Hakan Paksoy
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun ‘başka hesapları mı var?’

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun ‘başka hesapları mı var?’

featured

Türkiye artık “Kurul”lar devleti hâlini aldı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (CHS) geçerken “Fiilî durumu hukukileştirmek” için düğmeye basıldı. Önce başkanlık diye yola çıkılmıştı ama sonunda dünyada geçmişte de hâlihazırda da örneği görülmeyen CHS’ye ulaşıldı. Ulaşıldı ulaşılmasına ama devlet de yeniden yapılandırıldı. Bu yapılanmanın nasıl olacağını da bir ABD firması olan McKinsey isimli danışmanlık şirketinin tasarladığı basında çıktı ve bu haberler hiç yalanlanmadı.

Binlerce yıllık ve insanlık tarihinin en teşkilâtlı devletlerini kurmuş ve tarihi yönetmiş olan millet, yeniden yapılandırmasını bir ABD şirketine yaptırdı. Sebebi de malum, “Devlet şirket gibi yönetilmelidir” anlayışı binlerce yıllık tecrübeyi bir kalemde kenara koyuvermişti.

24 Haziran 2018 seçimleriyle de “Yeni(!) Türkiye”ye geçildi. Bu seçimlerden 6 (altı) ay sonra, 2018’in değerlendirmesini yaparken yazımın başlığı “Yönetilemez hâle getirilen devlet: Türkiye” idi.

Bu yazıda da içim kan ağlayarak: “20’inci yüzyılda büyük bedeller ödeyerek Sakarya Irmağı kıyısında durdurduğumuz iki yüz yıllık geri çekiliş, 21’inci yüzyılda tekrar başla(tıl)mıştır. Mutlaka durdurulmalıdır.” demiştim.

Sakarya’ya kadar geri çekilen Türk Milleti idi, Sakarya kıyısında çekilişi durduran da Türk Milletiydi. Ve Türkiye Cumhuriyeti de Devlet-i Aliye gibi Türk Milletinin devleti. Böyle olduğu da 1876 Kanun-i Esasi dâhil bütün anayasaların değişmeyen gerçeğidir.

BUGÜNKÜ TÜRKLER NE ALEMDE? BUGÜNKÜ DURUM NASIL?

Devlet artık sadece Cumhurbaşkanlığına bağlı kurullar ve başkanlıklarla yönetilmekte, daha doğrusu yönetilmeye çalışılmakta. Bu kurullardan birisi de Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu. Kurul, 8 Mayıs 2020’de Twitter üzerinden bir görüş açıkladı. Cumhurbaşkanlığı’na sunmadan sosyal medya üzerinden “Konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun görüşü ekte kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.” diyerek kamuoyuna sunulmuş olması mümkün görünmemektedir. Anlaşılan siyasî hayatı boyunca bugüne kadar mütemadiyen tekrarlanan bu görüşler hakkında, Cumhurbaşkanı, kamuoyunun düşüncesini anlamak istemektedir.

Açıklanan metindeki Türkçe hataları, devlet yönetimindeki özensizlik açısından düşündürücü olmakla birlikte, açıklanan görüşler yanında ihmal edilebilir ölçüde küçük kalmaktadır.

Kurul, ilginç bir şekilde, Cumhurbaşkanı seçimi için tespit edilmiş olan %50+1 kişi oranına karşı, hayal ürünü bir karşıtlık üzerinden görüşünü oluşturmaktadır. Görüşün son cümleleri:

“Şimdi bir kez daha soralım yüzde elliden fazla oyla Cumhurbaşkanı seçimine karşı çıkmak halkın ve ülkenin yararına mıdır?

Yoksa Milli Birliğimizin güvencelerinin en önemlilerinden biri olan bu temel kurala karşı çıkmanın arkasında başka hesaplar mı vardır?” şeklindedir.

Hâlbuki Genel Ağ’da yapılacak küçük bir araştırma ile %50’nin düşürülmesini, AKP’lilerden başka kimsenin konuşmadığı kolayca görülecektir. Masumiyet maskesi takılan basit bir cümle ile devasa bir hedefe yönelmişlerdir. Hazırlanan görüşün tamamında Türk milletinin yapısı üzerinde hiçbir gerçekle örtüşmeyen fikirler yer almaktadır. Ve bütün bunların çıkış noktası da sadece, iktidar partisi mensuplarından başka kimsenin konuşmadığı, oy oranından hareket edilerek yapılmaktadır.

O zaman görüşü hazırlayanların son sorusunu biz sorarak bakalım: Kafanızın “arkasında başka hesaplar mı vardır?”

MİLLET KİM, HALK KİME DENİR?

Hukuk Politikaları Kurulu’nun hedefinin Türk Milletinin egemenliğini gasp ederek (elinden alarak), 20. asrın başında iflas etmiş olan ittihad-ı anasır (unsurların birliği) düşüncesini hayata geçirmek olarak anlaşılmaktadır.

Görüş daha ilk cümlesinden itibaren sorunludur. “Cumhurbaşkanının yüzde elliden fazla oyla seçilmesini sorun olarak görmenin halkın siyasal sistemin işleyişindeki iradesini geliştirmeye bir katkısı olmaz, olamaz.”  Devamında da mütemadiyen “Halkın Hükümeti seçmesi”nden bahsedilmektedir. Hâlbuki sadece Cumhurbaşkanı seçilmektedir ve tartışma da Cumhurbaşkanının ne kadar oy oranıyla seçileceğinde değildir. Sistemin işlerliği ve işlemesi üzerinedir. Sistemin çalışmasındaki aksaklıkların sebebi seçilme yeterliliği de değildir. Anayasa’da hükümet de yoktur. Yürütme gücü de de tek başına Cumhurbaşkanına aittir. Artık ondan dolayı bakanlar kurulu değil kabinedir.

Bu ilk cümlede, Kurul’un ve Kurul’a bu konuda çalışma talimatı veren makamın bakışı ortaya çıkmaktadır. Bir devletin yönetim sistemi o devletin sahibi olan millet için kurulur. Açıklanan bu görüşün hiçbir yerinde “millet, millî irade” kavramları kullanılmadığı gibi, Türk adı da geçmemektedir. Ama “halk, halk iradesi” 34 defa yer almaktadır. Bilim kavramlarla konuşur. Dolayısıyla kavramların anlamına bir bakmakta fayda vardır.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde; Halk: Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğu” veya “Bir ülkedeki yurttaşların bütünü, kamu”,

Millet: “Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu”,

olarak tarif edilmektedir.

Arasındaki en önemli fark, halk bir ülkede yaşayan insanları, millet o ülkenin dışındakileri de kapsar. Halk yaşayanları tarif ederken, millet geçmiş ve geleceği de içine alır.

Dolayısıyla sadece bugünü düşünerek yapılacak olan düzenlemenin kavrayıcılığı ve kapsayıcılığı olmayacağından ona hukuk demek de mümkün olmaz. Olsa olsa bir problemin çözümü için yapılacak kanunî düzenlemedir.

‘200 YILLIK TARTIŞMA(!)’

Zaten metin de, “Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur.” diyerek çözmek(!) istediği problemi ortaya koymaktadır.

Bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir. Dolayısıyla her kimlik grubu ayrı özellikler taşısa da toplumun bütünlüğünün bir parçasıdır … toplumun yapı taşı olan bireylerimiz tek boyutlu ve tek kimlikli değildir.

***

Türkiye toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetini tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde ellinin altındadır. Bu durum âdeta maruf ve meşhur bir vakıadır.”

1876’dan bu yana bütün anayasalarımızda var olan ve bugünkü Anayasa’mızın 66. maddesinde ifadesini bulan Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” hükmü gayet açıktır. Milleti kimlik gruplarının bileşkesi olarak tanımlamak, Anayasa’nın Başlangıç, 1, 2, 3. maddeleri ile Egemenliğin Türk Milletine ait olduğunu hükmeden 6. maddesine aykırıdır.

Bütün bunları da maruf ve meşhur olarak nitelemek de gerçekleri çarpıtmaktır. 1965 nüfus sayımında anadiliniz nedir sorusuna, %90,1 Türkçe cevabı alındığı devlet arşivlerindedir. 2010 ve 2014 yılında Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesinin yaptığı araştırmada da aynı sonuç alınmış, Türkçe cevabı %93 (2014) olarak çıkmıştır.

Belirtilen bu görüşler sosyolojik ve hukukî olmaktan öte siyasîdir. Kurul’un bu görüşleri Cumhurbaşkanının 16 Nisan 2017’de CHS için yapılan referandumun akşamında yaptığı açıklamadaki; Bugün Türkiye 200 yıllık kadim bir tartışma konusu olan yönetim sistemi konusunda tarihi bir karar vermiştir. Bu karar sıradan bir olay değildir.” cümleleri ile her fırsatta tekrar ettiği, adını aslâ zikretmediği Türk kimliği yerine, Tek millet. Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Gürcü’süyle, Boşnak’ıyla, Laz’ıyla 81 milyon tek millet…” ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde bu daha iyi anlaşılır.

Bu açıklamalar doğrudan doğruya Türk Milletinin kimliği ve egemenliği ile alakalıdır. Sıradan bir STK tarafından yapılmamıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu görüşlerin Cumhurbaşkanının haberi olmadan kamuoyuna açıklanması mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla önemli bir kavşağa gelindiği anlaşılmaktadır. Bu kavşak geçilirken başta MHP olmak üzere, İYİ Parti ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran CHP’nin de söyleyecekleri merak konusudur.

Kim ne der bilmiyorum ama Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ne dediğini tarih kaydetmiştir: Hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez.”

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Ülkede 6 milyon Arap var. Amaç, Türkiye toplumu demelerinin, Türk toplumu dememelerinin nedeni budur.

    Cevapla
  2. Çok güzel anlatılmış .. okumuş adam ne demek derler? işte bu demek …böyle bir değerlendirme yapacak kimse yok kadrolarda kalmadı..Hukuk politikaları kurulu bu yazıyı anlarmı onuda bilemiyorum…

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!