Emre Yücel yazdı…
UYKUSUZLUĞUN DİJİTAL KÖKENLERİ
Devam eden uykusuzluğum giderek artan bir şekilde sosyal medya kullanımı aşırılığına (sanki günde en azından iki defa Twitter ve LinkedIn’i ziyaret etmek zorundayım!) ve sürekli haber tüketimine bağlı olabilir. Ne arıyorsam artık, sürekli sosyal medyayı, VeryansınTV’yi ve bunlarla yetinmeyerek uluslararası medya kuruluşlarını sürekli tarıyorum. Sanki bir kurtuluş arıyorum… Amerikan medyasını da ekliyorum. The New York Times, Washington Times, Wall Street Journal yetmiyor, uluslararası kaynaklardan Der Spiegel veya Die Zeit gibi Almanca kaynaklara, the Haaretz gibi İsrailli haber kaynaklarına da bakmaden edemiyorum. Deli gibi çeşitli platformları ve haber kaynaklarını sıkça kontrol etme alışkanlığım, huzursuz gecelerime önemli bir katkıda bulunuyor olabilir[1].
SOSYAL MEDYANIN UYKUYA VE DAVRANIŞLARA ETKİSİ
Aslında sosyal medyaya aşırı ilgi ve sürekli haber almaya çalışmak bir hastalık ve bu hastalık uyku bozukluğuna da neden olabiliyor. Lin ve arkadaşlarının[2] yaptığı çalışma, sosyal medya bağımlılığı (SMB), bozulan uyku düzenleri ve agresif davranışlar arasında endişe verici bir bağlantı ortaya çıkardı. Bu ilişki, aşırı gece sosyal medya kullanımının kötü uyku kalitesine ve potansiyel davranış sorunlarına yol açabileceğini gösteriyor ve kişilerin olumsuz deneyimler yaşayabileceğini anlatıyor. Acaba merak ediyorum, Türkiye’nin binlerce sıkıntı içindeki gençliğine sosyal medya kullanımı nasıl yansıyor?
DİJİTAL BAĞIMLILIKLA MÜCADELE
Sosyal medya bağımlılığıma karşı koymak için okuma, yazma, film izleme ve egzersiz yapma gibi aktivitelere yöneldim. Ancak, bu uğraşlar her biri kendi bağımlılık formuna dönüşerek, dijital olarak hakim bir ortamda denge bulma zorluğunu gözler önüne seriyor. Gün 24 saat. İşe git, çocukla ilgilen, evin ihtiyaçlarını gider, insanın kendine ayıracak zamanı kalmıyor. O zaman kısa bir kaçamak, insan tuvaletteyken veya asansördeyken veya kısa bir ara, bir telefonuna bakıveriyor. Ve bir bakış bazen o bakış! İnsanı içine çeken bir girdap, dakikalar saatlere geçmiş. Ne yaptın? Hiç! Okudum, hayıflandım, üzüldüm ve biraz da iğrendim! Ne geçti elime?
ÇALKANTILI VE FIRTINALI BİR GECE ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Doğanın çalkantısı bir metafor olarak yaşamıma girdi. Geçtiğimiz gece büyük bir fırtına koptu bizim buralarda. Dışarıda yağmur, göz gözü görmüyor, dışarıdan her nasılsa böcekleri havayla bacadan evin içine atacak denli bir delilik! Uyuyamadım. Yaşadığım fırtınalı gece, dijital alışkanlıklarım tarafından güçlendirilen içsel çalkantımı simgeliyordu sanki. Fırtına sırasında evin gıcırtıları ve sesler, uykusuzluktan ve dijital aşırı yükten yoğunlaşan içimdeki kaosla paralellik gösteriyordu.
DOĞA İLE ETİK DÜŞÜNCELER
Küçük de olsa, böcekle yaşanan olay, doğa ile etkileşimimiz hakkında daha derin etik soruları gündeme getirdi. Bu olay, doğal dünya ile olan ilişkimizdeki geniş etik zorlukları yansıtan, günlük karşılaştığımız karmaşık kararları vurguladı.
Bu tür havalarda olduğu gibi, mutfak davlumbazı ses çıkarıyordu. Tanrı bilir nereden ve neden gelen bazı böcekler evin içine girmişti ve kış uykularından neden uyandıklarını bilmek istemiyorum. Birini öldürmek zorunda kaldım. Böcek öldürmeyi sevmem, onların suçu değil ama ne yapacağımı bilmiyorum. Evde kış uykusundan uyanmış gibi kendine gelen bir böcek bulduğunuzda, onu dışarı atamazsınız çünkü bu, onu alıp soğuk ve karanlık dışarıya atmanız gerektiği anlamına gelir; yani kapıyı açmanız, bir şeyle onu almanız ve dışarı atmanız gerekir. Geri uçabilir. Böceği odada da bırakamazsınız. Böcekler bir tehdittir, bazen kendi başlarına, amip gibi çoğalma yolları bulabilirler. Bazı böcekler, partenogenez adı verilen bir süreçle kendileri üretebilirler. Bu süreç, aynı zamanda erkeksiz olarak dişi yumurtanın birey haline gelmesi olarak da bilinen eşeysiz üreme sürecidir. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Sürekli kendini tekrar ederek çoğalan ‘viral’ sosyal medya paylaşımlarına!
Bazı mankurtlar da böyledir. Bu tür insanları tanımlayan başka yollar da vardır, örneğin ‘papağanlar.’ Aslında, bu özelliği gerçekleştiren birden fazla tür var, örneğin lir kuşu, sığırcıklar, minahlar ve evet, papağanlar. Durumun gerçekliği, popüler olmaktan daha ileri bir adımı ifade eden ‘viralleşen’ düşünceler tam da böyledir. Videolar, tweetler, Instagram, Facebook ve insanların ‘akıllı’ telefonlarından parmaklarıyla aşağı kaydırarak izlediği, okuduğu ve paylaştığı bir sürü sosyal medya var. Başka hiçbir şeye benzemeyen bir çılgınlık; hadi paylaşalım! Kiminle ve neden paylaşılıyor? Bir sürü sosyal medya uygulaması var. Her şey için bir uygulama gibi görünüyor. Ama insan deneyimini gerçekten yükselten hangisi?
Bu konuyla ilgili birkaç makale var. Örneğin, Ham ve arkadaşları [3] insanların ne paylaştığını ve neden paylaştığını belirlemek için bir odak grup çalışması yürüttüler. Sosyal varlık, sosyal konuşma, kolay bağlantı ve öz yönetim buldular. Sosyal konuşma en güçlü motivasyondu. Başka bir deyişle, insanlar birbirleriyle evlerinin güvenliğini yaşayarak, gerçekte birbirleriyle yüz yüze gelmeden konuşmak istiyorlardı. İlginç olan şey, öz yönetimle ilgili tüm paylaşım ve motivasyonun herhangi bir sosyal etkileşimle negatif ilişkili olmasıydı! Başka bir deyişle, insanlar öz yönetim ve kendini geliştirme hakkında bilgi edinmekten zevk alıyor ama gerçek hayatta ‘öz yönettiklerini’ paylaşmaktan hoşlanmıyorlardı!
YANLIŞ BİLGİLENDİRME: ALIŞKANLIK, TEMBELLİK VEYA ÖNYARGI DEĞİL
Ceylan ve arkadaşlarının[4] çalışması, sosyal medyada yanlış bilgi paylaşımının alışkanlık doğasını aydınlatıyor. Yanlış bilgi, tembellik veya önyargıdan değil, sosyal platformlarda alışkanlık halinde paylaşımı teşvik eden bir ödül yapısından dolayı yayılıyor. Bu alışkanlık oluşumu, kullanıcıların otomatik olarak bilgi paylaşmasına ve sıklıkla gerçek değerini düşünmemesine neden oluyor.
MENDE VE ARKADAŞLARININ İNFODEMİKLER ÜZERİNE ÇALIŞMASI
Mende ve arkadaşlarının[5] infodemikler üzerine yaptığı araştırma, yanlış bilgilendirmenin küresel tehdidini daha da vurguluyor. Çalışmaları, yanlış bilgilendirmenin yayılmasını engellemek için, çevrimiçi ortamların alışkanlık halinde paylaşımı teşvik eden rolünü kabul ederek, uyarı etiketleri kullanımı gibi pratik çözümler öneriyor.
MEDYA VE ALIŞKANLIK HALİNDE YANLIŞ BİLGİ PAYLAŞIMININ KAPSAYICI GÜCÜ
Sosyal medyaya olan bağlılığımız, sıklıkla Ceylan ve arkadaşları ile Mende ve arkadaşlarının vurguladığı kritik bir sorun olan alışkanlık halinde yanlış bilgi paylaşımına karşı savunmasız bırakır. Bu savunmasızlık, dijital içerik tüketimimizde eleştirel katılım ve ayrım yapma ihtiyacını vurguluyor.
SONUÇ DÜŞÜNCELER: KİŞİSEL DENEYİMLER VE TOPLUMSAL EĞİLİMLER BİREYSEL VE TOPLUMSAL GÜÇLER ARASINDAKİ KARMAŞIK ETKİLEŞİMİ YÖNETMEK
Uykusuz geceler, doğa ile etik ikilemler ve dijital bağımlılıkla mücadelem, sosyal medyanın yaygın etkisi ve alışkanlık halinde yanlış bilgi paylaşımı gibi daha geniş toplumsal sorunlarla kesişiyor. Bu deneyimler, bireysel eylemler ile toplumsal güçler arasındaki karmaşık etkileşimi vurguluyor ve dijital olarak hakim dünyamızda denge ve eleştirel düşünmenin önemini altını çiziyor.
İçine çekildiğimiz ve günlük yaşantımızda sadece günü kurtardığımız bu girdap hepimizi yiyor. Bir şeyler ‘paylaşıyoruz’ ama aslında paylaştığımız bir şey yok. Sadece kendimizi afişe ediyoruz ve bir yandan da hiçbir şey yapmıyoruz. Örneğin TED kolejinde Türkiye’nin Yüzyılı konusunda başkaldıran Değerli Emine Öğretmeni hepimiz alkışlıyoruz, Sosyal medyada paylaşıyoruz ama sonuçta ona beş kuruş yardım etmiyoruz. VeryansınTV’nin ve Cumhuriyetçi Vatansever Hareketi’nin twitter ve YouTube sayfalarını ve videolarını ilgiyle izliyoruz ama yaymıyoruz. Harekete geçmiyoruz. (Geçenleri tenzih ederim). Saygıdeğer Avukat İsmail Hakkı Atay’ın ve Sedat Cezayirli’nin mücadelesini izliyoruz ama bir şey yapmıyoruz.
Yapmıyor muyuz? Zaman gösterecek. Ben bu sosyal medya cinnetinden uyanıp gün gelip aklımızı başımıza alıp bir araya gelecek bir Türk milletinin varlığına inanıyorum.
Kaynaklar:
References
1. Lin, Shanyan, Claudio Longobardi, Francesca Giovanna Maria Gastaldi, and Matteo Angelo Fabris. “Social Media Addiction and Aggressive Behaviors in Early Adolescents: The Mediating Role of Nighttime Social Media Use and Sleep Quality.” The Journal of Early Adolescence 44, no. 1 (2024): 41-58.
2. Ceylan, Gizem, Ian A. Anderson, and Wendy Wood. “Sharing of misinformation is habitual, not just lazy or biased.” Proceedings of the National Academy of Sciences 120, no. 4 (2023): e2216614120.
3. Ham, Chang-Dae, Joonghwa Lee, Jameson L. Hayes, ve Young Han Bae. “Sosyal medya platformları arasında paylaşım davranışlarını keşfetme.” Uluslararası Pazar Araştırmaları Dergisi 61, no. 2 (2019): 157-177
4. Mende, Martin, Valentina O. Ubal, Marina Cozac, Beth Vallen, and Christopher Berry. “Fighting Infodemics: Labels as Antidotes to Mis-and Disinformation?!.” Journal of Public Policy & Marketing 43, no. 1 (2024).