Gürbüz Evren yazdı
Türkiye’de Suriyeli sığınmacılar var da Brezilya’nın neyi eksik? Onların da Venezuelalı sığınmacıları var. Kentin işlek kavşaklarında, kırmızı ışık yanınca ellerinde, “Venezuelalı sığınmacıyım. Çocuklarımla zor durumdayız. Lütfen yardım edin” yazılı kartonlarla araçların arasında geziniyorlar. Bazıları ise havlu, temizlik malzemesi vb. ürünleri yine kavşaklarda sürücülere satmaya çalışıyor.
Ne garip bir çelişkidir ki, Venezuela da Brezilya gibi petrol zengini, ama gelin görün ki, iki ülkenin insanları da varlık içinde yokluk çekiyorlar. Üstelik Venezuela’da bir iç savaş da yok. İnsanlar tamamen ülkelerindeki yoksulluktan kaçıyorlar. Sayıları bilinmeyen Venezuelalı sığınmacılar, Brezilya’nın büyük kentlerine dağılmışlar. Bulunduğumuz yer Venezuela sınırına 4200 km uzaklıkta olmasına rağmen burada da hatırı sayılır sayıda Venezuelalı var.
Venezuelalılar dışında, Latin Amerika ülkelerinden ve Atlantik Okyanusu’nun karşı kıyıları olması nedeniyle bazı Afrika ülkelerinden gemilerde saklanarak gelen Afrikalı sığınmacıların sayısının da sürekli arttığını söylediler. Sığınmacı adı altında Brezilya’da bulunanların aslında tamamen ekonomik nedenlerle geldiğini de vurguladılar.
Otopark konusunda da büyük benzerliklerimiz var. Kent içindeki bazı bölgelerde aracınızı park etmek istediğinizde, bizde olduğu gibi birileri ortaya çıkıyor ve size yer gösteriyor. Ama bizim değnekçilerden farklı olarak hemen para talebinde bulunmuyorlar. Yani para vermesem arabayı çizerler korkusu yaşamıyorsunuz. Dönüşte ise sessizce bir köşede bekleyen, sadece gülümseyen bu kişiye para verip vermemek tamamen size kalmış. Artık gönlünüzden ne koparsa.
Sao Paulo’da inanılmaz bir Amerikan taklitçiliği ve özentisi var. Kent merkezinde, New York’takine benzer Central Park yapmışlar. Burası, günün her saati, spor yapmaya, gezinmeye, vakit geçirmeye gelen insanlarla dolup taşıyor. Park çevresinde aracınızı park etmek isterseniz farklı bir durumla karşılaşıyorsunuz. Çete üyesi görünümlü renkli yelekler giymiş tipler, geçen araçlara park edebilecekleri yerler gösteriyor. Zaten bu kişilerin tavırlarından organize olmuş hallerinden, bölgeyi parsellediklerini anlıyorsunuz. Yerleri kapatmış oldukları için size de şartları kabul etmek düşüyor.
Ama kentlerin içinde tıpkı bizde olduğu gibi sokak aralarında çokça paralı otopark var. Aracınızı saati 8 Real ödeyerek bırakıyorsunuz. Hesabınız, ilk saatten sonra saat başı 1 ya da 2 Real artıyor.
Kentlerdeki bazı kavşaklar, kırmızı ışık yandığı andan itibaren top çeviren jonglörler, futbol topunu ayakta, kafada, dizde saydıranlar, kafalarına göre şarkılar söyleyenler, seyyar satıcılar beliriyor ve ortaya renkli görüntüler çıkıyor. İşin güzel yanı hiç kimse size para vermeniz için hal ve hareketleriyle psikolojik baskı yapmıyor. Yine gönlünüzden ne koparsa durumu yani.
Dilencileri de unutmamak lazım. Her hallerinden dilenci oldukları belli kişiler, yanınızdan geçerken ya da kırmızı ışıkta beklediğinizde size yalvarıp, yakarmıyor. Kibarca merhaba diyor ve ‘İsa babamız hepimize umut olsun’ diyor. Sao Paulo’nun en lüks yerlerinde, lüks araçlardan dilencilere 20 ya da 50 Real uzatıldığını çok gördüm. Buranın zenginleri, dilencilere karşı cömert davranıyorlar.
Evsizler ise bu durumu hiç dert edinmemiş gibi görünüyorlar. Kentin orta yerindeki parklarda, yeşil alanlarda, kavşaklarda çadırlarını kurmuşlar ve çok rahat hareket ediyorlar. Aynı şekilde köprülerin altına kartonlardan kulübeler yapmış insanlara da çokça rastlamak mümkün.
Bu ülkede en çok da yol kenarlarındaki tropikal meyve tezgahlarını görmekten büyük mutluluk duyuyorum. İsimlerini ilk kez duyduğum birçok meyvenin hemen orada suyunu sıktırıp içmek büyük keyif. Karışık meyve suyu yaptırdığınızda fiyatlar bulunduğunuz yere göre 5 Real’den başlayıp 25 Real’e kadar çıkabiliyor. Bu ülkedeki enerjimin neden tavan yaptığını düşünürken, bunun her gün içtiğim karışık meyve suyuna bağlı olduğunu zamanla anladım.
Özellikle kent dışındaki banliyölerde, yol kenarlarında şeker kamışı suyu satanlara da ilgi büyük. Şeker kamışı suyunu ilk kez içtim ve çok hoşuma gitti. Ayrıca enerjime enerji kattığını hissettim. Şeker kamışlarını bir kamyonetin arkasına yerleştirilmiş makineden 30-40 santimlik parçalar halinde geçiriyorlar ve aynı anda makinenin altındaki hazneden suyu akıyor. Koca bir bardak soğuk şeker kamışı suyu için 5 Real ödüyorsunuz. Yoldan geçen araçlardan çoğu şeker kamışı suyu içmek için duruyor. Çünkü bunu günlük yaşamlarının bir parçası haline getirmişler.
Brezilya, kahve ve kakao ülkesi olarak bilindiği düşüncesinden hareket ederseniz, kahve ve çikolata çok ucuzdur sonucuna varabilirsiniz. Maalesef durum hiç de öyle değil. Şöyle güzel, farklı bir Brezilya kahvesi içeyim düşüncesiyle gittiğiniz kafede garsonlara isteğinizi anlatıyorsunuz, ama fiyatları görünce de yuh diyorsunuz. En ucuz ve küçücük fincandaki kahvenin fiyatı 10 Real. Hiç duymadığınız bir kahveyi tatmak istediğiniz de ise 25 Real’i gözden çıkaracaksınız. Bazı semtlerde ya da AVM’lerde bu rakam 45 Real’e kadar çıkabiliyor.
Çikolatalar da genellikle kahve satan yerlerde oluyor. Hazır paketlerin yanı sıra küçük parçalar halinde tek tek ambalajlanmış olarak kilo hesabı satılan çikolatalar gerçekten pahalı. Elli gramlık bir küçük çikolata paketi için 18’den başlayıp 38 Real’e kadar giden fiyatları görünce yine yuh yani dedim.
Sonra Brezilyalı arkadaşlara, kakaonun anavatanı bir ülkede çikolata neden pahalı diye sordum. “Brezilya kakaoyu Almanya, İsviçre, Fransa ya da başka ülkelere ihraç ediyor, onlar da ürettikleri çikolatayı pahalı bir şekilde bize satıyorlar” yanıtını verdiler. Yani paranızla rezil olma durumu.
Süpermarketlerden 5 Real’den başlayan fiyatlarda alabileceğiniz çikolatalar da var. Ayrıca kahveye dışarıda para vermek istemiyorsanız, değişik markaların uygun fiyatlara gayet güzel paket kahveleri satılıyor. Alıp, evinizde istediğiniz gibi hazırlar ve içersiniz. Ama dışarıda kahve keyfi farklı oluyor derseniz, paraya kıyacaksınız.
Banliyö ve küçük yerleşimlerdeki bakkala benzer işyerleri akşam saat 7 olmadan kapanıyor. Neden böyle erken kapatıyorsunuz diye sorduklarım ise ağız birliği etmişçesine, “Başımıza bela mı alalım” yanıtını verdi.
Aynı yerlerdeki akaryakıt istasyonları da saat 21.30 gibi kapatıyor. Nedeni yine güvenlik sorunları. Anlayacağınız, hava kararınca herkesi bir korku alıyor. Duvarlarla, elektrik telleriyle çevrili sitenizin içinde rahatlıkla gezebilirsiniz, ama o dünyanın dışına çıkacaksanız iş değişiyor. Lüks sitelerin içinde acil durumlarda temel ihtiyaçların karşılanabileceği 24 saat hizmet veren, küçük ve şık marketler kurulmuş.
Geceleri yiyecek, içecek satan minibüs ve karavanlar, araç trafiğinin yoğun olduğu, iyi aydınlatılmış, göz önünde olacakları, emniyetli meydanlarda yerlerini alıyorlar. Buralarda genellikle ızgara et türü yiyecekler ve yine karışık meyve salatası ya da suyu diyebileceğimiz şeyler satılıyor.
Özellikle bazı üniversitelerde dersler gece yapılıyor. Saat 23 olduğunda, öğrenciler dağılıyor. Seyyar yiyecek-içecek minibüsleri de en çok bu sırada ya da ders arasındaki mola sürelerinde iş yapıyor.
Üniversitenin karşısındaki yiyecek karavanlarından birinden karışık meyve suyu almak istediğimde satıcı, kapattığını söyledi. Tuhaf Portekizcem ile ısrarımı sürdürünce sempati duymuş olacak ki, meyve suyunu vermeyi kabul etti. Sonra bana, ‘Arjantinli misin?’ diye sordu. Aslında buraya geldiğim günden beri Arjantinli misin? sorusuyla sıklıkla karşılaşıyorum. Bunun nedeninin, giydiğim çiçekli gömleklerden kaynaklandığını öğrendim. Arjantinliler de çiçek desenli gömleklerden giyermiş.
Satıcıya Türk olduğumu söyleyince, adam ‘Sivasspor’ diye birkaç kez çığlık attı. Sonra bana sen de Sivasspor mu tutuyorsun? diye sordu. Ne alaka kardeşim, senin Sivasspor ile ne işin olur ki dediğimde, minibüsün içinden birkaç fotoğraf çıkardı. Ünlü oyuncu Roberto Carlos’un Sivasspor formalı, atkılı fotoğraflarını önüme attı. Meğer Roberto Carlos Sivasspor’da oynarken ve antrenörken, onu izliyormuş. Fenerbahçe macerasını da takip etmiş. Tafarel ve Galatasaray’dan da uzun uzun bahsetti. Adama Gençlerbirliği taraftarı olduğumu anlatmaya çalıştıysam da olmadı, anlamadı. “Neyse ya tamam, buraya kadar gelmişken, Sivassporlu olayım senin hatırına” dedim geçtim. Anlayacağınız, Brezilyalı futbolculardan dolayı Türk takımlarını ve Türkiye’yi tanıyan bilen çok.
Tesekkürler sayin Gürbüz Evren.
Yazilarinizi keyifle okuyor / takip ediyorum!!! Almanyadan kucak dolusu saygilar selamlar