Bilin Neyaptı, ‘Milli Muhalefet Sorunu’ tartışma dizimiz için yazdı…
Veryansın Tv’de yeni bir tartışma dizisi başladı: “Milli Muhalefet Sorunu”
3 soru yönelttik:
1- Türkiye’de “milli muhalefet” sorunu var mıdır? Varsa “milli muhalefet” nasıl ve hangi ilkeler üzerine inşa edilir?
2- Milli muhalefetin öncelikli gündemleri ve mücadele konuları neler olmalıdır?
3- İktidar da muhalefet de yeni anayasa istiyor. Peki Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı? Varsa nasıl bir anayasa olmalı? Eğer yoksa iktidarın yeni anayasayla hedefi nedir, muhalefetin hedefi nedir?
Yazarımız Bilin Neyaptı’nın sorularımıza yanıtları şöyle:
Anayasalar, toplumlarda oyunun kurallarını ve bu kuralların uygulama mekanizmalarını belirleyerek siyasi istikrarı ve toplumsal düzeni sağlamayı hedefler. Devletin kapsamı, devlet kurumlarının siyasi partilerle ve vatandaşla, siyasi partilerin vatandaşla ve vatandaşların birbirleriyle olan ilişkilerde hak, sorumluluklar ve yükümlülük çerçevesi anayasada belirlenir. Anayasanın işlevini etkin biçimde yerine getirmesi içinse, ülkenin tarihsel ve sosyolojik gerçeklerinden bağımsız olmaması gerekir. Tüm kurumların etkinliği için gerekli olan şeffaflık, hesap verebilirlik ve uygulanabilirlik özellikleri Anayasa’nın eğilip bükülmemesi için de geçerlidir.
Tarihi ve demografik gerçekler ve önemli jeopolitik konumu ışığında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş Anayasa’sında (1924) milliyet kavramı açıktır: (Madde 88.-) Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur. Yani, Türk, din ve ırk gözetmeksizin Türkiye halkına verilen addır. Buna istinaden, vatandaşları din ve etnik temelle ayrıştırmaya uğraşan her siyasi söylem, sadece gereksiz değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine, milletin birlik ve bütünlüğüne, ve bitmeyen küresel güç savaşlarında kritik önemi haiz bir vatanın bekasına tehdittir.
Anayasanın, yani toplumun temel formel kurallarının sık değişimi, toplumsal ve siyasal istikrarsızlık göstergesidir ve bunların negatif iktisadi yansımaları da kaçınılmazdır. Türkiye’de 1960, 1971 ve 1980 askeri darbelerini takiben, ve son olarak da Parlamenter Demokrasi yerine “Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi” rejimini getiren 2017 Referandum’u ile, Anayasa 4 kez değişmiş, çeşitli maddeleri de defalarca yenilenmiştir. AKP iktidarı döneminde, toplamda 177 maddelik anayasanın 30’u aynı madde üzerinden olmak üzere, 134’ sinde değişiklik yapılmış.[1]
Kurumların, hatta en temeldeki formel kurum olan anayasanın, gelişen dünya ve toplum koşullarına uyum sağlamak ve sağlıklı kalkınma için gerekli olabilir;. Ancak Türkiye’de 2017’deki rejim değişikliği gibi temel önemdeki bir konunun, sağlıklı bir bilgilendirme, dolayısıyla da bilinçli bir seçim ortamı sağlanmadığı halde, ve toplumun sadece yarısı tarafından onaylanmış (%51.41) oluşu, yapılan değişikliğin toplumun her kesiminin kendi faydasına olduğuna ikna olmadığını göstermektedir. Nitekim, yeni rejim döneminde en azından ekonominin eskisinden de kötü yönetildiğinin somut yansılamaları, yapılan değişikliğin toplumun geneline fayda sağlamadığının önemli bir göstergesidir
***
Milli siyaset ancak milli iktidar ve milli muhalefet ile mümkün iken, siyasetin bu iki ayağından birinin dahi milli olmayışı; yani vatanın beşeri ve mali kaynaklarından beslenmemesi ve vatanın çıkarlarını gözetme hedefinden sapmış olması, siyasi ve iktisadi kararlarda tam bağımsızlığın kaybedilmesine yol açar. Tam bağımsızlığın kaybı ise, ulusun kalkınması önünde engel oluşturur, bireylerin özgürce tercihlerini oluşturması ve gerçekleştirmesi potansiyelini örseler.
Türk siyasetinde, özellikle 1980 darbesi sonrası liberal akıma uyum çabasıyla, kuruluş ilkelerimiz olan devletçilik ve halkçılık ile çelişen erken liberalleşme politikaları izlenirken; 2001 krizi sonrasında da cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleri, bir asır öncesine öykünmelerle ve adeta anti-devrimcilik çabasıyla sık sık tartışmaya açılmaya çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, vatanın kurtuluşunu ve Türk ulusunun yaratılışını sembolize eder; ülkenin temel değerleri de, 1937’de anayasaya eklendiği halde siyasetin zaman içinde tartışmaya açtığı bu altı ilke ile ifade bulur.
İktidarın da muhalefetin de kuruluş ilkelerimizden sapışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını tehdit etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni vatan, ve Türk Milletini ulus yapan bu ilkelerden her birinin kıymeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun iki asırlık gerileme ve çoküş sürecinden ders alınmadıysa bile, geçtiğimiz yüzyılda dağılan SSCB ve Yugoslavya, parçalanmakla yüz yüze kalan Orta Doğu ve Kuzey Afrika devletleri örneklerinde gözlenebilecek kırılganlıklardan anlaşılmalıdır.
19 yıllık AKP iktidarının cumhuriyetin temel ilkelerinden sapışına karşı milli bir muhalefetin bir araya gelişi; iktidarın eğitimi niteliksizleştirme politikalarıyla fırsatlara erişimi engellenen, patronaj ilişkisi temelli kaynak dağıtım modeliyle de yoksullaştırılan geniş halk kesimleri ve, medya da dahil olmak üzere, yarattığı “kuvvetler birliği” sistemi nedeniyle çok zor bir hale gelmiştir. Fark edildiyse ifade “milli bir muhalefetin bir araya gelişi” şeklindedir; zira milli bir muhalefet gelişmiş ve artmaktadır. Ancak, bu muhalefetin bir siyasi parti ile ayağa kalkışı, ulusal sorunlarını çözme kapasitesi olan bir siyasi partide birleşmesi asıl sorundur. Öncelikli soru, tabii ki, küçük ya da büyük olsun, böyle bir siyasi partinin henüz var olup olmadığıdır.
Milli muhalefeti birleştirmenin yolu, öncelikle halkın uzun vadeli ekonomik sorunlarını aşarak mutlu bir hayat kurgulayabilme potansiyeline ilişkin kaygılarını gidermeye yönelik stratejiyi halkı ikna edecek şekilde duyurabilmektir. Bunun içinse, ikna etme sanatında en usta olan değil; özgeçmişleri vatanseverlik ve altı ilkeden sapmamış ve sapmayacak sağlam bir kapasiteye işaret eden bir kadro ile yola çıkan bir siyaset şarttır.
Anayasa’da siyasi ve bürokratik sorumluluk ve yükümlülüklerin ayrıntılı şekilde ve şeffaflıkla belirlenmesi, bunlara aykırı davranan ve özellikle kamu zararına sebep olan siyasetçiler için ayrıntılı ve ağır yaptırımların yer alması, 70 yıl boyunca zaman zaman hızlanarak milli hedeflerden uzaklaşılan bir ülkenin iktidarıyla, muhalefetiyle milli siyaset rotasına girebilmesi için elzemdir. Bu rotaya geçiş aşamasında, siyasi anket yapan araştırma gruplarının mevcut siyasetçilerin karakter, beceri ve vatanseverlik değerlendirmesi için objektif kriterler geliştirip sonuçları kamuya sunması, milli bir cephe yaratma çabası için önemli bir adım olacaktır. Halkın geleceğini emanet edeceğ siyasi liderleri ve kadrolarını, partinin felsefesi ve bütüncül stratejileri ile tanıyıp karşılaştıracakları bir platformun yaratılması, milli muhalefetin güçlenmesi için büyük gereklidir.
[1] https://www.milliyet.com.tr/siyaset/anayasanin-134-hukmu-degistirildi-6426456
Bayragina,vatanina,kimligine,diline,kurulus tarihine ve kurucularina,Cumhuriyete,adaletin yok olusuna,devletin birkisinin özel devleti olarak tescillenmesine eger bir millet(Hala millet diyorum)sessiz kaliyor ve kalmissa,o ülkede birakin Milli hükümeti milli muhalefeti,o ülkede sadece yiginlar vardir.Sabah,öglen,aksam aciktiginda midesini dolduran,televizyon karsisinda dizi filimler izleyen,kim kiminle kiristirmis onun derdine düsen,sanatci adi altinda yikimi alkislayan,güclüye tapan yiginlar vardir.Cumhuriyet ilan edilmeden önce bu yiginlar vardi,cumhuriyette de yine bu yiginlar var.Keske Yunan kazansaydi diyen bir meczub eger bu ülkede evliya diye müslüman diye,Türk diye bastaci edilmisse o ülkede ne milli iktidar ne de milli muhalefet vardir.
Her şeyden önce Cumhuriyetin temel felsefesinin ne olduğu konusunda, kesin ve belirli bir ayrım çizgisi çekerek, Cumhuriyetçi kesimlerde bugün yaşanmakta olan kafa karışıklığına bir son vermek ve Cumhuriyetin temel ilkelerini yaşama geçirme çabasını, bir masa başı faaliyeti olmaktan çıkararak, eylemli çalışmaya geçmek, yani halka inmek gerekir.
Çok güzel yazı, altına imzamı atıyorum.