Dr. Barış Adıbelli yazdı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyareti Batı medyasında gündeme oturdu. Gerçi bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin ile görüşmesi sırasında şimdi dünyanın gözü kulağı burada, ne konuşacağımız merak ediyorlar demesiyle ilk elden öğrenmiştik ama ilk defa Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bu tarzda bir değerlendirme duyduk ve buna binaen de görüşmelerin Suriye’nin ötesinde, tahıl krizinin ötesinde bambaşka konular üzerine olacağı anlaşıldı ve heyecanla bekleyiş başladı. Çok geçmeden de görüşmeler bitti ve bir ortak bildiri yayınlandı. Bildiri rutin başlıkları içeriyordu ama esas beklenen “şey” yoktu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’ye dönerken gazetecilere Putin’in kendisini Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Eylül ayındaki liderler zirvesine davet ettiğini, kendisinin de bu daveti kabul ettiğini söylemesiyle birlikte sır perdesi de biraz aralanmış oldu.
Hiç kimsenin aklına bile gelmeyen, Türkiye’nin uzun zamandan beri adını ağzına dahi almadığı, Şanghay İşbirliği Örgütü meselesi 4 saatten fazla süren görüşmelerdeki ana konu başlıklarından birisi olduğu anlaşılıyor. Ukrayna savaşı dünyadaki tüm dengeleri bozduğu gibi Rusya’nın da ezberlerini bozdu. Özellikle, son dönemde Türkiye’nin göstermiş olduğu yapıcı çaba ve özellikle tahıl krizinde oynadığı rol Rusya’nın Türkiye’ye yönelik o tarihsel mesafeli duruşunu belirleyen o bariyeri indirmiş gibi görünüyor. Bir başka deyişle Rusya stratejik eşiği geçti. Muhtemeldir ki, Putin, Türkiye’yi Şanghay İşbirliği Örgütü’nde iyi bir müttefik adayı olarak görmeye başladı.
Kuşkusuz, Putin’in Türkiye’yi istemesi Türkiye’nin kaşına, gözüne hayran olduğu için değil Şanghay İşbirliği Örgütü’nde üyeler arttıkça güçler dengesindeki ortaya çıkan bozulmaları kendi lehine düzeltmek içindir.
Bilindiği üzere, Şanghay İşbirliği Örgütü iki ana eksen üzerine kuruludur: Birincisi Çin ekseni, ikincisi Rusya ekseni. Bu nedenle örgütteki tüm faaliyetler bu iki ülkenin stratejik çıkarları göz önünde bulundurularak yürütülür. Buna yeni üyelerin örgüte alınması da dahildir. Örneğin, geçmişte Çin, Pakistan’ı örgüte üye etmek için çok büyük emek harcamışken, buna karşı bir denge unsuru olarak Rusya da Hindistan‘ın örgüte üye olmasını istemiştir ve nihayetinde iki ülke aralarındaki Keşmir gibi bir sorunu çözmeden; hatta bu nedenle defalarca savaşmış iki nükleer gücü tam üye olarak örgüte alınmıştır. Şimdi de İran tam üye olmak üzere, dolayısıyla İran’ın hangi bloka yanaşacağı sorusu Putin’in zihnini kurcalıyor. Bu nedenle son dönemde Rusya, İran ile ilişkileri daha da geliştirmeye başlamıştır.
Dolaysıyla, Putin’in muhtemel planı en azından Türkiye ve Orta Asya devletleri ile örgüt içerisinde bir blok oluşturmak. Halihazırda, Tacikistan dışındaki Orta Asya devletleri aynı zamanda Türk devletleri olması ve bunun yanında Türkiye’nin Pakistan ve İran ile tarihsel ilişkilerinin bulunması da Türkiye’nin örgüt içinde yerinin güçlü olacağını göstermektedir. Ancak Keşmir nedeniyle Türkiye’nin Hindistan ile ilişkilerindeki kırılgan durum ise zaman içinde çözüme kavuşturulabilir. Bir de Çin meselesi var. Çin öteden beri Türkiye konusunda çok hevesli değil. Bu sorunu da Rusya, diyalog ortağı olması beklenen Katar ve Suudi Arabistan üzerine çözecektir.
Türkiye’nin NATO üyeliği sorun değil çünkü Şanghay İşbirliği Örgütü rakip bir askeri pakt değil. Tıpkı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi, tıpkı Körfez İşbirliği Örgütü gibi bir işbirliği örgütüdür. Askeri boyutu bulanmamaktadır.
Sözün özü; Türkiye BRICS’ten davet beklerken sanki davet Şanghay İşbirliği Örgütü’nden gelecekmiş gibi duruyor. Unutmamak gerekir ki Türkiye, diyalog ortağı olarak zaten bu zirveye davetli. Üyelik teklifi/daveti gelir veya gelmez o gün belli olur ama zirveye lider düzeyinde katılım sağlanacak.
Bağımsızlık zor zanaat. Şanghay İşbirliği Örgütü üyelerinin her birinin örgüte bakış açıları ve beklentileri birbirinden farklı. Dünyadaki petrolün %25’ini, doğalgazın %50’sini, kömürün %35’ini ve uranyumun %50’sini topraklarında bulunduran örgüt üyelerinin ticaret potansiyeli aynı derecede yüksek değil. Ekonomik olarak ne AB üyesi Almanya’nın ne de askeri potansiyeli ile ABD/NATO’nun yerini alabilir (şimdilik). Ama en azından bağımsız davranma refleksini kazanmak ve geleceğe dönük jeopolitik arayışların içinde şimdiden yer almak için iyi bir başlangıç. Saçma sapan konuların gündemi işgal ettiği bir dönemde bu konuyu ele alıp işlemeniz çok kıymetli. Teşekkürler. Saygılar.