Barış Doster yazdı…
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Türkiye’yle PKK – YPG – SDG terör örgütü arasında, ateşkes konusunda uzlaşı sağlandığına dair açıklama yapınca, Türk Milli Savunma Bakanlığı kaynakları da şu açıklamayı yaptılar: “Türkiye olarak herhangi bir terör örgütüyle görüşmemiz söz konusu değildir. Yapılan açıklamayla ilgili bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyoruz”.
Konu önemli, çünkü ABD’nin başından bu yana destek verdiği PKK – PYD – YPG terör örgütüne desteğinin süreceğini gösteriyor. Başka gösterdikleri de var. Sıralayalım…
Birincisi, ABD; PYD’yi terör örgütü olarak görmüyor. PYD terör örgütünün silahlı kanadı YPG’nin adını değiştirmesini isteyen ABD’nin bu talimatı üzerine, örgüt SDG adını aldı. ABD’nin; terör örgütü olarak gördüğü PKK terör örgütüne, her türlü desteği verdiği dikkate alındığında, bu isim değişikliklerinin bir anlam ifade etmediği kolayca anlaşılır.
İkincisi, ABD; HTŞ’yi terör örgütü olarak gördüğü halde, onunla her türlü iletişime sahip olduğu gibi, Suriye’de Esad’a karşı HTŞ’ye her türlü desteği verdi, veriyor. Önümüzdeki günlerde kuvvetle muhtemel HTŞ; ABD ve müttefikleri tarafından terör örgütleri listesinden çıkarılacaktır. Bunun işaretleri geliyor, hem de güçlü biçimde.
Üçüncüsü, Türkiye’nin, ABD’nin açıklamasına “dil sürçmesi” demesi, Türkiye’nin bu düşük tonda, alttan alan açıklaması, Türkiye’nin ABD’yle bu konu üzerinden yeni bir gerilim yaşamak istemediğini gösteriyor. Yoksa sivil – asker güvenlik bürokrasisindeki herkes, bunun bir “dil sürçmesi” olmadığını bilir.
Dördüncüsü, ABD ve onun iki stratejik müttefikinden biri olan İsrail (diğeri İngiltere); Suriye’de açık biçimde kazançlı çıkan ülkeler. Esad kaçmış, ülkedeki 61 yıllık rejim çökmüş, Şam’da yönetim ABD ve İsrail destekli HTŞ’ye geçmiş, Rusya Tartus’taki deniz ve Hmeymim’deki hava üssünü korumanın derdine düşmüş, İran Suriye’deki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiş ise bunlar elbette ABD ve İsrail’in kazanç hanesine yazılır.
Beşincisi, diplomaside, müellifi ABD’nin ünlü dışişleri bakanı ve dış politika uzmanı Henry Kissinger olan “yapıcı belirsizlik” ilkesini ABD sıklıkla uygular. Türkiye’nin bunu iyi bilmesi gerekir. Yapıcı belirsizlik (constructive ambiguity); hem bir diplomasi stratejisidir hem de diplomatik belge yazım dilidir. Kasten belirsiz ifadeler, tümceler, sözcükler kullanılır. Muğlak, esnek, yoruma açık, muallakta bırakılmış ifadeler kullanılarak, net bir anlam çıkarılması, kesin bir hükme varılması engellenir.
Altıncısı, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, France 24 kanalına verdiği röportajda, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanıdığı HTŞ için şöyle dedi. “IŞİD liderliğine karşı savaşmak için istihbarat paylaşımı konusunda mükemmel bir işbirliğimiz oldu”. Bakanlığı öncesi uzun süre MİT’i yöneten Fidan, HTŞ’yle ilgili soruyu şöyle yanıtladı:
“Onları BM listesinde oldukları için listeye koyduk, çünkü BM Güvenlik Konseyi kararlarına uyuyoruz. Dolayısıyla şimdi burada yasallığın ve pratikliğin birbiriyle çeliştiği benzersiz bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü pratikte HTŞ’nin son 10 yıldır herhangi bir terör faaliyetine karışmadığını gördük ve bu sadece bizim tarafımızdan değil Batılı istihbarat örgütleri tarafından da oldukça iyi belgelendi… Özellikle IŞİD liderliğine karşı savaşmak için istihbarat paylaşımı konusunda mükemmel bir işbirliğimiz oldu… Ancak hassasiyetler nedeniyle o dönemde bunu kamuoyuna açıklamadık. Ancak yıllar boyunca IŞİD ve El Kaide bağlantılı örgütler hakkında istihbarat sağlama konusunda bizimle işbirliği yaptılar”.
Dün de Hakan Fidan, Şam’a giderek, HTŞ lideri Colani’yle görüştü ve görüşme sonrası çok olumlu mesajlar verdi her iki isim de.
Sonuçta, ne ABD’nin dili sürçmüş ne de Suriye’yi bölmekten, PKK – PYD – YPG terör örgütü eliyle bir Kürt devleti kurmaktan vazgeçmiştir.
Hepimiz biliyoruz; Türkiye’nin bir zamanlar, Esad’a karşı işbirliği önerdiği, Ankara’da balla, börekle karşılayıp, ağırlayıp, uğurladığı PYD terör örgütü lideri Salih Müslim de, birkaç haftadır terör örgütü olarak değil muhalifler, cihatçılar olarak anılan HTŞ’nin lideri Colani de (ona da artık Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş- Şera deniyor), ABD’nin sözünün dışına çıkamazlar.
Asıl soru şudur: Ya ABD ve İsrail, bunları uzlaştırırsa, Suriye’nin bütünlüğü nasıl korunacak, terör örgütü nasıl tasfiye edilecektir?
Hepimiz biliyoruz; Türkiye’nin bir zamanlar, Esad’a karşı işbirliği önerdiği, Ankara’da balla, börekle karşılayıp, ağırlayıp, uğurladığı PYD terör örgütü lideri Salih Müslim de, birkaç haftadır terör örgütü olarak değil muhalifler, cihatçılar olarak anılan HTŞ’nin lideri Colani de (ona da artık Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş- Şera deniyor), ABD’nin sözünün dışına çıkamazlar.
Sizin bildiğiniz yukarıda. Benim bildiğim ne Tayyip, ne de Türkiye ABD sözünden dışarı çı ka maz.