Geçmiş yüzyıllarda toplumsal hastalıkların nedenlerinin keşfinde tıptaki gelişmelerin hızıyla şu anki gelişme kıyaslanamaz ölçüde farklı. İçinde yaşadığımız çağın, hastalıkların nedenlerine bakışı çok yukarıdan. Bu da basit nedenleri atlamamıza ve bir sonuca ulaşmayan milyonlarca bilginin arasında kaybolmamıza neden olmakta. Zira, tüberküloz, sıtma, trahom gibi toplumsal önemi olan hastalıkların nedenini daha ilkel bir teknoloji ile keşfedip büyük oranda çözen tıp, artık kanser, kalp hastalığı gibi toplumsal hastalıkların nedenini keşfedemiyor. Bunun yerine çoğu bir sonuca ulaşmayan tedavilerle bireylerin tedavisini önceliyor.
Ancak Ekim 2019 tarihinde prestijli bir dergi olan Nature Journal’de yayınlanan bir çalışma, tümörlere bakışımızı değiştirmemize neden olabilecek kadar önemli.
Çalışma yayılma potansiyeli çok yüksek, yaşam süresi çok sınırlı tehlikeli bir tümör olan Pankreas Tümörlerinin nedenini aydınlatmada çığır açacak boyutta. Çalışmanın tespitleri şunlar:
- Fare ve insan modellerinde, pankreas tümörleri 3000 kat daha fazla mantar mikrobu içermektedir. Bağırsaklardaki mantar mikropları, pankreas dokusuna yayılarak, pankreas kanseri yapabilir.
- Pankreas tümörlerde Malassezia isimli özel bir mantar mikrobu vardır. Mantar ilaçlarıyla tedavi, tümörün ilerlemesini yavaşlatmakta ve bazen de tümör oluşumundan korumaktadır.
- Pankreastaki mantar mikrobu, pankreasın enfeksiyon hastalıklarla mücadelesinde kullandığı özel bir proteini aktive ederek tümör oluşumunu hızlandırır.
- Bu tümörler etrafında asidik bir ortam oluşturur ve bu asidik ortam nedeniyle tümörün yayılması kolaylaşır. Asidik ortam tümörün enerji kaynağı olarak hızlı bir şekilde glukoz kullanması nedeniyledir.
- Daha önceki çalışmalar, kanserin yayılımını engellemede karbonatın etkili olduğunu öne sürmüştü. Bu görüş bazik ortamın kanser tedavilerinde etkinliği artıracaktır.
Bu çalışma, bazı tür kanserlerin gelişiminde bakteri ve mantarların rolünü aydınlatma yönünden çok değerli. Tümörün oluşturduğu asidik ortamın kanserin yayılmasındaki önemini vurgulaması ve bu asidik ortamın değiştirilmesi ile tümörün yayılımının engellenebileceği görüşü de çok çok önemli.
Tümör patolojilerinin şemasını çizmek tümör oluşumunun mekanizmasını anlamak için çok değerli. Ancak bunu yapan kişiler ve çalışmalar çoğunlukla küçümsenmekte ve dışlanmakta. Ancak bu çalışma, yerleşik yargıları kıracak boyutta. Çalışmada aynen şu ifadeler kullanılmakta:
“Kalın bağırsak, karaciğer kanseri gibi kanserlerin oluşum mekanizmasında suçlanan bakteriyel ortamdaki dengesizlik Pankreas Kanalının Adenomunda da birebir gösterildi. Ancak mikrobik ortamın tümör oluşumundaki mekanizması tam olarak aydınlatılamadı.
Biz bu çalışmada, bağırsak lümeni içerisindeki mantarların, pankreasa geçtiğini ve tümör oluşumunun mekanizmasında etkili olabileceğini gösterdik. İnsanlarda ve hayvan modellerinde pankreas tümörlerinde normal pankreas dokusuyla kıyasladığımızda mantarlar 3000 kat yüksektir”.
Çalışma yayınlandıktan kısa süre sonra The New York Times tarafından da dikkate alınarak okuyucularıyla paylaşıldı. The New York Times, çalışmanın sonuçlarını birebir yayınlayarak şu ifadeleri kullanmakta: “Ekip, güçlü bir mantar ilacı olan Amfotericin-B ile tedavinin tümör boyutlarını %20-40 oranında gerilettiğini gösterdi. Tedavi ayrıca, pankreas kanserinin erken dönemi olan pankreas kanalı epitelindeki displasiyi yani kanserleşmeyi de %20-30 oranında geriletti”.
The New York Times’ın çalışmaya inancı hayli yüksek olmalı ki eski görüşleri de sorgulamakta ve bizler şimdiye kadar pankreasın steril bir organ olduğunu düşünüyorduk; bu çalışma tümörler için büyük bir sürprizdir demekte.
Dana-Farber Kanser Enstitüsünden, mide bağırsak tümörleri kanseri araştırmacısı Dr. Brian Wolpin, tümörün çevresindeki mikrobiyolojik ortamın genetik faktörler kadar önemli olduğunu vurguluyor ve tümör hücrelerinin tek başına mı yoksa etrafındaki mikrobiyolojik ortamla birlikte mi düşündüğünü sorgulama zamanı gelmiştir diyor. Tümörün etrafındaki sağlıklı dokunun tümörün etrafını destekleyerek büyütmediğini ve yayılımını engellediğini ancak sağlıksız dokunun tümörü büyüterek yayılımını kolaylaştırdığını vurguluyor.
Bu çalışma o kadar büyük ses getirdi ki Nature News and Views bu konuda bir makale kaleme aldı. Görüşleri şöyle:
“İnsan sağlığında ve hastalıklarında mikrobiyolojik ortamı değerlendirmenin tarihsel bir önemi var. Bizim zararsız olarak bildiğimiz özellikle bağırsak, burun, ağız gibi bölgelerimizde bulunan mantarlar, doku zedelenmesi veya enfeksiyon gibi durumlarda sistemik enflamasyonu (iltihabı) başlatırlar. Başta kolon ve rektum kanserleri ve yutağın kanserleri olmak üzere bağırsak mikrobiyolojik ortamı ve kanser arasında güçlü bir ilişki vardır” demekte.
2009’da Cancer Research te yayınlanan bir makale bu son makalenin zeminin sağlamlaştıracak bir makale olmasına rağmen gözlerden kaçmış. Bu makale, tümörlerin etrafındaki asidik ortamın tümörün hızlı glukoz harcamasına ve kötü kanlanmasına bağlamakta. Asidik pH’nın da tümör hücrelerinin etrafına ve diğer dokulara yayılımını kolaylaştırdığını vurgulamakta. Bu çalışmada asidik pH yı azaltmak için ağız yoluyla karbonat tedavisi verilmiş ve hayvan modellerinde meme kanserlerinde metastazın ve lenf nodu yayılımının azaldığını göstermiş.
Sonuç olarak, tümörlerin mikrobiyolojik ortamı ve asidite oranı tümör büyümesi ve metastazında hayli önemli bir konu. Gelecek çalışmaların bu konuya odaklanacağı kesin. Görüldüğü üzere insanların dokularının fizyolojisini bilmeden hastalıklarını algılayabilmek zor. Basit düşünmek, kompleks çalışmaların kibrinde boğulmamak kronik toplumsal hastalıklara yaklaşımda anahtar olmalı…