Ahmet Müfit
Ahmet Müfit
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Cambaza bak oyunu sahnede

Cambaza bak oyunu sahnede

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılma noktası olmaya aday gelişmeler öncesinde siyasetin durumu:

Ekrem İmamoğlu’nun, diplomasının iptaliyle başlayıp, İmamoğlu’nun İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ve Beylikdüzü Belediyesi Başkanlığı dönemlerine ait uygulamalara yönelik soruşturmalarla devam eden ve toplumu, cumhuriyetin bekasına ilişkin en temel konularda bile bir araya gelemez hale getiren, hukuki boyutu olsa dahi, söz konusu “hukuk” sadece iktidar karşıtlarına yönelik olarak işletildiği için siyasi yönü öne çıkan bir kriz, medyanın gündemine hakim olmuş durumda.

CHP öncülüğünde Saraçhane’de gerçekleştirilen mitinglerle başlayıp, akabinde bazı medya organlarına ve şirketlere karşı boykotu da içeren şekilde diğer illere özellikle üniversitelere de yaygınlaşan iktidar karşıtı siyasi gösterilerle ve maalesef devletin değil, iktidarın bürokratı haline gelmiş bazı atanmışların bu gösterilere yönelik, hukuku hiçe sayan icraatlarıyla boyut kazanan, toplumu ortadan ikiye bölen ve birbirlerinin ne dediğini dinlemez hale getiren bir ayrışmaya dönüşmüş durumda. Artık, sadece AKP’nin değil, herkesin kendi “yandaşı” var. Herkes kendi yandaşına hitap ediyor, yandaş kendi medyasını izliyor, yandaş gazetecilerin konuşmalarını dinleyip, siyasi duruşunu belirliyor, karşı tarafı yandaş olmakla, biat etmekle, koyun olup, gerçeklere gözünü kapamakla suçluyor.

İşin toplum ayağında yaşanan durum bu yani derin bir ayrışma iken, siyaset ayağı tamamen farklı bir görüntü sunuyor. Siyaseten, toplumu tam ortadan bölen bu ayrışma, konu ülkenin geleceğini belirleyecek siyasi partiler ve onların siyasi tercihleri söz konusu olduğunda sessiz sedasız bir işbirliği görüntüsüne bırakıyor yerini.

Devletin yapısını değiştirmeye, yurttaşı, etnik kimlikler esaslı olarak tanımlayarak ve idareyi bu kimlikleri “ hukuken tanıyacak” şekilde yeniden yapılandırarak, etnik/dini kimlik bazlı ayrıştırmayı gündeme getirerek, üniter devleti yok etmeye yönelik açılım girişimi, görünüşteki kavganın tozu dumanı ardında sessizce ilerliyor ve muhalefetin bu konudaki tek söylemi, açılımı siz değil ben daha iyi yaparımdan öteye gitmiyor. İşin bununla bitmeyeceğini, etnik kimlik bazlı ayrışmanın, laiklik ilkesini fiilen ortadan kaldıracak şekilde, dinsel/mezhepsel kimlik bazlı ayrışmayı kaçınılmaz olarak gündeme getireceğini de peşinen ekleyelim.

Bu işin en acil ve önemli kısmı olsa da, benzerlikler bununla da bitmiyor.

Dış politikada da durum farklı değil. Dış politikada, İsrail’le görünüşte olan kavganın ardında, özellikle Suriye’de, İran etkisini azaltırken, Kürt etnik kimliğine zamanla federalizme dönecek şekilde siyasi zemin hazırlayacak, Türkmen kimliğini ise yok edecek ABD/AB kaynaklı politikalara karşı her iki tarafta sessiz. Sessiz olmanın da ötesinde yaşananları önemsizleştirme konusunda, geçmişte Irak’ta yaşananlara benzer yoğun bir çaba içerisindeler. Antalya Diplomasi Forumu’nda konuşan Jeffrey Sachs’ın açıklamaları, iktidarın ve bu konuda sessiz kalan muhalefetin, Davutoğlu’nun “stratejik derinliğini” hatırlatan, “stratejik sessizliklerinde” herhangi bir değişikliğe neden olmadı.  Yunanistan’ın Ege Denizindeki artan tahrikleri/pervasızlıkları, Doğu Akdeniz’deki ekonomik ve jeopolitik çıkarlar ve Kıbrıs konusunda da benzer bir durum söz konusu. Abdullah Gül’ün has adamı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ekonomik/jeopolitik girişimlerini AB karşıtı kışkırtma diye niteleyen AKP’nin Washington ve Tel Aviv Büyükelçisi Namık Tan, boşuna Dış Politikadan Sorumlu Genel başkan yardımcısı yapılmadı tabii ki.

Gelelim vatandaşın günlük yaşamının en büyük sıkıntısı ekonomi konusuna. Bu konuda da en ufak bir farklılık söz konusu değil. Özal’la başlayıp, SHP-DYP Koalisyonunca, Ecevit Liderliğindeki, MHP ve merkez sağ katkılı, Kemal Derviş takviyeli Hükümetlerce ve tabii ki AKP tarafından kesintisiz ve tavizsiz uygulanan dışarının parasına, dışarının teknolojisine bağımlı ekonomi politikalarını sürdürme konusunda aralarında herhangi bir farklılık söz konusu değil. Yabancının malını, yabancının borç parasıyla almaya, üretimi, ticareti, eğitimi, sağlık ve özel güvenliği dahi yabancı sermayeli şirketlere devretmeye, bırakın devretmeyi, yabancı sermaye çektik diye övünmek- ve ulusal olanı satıp savmaya dayalı politikaları sürdürme konusunda en ufak bir ayrım söz konusu değil. Taraf gazetesi yazarı, Balyoz ve Ergenokon günlerinin yılmaz tetikçilerinden Amberin Zaman’ın 5 Aralık 2014 günkü, “Bazen Ak” başlıklı yazısında; “Bu güler yüzlü genç kadın Türkiye ve CHP için (kıymetini bilirlerse) bir şans olabilir” diyerek öve öve bitiremediği Selin Sayek Böke’nin, Kılıçdaroğlu günlerinden beri değişmeyen MYK üyesi olmasına da, aynı Namık Tan konusunda olduğu gibi şaşırmamak gerekiyor.  Siyasete girişinin daha ilk adımında, “Hem Babacan hem de Şimşek, ekonominin teknik gücünü siyasete en iyi şekilde taşıyan siyasetçilerdi” diyerek çizgisini net olarak göstermiş olan bir kişinin, Babacan ve Şimşek’ten farklı şeyler yapmasını, yani satıp savmayıp, ulusal olanı, bağımsız ekonomiyi savunmasını beklemek saflık değilse nedir bilemedim doğrusu.

Ülkemiz siyasetinde, bir yanda din ve milliyetçilik diğer yanda Atatürk ticareti yapılarak varmış gibi gösterilen kavga, farklılık görüntüsünün ardında saklanan büyük bir stratejik birliktelik söz konusu. ABD, AB ve NATO’culuk eksenli bu birlikteliğin olmazsa olmazları, koşulsuz Tanzimat Batıcılığı, koşulsuz neoliberalizm yani serbest piyasa ve küresel ekonomiyle bütünleşme adı altında pazarlanan ekonomik bağımlılık savunuculuğu, koşulsuz açılımcılık ve koşulsuz kurucu değerler karşıtlığı yani 2002 AKP’sinin misyonunda birleşmek.  Her iki tarafında, yandaşlarını zinde ve yanlarında tutmalarını sağlayan bir toplumsal ayrışma yanılsamasının ardında, ABD, AB yani genel olarak Batı çizgisinden çıkmama eksenli, son derece katı bir birliktelik söz konusu.

Sonuç olarak, iktidar ve muhalefet işbirliğiyle tam bir cambaza bak oyunu sahne ye konulmuş durumda. Dünyada yaşanan dönüşümü de görmezden gelen, içerikteki aynılaşmaya karşın, toplumu bölmeyi, yandaşı konsolide etmeyi yani yanında tutmayı amaçlayan bu kavga görüntüsüne kanıp, sorgusuz sualsiz biat eden yandaş topluluklar, bu açık gerçeğin yani sözde karşıt iki cephenin de aynı olduğunun farkına varmadıkça, bu ülke de siyaseten olumlu bir gelişme olması beklenemez.

ASAL Araştırma’nın, Mart ayında 26 ilde gerçekleştirdiği ankette yöneltilen “Türkiye’nin sorunlarını hangi siyasi parti çözebilir” sorusuna verilen yanıtların, katılımcıların hiçbir partiye güvenmediğini ortaya koyması, umarım kısa zamanda siyaseti de bu büyük yanlıştan döndürecek bir farkına varışın göstergesidir.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. Siyasetçilerin hepsi canbaz bu ülkede

  2. Aynen mevcut siyasi yapılar ya dış güçlerin ya da Atatürk karşıtı tarikat yapılarının aparatı olarak vatan topraklarını ve milli değerlerinizi peşkeş çekmekte iktidarı ve muhalefeti ile Atatük’ün kurduğu ülkeyi , Atatürk ‘ün ilkelerinden uzaklaştırmaktadır . Mevcut tüm partileri iktidar ve muhalefeti ile Çıkar ittifakında birleşmiş görünmekte okul halkın yararına olan konularda düşman gibi hareket ederek madenlerin , ormanların , akarsularını peşkeş çekmede maalesef birbirleri ile yarışıyorlar.!!! Temsili demokrasiden , doğrudan demokrasiye geçmenin çözüm yolları aranmalıdır !!

  3. Bu politikalar ile CHP ye oy vermek için hiçbir sebep yok.
    Şu an ki hükümetin yaptığından farklı yapacağı bir şey yok.

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!