Özelleştirmelerin sonucu ne söylendiği gibi, hizmet kalitesinde artış, ne de ucuzluk oldu.
Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak.
Kamu tarafından verilen imtiyazlarla tek üretici ya da tek satıcı haline getirilmiş şirketler, “yasayla” mecburi alıcı durumuna düşürülmüş vatandaşı hem fahiş fiyatlarla hizmet almaya zorluyor hem de adam yerine koymuyorlar.
Enerji, doğal gaz, telekomünikasyon, vb. imtiyazlı dağıtım şirketlerinden bahsediyorum. Borcunuzu, ödeme günü gelmeden hatırlatırken, arızalardan/kesintilerden hiç mi hiç bahsetmeyen, dövizle aldıkları borcun nerelere ulaşacağı kestirilemeyen finansman yükünü vatandaşa yükleyen, böylece neredeyse sıfır riskle çalışan şirketler pervazsızlıkta/saygısızlıkta sınır tanımıyorlar.
Bu yazıda paylaşmak istediğim konu, kamu hizmetleri piyasalaştırılarak, hizmet kalitesi ve rekabet artacak denilerek kamuoyu gözünde meşrulaştırılan bu yağma düzeni değil. Hesapsız kitapsız, geleceği öngörmeden ve denetimsiz şekilde dövizle yapılan borçlanmaların sonucunun fiyatlarda ucuzluk değil, pahalılık getirdiği çoktan ortaya çıktı. Bu yazıda sizlerle paylaşacağım şey, kalitede artış vaadinin de gerçek dışı olduğu. Herhangi bir arıza, kesinti ya da reklamlarla vadedilen hizmetin niteliğinde karşılaşılan sorunlar söz konusu olduğunda yaşananlar.
Yaşanan ilk sorun, çağrı merkezi adı altında faaliyet gösteren eziyet odaları. Derdinizi anlatabileceğiniz bir kişi yerine sizi dakikalarca meşgul eden “makine konuşmaları” ile başlayıp, çeşitli numaralara basmaya zorlanılarak devam eden savaş, büyük çabalar sonucu başarıya ulaşmış gibi görünse yani, telefonda ben … … diye başlayıp nasıl yardım edebileceğini soran birine ulaşsanız da, sonuç maalesef sandığınız gibi olmuyor. Gerçekten kalite standartları varmış gibi yaparak, konuşmayı kaydedeceklerini belirten “makine konuşması” sonrası ulaşabildiğiniz şeyin sakın ola ki çözüm noktası olduğunu sanmayın.
Ulaştığınız yer, kendini çözüm bulma yeri değil yardım kurumu, sizi de parasını verdiği hizmeti alamayan müşteri değil yardıma muhtaç kişi gören ve “size nasıl yardım edebilirim” diye İngilizceden bir tercüme bir cümleyle konuşmaya zorlanan bir personel. 2 saattir hizmet alamadığınızı söylediğinizde, maalesef “bu konuda bize ulaştırılmış bir bilgi, arıza kaydı yok, şikayetinizi alayım” diyen, sorunun nedeni, ne zaman biteceği konusunda bilgi sahibi olmayan çağrı merkezi çalışanları.
Paranızla üstelik fahiş fiyattan aldığınız hizmetle ilgili yaşadığınız sorunları anlatabileceğiniz, soruna ilişkin bilgi almak adına muhatap olabileceğiniz yegane kişiler, sorunla ilgili elinde bilgi olmayan, elinde bilgi olmadığı için, bilgi sahibi olmadığı sorunun ne zaman sonuçlanacağını da bilemeyen bu kişiler.
Eskisi gibi müdürünüzü göreyim ya da müdürünüzü bağlayın deme şansınız da yok. Ne yüz yüze, ne de telefonla ya da internetten ulaşmanız mümkün değil bu yönetici takımına. Çağrı merkezi ya da şirket bürolarına giderek ulaşabildiğiniz kişiler, yetkisiz, sorularınızı yanıtlayamayan, sorununuzu çözemeyen kişiler. Doğal olarak daha da sinirlenip çıkıyorsunuz.
Enerji, iletişim gibi günlük hayatımızı doğrudan etkileyen imtiyaz özelleştirmelerinde gelinen nokta bu.
Peki de bu vurdumduymazlığı sonlandıracak bir kurum yok mu?
Görünüşte de olsa, var. Anayasada yer alan idarenin bütünlüğü ilkesini yok edecek şekilde, dışarıdan Dünya Bankası ve OECD ve içeriden TÜSİAD zorlamasıyla, yapısal reform adı altında idari yapımıza monte edilen -maalesef tüm partilerin iş birliği ile-, ne kamu ne de özel “deve kuşu” yapılar. İkincil mevzuatını kendi çıkaran, kısmi yargı yetkisi de verilmiş olan, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Başkanı Mustafa Yılmaz’ın ifadesiyle “Kamu ve özel sektör arasında köprü olan Bağımsız Düzenleyici/Denetleyici Kurullar/Kurumlar. Bu yasayı çıkarıp, savunanlar bunları, demokratik katılımı sağlayan “yönetişim” yapıları olarak da adlandırıyorlar. Devletle, şirketi katan, vatandaşı -tüketici olarak adlandırıyorlar- dışarıda bırakan “katılım” ya da “iyi yönetişim” kurumları-.
Elektrikle, doğal gazla, petrol ürünleri dağıtımı ve ticareti ile ilgili olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), telekomünikasyonla ilgili olarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), vb.
Sorun, aldığınız hizmetin kalitesine ilişkin -kesintiler, vaat edilen kalitedeki düşüşler, vb- hiçbir veriyi vatandaşla paylaşmayan/paylaşmaya gerek duymayan bu kuruluşların, vatandaşın şikayet etmesini, şikayetinden sonuç alınmasını da adeta engellemek üzere ellerinden geleni yapmış olmaları. EPDK’ya cep telefonunuz ve e-posta adresiniz yoksa şikayet etme şansınız yokken, BTK şikayetinizi kendileri incelemek yerine size verilen hizmet konusunda şikayetçi olduğunuz şirkete yönlendiriyor, vatandaşı şikayet ettiğine edeceğine pişman ediyorlar.
Not: Bağımsız Düzenleyici/Denetleyici kurumların idari yapımızın deformasyonu konusundaki işlevini daha iyi değerlendirmek, gerçekten ne menem şeyler olduğunu anlamak isteyenler için Sonay Bayramoğlu Özuğurlu’nun, Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurullar: Sermayenin Tekelleşmesi isimli kaynaklar arasında linkini paylaştığım yazısını öneriyorum.
Kaynakça:
bu yaşananlar, geçmişte Cumhuriyet tarihimiz sürecinde yapılan tercihlerin bir sonucu. halkımız da böyle istemişti. şimdi ağlamak anlamsız.
Sirket gibi Devlet yonetmek tam da bu. Turk Millet’i ile Devlet’inin bagi koptu. Bu yonetim yurttas ile yonetimin butunselligini yok ettigi icin en buyuk kaynak kaybini olusturmakta. Can alici konu tesekkurler sayin Mufit.