Gürbüz Evren yazdı…
Yazının başlığına bakanların çoğu, ‘Bu da soru mu? İkisi de kaybetti’ yanıtını verecektir.
Ben de konuya ilişkin değerlendirmemi maddeler halinde aktarmaya çalışacağım.
1) Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasi yaşamında aynı hatayı üst üste 3 kez yaptı.
Önce 2019’da İmamoğlu’nun rakibiymiş gibi bir kampanya yürüterek seçime çok yüklendi ve ilk siyasi yenilgisini aldı.
Ardından seçimin iptali ve tekrarlanması konusundaki ısrar, Erdoğan’ın 23 Haziran 2019’da daha ağır bir yenilgi almasına yol açtı.
Bu iki yenilgiden gerekli sonuçları çıkarmadığı anlaşılan Erdoğan, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde bir kez daha İmamoğlu’nun rakibiymiş gibi kampanya yürüttü.
Böyle davranarak, kendi haline bırakılsa daha iyi bir sonuç alacak olan Murat Kurum’u da perişan etti.
Sonuçta 31 Mart gecesi İstanbul’da üçüncü kez kaybetti.
Böylelikle ‘Seçim kazanmayı bilen lider’ efsanesine kendi eliyle ağır bir darbe vurdu.
İmamoğlu ise Cumhurbaşkanı yetmezmiş gibi bakanların da asıldığı bu seçimde, devletin olanaklarına ve yetkililerine karşı ‘Tek başına direnen kahraman’ görüntüsüne büründü, mağduru oynadı ve süreci iyi yönetti.
Erdoğan’ı üç kez yenilgiye uğratan siyasetçi olarak kamuoyunun hafızasına kazındı.
Erdoğan, 3 seçimdir izlediği hatalı İstanbul stratejisi ile İmamoğlu’nu parlatan, itibarına itibar katan ve ona olası cumhurbaşkanlığının yolunu açan kişi oldu.
2) Seçmen, Erdoğan’ın İstanbul ısrarına ve yerel seçimi genel seçim hatta referandum havasına sokmasına tepki gösterdi.
Seçim öyle bir hal aldı ki, Türkiye kocaman bir belediyeye dönüştü. Türkiye’ye Belediye Başkanı seçiliyor izlenimi doğdu.
Kamuoyundan çıkan ses, “10 ay önce seni cumhurbaşkanı seçtik. Yetmedi belediye başkanı da mı olmak istiyorsun? Bu kez seni değil, belediye başkanlarımızı seçiyoruz” şeklindeydi.
Ama Erdoğan ve çevresi bunu duymazdan geldi.
3) Erdoğan, 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanı seçildiği günden bu yana kullandığı ‘CHP demek Çöp, Çukur, Çamur demek’ söylemini, sanki her dönem geçerliymiş ve tüm kuşaklar biliyormuş sanarak değiştirmedi.
Tam 30 yıldır dile getirdiği bu söylemin artık hiçbir etkisi olmadığını anlamadı. Çünkü Çöp, Çukur, Çamur söylemine oy verenlerin bir bölümü hayatta değildi. Onların çocuklarına ve torunlarına ise hiç görmedikleri, yaşamadıkları bir dönem üzerinden etki yapılamayacağı fark edilmedi. Kısacası demode söylemler üzerinden yeni kuşakların desteğini almaya çalışmanın beyhude bir gayret olduğu görülmedi.
4) Türban ve sosyal yardımlar, AK Parti’ye uzunca yıllar seçim kazandırdı. Ama bu iki konu artık AK Parti’nin tekelinde değil.
Başta CHP olmak üzere diğer partiler de yönettikleri belediyeler eliyle halka sosyal yardımlar dağıtıyor.
Özellikle CHP’li belediyeler sosyal yardımlar alanında AK Partili belediyeleri geride bıraktılar.
Türban ise Türkiye’de artık bir tartışma konusu değil.
Kamuya ve yaşamın her alanına giren türbana karşı çıkan tek bir siyasi parti kalmadı.
Dolayısıyla türban üzerinden siyaset yapma kapısı da AK Parti’ye kapandı.
5) Erdoğan, miting konuşmalarının sonunda meydanları dolduranlara, ‘Kapı kapı dolaşmaya var mısınız?’ diye sorar, örgütlere, üyelere çalışmaları için moral motivasyon sağlamaya çalışırdı.
Ama bu kez görüldü ki, örgütlerin ve üyelerin büyük çoğunluğu bırakın kapı kapı dolaşmayı, sandığa bile gitmemiş.
Konuyla ilgili olarak AK Parti örgütlerinden kaynaklanan birçok sorunu sayabiliriz.
İl, ilçe, belde örgütlerinin yöneticilerinin sahip oldukları olanakların da etkisiyle değişen yaşantı ve davranış biçimleriyle giderek kendilerine yabancılaştığını, ulaşılmaz ve sorun çözmez hale geldiğini anlayan AK Parti seçmeni, tepkisini sandığa gitmeyerek gösterdi.
Ama bir nedeni daha saymalıyız.
O da AK Parti camiasındaki, “Nasıl olsa Erdoğan var. Erdoğan ağırlığını koyar seçimi kazanırız” şeklindeki düşüncenin bu kez de hâkim olmasıdır.
6) Bir önceki maddenin devamını getirmek gerekiyor.
Şöyle ki, her iktidar gibi AK Parti iktidarı da kendi sermayesini, zenginlerini, imtiyazlılarını, bürokratlarını, siyaset esnafını yarattı.
Yoksulların, dar gelirlilerin yanında fotoğraf veren AK Parti’nin bu görüntüsü son dönemlerde değişti.
Zenginleşen, ulaştıkları olanakları yakın çevreleri için kullanan bir kesim ortaya çıktı.
Sorun çözücü bürokrasi anlayışı ve yapısı da olumsuz yönde değişti.
AK Parti tabanı da giderek kendisine yabancılaşan siyaset anlayışına tavır koydu.
Bir başka gerçek ise 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra AK Parti kadrolarındaki değişim ile birlikte gelen yeni siyasetçilerin, bürokratların az önce sözünü ettiğim seçmen tabanına yabancılaşmada oynadığı roldür. Bu konuyu ayrı bir yazıda uzunca değerlendireceğim.
7) Hemen her seçim öncesi maaşlarına zamlara, asgari ücrette artışlara, alışan emekliler ve çalışanlar bu kez de son güne kadar beklediler, ama umduklarını alamadılar.
Öyle ki emeklilerin bayram ikramiyesi olan 3 bin TL bile seçimden önce verilebilir, tepkiler azaltılabilirdi. Ama bu bile yapılamadı.
Çünkü kasada daha yeni para birikmeye başlamıştı.
Zaten çok kötü şartlarda yaşayan, enflasyonun, hayat pahalılığının altında ezilen, iyice yoksullaşan emekliler ise buna en sert tepkiyi sandıkta verdi.
Yaklaşık 16,5 milyon emeklinin tepkisiz kalması zaten beklenemezdi.
Erdoğan bu gerçeği bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. Ama önünde bir tercih vardı: Ya bu seçimi kaybedip, 2028’e rahatlayarak gidecekti ya da bu seçimi kazanıp 2028’i kaybetmeyi göze alacaktı.
Mehmet Şimşek de ekonomiye çizdiği rotanın hiçbir şekilde değiştirilmesine, geciktirilmesine izin vermeyeceğini herkese göstermiş oldu.
Hesap, ekonomiyi 2027’de büyük oranda düzlüğe çıkararak, Erdoğan’ı 2028 seçimlerine eli rahatlamış şekilde sokmak.
8) Beşinci Nesil Savaş Uçağı Kaan başta olmak üzere savunma sanayi alanında kaydedilen ilerlemelerin, yeniliklerin yerel seçim kampanyası sürecinde kamuoyuna sabah akşam anlatılması, umulduğu ve beklendiği gibi seçmeni etkilemedi.
Belediye başkanını seçmekle savaş uçağı üretmek arasında kurulmak istenen bağı ve bunu siyasi kazanca dönüştürmek isteyen düşünceyi seçmen dikkate almadı.
9) Para sayma videoları üzerinden yapılan propaganda ters tepti. Medyada konuyu canlı tutmak için yapılan yayınlar CHP’ye ve İmamoğlu’na zarar vermedi.
Kamuoyunda “Madem böyle bir video vardı, neden bunca zaman beklendi de tam da seçim öncesi ortaya çıkarıldı?” sorusunun yol açtığı şüphe hâkim oldu.
10) AK Parti’nin giderek düzenin partisi olduğunu, hatta sekülerleştiğini söyleyen Yeniden Refah Partisi’nin ortaya çıkışı ve yükselişi de dengeleri değiştirdi.
AK Parti ile iş birliği için bazı il ve ilçeleri isteyen YRP’nin taleplerinin kabul edilmemesi birçok yerde seçimin kaderini etkiledi.
Erdoğan ile anlaşmazlık yaşayanların, AK Parti politikalarından rahatsızlık duyanların adresi YRP olunca, oy kaybı kaçınılmaz hale geldi.
11) Kilis, Yozgat, Kütahya, Kırıkkale gibi illerde ve birçok önemli ilçede ortak aday konusunda anlaşmaya varılamadı.
AK Parti ve MHP ayrı adaylar çıkarınca CHP ve Yeniden Refah Partisi aradan sıyrılarak küçük farklarla bu illeri kazandı.
12) Yazının başlarında Erdoğan’ın, İmamoğlu karşısında 3 kez kaybettiğini vurguladım.
Ama dördüncü bir yenilgi daha var.
Erdoğan ve AK Parti karşısında en büyük zaferi, Genel Başkan olarak katıldığı ilk seçimde Özgür Özel kazandı.
CHP yüzde 37,70 oy oranıyla AK Parti’nin önüne geçerek Türkiye’nin birinci partisi oldu.
Bu, Erdoğan ve AK Parti’nin 21 yıl sonra aldığı en ağır yenilgi olarak kayıtlara geçti.
13) AK Parti, büyük kentlerdeki sosyolojik değişimin analizini yapamadı. Genç seçmenlerin ve özellikle de ilk kez oy kullanan gençlerin beklentilerini okuyamadı.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, 2028 seçimlerine daha 4 yıl var.
Ama Erdoğan ile AK Parti’nin devam eden yıpranma sürecenin durdurulması pek kolay görünmüyor.
Bu sürecin gidişatı, CHP’nin izleyeceği politikalar ve DEM Parti ile nasıl bir ilişki yürüteceğine de bağlı.
Bu sıralar dış politikayı fazlasıyla ihmal ettiğimi biliyorum.
Gelecek yazıda CHP’yi değerlendirdikten sonra dış politikaya döneceğim.
cok ilginc, ulkenin egitimli gecinen adamlarinin yaptigi analiz bu mu yahu? 94’te refah partisi ve erdoganin istanbul belediyesini ve diger buyuksehirleri kazannma nedeni yillardir koylerden kentlere olan gocler sonucunda kentlerrin demografik yapisinin degismesidir. kentlere gelen koylulerin cocuklari kentlerde sehirlilesmeye baslayinca da akp kaybetmete basladi. 2017 referandumunda istanbulu kaybetmesi gibi, belediye secimlerrini kaybetmesi gibi, cumhurbaskanligi secimlerinde buyuksehirleri kaybetmesi gibi… bunlar dogal surecler ve muhafazakar partiler hizla eriyecek, cunku nufus yogunlugu kentlerde… diger nedenler ikincil sirada sadece farki belirliyor ama kazanani degil…