Sefa Yürükel yazdı…
Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli çağrısı, PKK’nin silah bırakması ve feshi yönünde bir irade beyanı olarak sunulsa da, altında yatan stratejik hedefler dikkatle incelenmelidir. Bu açıklama, yalnızca silahlı mücadelenin sona erdirilmesi değil, aynı zamanda anayasal değişiklikler ve özerklik taleplerini de içeren siyasi bir dönüşüm sürecinin parçası olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’nin üniter yapısına tehdit oluşturan bu girişim, Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) kapsamında Batılı güçlerin yönlendirmesiyle şekillenen bir jeopolitik hamle olarak görülmelidir.
1. Terör örgütü PKK’nin silah bırakması ve Öcalan’ın örgütün feshedilmesi yönündeki çağrısı, yüzeyde barışçıl bir girişim olarak sunulsa da, gerçekte uzun vadeli bir siyasi dönüşüm projesinin parçasıdır. Türkiye’de demokratikleşme ve barış söylemleri üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışan bu tür stratejiler, esasen anayasal değişiklikler ve bölgesel özerklik gibi talepleri gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Özellikle ABD, İsrail ve İngiltere gibi küresel aktörlerin desteğiyle şekillenen BOP’un bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek bu girişim, Türkiye’nin üniter yapısına yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır (Fuller, 2008; Barkey, 2011).
2. PKK’nin Silah Bırakma Stratejisi: Hileli Bir Hamle mi?
PKK’nin geçmişteki “ateşkes ilanları ve müzakere” süreçleri, örgütün silahlı mücadeleyi sona erdirmek yerine taktiksel pozisyon değiştirdiğini göstermektedir (Marcus, 2007). Öcalan’ın 2025 yılında yaptığı bu çağrı da benzer bir biçimde, PKK’nin siyasi alanda güç kazanmasını sağlayacak bir manevra olarak değerlendirilebilir.
Öcalan’ın çağrısında, silah bırakma ifadesi geçmesine rağmen, “silahların teslim edilmesi” veya “örgüt kadrolarının yargılanması” gibi kritik hususlara yer verilmemesi, bu girişimin sahte bir barış planı olduğunun göstergesidir. Geçmiş deneyimler, PKK’nin benzeri süreçleri örgütsel yapısını koruyarak yeni bir evreye geçmek için kullandığını ortaya koymaktadır (Çay, 1997).
3. Anayasal Değişiklik ve Özerklik Talebi
Öcalan’ın çağrısında, demokratik uzlaşma, kimlik hakları ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi ifadeler öne çıkmaktadır. Ancak bu kavramlar, uluslararası arenada sözde “Kürt siyasi hareketlerinin” özerklik ve federasyon taleplerini meşrulaştırmak için kullanılan kavramsal araçlardır (Gunter, 2014). Türkiye’de anayasal değişiklik tartışmalarının yeniden gündeme getirilmesi, bu çağrının yalnızca bir silahsızlanma çağrısı değil, aynı zamanda PKK’nin siyasi hedeflerini gerçekleştirme girişimi olduğuna işaret etmektedir.
Geçmişte PKK’nin siyasal uzantıları tarafından dile getirilen talepler, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında fiili özerklik ve federatif yapılanmaların oluşturulmasını hedeflemiştir. 2013-2015 Çözüm Süreci’nde HDP ve PKK yetkilileri tarafından sıkça dile getirilen “demokratik özerklik” kavramı, bu bağlamda değerlendirildiğinde, Öcalan’ın son çağrısının da bu hedef doğrultusunda olduğu görülmektedir (Çandar, 2019).
4. Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) Bağlamında PKK’nin Dönüşümü
Öcalan’ın çağrısının zamanlaması ve içeriği, BOP çerçevesinde sözde kamuoyuna sunulan “Kürt hareketlerinin” siyasallaştırılması ve uluslararası aktörler tarafından desteklenmesi süreciyle doğrudan ilişkilidir. BOP’un temel hedeflerinden biri, Orta Doğu’da etnik ve mezhepsel temelli bölgesel yönetimler oluşturmak ve merkezi devletlerin gücünü zayıflatmaktır (Fuller, 2008).
ABD ve Batılı müttefikleri, 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana “Irak Kürdistanı’nda” olduğu gibi, Suriye’de de PYD/YPG’yi destekleyerek PKK’nın bölgesel bir güç haline gelmesine katkı sağlamıştır (Phillips, 2017). Türkiye’de ise anayasal değişiklikler ve yerel yönetim reformları adı altında PKK’nin siyasi uzantılarının özerklik kazanması için zemin hazırlanmaktadır.
5. Türkiye’nin Ulusal Güvenliği Açısından Riskler
Türkiye, geçmişte PKK ile yürütülen müzakere süreçlerinde ağır bedeller ödemiştir. Örgütün zaman kazanmaya yönelik hamleleri, 2015’te Hendek Savaşları gibi şehir merkezlerinde silahlı kalkışmalara yol açmıştır (Aydıntaşbaş, 2016). Benzer bir sürecin tekrar yaşanmaması için, Öcalan’ın çağrısının dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin bu süreçte dikkat etmesi gereken başlıca riskler şunlardır:
1. Örgütün Siyasi Güç Kazanması: PKK’nin silahlı mücadelesinin sona erdirilmesi, örgütün siyasi alanda güç kazanması için bir araç olarak kullanılabilir.
2. Anayasal Değişiklikler: Federatif veya özerk yönetim modellerinin tartışmaya açılması, Türkiye’nin üniter yapısını tehdit edebilir.
3. Uluslararası Müdahale: ABD ve Avrupa ülkelerinin, PKK’nin “dönüşüm “ sürecine destek vererek Türkiye’ye siyasi baskı yapması muhtemeldir.
Bu çerçevede Türkiye, PKK’nin gerçekten silah bırakıp bırakmadığını dikkatle takip etmeli ve bu süreçte ulusal çıkarlarını koruyacak politikalar geliştirmelidir.
6. Sonuç ve Değerlendirme
Öcalan’ın çağrısı, yüzeyde barışçıl bir girişim gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde anayasal değişikliklerin hedeflendiği, özerklik taleplerinin güçlendirilmek istendiği ve BOP kapsamında şekillenen bir stratejik dönüşüm sürecinin parçası olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’nin ulusal güvenliği ve üniter yapısı göz önüne alındığında, bu sürecin bir tuzak olabileceği değerlendirilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.
Kaynakça:
• Aydıntaşbaş, A. (2016). Turkey’s Kurdish Question: New Dynamics and Old Dilemmas. Brookings Institution.
• Barkey, H. J. (2011). Turkey’s Kurdish Question. Rowman & Littlefield.
• Çandar, C. (2019). Turkey’s Mission Impossible: War and Peace with the Kurds. Lexington Books.
• Çay, M. (1997). Bütün Yönleriyle PKK: Kürtçülük Hareketleri ve Terör Örgütleri. TTK Yayınları.
• Fuller, G. (2008). The New Turkish Republic: Turkey as a Pivotal State in the Muslim World. USIP Press.
• Gunter, M. (2014). Out of Nowhere: The Kurds of Syria in Peace and War. Hurst & Company.
• Marcus, A. (2007). Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence. NYU Press.
• Phillips, D. L. (2017). The Kurdish Spring: A New Map of the Middle East. Routledge.