Barış Doster
Barış Doster
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Suriye’den gelen mesajlar en çok kimleri sevindiriyor?

Suriye’den gelen mesajlar en çok kimleri sevindiriyor?

featured

Barış Doster yazdı…

Suriye’deki yeni yönetimin birkaç gündür dünyaya verdiği mesajlar, dış politikayı iç siyasette araç olarak kullanmaya çalışmanın ne kadar yanlış, dış politikada çok düşünüp az konuşmanın, gerçekçi ve akılcı olmanın, temkinli, tedbirli, ihtiyatlı davranmanın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gösterdi. 

Son birkaç gündür Şam’dan gelen mesajların bazılarına kısaca bakalım: 

Birincisi, Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği HTŞ yöneticileriyle, YPG terör örgütü yöneticileri görüştüler. Karşılıklı iyi niyet mesajları verdiler, olumlu açıklamalar yaptılar. İletişim ve işbirliği halinde olacaklarını açıkladılar. Gerek HTŞ gerek YPG terör örgütlerinin ABD ve İsrail’e olan sadakati biliniyor. İkisinin de tarihlerinde ABD ve İsrail’e attığı bir çakıl taşı bile yok. 

İkincisi, Suriye’deki Dürziler, İsrail’den de aldıkları destekle hem silah bırakmayı reddettiler hem de federal bir Suriye istediklerini açıkladılar. 

Üçüncüsü, İsrail; yıllardır işgal altında tutuğu Golan tepelerinden sonra, kısa süre önce tampon bölgeyi de geçerek, Şam’a 25 kilometre kadar yaklaştı. Havadan da Suriye ordusuna ait tesislerin yüzde 80’den fazlasını imha etti. İşgal altında tuttuğu bölgelerde, aynen yıllardır Filistin’de yaptığı gibi yerleşim birimleri kuracağını açıkladı. 

Dördüncüsü, ABD; PKK – PYD – YPG terör örgütüne verdiği desteği aynen sürdürdüğü gibi, bir de Ayn El Arab’a üs kuruyor. 

Beşincisi, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanıdığı HTŞ’nin lideri, yeni sıfatı ve adıyla, Suriye’deki geçiş hükümeti lideri Ahmet El Şara, ülkesinin geleceğinde Suudi Arabistan’ın başat role sahip olacağını söyledi. 

Altıncısı, El Şara; yeni anayasa için 3 yıla, serbest seçimler için 4 yıla gereksinim olduğunu açıkladı. 

Bu liste daha da uzatılabilir elbette. Çünkü birbiri ardına açıklamalar geliyor Suriye’den.

Bu açıklamalara bakınca, Türkiye’nin çok haklı, çok meşru olarak Suriye konusundaki öncelikli taleplerinin ne kadar hayat bulacağı sorusu akla geliyor. Neydi o talepler? 

Sıralayalım… 

İlki, Suriye’nin toprak bütünlüğü, ama öylesine bir bütünlük, sözde bir bütünlük, hatta federal yapıdaki bir bütünlük değil, üniter yapının mutlaka korunması. 

İkincisi, PKK – PYD – YPG terör örgütünün tasfiye edilmesi. 

Üçüncüsü, birinci ve ikinci maddeyle yakından ilgili bir koşul, yani Suriye’de bir Kürt özerk bölgesinin kurulmasının önlenmesi. 

Dördüncüsü, Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri dönmesinin sağlanması. Ki bunun için de istikrarlı, müreffeh, cazip bir Suriye şart. 

Şimdi soralım. Şam’dan gelen açıklamalarla Ankara’nın beklentileri ne kadar örtüşüyor? 

Yeni Osmanlıcı bir yaklaşımla, Türkiye’yi Suriye topraklarına doğru büyütmek, Suriye şehirlerine plaka numarası vermek, Suriye Kürtlerini Türkiye’nin koruması altında bir özerk yönetim çatısı altında toplamak ne kadar gerçekçi? 

Her ne kadar Türk dışişleri bakanı El Şara ile görüşse de, her ne kadar MİT başkanı Emevi camisinde namaz kılsa da, her ne kadar iktidara yakın kitle örgütleri Suriye konusunda kalabalık mitingler yapsalar da, her ne kadar Türkiye’nin başarısız Suriye politikasının müellifi olan eski başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye politikası nedeniyle Cumhur İttifakı liderlerine tebrik mektupları yazarak AKP’ye geri dönüşü için yol yapsa da, acaba Suriye’de kim kazançlı çıktı? 

Türkiye mi? ABD mi? Suudi Arabistan mı? İsrail mi? 

Rusya ve İran’ın kaybedenler listesinde olduğu kesin. ABD, İsrail ve Suudi Arabistan ise kazananlar listesindeler. 

Türkiye ise Suriye sorununda, Suriye’nin ardından en çok zarar gören ülke olarak, ülkemiz dışındaki tek Türk toprağı olan (bu tür topraklara eksklav denir) Süleyman Şah Türbesi’ni taşımak zorunda kalmış bir devlet olarak, gelişmeleri yakından takip ediyor. Etmeli de. 

Fakat tamamen iç siyasete yönelik Osmanlıcı heveslerin, Türkiye’yi Suriye Kürtleriyle birlikte Suriye topraklarında büyütmek yönündeki hayallerin, Suriye şehirlerine plaka vermenin, iç siyasette belli bir karşılığı olsa da, dış politikada hiçbir karşılığı olmadığı görüldü. 

Esad iktidarında Suriye’de yaşanan son 14 yılda da görüldü, Esad sonrasındaki son birkaç haftada Şam’dan gelen açıklamalarda da görüldü. 

O nedenle Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı kitabını, yeniden, bir kez daha okumak ve büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini hiç mi hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor: 

“Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir”. 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!