Hüseyin Vodinalı yazdı
Türkiye, 1980’den beri bir neoliberal emperyalist saldırı altında.
Aslına bakarsanız bu saldırı çok daha önce başlamıştı.
NATO’ya girmemizle ve ABD’nin Soğuk Savaş’taki ileri karakolu olmamızla birlikte diyebilirim.
Ancak 1980 sonrası çok daha ciddi bir dönüşüm başladı.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş ilkeleriyle birlikte artık başka bir yapıya dönüştürülmek isteniyordu.
Anayasa’nın ilk dört maddesi ile kurucu parti CHP’nin 6 oku, neoliberal Amerikancı federatif ve dinci bir şekle sokulacaktı.
Kenan Evren darbesi ile birlikte bu dönüşüm başladı.
Önce halk direnişi kırıldı.
Sendikalar, örgütler, partiler tarumar edildi.
Sonra başta asker olmak üzere devlet bürokrasisi değiştirilmeye başlandı.
12 Eylül’de mesela ordudan 2 bine yakın subay “solcu” kisvesiyle atıldı.
Oysa onlar solcuydu ama Kemalist’ti de aynı zamanda.
Milliyetçi mukaddesatçı bir kimlik örülmeye başlandı.
CHP’nin 6 oku gibi MHP’nin Türkçülüğü de değiştirildi.
İktidar ANAP gibi merkez liberal sağ partilere bırakıldı.
Eskiden ağırlıklı olarak CHP’ye oy veren Doğu’daki Kürtler ise terör yoluyla bölücü PKK’ya kanalize edilmeye çalışıldı.
Bu dönem Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı gibi Kemalist aydın isimler CIA suikastlarıyla öldürüldü.
2000’lere gelindiğinde 80’lerin faşizan baskılarından biraz kurtulunca halkta yeniden bir hareketlenme başladı.
Erbakan ve devamında Amerika tarafından FETÖ-Milli Görüş-Liberaller-Kürtçüler birleştirilerek kurulan AKP ile yeşil kuşak ve devamındaki BOP ilerletilmek istendi.
Buna tepki olarak Ulusalcılık, Cumhuriyetçilik, Avrasyacılık gibi akımlar ortaya çıktı.
Amerika’ya ve onun vassalı Avrupa’ya karşı bölgesel ortaklıkları, Avrasya komşularıyla dayanışmayı öngörenler bu kez tehdit ilan edildi.
2007 itibarıyla bir ABD seyahati sonrası düğmeye basıldı.
NATO’nun yeraltı örgütü FETÖ aracılığıyla milli ve Atatürkçü-Kemalist isimler birer birer hedef alındı.
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla askerler, en çok da Denizciler, siyasiler, aydınlar, akademisyenler hapse atıldı.
Hepsinin ortak özelliği millici olmalarıydı.
Aralarında yanlışlıkla alınanlar da vardı elbet.
Onlar zaten “Ben Amerikancıyım” diyerek af talep etmişti.
Sonra bu kumpas çöktü, AKP ve Lideri Tayyip Erdoğan FETÖ ile ayrıştı ve giderek düşman cepheye bölündüler.
Kumpas mağdurları onurlu isimler beraat ederek hapisten çıktı.
Bu süreçte hayatını ve sağlığını kaybedenler de az değildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri ise 12 Eylül darbesi sonrası en büyük tasfiyesini yaşadı ve güç kaybına uğradı.
Bu süreçte FETÖ ve destekçileri siyasetçiler ile kamuoyunda daha büyük desteği olan Erdoğan ayrıldı.
FTEÖ’ye operasyonlar başladı.
FETÖ ve siyasi ayakları bu çelişmeyi 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle geri dönmek istediler ama bu kez tam bir tasfiye sürecine girdiler.
Tayyip Erdoğan ile ABD düşman olmuştu.
Erdoğan akıllıca bir manevra ile Rusya’ya yanaştı.
Putin de bu fırsatı kaçırmadı.
Türkiye’nin jeopolitik konumu o kadar değerliydi ki.
Sonra AKP’nin liyakatsizlik ve yolsuzluk mağduru tutarsız neoliberal ekonomi politikaları nedeniyle ülke ciddi bir krize sürüklendi.
Atlantik bağımlısı ekonomi ve burjuva da zora girdi.
ABD’nin Rusya ve Çin’i çevreleme siyaseti üzerimize büyük bir baskıyla geldi.
Erdoğan yeniden pazarlığa oturdu.
İşte bu süreç içinde Montrö ve Lozan’ın önemi ortaya çıktı.
Emekli Amiraller’in Montrö ve sarıklı Amiral açıklaması, Atlantikçi cenahta yeni bir 2007 Büyükanıt bildirisi heyecanı yarattı.
Bunu fırsata çevirmeyi düşündüler.
Ama o kadar basiretsiz ve zeka yoksunuydular ki, Büyükanıt’ın Genelkurmay başkanı olarak tehdit içeren (tam bir kebaptı AKP için seçim kazandırıcı bir mağduriyet belgesiydi) bildirgesiyle, Emekli Amirallerin tamamen milli ve yasal olan tavsiye ve uyarıları arasında en ufak bir bağ kurulamayacağını anlayamadılar.
Uzun bir süredir algı operasyonu denen salak bir kavrama güveniyorlardı.
Yani yalanın teknik adına.
Kamuoyunu o kadar küçüksüyorlardı ki, ne versek yerler bunlar anlayışı içindeydiler.
İşte bu zorlama ve saçma dava böyle geldi.
Tam da Ukrayna – Rusya savaşı esnasında Montrö anlaşmasının bize getirdiği tarafsızlığın ne kadar kıymetli olduğu anlaşılınca hem de.
Milli Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanları ayrı ayrı Montrö’ye sahip çıkmak zorunda kaldılar, Cumhurbaşkanı da sarıklı amirali kabul edemeyeceklerini söylemişti daha önce zaten.
Ve bu ortamda bu sürreal siyasi dava, Ankara 20. Ağır Ceza mahkemesinde başladı.
Özellikle 2000’lerin başından beri Türkiye’de sağ sol ayrımından ziyade, milli – gayri milli ayrımı reel politiğe damgasını vurdu.
Amerika için Soğuk Savaş’ta tehdit olan Komünizm ve Sosyalizm 91 sonrası yerini milli ulusalcı hareketlere bıraktı.
Yani 12 Eylül’de Amerikancı Kenan Evren’in sola karşı kullandığı sözde Atatürkçülük, artık yeni tehditti.
Tam bağımsız, cumhuriyetçi kesimler gayri milli komprador foncular tarafından “ulusalcı faşist, Avrasyacı faşist, Kemalist faşist” diye eklemelere uğradı.
İktidar ve muhalefet cephesinde ise pek millici bir yan göremiyoruz hala.
AKP sıkışınca hemen ABD ve AB’ye yanaşıyor.
Çareyi oradan arıyor, en azından mevcut konumunu pazarlık masasına yatırabileceği yönünde güçlü izlenim bırakıyor.
Suriyelilerin ülkelerine gönderilmemesi, Esad ile masaya oturulmaması bunun en somut örneği.
Muhalefete baktığınız zaman orada da umut yok.
6’lı masada 7. Ve 8. Ortaklar var.
7.’si fetö, 8.’si hdp.
CHP’nin başındaki zat, kendi tabanından başka her yere hitap etmeye çabalıyor.
Kemalistleri tasfiye etti, liberalleri Amerikancıları doldurdu.
Bir iktidar programı dahi açıklayamıyor.
6’lı ittifakta Suriyelileri göndereceğiz diyebilen yok.
Neden çünkü BOP projesinde büyük Kürdistan için Suriyeli Arapları Türkiye’ye gönderip oralara Kürtleri doldurmak vardı.
Suriyeli ihvancı Araplar da Türkiye’nin başına bela olacaktı. Ki olmaya başladı bile.
İşte bütün bu ahval ve şerait içinde, bugün Ankara Adliyesi’ne gelen Zafer partisi Lideri Ümit Özdağ, gayri milli ağırlık taşıyan mevcut siyasete milli ve taze bir nefes oldu.
Adliye önünde yaptığı açıklamada, “Ergenekon-Balyoz ve casusluk adı verilen AKP-FETÖ komplolarının, şimdi sadece AKP tarafından çekilen versiyonunu izliyoruz” diyen Özdağ, Zafer Partisi olarak amirallerin yanında olduklarını vurguladı.
Daha önce emekli amirallere “Zevzek” diyerek büyük tepki toplayan Atlantikçi Meral Akşener’e de gönderme yapan Özdağ, “İçerdeki değerli amiralleri ziyaret ederken hiç zevzek görmedim. Ama zevzeklerin kim olduğunu Türk halk çok iyi anladı” diyerek, adeta kapak sesi getirdi.
Atatürkçü çizgisini vurgulayan Özdağ, yıllardır bilinen güçlü jeopolitik uzmanı akademisyen yanıyla önemli bir alternatif oluşturuyor.
Meseleye 80 öncesi sağ sol penceresinden bakarsak burada yanılırız.
Jeopolitik ideolojiye baskındır ve bugün bizim sahip çıkmamız ve bir cephede toplamız gereken oluşum millicilerdir.
Eskinin klasik paylaşım meselesi önemlidir nihai noktada evet, ama şu an mesele, kaybettiğimiz Cumhuriyetimizi yeniden kurmak ve halkımızı, tam bağımsız, laik-demokratik-sosyal-hukuk devleti olan karma ekonomik bir seçenekle buluşturmaktır.
İşte bu yüzden Zafer Partisi’ni umut veren bir siyasi hareket olarak görüyorum.
Ve bitirirken tekraren söylemek lazım; Amiraller onurumuzdur.
Sayin Vodinali, yazinizi tamamina katiliyorum. Gelecek secimlerde ehven-i şer olan Chp’ye degil Zafer partisine oy verecegim.
Turk Bagimsizligi icin bilgi ve bilincle aydinlatan sayin Vodinali ve tum Veryansin yazar, emekcilerine saglik, kolaylik diliyorum. Millet’imiz yalan ,makurtlastirma saldirisi altinda 1940lardan bu yana..Ama er gec ulusal birligimiz kazanacak. Ne mutlu Turk’um diyene!
Amiraller onurumuz ve gururumuzdur zafer partisi şu an tek seçenek
Ülke daha kötüye gitmeden seçimde ülkenin türk laik cumhuriyetin varlık yokluk seçiminin kararını verin
Sayin amirallerimiz resmen zafer partisine dahil olup ve siyasete girmelidirler. Sayın Gürdeniz bize tehdit nereden geliyor oraya hücum yapmamız gerekir , tehdit bize yani türk varlığına siyaset cephesinden geliyor ve sizin göreviniz siyasete hücum yapmaktır. Ben bilmiyorum neden değerli amiraller ve İlker başbuğ ve Deniz Baykal ve zafer partisi birlikte 2023 seçimlerine harekete geçmiyor? AKP’yi Rothschild ve Kılıçdaroğlu’nu rockfeler fonluyor, türkü fonlayan damarımızda kandır. Sayın Gürdeniz ve Baykal ve İlker başbuğ ve Nihat genç mevcut durumda ve 2023e giderken Türk’ün boynuna biçilmiş infaz ağacını göre göre sessiz kalmak düşman ile işbirliğidir ve Türk’e ve vatana ihanettir. Güney Azerbaycan olmayın, aynısını bize yüz yıl bundan önce yaptılar, şimdi biz Türkçe bile konuşamıyoruz, sorun potates fiyatı değil, potates uğruna vatanı satmaktır
nihayet ümit özdağ’i gördünüz. sadece bu suriye’lileri göndermesi için bile oy verilir ki ben kendisini art’de özcan yeniçeri ile olan yayınlarından hatırlarım ve severim kendisini. zafer partisi yeni umuttur.
Atatürkçü-Kemalist neden ayristirilir bu ikisi de Turk dilinde ayni anlamdadir:
ist eki ingilizce dir, cu eki ise Turkcedir.