Gürbüz Evren yazdı
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ukrayna’nın NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne girmesine Rusya’nın asla izin vermeyeceğini, 15 Temmuz 2021’deki Washington ziyaretinde ABD Başkanı Joe Biden’a çok net bir şekilde söylemişti.
Merkel, eski Doğu Almanya’da önemli görevlerde bulunmuş bir isimdir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise o dönemde Sovyet istihbarat servisi KGB’nin Doğu Almanya’daki sorumlusudur. Merkel ve Putin’in dostlukları işte bu dönemde başlamıştır. SSCB’nin dağılması ve iki Almanya’nın birleşmesi sonrası da bu dostluk güçlenerek devam etmiştir.
Merkel, Putin’in psikolojisini, kararlılığını, yapabileceklerini, hedeflerini ve kapasitesini en iyi bilen kişidir.
Şimdi gelelim, Merkel’in 15 Temmuz 2021’de ABD’ye Almanya Başbakanı sıfatıyla son ziyaretinde, Biden’a yaptığı uyarılara.
Söz konusu görüşmenin ana maddesi Ukrayna’nın NATO ve ABD’ye alınmasıydı. Biden, bu konudaki Amerikan politikasını anlatırken, Ukrayna’yı en geç 2022’nin ilk aylarında NATO’ya kabul etmeyi planladıklarını net bir şekilde dile getirdi. Biden, 2014’de yaşadıkları (Kırım Savaşı) hezimetin bir kez daha tekrarlanmasına izin vermeyeceklerini belirtti.
İşte bu noktada Merkel, Biden’a, Almanya gibi bir müttefikin onayı ve desteği olmadan Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilme planı yapılmasına tepkisini dile getirdi. Ukrayna’nın, Avrupa’daki en yakın destekçisinin ve bu ülkeyi en iyi bilenin Almanya olduğunu hatırlattı.
Ama Merkel’in en önemli uyarısı ise “Putin’in yeni Rusya hedefine ulaşma konusundaki kararlığı ciddiye alınmalıdır. Yeni Rusya planı, Ukrayna’nın NATO ve AB’nin parçası olmasının engellenmesini de içermektedir. Putin’in Ukrayna’yı batıya kaptırmamak için savaşı ve işgali kesinlikle seçenekleri arasına aldığı bilinerek hareket edilmelidir” olmuştur.
Merkel, Biden’a, ABD’nin, SSCB’nin dağılmasından sonra “NATO’nun eski Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacak şekilde genişlemeyeceği” yönünde verdiği sözü tutmadığını da hatırlattı. Rusya’nın güçsüz zamanında söz konusu ülkelerin NATO’ya üye yapıldığını, ama artık durumun değiştiğini söyledi. “Putin’in bugünkü Rusya’sı NATO’nun daha ileri gitmesine asla müsaade etmez” dedi.
Aslında ABD Başkanı Biden, Merkel’in uyarısına ihtiyaç duymayacak kadar konuya hakimdi. Putin’in kararlılığını bilen Biden’ın amacı, Rusya ile olabilecek her yerde ve her konuda gerginliği canlı tutarak, rakibinin dikkatini dağıtmak, zayıflatmak ve enerjisini, kaynaklarını harcayacak bir sürece sokmaktı. Rus muhalif Aleksey Navalny olayı, Belarus seçimleri ve sonrasında Polonya sınırında yaşananlar, Kazakistan’daki kısa süreli kalkışma, Rusya ile NATO ilişkilerinin kesilmesi, Rusya’ya yönelik yaptırımların hız kazanması ve daha birçok gelişme Amerikan politikasına uygun olarak gelişti.
ABD’nin Rusya’ya yönelik bu hesaplarının en önemli ortağı İngiltere olurken, Avrupa Birliği içinde tam bir görüş birliği yoktu. AB, zaman zaman ABD’nin baskısıyla aldığı cılız yaptırım kararlarıyla, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Polonya Başbakanı Morawiecki sert açıklamalarıyla durumu idare etmeyi seçti. Çünkü Avrupalı liderler, Rusya’nın Ukrayna konusundaki kararlılığının farkındaydılar ve olası bir savaşa kesinlikle katılmak istemiyorlardı. Nitekim Rusya’nın, Ukrayna’ya girişinin başından beri yapılan açıklamalarda, “Kimsenin Rusya’ya karşı savaşa girmeye niyeti yok” ifadelerini birçok Avrupalı siyasetçiden duyduk.
Ama işin tuhaf yanı ABD’nin planları da Ukrayna için Rusya’ya karşı savaşmayı, Amerikan askerlerini Rus askerleriyle karşı karşıya getirmeyi içermiyordu. Onların asıl hedefi Ukrayna’yı kullanarak, Rusya’yı fazlasıyla yıpratacaklarını düşündükleri ve çok uzun yıllar sürecek ekonomik, politik ve diplomatik bir savaşın, içine itmek, dünyadan izole etmekti.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Mart ve Eylül 2021’deki, Savunma Bakanlığı Pentagon’un Nisan ve Kasım 2021’deki, Hazine Bakanlığı’nın Aralık 2021’deki ve son olarak Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nin Aralık 2021’deki, ayrıca Ulusal Güvenlik Konseyi’ne Ocak 2022’de sunulan raporlarda, Ukrayna’nın NATO’ya alınması konusunun sürekli gündemde tutulmasının Rusya’yı harekete geçmeye zorlayacağına, sürecin Ukrayna’nın işgaliyle sonuçlanmasını sağlayacağına vurgu yapılmıştır.
Ama hiçbir şekilde ABD ve NATO askerlerinin Ukrayna için Rus ordusuyla sıcak çatışmaya girmesine işaret edilmemiştir. Artan gerginlikten yararlanarak, NATO ve ABD asker ve silahlarının Rusya’nın yakınındaki tüm müttefik ülkelere artan oranda yığılması planı öne çıkarılmıştır.
Bugüne gelecek olursak, ‘Arkandayız. Seni tek başına bırakmayacağız. Korkma Ruslardan” diyerek Ukrayna’yı dolduruşa getiren, Rusya sınırındaki bölgelerde yaşayan Rusları öldürme ve sürme planını yürürlüğe sokarak, Putin’i kışkırtan ABD ve NATO için Vladimir Zelenski’nin devlet başkanlığı büyük bir fırsattı. Asıl mesleği komedyenlik olan Zelenski’nin, bölgesel ve küresel stratejik hesapları, uluslararası ilişkilerdeki dengeleri, askeri stratejileri doğru okuyamayan yetersiz devlet adamı kimliği ile ABD, NATO ve AB’nin ipiyle kuyuya inmenin doğuracağı sonuçları öngörememesinin bedelini Ukrayna halkı ödüyor. Yani mesleği halkı güldürmek olan Zelenski, bu kez Ukraynalıları ağlatıyor.
Ukrayna ordusu her ne kadar 2014’de tek kurşun bile atamadan verdiği Kırım’daki halinden çok daha bir durumda da olsa, Rusya’nın savaş makinesi karşısında uzun süre direnebilecek kapasitede değil. Ukraynalı yetkililer de ABD’nin ve bazı Avrupa ülkelerinin son anda verdiği, yetersiz silah yardımlarıyla Rusya’yı durduramayacaklarını biliyorlar. ABD, NATO ve AB’nin kendilerini sattıklarını ve çok şansları olmadığını bilerek, direnebildikleri kadar direnmeye çalışacaklar.
Rusya, Ukrayna’da iktidar değişikliğini yapacak savaşı başlattığında, ABD de yaptırımlara paralel olarak ekonomik, diplomatik ve politik savaşın düğmesine bastı. Bakmayın siz Biden’in “Ya 3. Dünya Savaşı ya da ekonomik yaptırımlar” dediğinde. Onun stratejisi başından beri Rusya ekonomisini vuracak darbelerle sonuç almayı içeriyor. Aynı şekilde ABD ve AB’nin Swift kararı da sadece günü kurtarmaya yönelik, etkisiz bir hamle olarak ortaya atıldı.
Peki Rusya, Ukrayna’ya girerken başına gelecekleri bilmiyor muydu? Elbette ki Ruslar da kendilerini dünyadan dışlamaya ve ekonomilerine zarar vermeye yönelik tüm uygulamalara karşı atılacak adımları belirleyerek, uğrayacakları zararları hesap ederek bu işe giriştiler. Sonuçta Rusya’nın da elinde başta enerji olmak üzere oynayacağı ve batıya büyük zarar vereceği çok önemli kartları var.
Fotoğrafın bundan sonrası yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Artık herkesin söylemeye başladığı gibi Rusya, Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına müsaade etmeyecek ve ülkede yeni bir iktidar kurulmasının önünü açmaya çalışacak. ABD ve AB ise Ukrayna’nın, NATO ve Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini sembolik de olsa başlatacak. Böylelikle Rusya’nın kontrolüne de geçse Ukrayna’da halkın büyük bölümünün umutlarını bağladığı cazibe merkezleri, kurtuluş noktalarını ortaya koymuş olacak. Ayrıca başta Kiev olmak üzere belli direniş noktaları oluşturup, buralardaki grupları silahlandırıp, destekleyerek, Rusya’nın başını ağrıtmaya, bu işi uzatmaya, içinden çıkılmaz hale getirmeye çalışacak.
ABD’nin NATO ile Rusya’yı kuşatma projesinin en tehlikeli adımı olan Ukrayna’daki savaş nedeniyle alınacak tüm önlemlerin bedelini ise Ruslardan çok diğer ülkeler ödeyecek. Kovid salgınının vurduğu dünya ekonomisi daha toparlanamamışken, bu kez de Ukrayna savaşının yarattığı yeni sorunlarla sarsılacak. Türkiye ise maalesef bu krizin sonuçlarını ekonomisinde en çok yaşayan ülkelerden olacak.
Unutulmamalıdır ki, Rusya’ya karşı alınan tüm ekonomik önlemler ve yaptırım kararları, diplomatik hamleler başka bir kapıyı açacak. Rusların yalnızlaştırılmak isteneceği bu süreçte, Rusya-Çin ekonomik birlikteliği daha da güçlenerek ABD ve Batılı ülkelerin karşısına çıkacak. Bu durumda ABD’nin atacağı adım ise Çin’i Tayvan üzerinden kışkırtarak, ekonomik savaşı buraya taşımak olacak. Ama işler öyle düşünüldüğü gibi kolay yürümeyecek.
Türkiye’nin, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı bu işgal hareketine karşı yapabileceği ne var sorusu da kapsamlı bir yanıtı gerektiriyor. Türkiye’ye karşı PKK kartını bir kenarda tutmaktan vazgeçmeyen, Moskova’da terör örgütüne temsilcilik açma hakkı veren, PYD-YPG terör örgütü temsilcilerini dışişleri bakanlığında kabul eden, TSK’nın Suriye’deki operasyonlarına durması gereken sınırları gösteren Rusya’nın, Ukrayna’da başlattığı savaş bizi çok etkileyecek bir potansiyele sahip. Bunları da yazacağız.
Not: Yazıda sürekli savaş ifadesini kullandık. Aslında tarafların birbirlerine karşı resmen açtıkları bir savaş yok. Bunun bilincindeyiz, ama görüntüler ve yaşananlar tam bir savaş ortamı olduğu için bu ifadeyi kullanmayı seçtik.
Bağlantısızlara esen olsun.
Objektif bir değerlendirme olmuş, teşekkürler.
Dogru, tarafsiz, duygulari ise karistirmayan, Önyargisiz ve ilkeli fikirleriniz icin tesekkürler.