Ahmet Müfit
Ahmet Müfit
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Hesap ödeme zamanı!

Hesap ödeme zamanı!

featured

Ahmet Müfit yazdı…

Küresel ekonomiyle bütünleşme, dış kaynakla ve ihracata -mal/hizmet- dayalı olarak büyüme yalanının sonunda gelinen nokta tam bir iflas hikayesi.

Yalanın sahipleri, daha önce de pek çok kez yazdığımız gibi, 1980 darbesinden bu yana ülkeyi yöneten ya da yönetime ortak olan, 12 Eylül darbe dönemi dahil istisnasız tüm siyasi yapılar ve bağı bu ülkeyle değil küresel sermaye ve arkasındaki siyasi güçler olan büyük daha doğrusu kamu kaynaklarını yiyerek, kamu kaynaklarına el koyarak büyümüş “yerli sermaye/patronlar sınıfı”. Kısaca TOBB/TÜSİAD ve siyaset koalisyonu demek de mümkün. Yalanı yutturma konusunda kullandıkları dört önemli aparat ise, etnik bölücüler, din tacirleri ile yetmez ama evetçi liboş tayfası ile 1979’da Milliyet Gazetesinin Aydın Doğan tarafından alınması ya da Aydın Doğan’a aldırılması sonrası sermayenin emrine girmiş basın. Özal’ı, Derviş’in kurtarıcı olarak ülkeye gelişini/getirilişini tezgahlayıp, alkışlayan, 2002’de AKP iktidar olurken destekleyen, yeri geldiğinde Fetullah Gülen’e büyük ve saygın kişilik muamelesi yapanlardan bahsediyorum aslında.

Yalanın içeriği iki ayaktan oluşuyor/oluşuyordu. Birincisi kamu kötüdür, hantaldır, verimsizdir, milliyetçi hatta “faşist” olma eğilimlidir. Dolayısıyla ekonomiden elini çekmeli, küçültülmelidir. İkincisi ise özel sektör, serbest piyasa iyidir, beceriklidir, özgürlükçüdür. Ekonomi onlara teslim edilmeli, ekonomiyi dolayısıyla siyaseti resmen olmasa da fiilen onların kontrol etmesine hatta yönetmesine (yönetişim, düzenleyici denetleyici kurumlar eliyle), yönetime ortak edilmesine izin verilmeli, mevzuat ve devletin yapısı, bunu sağlayacak, milliyetçi olmayacak, sermayeye yerli yabancı ayırımı yapmayacak şekilde değiştirilmelidir. Nitekim o tarihten itibaren bu iki görev tüm iktidarlar iktidar ortakları tarafından eksiksiz şekilde yerine getirildi. Devletin yapısı, Dünya Bankası ve OECD üretimi yapısal reformlar yoluyla değiştirildi. Ülkeye borç verecek pardon sermaye getirecek herkese her tür hukuki garanti -uluslararası tahkimi kabul etmek yani ülkemizdeki bir uyuşmazlıkla ilgili olarak, ülkemiz dışındaki bir yargı organının kararlarını kabul etmek dahil- yani kapitülasyonlar çağın gereği olarak Anayasa dahil hukuk sistemimize sokuldu. Devlet bu günkü devlet yapımız haline dönüştürüldü yani deforme edildi.

Değişimin ikinci ayağı ya da üst söylemi/vizyonu dünyanın değiştiği, ekonominin küreselleştiği dolayısıyla her ülkenin her şeyi üretmesinin gerekmediği, göreli olarak hangi konuda avantajlıysa onu yapması gerektiği söylemi üzerine oturtuldu. İthal ikamesinden farklı olarak, artık her şeyi üretmeyecek, avantajlı olduğumuz alanlarda üretim yapacak, onları dışarı satarak yani ihraç ederek, diğer ihtiyaçlarımızı dışarıdan alabilecek yani ithal edecektik. Bu dönüşüm için gerek duyulacak para için de artık kaygılanmak gerekmiyordu. Kamu mallarını, fabrikaları, toprakları, ormanları, neyimiz varsa satacak oradan gelecek paralarla ve dışarıdan “özgürce” borçlanarak -piyasacılar yatırım çekmek diyor- kaynak ihtiyacını kolayca ve özgürce karşılamak mümkündü. Dünya değişmişti, artık “borç alınmıyor”, “yatırım çekiliyordu”. Dolayısıyla borçlanıyoruz diye kaygılanmak da yersizdi. Paranın dini, milliyeti yoktu. Siz ona gerekli güvenceleri verir, istediğinde girip, istediğinde çıkmasına izin verir, siyaseten bu durumun değişmeyeceği konusunda onları ikna eder yani öngörülebilir olur, bir de bizim borsa da olduğu gibi, kazançlarını vergiden muaf tutarsanız, ekonomik ve siyasi olarak önünü görmesinde, dolayısıyla ülkeye gelmesinde bir engel olmayacaktı.

Türkiye’yi bu yola sokanlar, Türkiye’nin bu yeni uluslar arası işbirliğinde rolünün ne olması gerektiğini de söylediler. Türkiye, avantajlı olduğu sektörleri yani doğayı ve doğal güzellikleri mahveden turizmi, doğayı mahvedip, çevreyi kirleten, doğal kaynakları yabancıya peşkeş çeken vahşi madenciliği, ithalata dayalı ticareti –tüketimi- ve ucuz emeğe dayalı (tekstil, gıda, madencilik, vb.) üretimi destekleyecek, mevzuat engellerini kaldıracak, göreli olarak avantajlı olduğu söylenen bu sektörlerde yaptığı/yapacağı mal ve hizmet üretimini yabancıya satarak yani ihracatla büyüyecek, buralardan kazandığı dövizle ihtiyacı olan mal ve hizmetleri yurt dışından kolayca alacak yani uluslararası ekonominin, sürekli büyüyen, eşit ve entegre bir parçası olacaktı.

Bu masalın anlatılmaya ve uygulanmaya başlamasının üzerinden geçen kırk yıl sonra, geldiğimiz noktaya baktığımızda gördüğümüz sahne, tam olarak söylenen masalın tersi oldu.

Yabancının borç parasına dayalı ithalata, ucuz emeğe/emek sömürüsüne, çevre kirliliği ve doğa tahribatına bağımlı üretim rejimi ve ihracatla büyümeye dayalı sihirli reçete, vergi desteği, istihdam desteği, kamu sırtından ucuz kredi, ucuz ve örgütsüz emek garantisi ve değersiz TL olmadan bir kuruşluk ihracat yapamaz hale gelmiş durumda. İTO Başkanı’nın, TİM Başkanının TL çok değerli, çalışan ücretleri ve sosyal güvenlik ödemeleri çok yüksek, böyle giderse bu işi sürdüremeyiz diyerek ellerini devletin kesesine daha çok sokmak istemeleri boşuna değil.

“Dahilde işleme rejimi” adlı, Özal icadı ucube sistemle oluşmuş, Gümrük Birliği ihanetiyle daha da derinleşmiş, ithalata bağımlı, kazandığından çok harcayan, doğa katliamını devlet korumasına alan, çevreyi kirleten, katma değer yaratmayan bir üretim ve ihracat yapısı ekonominin geneline hakim bir ur hailini almış durumda. Gerek sermaye, gerek teknoloji-tasarım yani know-how ve üretim açısından dışarıya bağımlı, son yirmi küsur yılda yirmi milyondan fazla artan motorlu araç sayısının yarattığı iki yüz milyar doları aştığı söylenen büyük pastayı, doğrudan ithalatçı şirketlerle beraber yiyen, otomotiv sektörünün ihracat rekortmeni olduğu bir çarpık yapı. Ülkenin mermerini, İtalyan mermerinin onda biri fiyatına satıyor olmanın “ihracat başarısı” diye anlatıldığı bir yalan rüzgarı. Daha da önemlisi bu yalan rüzgarını sürdürebilmek için her geçen gün daha da aratan bir dış borca bağımlılık sistemi.

Sonuç olarak, ülke ekonomisini, küresel ekonomi adı altında, yabancıların parasına, ekonomik ve siyasi tercih ve isteklerine, dolayısıyla küresel ekonominin patronu, küresel düzeyde para yaratma ve para aktarma sistemlerini yöneten ABD’nin –ABD Merkez Bankası ve ABD Yönetimi- tek yanlı kararlarına bağımlı bir parçası haline getirilmiş bir ülke. Hep yazıyorum, bir kez daha söyleyeyim.

Sadece iktidar, ve sözde muhalefet değil, son 20 yılda borç parayla ödünç refah yaşayan, ürettiğinden çok tüketmeyi, bizden çok daha zengin, ekonomisi güçlü ülkelerin vatandaşlarının oturamadığı evlerde oturmayı, onların alamadığı arabalarda gezmeyi anlaşılmaz şekilde kendine hak gören sıradan vatandaş da umudunu dışarıdan gelecek yeni borçlara bağlamış durumda. Herkes yeni borçlar gelmezse, ekonominin dıştan güdümlü çarklarının duracağının, ödünç refahın biteceğinin farkında.

Yok vergi tabanını genişletmekmiş, yok borçlanma maliyetini azaltmakmış, bunlar yapılır, gerekli yasal/anayasal düzenlemeler ve “öngörülebilir” olunursa para akın akın gelecekmiş, hele ki bir de ABD’de faiz indirimi gerçekleşirse, yeme de yanında yat.

Anlayacağınız, masal, kırk dört yıldır söylenen aynı masal. ABD’de faiz inerse, bizim gibi ülkelere daha çok borç para girebilecek, daha çok gelen borçla da ülke ekonomisi düze çıkarılacak.

Söylemedikleri şey ise, bunun çok ağır bir siyasi bedelinin olacağı. Piyasacıların büyük başarı yılları olarak ifade ettiği 2000li yılların ilk yarısında bunun bedelini, ekonomik bağımsızlıktan vazgeçmeyi kurumsallaştırarak ve bunun sonucu olarak ekonominin yabancı sermayenin eline geçmesi yoluyla ödedik. Şimdiki bedel, değişen dünya koşullarına da paralel olarak çok daha ağır ve bu bedelin tahsilat zamanı da oldukça yaklaşmış durumda.

 

https://x.com/i/status/1813080628021371166

https://www.bloomberght.com/ito-dan-kur-ve-enflasyon-makasi-aciklamasi-2356410?utm_source=twitter&utm_medium=articleshare&utm_campaign=website, https://www.bloomberght.com/tim-baskani-gultepe-dolartl-su-an-en-az-37-seviyesinde-olmali-2356281?utm_source=twitter&utm_medium=articleshare&utm_campaign=website

 

 

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. liberal kanat 2002-12 arasını hala övüyor şimşeki de destekliyor bunlar Atatürkü de anaraynı zamanda.ilahi komedya..

    Cevapla
  2. Gerçrk aydınlar aracılığı ile siz de dahil olmak üzere söylenen, ancak değişmeyen ekonomik sistem. Biraz da neden değişmiyor, neden bu ekonomik sistemi değiştirecek güç merkezleri oluşturulamıyor. Bunun üzerinde daha fazla tartışmak gerekiyor.

    Cevapla
  3. 17 Temmuz 2024, 15:59

    Küreselleşme/ Yeni Dünya Düzenin, kırkbeş yıllık Türkiye sonucu olan sosyo-ekonomik durumun , bir yıkımın, tablosunu neden ve suçları ile açıklayan yazınızı, okuyanlar artsın .Selam ve saygılar.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!