Gürbüz Evren yazdı…
Sizi 2002 seçimlerinin öncesine götüreceğim.
O dönem, Ankara’daki siyasi çevrelere, Türkiye’yi erken seçimin beklediğini, ülke siyasetinin sil baştan dizayn edileceğini, kurulacak yeni bir partinin tek başına iktidar olacağını anlatıyordum.
Kahin falan değildim, sadece Türkiye’ye uzun süre yurt dışından bakmış, ABD’nin başını çektiği Batı dünyasının ülkemize yönelik planları takip etmiş bir uzmandım.
O dönemde DSP’deydim.
Anlattıklarım başta DSP’li vekiller olmak Meclis kulislerinde kulaktan kulağa yayılmıştı.
Yine o günlerde Merkez Sağ partilerin birinde milletvekili olan bugün ise orta boy bir muhalefet partisinin genel başkanlığını yürüten kişinin benimle görüşmek istediğini söylediler.
Ünlü bir karadenizli iş adamının Güvenlik Caddesi’ndeki ofisinde buluştuk.
Ofisde aynı partiden biri doktor 2 vekil daha vardı.
Türkiye siyasetini dizayn etme projesini bir de onlara anlatmamı istediler.
ABD’nin, Siyasal İslam projesi kapsamında Türkiye’de merkez sağın olmadığı, 2 partili bir düzeni hedeflediğini söyledim.
Türkiye’de, ABD’nin yeşil ışık yakmasıyla, İslami referansları öne çıkaran bir yeni parti kurulacağını belirttim.
Bugün genel başkan olan kişi, “Kim kuracak bu partiyi?” diye sordu.
“Bu parti İstanbul Belediyesi ekibinden çıkacak, başını da başkanlıktan ayrılmış olan Recep Tayyip Erdoğan çekecek” yanıtını verdim.
Nasıl bir süreç izlenecek sorusunu yönelttiler.
Koalisyon hükümeti (DSP-ANAP-MHP) içinde erken seçimi tetikleyecek gelişmeler olması muhtemel dedim. DSP’nin dağıtılacağını vurguladım.
“Yeni kurulacak partinin iktidar olma şansı nedir” diye sordular.
Yanıtım net oldu: “Tek başına iktidar şansı yüksek” dedim.
Peki, biz ne yapalım? Partimiz ne olacak? Hangi partiye gidelim mi? sorularını bize bir yol göster dercesine yönelttiler.
Olması kuvvetle muhtemel şeyleri anlattım ve “Ne yapacağınıza siz karar verin” dedim.
Uzatmayalım, AKP’nin kuruluşu aşamasında, Afyon’daki termal otellerde yapılan toplantılarda, Ankara’daki ofiste beni dinleyen ve sorular yönelten bugünün genel başkanı da vardı.
Adı önce kurucu olarak geçen bu kişi daha sonra AKP’lilerden ayrıldı.
Bunca lafı ederek, konuyu İstanbul’a getirmek istedim.
Türkiye’ye yurt dışından müdahaleler hep İstanbul üzerinden olur.
Çünkü İstanbul, Türk kamuoyunun dikkatini hep üzerine çeken yerdir. “Bizans oyunlarını” bu kentten itibaren sahneye koymak daha kolaydır.
Geçmişte ABD’nin İstanbul Başkonsolosu olan hanımefendinin, Erdoğan’ın başkanlığındaki İstanbul Belediyesi’ne neden sürekli ziyaretlerde bulunduğunu ve görüşme trafiğini izlediğimde bazı sonuçlara varabiliyordum.
O dönemde Erdoğan ve ekibine oynayan ABD’nin bugün kimleri öne çıkarmaya çalıştığını da görebiliyorum.
Oyun değişmedi, ama oyuncular değiştirildi, çünkü ABD ile AB’nin, Türkiye ve bölgedeki çıkarları, eski adamlarıyla sürdürülemeyecek hale geldi.
ABD, yanına bu kez Avrupa Birliği’ni de alarak yine İstanbul ekibine yani Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu’na oynuyor.
Her iki isim, ABD-AB ittifakı tarafından yakın markaja alındı, ilişkiler kuruldu ve yoğun bir medya desteği de verilerek parlatılma operasyonu başlatıldı.
Geçmişte her türlü desteği vererek iktidara gelmesini sağladıkları Erdoğan’ı şimdi yine başka bir İstanbul ekibiyle göndermenin hesabındalar.
Şunu unutmayın, ABD’nin ürünü Siyasal İslam ne kadar tehlikeliyse yine ABD’nin desteklediği sol da bir o kadar tehlikelidir. Neden bunu söyledim, çünkü artık Türkiye’de bir Amerikancı sol gerçeği var.
Yine konuya dönecek olursak, Canan Bacı, Amcaoğlu Ekrem’in alternatifi değildir, ama Türkiye’nin yeni yönetiminde ikinci isim olarak düşünülmektedir.
Bu ikiliden İmamoğlu, ABD ve AB medyasının önemli kuruluşlarında Erdoğan’ı yenebilecek tek isim olarak görülmektedir.
ABD medyasında, CNN, CBS, AP, Washington Post, New York Times, WSJ başta olmak üzere birçok kuruluş, AB medyasında Le Monde, Le Figaro, Guardian, Reuteurs, Die Welt, Bild ve daha birçoğunda önemli görevlerde olan gazeteci arkadaşlarım var.
Onlarla sürekli görüşüyorum. Türkiye’deki gelişmeleri bana yorumlatıyorlar, ben de onlardan ülkelerindeki Türkiye’ye yönelik hesapları öğreniyorum. Buna mesleki dayanışma da diyebilirsiniz.
Bu ilişkiler bana birçok konuda Türkiye’deki gazetecilerden önce bazı bilgilere ulaşma şansını veriyor.
İşte tüm bu yabancı medya kuruluşlarındaki söz sahibi arkadaşlarım, ağız birliği etmişçesine, “Erdoğan’ı yenebilecek isim olarak İmamoğlu belirlendi” diyorlar.
Belirlendi ifadesini kimi zaman ‘Karar kılındı’ şeklinde de değiştiriyorlar.
Bunun, tüm büyük haber merkezlerinin ortak tutumu olduğunu, ABD ve AB’deki siyasi çevrelerde, parlamentolarda kabul gördüğünü söylüyorlar.
“Ama Türkiye’de başka isimler de var, örneğin Muharrem İnce” diyorum.
O olmaz diye lafı ağzıma tıkıyorlar.
Neden olmazmış diye soruyorum.
“İnce için fazla Atatürkçü diyorlar. Kırmızı çizgisi Atatürk olması, Türkiye’nin çıkarlarını aşırı savunur tarzı ABD ve AB’yi rahatsız ediyor. O da CHP gibi değişmeliydi, Atatürk’ü öne çıkarmamalıydı” içerikli yanıtlar alıyorum.
“Türkiye’de, halkın ezici bir kesimi Atatürk’ü sever ve milli liderimize laf söyletmez. Ayrıca halk, batılılar istiyor diye onların perde arkasında belirlediği kişiyi seçmez” türünden yanıtlar veriyorum.
“Ama halkınız yıllar önce Atatürk’ü hiç sevmemiş Erdoğan’ı seçti?” diyorlar.
“Bu kez durum farklı. Halk düşündüğünüz gibi yapmayacak. Bu nedenle Muharrem İnce’yi iyi izleyin. Röportaj ve haber için İnce’nin peşinden koşacaksınız” dediğimde ise şaşkınlık yaşıyorlar.
Anlaşıldığı üzere Muharrem İnce’ye sadece iktidar ve muhalefet medyasında değil yabancı medyada da karartma uygulanmasına karar verilmiş.
Uzun lafın kısası ABD ve AB’nin bir isim üzerinde karar kılması hiç ama hiç iyiye işaret değildir.
İstanbul ekibinin Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu gibi Avrupa kurumlarındaki, ABD Kongresi’deki üst düzey yetkililerle, nerelerde, hangi aralıklarla görüştüğünü, neleri konuştuklarını ve ne tür pazarlıklar yaptıklarını da ilişki ağımız sayesinde çok iyi biliyoruz. Bunları da yazacağız. Sadece sürecin biraz daha ilerlemesini bekliyoruz.
Şu kadarını söyleyeyim, engellerin ve karartmaların, Muharrem İnce’nin başlattığı Memleket Hareketi’nin önünü kesemeyeceğini önce ABD-AB’nin ağzına bakanlar öğrenecekler.
merhaba gürbüz bey,
gördüğüm kadarıyla rte düşmanları, imamoğlu’na sırf gözleri karardiği için eleştiri getirmenize dayanamıyorlar. özellikle ince’yi parlatmaniza ayrıca deli oluyorlar. çünkü pkk nin siyasi uzantısı olan ve ittihatçı bir kafaya sahip olan ana muhalefet partisini arkasından vurmuş gibi görüyorlar. halbuki hdp’lesen ve atlantik’e biat edenleri bırakınız vursun zaten.
bence imamoğlu alamaz. rte kazanır ancak biden’cılar sokakları hareketlendirir. boğaziçi gibi suni gündeme bile bodoslama daldılar. seçimde kaybedince balıklama dalacaklar. korkum sokağı denemeleri. abd’deki olaylardan esinlenecekler.polisin , ordu silahlarını kullanma yetkisinin arkasında bu var. halk , mandacılara yetki vermez diye umut ediyorum. bir ecevit’e ihtiyacımız var bu yüzden de.
selamlar.
Otur! Bu kompozisyondan aldığın not sıfır Gürbüz!
hasan. ne eskımıs bana anlatsana . tek partı donemıne sımdı de tapılıyor farkında mısın. hemde dah beterıne. o zamanın sartları ıle bugunu bır karıstırmasan. bugun tc duze cıkaracak olan yıne yıne tu kaka dedıgın kemalızmdır. sen de ah bır okusan bır anlasan nıye . dıs uclerle bırlıkte bu ulkeyı bolmeye calısanlar 1923 lerın ruhu uzerıne gıdıp. propaganda yapıyor eskıdı dıye hıkayeler uyduruyorlar. aslınd yanıt vermem gereksıdı. ama bır umut dıye yazdık ıste. belkı ıdrak edılır dıye.
O lafı doğruydu ve daha büyük bir tabana hitap ediyordu ama o dönemi savununca yani Atatürk’e ve tek parti dönemine tapınınca taban ‘un bile altına iniyor. Ah bunu bir farketseniz.
Muharrem ince’den Atatürkçü olmaz. Amerika’ya bunu iyi anlatmak lazım, ki ona güvenmemezlik etmesinler. Çünkü Selahattin Demirtaşdan Ahmet Türk’ten ve Türkiye düşmanı tayfadan fazla bir farkı yok. Dalkavukluktan başka işi de yok.
İnşallah Gürbüz evren de ilk seçimlerde şöyle dolgun maaşla milletvekilliğine atlar da bizler de bu yalakalık sınırındaki yazılardan kurtuluruz…
Sayın Gürbüz evren Amerika Muharrem’in fazla Atatürkçü buluyorsa lütfen ilk uçakla git ve bidon’a de ki; Durum sizin bildiğiniz gibi değil, siz karıştırıyorsunuz bu başka Muharrem değil, bu Selahattin Demirtaş güzellemesi yapan Ahmet Türk’ün ayağına gidip neredeyse elini öpe Muharrem bir değişiklik yok sayın Amerika de!
Bu eski DSP’li arkadaşın yazısının özeti Sn. İnce’ye bir paye biçmek sanırım ama bu durum o hareket içinde yer aldığında ortaya çıkacak belki de. Tarifinden bilgi alan kişinin sanki Sn. Akşener olduğu gibi bir sonuç çıkıyor. Madem bu kadar iyi ilişkiler ve bilgilerin sahibi oluyor o dönemde DSP lideri rahmetli Sn. Ecevit’e ve ekibine ya da Devlete bu değerlendirmeleri aktarıp ülkenin böyle ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanı kadrolarla uçuruma yuvarlanmasını niye göz yummuş da bizi RTE’ye sonrasında İmamoğlu ya da Kaftancıoğlu gibilere mahkum ettirmiş.
Benim dikkatimi çeken asıl ifade “ABD medyasında, CNN, CBS, AP, Washington Post, New York Times, WSJ başta olmak üzere birçok kuruluş, AB medyasında Le Monde, Le Figaro, Guardian, Reuteurs, Die Welt, Bild ve daha birçoğunda önemli görevlerde olan gazeteci arkadaşlarım var. Onlarla sürekli görüşüyorum. Türkiye’deki gelişmeleri bana yorumlatıyorlar, ben de onlardan ülkelerindeki Türkiye’ye yönelik hesapları öğreniyorum. Buna mesleki dayanışma da diyebilirsiniz. Bu ilişkiler bana birçok konuda Türkiye’deki gazetecilerden önce bazı bilgilere ulaşma şansını veriyor.”
Demek ki bu görüşmelerde sadece Türkiye hakkında her şey konuşuluyor kendi ülkeleri ve niyetleri hakkında bir sır vermiyorlar, mesela ABD ve AB’nin Kuzey Suriye de YPG ve PKK desteği ve amacı nedir, ne planlıyorlar demiş mi? Mesela Suriye de bize gaz verip Esad’ı düşmanlaştırıp sonra yalnız bırakacaklarını ve miliyonlarca mülteciyi kucağımıza iteceklerini söylemişler mi? Mesela andımızı kaldırmamız gerektiğini söylemişler mi? Söylemişlerse bundan Devletin veya siyasi iktidarın haberi olmuş mu? Bu kadar iyi diyalog sahibi ön alan arkadaş bu bilgileri alamıyorsa geçmişte herkesin bildiği aleni konular hakkında bugün inandırıcı olabilir mi?
İnce aşırı ise kendimi tanımlayamıyorum:) Radikal Kemalist diyeyim bari…
Kusuruma bakmayınız ama ABD ve AB, Muharrem İnce’yi ‘fazla Atatürkçü’ buluyorsa acaba Ü. Kocasakal’ı, Ş. Mengü’yü, Teğmen Çelebi’yi nasıl buluyordur? Ben bugüne kadar Sayın İnce’nin Sorosdaroğlu’nun herhangi icraatına veya söylemine itiraz edip sesini yükselttiğini hatırlamıyorum. TR 705’e, “Kefere Kemal”ci Bekaroğlu’na, takvimde başka gün kalmamış gibi, tam 10 Kasım’da, “Dersim katliamının sorumlusu CHP’dir, Atatürk’ün bu katliamdan haberdar olmaması mümkün değildir” diyen Hüseyin Aygün’e, Sözde Ermeni Soykırımı Emperyalist yalanının savunucusu Selina Doğan’a, Sorosdaroğlu’nun 2013 senesinde ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone ile Ankara’da bir otelde 2.5 saat sadece tercüman eşliğinde baş başa bir görüşme yapmasına, Sabahattin Ali cinayetinde CHP’nin sorumluluğundan söz eden kimdir, “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehlike yok” demesine nasıl bir itirazda bulunmuştur bilen var mı?
gençliğim malum kişilerle geçti geri kalanını da amerikancı solcularla geçirmek istemiyorum
tam bağımsız türkiye istiyoruz!
Muharrem İnce ne demişti? ”Cumhur Ittifakıyla asla beraber olmayacağım.”
Bu net duruşuyla Jeo Biden’in Millet İttifakında yer aldığını ve oyları bölmediğini açıkladı.
YeniCHP’nin Kemalistleri ve Ulusalcıları tasfiye etmesine, partiye Amerika’nın adamlarını doldurmasına, milli konulara muhalefet etmesine, HDP, FETÖ, İyi Parti, Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Babacanlarla ittifakına, bunlarla bölücü Anayasa yapmış olmasına bakanlar kaçıyor. Muharrem İnce’ye kement atarak yakalama görevi verildiği görülüyor.
vay be! muharrem bey ataturkcu kemalıst fılanmıymıs.
ben muharrem beyın bır kelamını unutmadım’ Ne yanı 1922 lere mı donecegız. hangı cagda yasıyoruz’
Temasta bulunduğunuz ve haber aldığınız çevreler sanki sürekli o taraflara da haberleri uçuranlar gibi bir intiba bıraktı, sonuçta AB-D ile Ülkemiz hakkındaki oluşan imaja katkıda bulunan, uşak ruhlu diyemeceğimiz ama, kesinlikle şartlanmış beyin iyesi zerzevatın gönderdiği bilgiler sayesinde, olumsuz bir imaj oluşmasına katkıda bulunanların, içinde yaşadığı haleti ruhiyesini anlamak için, İslamı ve ve her türlü dindarlığı hor gördükleri halde, adını İmamoğlu olarak değiştiren bir müteahhitten, fayda ummaları ayrı bir üstün zeka parıltı sanrısı ve cibilliyet izleri
ABD ve AB’den ne kadar nefret etsek de haklı oldukları bir konu var. İnce fazla Atatürkçü. Herkes sever Atatürk’ü ancak herkes Atatürkçü değil. Tek parti dönemindeki antidemokratik uygulamaları savunma boyutuna varan bir Atatürkçülükle hiç kimse seçim kazanamaz.
Halkın ezici bir çoğunluğu ataturku sevmez.sevmediklerini soylememelerinin sebebi de sevenlerin incinmemesi ve fitne çıkmasını istemediklerindendir.
Muharrem İncemi Atatürkçü güldürmeyin o öncedendi ! İnce demek Erdoğan kazansın demektir! Kurtulun bu isimlerden artık! Anayasamızın başlagıcında yazan ilkelere bağlı ama gönülden Ve andımızı her daim haykıracak biri çıkmadığı sürece Erdoğan kazanır unutmayın!