Cem Gürdeniz
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. İstiklal mücadelesi umut denizinde başladı

İstiklal mücadelesi umut denizinde başladı

featured

Cem Gürdeniz yazdı…

102 yıl önce bugün 16 Mayıs 1919 akşamüzeri, Tümgeneral Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gitmek üzere Kızkulesi civarında demirli bulunan Bandırma Vapurunun güvertesine ayak bastı. Beşiktaş Akaretler ’de oturan annesiyle vedalaşarak ayrıldığı İstanbul’u 1 Temmuz 1927 tarihine kadar 9 yıl görmeyecekti.

BANDIRMA VAPURUNDA İSTİKLAL TOHUMU

İstiklalin iç cephesinin ilk tohumu, İstanbul Boğazının serin sularında demir üzerinde bekleyen 41 yaşındaki Bandırma vapurunun güvertesinde Türk’ün kader denizine atılmıştı. Vira Bismillah kumandası sonrası Bandırma vapurunun demiri loçaya oturup pervanesinin dönmeye başlaması ve geminin Karadeniz’e yol vermesi ile istiklalin ilk hareketi başlamıştı. Ordu Müfettişi Tümgeneral Mustafa Kemal ile birlikte 22 kişilik karargâh istiklalin öncüleriydi. 11 gün önce yeni görev yeri Takvim-i Vekayi’de yayınlanmıştı. Mustafa Kemal’in görevleri sadece askerî değil aynı zamanda da mülkî idi. Kendi ifadesi ile: “Talih bana öyle uygun koşullar hazırlamış ki, Bakanlıktan çıkarken, duyduğum coşkudan dudaklarımı ısırdığımı anımsıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir evren, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim.”

İZMİR İŞGALİ VE İSTİKLAL MÜCADELESİ

Bir dava ve karar adamı olarak tarih ve talihin onu hazırladığı rotaya başlangıç seyrine 55 parçalık işgal donanmasının kirlettiği Boğaziçi’nden başlıyordu. Bir gün önce 15 Mayıs sabahı Yunan tümenleri 20 bin asker ile İngiliz, Fransız ve Amerikan savaş gemilerinin refakatinde İzmir’e çıkmıştı. Bu işgalin istiklalin en büyük itici gücü olacağını mavi gözlü dev çok iyi biliyordu. En büyük düşmanı Churchill de bunu anlamıştı. Çanakkale’de İngiliz emperyalizmine atılan en büyük tokadın sahibini o da iyi tanıyordu. Yıllar sonra hatıratında Churchill şunları yazacaktı: “Mustafa Kemal, “Kaderin Adamı”, İstanbul’daki Türk hükümetine isyan etmiş bir asi olarak, savaşçı bir prensin tüm niteliklerine sahip olduğu gibi, artık iktidara da sahiptir… Yunanlıların Türkleri fethetmesi hiçbir Türkün kabul edebileceği bir kader yazgısı olamazdı… Hayallerle uyutulsa, cinayetlerle lekelense, kötü yönetimle çürüse, uzun yıkıcı savaşlarla, yenilgilerle sarsılsa ve İmparatorluğu parçalansa da Türk hala yaşıyordu”. (Winston S. Churchill, The World Crisis, The Folio Society, London, 2007.)

TELGRAFLAR SAVAŞI

Mustafa Kemal’in Mondros Ateşkesinden sonra istiklal için stratejik denklemi kafasında çoktan kurduğunu ve İstanbul’da geçirdiği 6 ay içinde iç cepheyi şekillendirdiğini görüyoruz. Bunu çektiği telgraflardan, söylediği sözlerden, yaptığı teşkilatlanma toplantılarından ve direktiflerinden anlıyoruz. Adana’da 7. Ordu Komutanı iken Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya mütareke sonrası çektiği telgraflarda Mondros’a yönelik çarpıcı yorum ve karşı direktifleri teslim olmuş imparatorluğun korkak kadrolarında panik yaratmıştı. Mütareke ve teslimiyeti bir türlü kabullenemeyen Mustafa Kemal emrindeki tüm birlikleri Anadolu sınırına çekmeyi başarmıştı. 3 Kasım 1918 günü Adana’daki karargahından payitahta çektiği mesajda “İngilizler İskenderun’a asker çıkarırsa ateş açacağını” bildirir. Saray çok korkmuştur. 7 Kasım 1918 günü 7. Ordu karargâhı ile lağvedilir ve Mustafa Kemal’e İstanbul’a dönmesi emredilir. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya aynı günün gecesi çektiği telgrafta şunları yazar: “Bu yapılanlar memleketin selameti için kabul ettiğim içtihatlarıma uymazsa, kendi içtihatlarıma ve karakterime uymaktan nefsimi alıkoymaya muktedir değilim.

ANADOLU’DAN MÜCADELE HAZIRLIKLARI

Bağımsızlık benim karakterim diyebilen yenilmez bir komutan ve eşsiz bir fikir adamı olarak geri dönmek için 10 Kasım 1918 akşamı Adana’dan hareket eder. Ancak hareket etmeden önce güney cephesindeki cephane ve silahların Anadolu’da güvendiği mahallere ve Teşkilat-ı Mahsusa’ya kaydırılmasını emreder. Zaman kazanarak silah ve teçhizatın stratejik bölgelere taşınması ve bazı ordu birliklerini jandarma kuvvetlerine katarak Anadolu içlerine göndermeyi hedeflemiştir. Zira silahlı mücadeleye Anadolu’dan başlanmasına çoktan karar vermiştir.

ÜZÜLME ÇOCUK, GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER

13 Kasım 1918 günü, 55 parçalık işgal donanması Sarayburnu açıklarından İstanbul Boğazına giriş yaparken Haydarpaşa Garında trenden iner. Aklı daha şimdiden Anadolu’da başlatacağı silahlı mücadelededir. Onu gören, yenilmişliğin yıkım ve yokluğu içindeki erlere “emir geçir” kumandası ile silahlarını teslim etmeden köylerine dönmeleri talimatını verdirir. Kendisini bekleyen Kartal istimbotuna biner ve Galata’ya doğru dev çelik gemilerin arasından geçerken yanında üzüntüden gözleri dolan yaveri Cevat Abbas’a şunu söyler: “Üzülme çocuk, geldikleri gibi giderler.”

TALAT PAŞA, MUSTAFA KEMAL’İ İŞARET EDİYOR

Bandırma Vapuruna binmeden altı ay önce istiklal mücadelesini kurgulayan ve geldikleri gibi giderler diyebilen büyük bir akıldan bahsediyorum. İstanbul’daki altı ay içinde eski ittihatçılar, Teşkilat-ı Mahsusacılar, muvazzaf general ve subaylar ile görüşür. Talat Paşa İstanbul’dan ayrılmadan önce İttihat ve Terakki Cemiyetinin önde gelen kadrolarıyla yaptığı veda toplantısında şunları söylemişti: “Bir şeyler yapılacaktır, bunu kim yapacaktır? Kuvvetli bir el lazımdır. Mesela Mustafa Kemal Paşa… Temiz bir maziye sahiptir. Mağlup olmamış bir kumandandır. Ordu mensupları da kendisini sayarlar. Halk da Mustafa Kemal Paşa’yı sevmektedir. Ben Mustafa Kemal Paşa’nın mühim bir işe soyunacağını düşünüyorum.”

ŞİŞLİ’DEKİ EV VE MÜCADELE

Mustafa Kemal önderliğinde Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, İsmail Canbulat, Kara Kemal, İsmet İnönü, Rauf Orbay ve nice vatansever asker ve sivil öncülerle Şişli’deki geçici ikametgahda toplantılar yapılır ve İstiklal mücadelesinin başlangıç teori ve pratiği burada şekillenir. Anadolu’dan ateşlenecek mücadelenin planları burada doğar.

EN BÜYÜK SİLAH: UMUT

Mustafa Kemal bu telgrafları ve sözleri neye dayanarak çekmiş ve söylemişti? İstiklal Planlarını hangi güce dayanarak yapmıştı? Şüphesiz burada onun içindeki akla, mantığa, tecrübeye, erdeme, bilgiye ve cesarete dayalı umut birikimi en büyük rolü oynuyordu. Çok bilgiliydi. Kıtasal ve bölgesel gelişmeleri çok iyi takip ediyordu. İngiltere’nin Amerikan bankerlerin verdiği borçla yürüttüğü savaşı artık yürütemeyeceğini biliyordu. Savaş Çanakkale cephesi yüzünden 2 yıl uzamıştı. Fransa borç batağındaydı. Rusya’da rejim değişmiş, iç savaş devam ediyordu. Adana’dan yola çıktığı 10 Kasım gününden itibaren Anadolu’nun değişik yerlerinde rastladığı, Osmanlının yenilgisi ile onurları kırılan halk kitlelerinin gözlerindeki mücadele ateşini görmüştü. Hepsinden önemlisi Çanakkale’de Türk askerini ve milletini tanımıştı. Gururu, imparatorluklar kurmuş ve binlerce yıllık yazılı tarihi olan bir ulusun evladı olarak yenilgiyi kabul etmiyordu. En azından o an için teslim alınmış olabilirdi ancak bu yenilmiş anlamına gelemezdi. Zira yenilme yere düşüp “Aman” dilendiği andan sonra başlardı. Bu an asla gelmeyecekti. Bu nedenledir ki Atatürk daha sonradan “Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insan vardır” diyecekti.

UMUT VE FEDAİ RUHLARIN BULUŞMASI

Bandırma Vapurunun kuzeye yolculuğu 102 yıl önce kazanında yakılan kömürle değil, umutla beslenen istiklal ateşiyle başlamıştı. Gemi umuda ve istiklale hareket etmişti. Ulusal onur, vefa, tarihe ve geleneğe sadakat; vatan ve bayrak sevgisi ile donandığında umut zor zamanların en iyi ilacıdır. Her zaman doğru tarafta yer alabilen, yüksek ruhlu, onurlu, cesur ve fedai yurtseverler zamanı gelir mütareke döneminde Anadolu’da Kuvay-ı Milliye’ye ve kurtuluşun deniz cephesine katılır; zamanı gelir bir 20 Temmuz sabahı Kıbrıs’ta gözünü kırpmadan Girne sahiline ölümüne kapak atmaya gider; zamanı gelir bir 15 Temmuz gecesi Atlantikçi FETÖ darbesinin kendi halkına kurşun sıkan din maskeli hain ve işbirlikçilerinin karşısına çıkar. Zamanı gelir bir 24 Ağustos sabahı Fırat Kalkanı harekâtı ile emperyalizmin kalbine hançer gibi saplanır.

UMUTSUZLUK İNTİHARDIR

Jean Paul SartreUmutsuzluk insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastların en korkuncudur. Umutsuzluk manevi bir intihardır.” Diyordu. Gücünü korku ve cehaletten alan umutsuzlar niteliksiz çoğunluktur. Zira umutsuzluk teslimiyeti ve köleliği kabul eder. Fark yaratamaz. Bedensel hayata odakladır. Gelecek nesilleri düşünmez. Ulusal ya da kişisel onur önemli değildir. Edilgendir. Boyun eğmeyi sever. Genelde zor durumlarda umudunu kaybetmeyenler her zaman azınlıkta olmuştur, ama tarihi de onlar yazmıştır. İstiklal Savaşı ve Kuvayı Milliye bu konudaki en güzel örneklerdir. Umutlu, onurlu ve fedai ruhlu olmaktan nasibini almak, gelir durumuna, makama, ya da rütbeye göre gerçekleşmez. Bu özellik ruhun asilliği, başın her durumda dikliği, karakterin üstünlüğü ve yüreğin cesaretinden gücünü alır. 16 Mayıs 1919 günü Bandırma Vapuruna binenler gibi Millete, Vatana, Bayrağa sahip çıkmak için paraya, güce veya üniformaya ihtiyaç yoktur. Tek ihtiyaç boyun eğmemek ve ruhen teslim olmamaktır. O da umut etmeyi gerektirir. Umudun olduğu her anda ve yerde mutlaka bir çözüm vardır. Umutsuzluk ise savaşmadan kaybetmektir. Atatürk’e, Cumhuriyete, Millete sonsuza kadar sadakat ve vefa duyguları içinde İstiklal ateşini taşıyan Bandırma Vapurunun yolcularına, zabitan ve mürettebatına selam olsun. Mavi Vatanın kapılarını açan bu geminin aziz hatırası önünde tazimle eğiliyorum.

(Kitap Tavsiyesi: Celal Öcal, Birinci Dünya Savaşında İzmir Savunması, İleri Yayınları)

 /></a></p></div></div><div class=

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. Ne güzel ve gercekci bir baslik!
    Bunu herkezin bilmesi ve anlamasi gerekiyor.
    Cumhuriyetin baslangic cümlesidir aslinda!!!!!

    Cevapla
  2. 16 Mayıs 2021, 08:29

    Dümen kırık,pusula bozuk geminin nereye gittiği belli değil,bazen doğru yöne çoğu zaman yanlış yöne.
    Sonra bir kuş uçtu güverteden kendinden emin doğru istikamete gidiyordu.Biz o kuşu gördük ve peşinden gidiyoruz.
    Değerli amiralimiz artık kara göründü söylemekten bıkmayacağız.Bu yaşıma kadar koşarak oy vermeye gittiğimi hatırlamıyorum,aday olun uçarak gideceğim.

    Cevapla
  3. inan aşı degil ama PCR-Testi yaptirip negativimi alip oy atmaya gelecegim!

    Cevapla
  4. Teşekkürler komutanım. Hem ramazan bayramınız hem 19 Mayıs bayramınızı tebrik ederim

    Cevapla
  5. 20 Mayıs 2021, 00:30

    “Özür dilerim daha kısa yazacak vakit bulamadım.”
    İnşallah ilginizi sonuna kadar tutabilecek birşeyler yazdım. Yazının sonunda Kanal İstanbul meselemiz var, bakalım Atatürk gibi pratik bir çözüm bulabilecekmiyiz..
    Bilgi, güven, umut, hazırlık, çalışkanlık, disiplin, inat, hakkâniyet, şans vs vs vs. Türkiye’yi yöneten insan bunlar ve bunlar gibi birçok meziyete hâiz olmalı. Maalesef bütün bu meziyetleri şahsında toplamış bir insan dünyâ târihinde yok, sâdece Allah var. Hattâ eski Yunan, ki bugünkü Yunan ile yakından uzaktan hiçbir alâkası olmayan bir millet, bütün bu meziyetlerin bir tanrıda bile olabileceğine inanamamış ve birçok tanrıların kendi uzmanlık alanlarında karar verdiği, baş tanrı Zeus kumandasında bir tanrılar hânedânının varlığına inanmışlar. Atatürk’ün bâzı resimlerine bakınca Galileonun dediği gibi “ben kendisinden birşey öğrenemeyeceğim kadar câhil bir insana rastlamadım” sözüne inandığını görüyorum. Atatürk’ün şahıslara sorduğu suallere verilen cevâbı pür dikkat dinlediği anlarda çekilmiş epey fotoğrafı var. Atatürk’ün etrâfındaki şahısların fotoğraflarında İsmet İnönü dâhil konuya odaklanamadıkları bir ruh hâli görüyorum. Nispeten başarılı birçok siyâsetçimizinde, Ecevit, Demirel vs bilgi alma moduna yeterince giremediklerini görüyorum. Fotoğraflarda, sual sormak, hesap sormak ve verilen cevapları dikkatle dinlemek yerine verecekleri direktifleri hazırlamakla meşguller.
    Kabul etmeliyizki Cumhurbaşkanımızın “CB” geldiği mevkîye yükselebilmiş olması, ve bu mevkîyi bugün TSK nın dayatmalarından etkilenmeyen, halkın irâdesi durumuna getirmiş olması, CB nin hâiz olduğu meziyetlerin hatırı sayılır bir seviyede olduğunu ispat ediyor. Üstelik CB nin yanılmıyorsam epey danışmanı var ve bu yardımcılarından uzmanlık alanlarına göre bilgi ve tavsiye alıyor ve dikkatle dinliyor, ve hepsini dinledikten sonra karar veriyor.
    Yukarıda bahsettiklerimden sonra Cem Paşamızın bir davranış değişmesini düşünmesini arz edeceğim. Mâdemki CB kanal İstanbulu yapmayı “bir saplantı şeklinde” önemli buluyor, bunun sebeplerini öğrenelim. Gençlerimize iş ve tecrübe sahâsı açmak çok önemli bir sebep olabilir. Kanal İstanbul’u beğenmiyorsak onun gibi, yâni hem çok teknik olmayan hemde Türkiye’de mevcut endüstrilerle yüzde yüz millî olarak yapabileceğimiz başka bir proje önerelim. Kanal İstanbul projesi etaplar hâlindede yapılabilir. Önce iki yol ve arasında ~200 metre eninde bir yeşil alan ile güzergah sâbitlenebilir ve apartman yapımı, ev yapımı, köprü yapımı vs başlar, ekonomi düzeldikçe kanal açılır.
    Maalesef küresel ilişkiler, baş terörist Trump efendinin Cumhurbaşkanımıza “budala olma, ekonomini mahvederim”, şeklinde tehditler savurabildiği insanlığın yüz karası ve haksızlıklar yuvası, ahlaksız bir seviyede. Ekonomimizi rayına oturtmak için Kanal İstanbulu yapmaya mecbursak emekli Amirallerimiz sâdece projeyi hedef almakla yetinecekleri yerde, “onun yerine şunu yapabiliriz veyâ kanalın tasarımını şu şekilde düzeltebiliriz” gibi problem çözücü bir tavır almalılar.
    Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun mêzunu, kalbi güçlü ve onere bir “Devlet-i Aliyye” için atan ve hedefe erişmek için yardım etmek isteyen bir denizci.

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!