihlenmiş, stratigrafik belgeler üzerinden gösteriliyor. Bunlara, en önemli teknolojik keşif olan ‘baskı mikrodilgi’ / ‘pressure microblade’ başlığını da ilave edeceğim (Res. 8 baskı).

Paleolitik taş alet endüstrilerinde ‘baskı mikrodilgi’ / ‘pressure microblade’ üretim teknolojisi, sert vurgaç ile doğrudan vurgu (percussion) tekniğine göre çok daha denetimli, daha hassas, daha verimli, kısa zamanda daha çok sayıda alet üretimini sağlayan yeni bir yöntemdir. Baskı tekniğinin çıkış yeri Baykal bölgesi merkezli Güney Sibirya’dır. Bu konuda araştırmacılar genel anlamda fikir birliği içindedir. Bu teknolojinin taşındığı yer yalnızca Yakın Doğu / Anadolu değil aynı zamanda Avrasya’nın pek çok noktasıdır. Kore’dir, Japonya adalarıdır. Kafkasya’dır. Balkanlar’dır. Kuzey Avrupa’dır. Dünyanın dört bir yanına Sibiryalı avcı-toplayıcılar tarafından uzun mesafe göçler üzerinden taşınmış, ulaştırılmıştır.

Birkaç yıl önce ben ve doktora öğrencilerim, birlikte geliştirdiğimiz bir hipotez üzerinden Pleistosen sonunda Sibirya’dan Göbeklitepe’ye kitlesel göçlerin gerçekleştirildiği fikrini ortaya koyduk. Hipotezin maddi kanıtlarını da, Göbeklitepe kültürü bölgesindeki arkeolojik malzeme arasında şunlardır-bunlardır, diye gösterdik. Çalışmamızın sonuçlarını Türkçe-İngilizce olarak hakemli akademik dergilerde yayımladık. Çalışmanın öznesinde baskılama tekniği ile üretilen taş alet endüstrileri vardı. İçeriğindeyse o endüstrilerin Sibirya’dan Yakın Doğu coğrafyasına seyahati konusu işlenmekteydi. Baskı tekniği ile mikrodilgi (pressure microblade) üretim teknolojisi karmaşık bir taş alet üretim yöntemidir. Bu yöntem ile üretilen malzemeyi tanımak herkes için çok kolay olmayabilir. Ancak hem Sibirya Üst Paleolitik hem de Urfa-Diyarbakır PPN malzemesi bizlerce tanınmaktadır.

Sibirya’da gelişen tüm bu yenilikler, sevgili arkadaşım Türk Ö. Koç’un üzerinde çalıştığı “akıl sıçraması” hipotezi ile doğrudan ilgilidir. Evrim sürecindeki kırılma noktalarını incelediğimizde 2 milyon yıllık Homo Erctus evrimselliğinde kaba el baltaları, taş aletler, kabuk ve kemik kolyeler dışında belirgin bir üretim göremeyiz. Güney Sibirya’da GÖ 55,000 ila 45,000’li yıllara tarihlenen buluntularda üretim çeşitliliği karşımıza çıkar. Dikiş iğnesi, yarı değerli taş, kemik, fildişi malzemeden üretilen kolye, bilezik, hal-hal, taç ve taş aletler görülür. GÖ 130,000-70,000’li yıllarda, nüfusta azalma ve sonrasında yeniden artışın gözlendiği süreçlerde, av hayvanlarının ve bitki örtüsünün çeşitlemesine bağlı olarak avcılık yöntemlerinde de değişimler görülür. Avcılıktaki değişimler insan vücut kaslarının esnemesine ve kalça kemiğinin daralmasına neden olmuştur. Bu dönemde gözlenen nüfus azalması, doğum sırasında anne-bebek ölümlerinin sıklığına bağlanabilir. Vücuttaki bu değişimin tamamlanmasını ise Denisova mağarası kazılarında ve ilgili çevrelerde keşfedilen kalıntı çeşitliliği üzerinden izleriz. Kafatasları küçülmüş, beyin oluşumunun %80’inini dışarda tamamlar biçime dönüşmüştür. Beynin kendini dışarda tamamlaması, bebeğin bakım eğitim ve ebeveynlerin bir arada yaşam sürelerini uzatmıştır. Bu sürede iletişime duyulan ihtiyaç ile birlikte PROX2 geni dediğimiz oksijen kullanma geni ve gırtlak yapısındaki değişimler ortaya çıkar. Üçlü melezleşme dediğimiz Neandertal-Denisova-Homosapiens arasındaki gen alış-verişi ve ebeveynlerin birbirlerine bağlılık sürelerinin artışı, eğitim sürecinde de yeni bir dönemin kapısını açmıştır. “Zihin kuramı” çalışmaları ve Richard Dawkins’in “kültürel aktarım (memetik)” kuramları konuya açıklık getirici niteliktedir.

Buradan hareketle bu süreçlerde yeni doğumlarda beyinde oluşan sorgulama amaçlı bölümlerin artması, “modüler beyne” sahip insanlara dönüşümün yol haritasını ortaya koymuştur. “Modüler beyin” yapılı insanların ortaya çıkışı ve dağılımı Kuzey Asya kökenlidir. Sonuçta hipoteze göre hepsi Sibirya’nın mikro-klima iklim kuşağında oluşan bu sosyal-kültürel-teknolojik yenilikler rastlantı değildir. Öncelikli olarak Denisova-Neandartal-Homosapiens melezleşmesiyle ilgilidir. Söz konusu melezleşmeler süreçleri, en başta iletişim becerilerindeki (dil’in, bir iletişim aracı olarak gruplar arasında kullanılıyor olma aşamasına ulaşması gibi) gelişmeler, teknolojik inovasyonların bir-bir ortaya çıkışı, ölü gömme gelenekleri, bağlantılı olarak arkeolojik kültürelleşme oluşumu ve gelişimi sonuçlarını doğurmuştur.

Ülkemizde yapılan arkeoloji eğitimi programlarında Avrasya bozkır kültürleri konusu yoktur. Avrasya bozkır kültürleri konsepti içinde ‘Türk arkeolojisi’ konusu da öyle. Yıllardır akademiyada bunun savaşını verdik. 1998’de üniversitemizde KAM (Kafkasya & Orta Asya Arkeoloji Araştırmaları Merkezi)’ı kurduk. Ne ki KAM ilkin sekiz yıl bir rektör tarafından kapalı tutuldu. Sonra 2021’de de bir başka rektör tarafından tümden kapatıldı. Rektördeki rahatlığa bakar mısınız? Kapatırım, diyor. Silerim, yok ederim. Ben rektörüm, diyor. Ne ki tarih bu çapsız rektörleri değil KAM’ı hatırlayacak. Avrasya bozkır/göçebe kültürleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan milletler konuya dört elle sahip çıkarken, bizim rektörler Türk tarihini Avrasya bozkır kültürleri içinde arayan bilim kurumlarına kilit vuruyor. Şimdi biz de oturup Sibirya denilince neden ilk ‘sürgün yeri’ akla geliyor, diye yakınıyoruz. KAM’ı kapatan rektörün ülkesinde ‘Sibirya’ lafının bunlardan başka çağrıştıracağı yoktur.

Göbeklitepe yüksek kültürünün, taş alet ustası Sibiryalı avcı-toplayıcıların katkılarıyla geliştiği hipotezi, gözlü iğnelerin Sibiryalı yerli halkların icadı olduğu, Sibirya arkeolojisini bilmeyen arkeoloji bölümünün cahil başkanına elbette hikâye gelir. Avrupa’da, değil taş devri adamı, neredeyse kırk bin yıl sonraki tunç çağı kişisi bile saz-hasır pançolarla ağaçlarda sallanırken (Res. 9), her çeşit giysi modası tasarımları, süs eşyası bolluğu, çeşitlemesi ve nihayet ilk özgün arkeolojik kültürelleşmeler Sibirya’da yaratılıyordu, dediğimizde “-Bak sen?” der gibi, bizimle dalga geçerler. Avrupa’da, Yakın Doğu’da, Kafkasya’da insanlar kanlı hayvan ciğerine on parmak dalarlarken, Sibirya’nın yerlileri seramik kaplarındaki balık çorbasına kemikten narin kaşıklarını sallıyorlardı, dediğimizdeyse ise “-Hadi be?” der gibi, abarttığımızı düşünürler. Oysa bilen bunların tamamının bilgiye, maddi kültür belgesine dayandığını bilir. Bilmeyen de cahilliğinden bilmez.

Anlaşılan o ki gözlü iğnelerin keşfi, sert iklim koşullarına meydan okuyan giyim-kuşam üretimindeki ilk teknolojik yenilikler, taş alet endüstrilerinde devrim niteliğindeki ‘baskı teknolojisi’nin geliştirilmesi, ölü gömme gelenekleri ile bağlantılı olarak arkeolojik kültürelleşme oluşumlarının (Res. 10) en erken izleri işte o Sibirya’dan çıktı. ‘O Sibirya’ dediğimiz yerin Doğusu Amur, merkezi Yenisey, Batısı Ob havzasıdır. Ortalama 400 metre rakımlı ‘mikro-klima’ alanlardır: Coğrafyadan anlamayan arkeolog arkadaşlara gelsin. Tanımlanan kültürel yenilikler, Sibirya’da soğuğun ortalığı kasıp-kavurduğu Karginskiy (GÖ 50,000) ile Last Glacial Maximum/LGM (s GÖ 26,000-18,000) arasında uzanan dönemlerde bile kesintiye uğramamıştır. Bu özel coğrafya aynı zamanda Türkçe konuşan halkların anayurdudur. İşte buradan ilan ediyorum. Bilmeyen bilsin. Öğrensin. Bir kere anlatırız. On kere anlatırız. Öğretiriz. Hiç yüksünmeyiz.

(Kemik eserler, yeşim bilezik, baskı mikodilgi malzemeleri İrkutsk Üniversitesi, Tarih Fakültesi, Rusya Bilimler Akademisi, Baykal Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Enstitüsü laboratuvarlarına aittir)

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. 8 Temmuz 2024, 19:48

    Yanılmıyorsam, Semih Bey “batı” kültüründe yetişmiş bilim adamlarının doğu kültürünü geri kalmış kategorisinde gördüklerinden yakınıyor. Acabâ neden böyle? Doğu kültüründe bilge ve/veyâ yaşlı insanlara saygı daha fazla o halde sebep bu olamaz. Zannımca doğu kültürü şahıslara saygı duyuyor ama yazdıkları eserleri okuyup anlamak, eleştirmek ve saygıyı bu şekildede göstermek davranışına hâiz değiller. Meselâ “Bu özel coğrafya aynı zamanda Türkçe konuşan halkların anayurdudur. İşte buradan ilan ediyorum. Bilmeyen bilsin. Öğrensin. Bir kere anlatırız. On kere anlatırız. Öğretiriz.” Semih Beyin bu sözünde kendimizi bilelim, batı kültürüne hayranlık duyup her dediklerine inanıp kendi bilim adamlarımızı ve teknolojimizi hafife almayalım gibi dersler çıkarıyorum.

    Cevapla
  2. Güzel yazı ancak daha çok tamamlayıcı bilgi gerekmezmi. Mesela iğne varsa ve bunu elbise için kullanıldığını iddia ediyorsak ip üretimine ait de bilgi olması gerekmezmi.? Aynı bölgede ip eğirme aletleri bulunması gerekmezmi?

    Seramik bulunmuşsa, mutlaka seramik yapımı için gerekli olan yüksek ısı fırınlarınında aynı bölge ve aynı zamanda olması gerekmezmi? Tek başına seramik varsa, başka bölgeden oraya taşındığını gösterir. Hem ısı fırını hem seramik varsa seramiğin o bölgede yapıldığını gösterir. vb.

    Ayrıca 6 ay yüksek kar altında olan bir bölgede seramik üretimine ait kültür geliştirilmesine dair inandırıcı buluşlar gerekir. Aynı bölgeden 10-30 bin yıl önce Amerikaya göçenlerinde aynı bilgiyi amerikaya taşımış olması gerekir. Aynı döneme ait amerikada iğne ve seramik varmı? Isı fırınları varmı?

    Tamamlayıcı bilgiler eksik. Batılıların her şeyi kendilerine yormalarına gülüyoruz ama bizde sağlam bilgilerle ortaya çıkmalıyız. Mesela Runik alfabesi. Bu sağlam bilgi, bunun üzerine gitmeliyiz. Sadece taş alet benzerliği ile göbeklitepe bizimdir demekte biraz hafif kalıyor. Biz onlara gülerken onlarda bize gülmesin.

    Cevapla
    • Eleştirileriniz çok güzel. Kısa bir makale olduğu için Semih hoca detaylara girememiş. Bahsettiğiniz tamamlayıcı buluntu grupları tabi ki bulunuyor. Çanak çömleğin bölgede ne zamandan beri ve ne şekilde üretildiği, bu teknolojinin bölgeye ne zaman ve nereden geldiği biliniyor. Ayrıca Amerika’ya yapılan göçlerde doğrudan Güney Sibirya’dan giden bir grup olduğu hem dediğiniz gibi tanımlayıcı buluntuların orada da olmasından hem de genetik veriler üzerinden biliniyor.

      Cevapla
    • ”Yaklaşık 50.000 yıl öncesine dayanan dünyanın bilinen en eski delikli dikiş iğnesi Sibirya’daki Denisova Mağarası’nda bulundu. Bu önemli keşfin yanı sıra, aynı bölgede eğirme aletleri de dahil olmak üzere tekstil üretimi için çeşitli aletler de ortaya çıkarılmıştır. Bu eserler, mağarada yaşayan Denisovan halkının teknolojik gelişmeleri ve günlük yaşamı hakkında değerli bilgiler sağlar (ThoughtCo) (Arkeoloji Oxford).”

      Cevapla
    • ilk resimdeki üç nesne iğ imiş. yani hem iğne hem iğ ve iplik aynı bölgede üretilmiş.

      Cevapla
    • 8 Temmuz 2024, 21:04

      İp eğirme âletleri (çıkrık) M.S. 500 ile M.S. 1000 sene önce Hindistanda îcat edilmiş bilgisini internetten aldım. Semih Hocanın bahsettiği G.Ö. 50 000 yıllarında çıkrık herhalde yok. Tahminen hayvan derisinden ince uzun parçalar kesip veyâ hayvanın bağırsaklarından iplik yapıp gözlü iğnelerle dikiş teknolojisi geliştirdiler. Bu arada G.Ö. günümüzden önce ? takvimi nedir G.Ö. Sıfır milâdi takvime göre hangi yıldır vs. öğrenmek isterim.

      Cevapla
  3. 8 Temmuz 2024, 14:48

    Ne mutlu ki varsınız, saygı ve selamlar,teşekkürler.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!