Kıbrıs Türk Halkı, “Cumhurbaşkanlığı Seçimi” ve Yüksek Mahkeme yargıçlarının sayısını artıran “Anayasa Değişikliğinin Halkoylaması” için 11 Ekim 2020 günü sandık başına gitti.
KKTC’nin 8. Cumhurbaşkanı’nın belirlenmesi hedeflenen seçimlerde, 4’ü partili, 7’si bağımsız 11 aday yarıştı. İlk turda hiçbir adayın oyunun salt çoğunluğa (yarıdan bir fazla) ulaşamaması sonucu, en yüksek oyu alan iki aday; Ersin Tatar ile Mustafa Akıncı 18 Ekim’deki ikinci turda karşı karşıya gelecek. Katılımın düşük olduğu (%58.21) seçimin kesin olmayan sonuçlarına göre Ersin Tatar yüzde 32.34, Mustafa akıncı yüzde 29.84 oy aldı…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 2020-2025 yılları arasında görev yapacak olan cumhurbaşkanını belirlemek amacıyla 2.turda yeniden 18 Ekim 2020 Pazar günü yapılacak seçimde mevcut Başbakan olup Kıbrıs’ta egemen ve eşit iki ayrı devletin varlığını savunan aday Ersin Tatar ile mevcut Cumhurbaşkanı, iki toplumlu ve iki bölgeli Federasyonu savunan aday Mustafa Akıncı yarışacak. Kıbrıs Türkü bu iki ana temelde bir tercihte bulunacak.
I. turda Kıbrıs Türkünün bugüne kadar altı doldurulmayan AB vaadlerine artık itibar etmediği görülüyor.
Ayrıca I. turda görünen o ki Kıbrıs Türkü en çok oyu; iki devletli çözümü öneren, Kosova modeli mümkündür, Mavi Vatan’ın eşit ortağıyız, hidrokarbon aramaları sürecek, Kapalı Maraş açılacak, KKTC ve Türkiye arasındaki ilişkiler kardeşlik ve işbirliği temelinde geliştirilecek diyen adaya verdiği görülüyor.
KKTC’de seçimler, Doğu Akdeniz odaklı uluslararası gerilimin gölgesinde gerçekleştiği bir gerçek.
Sonuçlarının Türkiye için çok büyük önem arzettiği de aşikar.
KKTC Cumhurbaşkanı seçiminde adayların Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik yol haritasının yanında, Doğu Akdeniz’de zengin yeraltı kaynaklarının varlığı ve adaletli paylaşımında söz sahibi olabilme, korona pandemisi sürecinde daha belirgin görülen “ulus devlet” olmanın önemi ile büyük bir güç olarak Türkiye’nin varlığı ve koşulsuz desteği, Kuzey Kıbrıs Türk Halkı’nın karar vermesinde etkin ve belirleyici olacaktır.
KKTC tarihine bir göz atarsak bugünün önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Kıbrıs, Venediklilerin elinde korsanların donanmalara saldırıp saklandığı dönemde iken bundan çok zarar gören Osmanlı Ordusu tarafından, 1571 yılında Lala Mustafa Paşa yönetiminde, çok şehit verilen bir muharebe ile Türk idaresine geçmiştir. Karaman’dan getirilip yerleştirilen Türkler ile adanın nüfus yapısı da değişmiştir.
İngilizler ise Rus tehdidini ileri sürerek Osmanlı’nın izni ile müttefik sıfatıyla geçici olarak 4 Haziran 1878’de Kıbrıs’a girmişlerdir. I. Dünya Savaşı’na kadar da bu varlığını sürdüren İngiltere, 1914 yılında Osmanlı’nın karşısında savaşta yer alarak Kıbrıs’ı sömürgesi ilan etmiştir.
Kıbrıs Rumları, 1931 yılında Yunanistan’a bağlanmak isteği ile İngiliz yönetimine isyan etmiş, bu isyan sırasında zarar gören yine adadaki Türkler olmuştur.
Rumlar 1955 yılında da “EOKA” isimli terör örgütünü kurmuş, adayı Yunanistan’a bağlamak olan “ENOSİS” hayali ile adada huzuru bozarak, çatışmaları şiddetlendirmek suretiyle Türkler adadan kaçırılmaya çalışılmıştır.
Sürekli saldırılar sonucu Kıbrıs’ta savunma amacıyla 1958 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı kurulmuştur.
1960 yılında Londra ve Zürih Anlaşmaları ile “Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulmuş ve bu anlaşmalara göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devlet statüsünü almışlardır.
1963 yılına gelindiğinde Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın değişmez hükümlerini değiştirerek, Türkleri tüm anayasal haklardan mahrum edip 21 Aralık 1963 günü yaşanan “Kanlı Noel” ile Türklere karşı adete soykırım niteliğinde katliamlara başlamışlardır.
1963’de Kıbrıs semalarında Türk uçakları uyarı uçuşlarını gerçekleştirmiştir.
26 Aralık 1963’de Lefkoşa, tarihinde ilk kez “Yeşil Hat” ile İngilizler tarafından ikiye bölündü. Durumun ciddiyetini anlayan BM Güvenlik Konseyi, 4 Mart 1964 tarihinde Kıbrıs’ta Barış Gücü görevlendirmek zorunda kalmıştır.
Bu dönemde 8–9 Ağustos 1964 tarihinde Rumlar tarafından Erenköy saldırısı yapılmıştır. Ada Türkleri bu baskına direnmiştir. Bu sırada Türkiye’deki siyasi istikrarsızlıktan da yararlanan Makarios Yönetimindeki Rumlar, Boğaziçi ve Geçitkale’ye de saldırmışlardır.
15 Temmuz 1974 yılında Yunan Subayları ile birlikte Nikos Sampson’un adada, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla yaptığı darbe sonucu Makarios Kıbrıs’tan kaçmış ve 19 Temmuz 1974 tarihinde BM yaptığı konuşmada “Kıbrıs, Yunan Ordusu tarafından işgal edildi” demiştir.
Türkiye’de o dönemde Bülent Ecevit koalisyon hükümeti kurup Başbakan olmuştu.
20 Temmuz 1974 günü de Türkiye, Londra ve Zürih anlaşmalarının tanıdığı garantörlük yetkisini kullanarak, Adadaki Türklere ve Rumlara barışı getirmek üzere Barış Harekâtını gerçekleştirdi. 16 Ağustos 1974 tarihinde de ateşkes sağlandı.
Türkiye’de o dönem Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan’ın içinde olduğu koalisyon hükümeti kurup Başbakan olmuştu. Cumhuriyet tarihimizin en önemli adımlarından olan bu adımı “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla atmıştı. Şimdi anlaşılıyor ki Bülent Ecevit’in liderliğindeki bu jeopolitik hamle Doğu Akdeniz’i bize Mavi Vatan yapan çok değerli bir stratejik adımdı…
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın çizdiği sınırlar Türk tarafına devlet kurma imkânı verdi ve 13 Şubat 1975 tarihinde “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ilan edildi. Bu gelişme üzerine Rumlar, Viyana’da 28 Nisan–3 Mayıs, 5–7 Haziran ve 31 Temmuz–2 Haziran 1975 tarihlerindeki görüşmelere katılmak zorunda kaldı.
Son toplantıda Güney Kıbrıs’taki Türkler ile Kuzey Kıbrıs’taki Rumların gönüllü olarak yer değişimi hususunda anlaşmaya varıldı. 8–10 Eylül 1975 tarihlerinde de değişim gerçekleştirildi. Böylece Kıbrıs adası fiilen iki toplumun temsil edildiği iki devlete ayrılmış oldu.
Ancak Rumlar ve Yunanistan meseleyi uluslararası platformlara kaydırmayı ve bir takım devletleri de devreye sokarak Birleşmiş Milletlerden lehlerine bir karar çıkarmayı planlıyorlardı. Bu çalışmanın sonucu olarak da BM’den Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ortadan kaldırmayı öngören 13 Mayıs 1983 tarihli kararı çıkartmaya muvaffak oldular.
Federe Devleti BM’de ortadan kaldırılan, Kıbrıs Rumları ve Yunanlılarla yapılacak görüşmelerden bir sonuç alınamayacağını gören Kıbrıs Türk halkı, 20 Mayıs 1983 tarihinde Devlet Başkanı Rauf Denktaş’a bir muhtıra vererek bağımsızlık ilan edilmesini istedi.
Bunun üzerine Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi de 15 Kasım 1983 tarihinde oybirliğiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etti. “Bağımsızlık bildirisi” Rauf Denktaş tarafından okundu.Sonrasında Rauf Denktaş ilk KKTC Cumhurbaşkanı oldu.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) 1983 yılında bağımszılığını ilan etmiştir. Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamakta olup başkenti Lefkoşa’dır.
Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi ulusal kuruluşlar tarafından adanın güney ksımını yöneten Kıbrıs Rum Yönetimi içerisinde kabul edilmekte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise defacto bölge sayılmaktadır.
24 Nisan 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan birleşme planı adada referanduma sunuldu. KKTC planı %35’e karşı %65’le kabul etti. Güney Kıbrıs %25’e karşı %75 ile kabul etmedi.
Rumların Annan Planı’nı reddetmemesinin temel sebebi harekattan önce %80 oranıyla Rumların ikamet ettiği Kıbrıs’ın kuzeyinin nüfus mübadelesiyle boşaltılmasıydı. 1974 harekatıyla adanın demografik yapısı değişti. Diğer bir sebebi de, adadaki Türk askeri varlığının 1967’den beri sürmesiydi…
Annan Planı’nı reddeden Güney Kıbrıs, 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti suratıyla Avrupa Birliği’ne katıldı.
Açıldı denen Maraş’a gelince…
8 kilometre uzunluğunda kumsalı olan Maraş, 1974’ten önce Akdeniz’in Las Vegas’ı olarak biliniyordu. Şimdilerde ‘Hayalet Şehir’ diye nitelendirilen şehir, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası BM Güvenlik Konseyinin aldığı karar uyarınca iskâna kapatılmıştı. Mülkiyet sorunlarının çözülerek Maraş’ın eski hâline dönüşü için yaklaşık 10 milyar doların yeterli olacağı hesaplanıyor.
Temmuz 2019’da bölgede yapılan ilk envanter çalışmasına KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da katılırken Başbakan Tatar da incelemelerde bulunmuştu.
Son olarak Türkiye Barolar Birliğince (TBB) 15 Şubat’ta Maraş’ta “Hukuki, Siyasi ve Ekonomik Yönleri ile Kapalı Maraş Açılımı Toplantısı” düzenlenmişti.
Ada’da kuzey ve güneydeki Türk ve Rum yönetimleri arasında bir tampon bölge mevcut ve bu tampon bölgenin en doğusunda, dünyanın en güzel sahillerinden birine sahip, 1974 öncesi Ada’nın turizm gelirlerinin yüzde 53’ünün geldiği Maraş bölgesi, 46 yıldır kapalıydı.
Kıbrıs’ta çok önemli bir adım atıldı. Cumhurbaşkanımız ve KKTC Mevcut Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ersin Tatar’ın katıldığı törenle Kapalı Maraş’ın sahildeki yaklaşık 2 kilometrelik kısmı ve sahilin arka caddesi olan Demokrasi Caddesi, 8 Ekim 2020’de, halkın polis ve asker kontrolünde yaya geçişleri için açıldı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) 1983 yılında bağımszılığını ilan etmiş olup Başkenti Lefkoşa’dır. Ancak Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi ulusal kuruluşlar tarafından adanın güney kısımını yöneten Kıbrıs Rum Yönetimi içerisinde kabul edilmekte, maalesef Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise defacto bölge olarak nitelendirilmektedir.
18 Ekim 2020 tarihinde yapılacak olan Mavi Vatan’ımızın en önemli unsuru olan KKTC’nin seçim sonuçlarının tüm Türk Milletine hayırlı olmasını diliyorum.
AB vaadleriyle hain Mustafa Akıncı tarafından kandırılan KKTC deki halkın oyuyla,yavru vatanımızı demokrasi adına Rum -Yunan ve emperyalistlere teslim etmek TÜRKİYE’miz adına büyük hata olur.Devletimiz buna izin vermemelidir…
Ben ülkemi yöneten Başkan’ın Kıbrıs’ı yönetmesini istiyorum. Yuvarlak hesap atarsın sağlamından bir Vali ve Belediye başkanı olur biter. Asker ve Su bizden gittiğine, daha önemlisi ‘kurtuluş savaşlarını biz verdiğimize göre bu işin oluru bu olmalıdır.