Hüseyin Vodinalı yazdı…
Erdoğan, BOP projesi kapsamında ABD ve İsrail tarafından desteklenen (hatta kurulmasına yardım edilen) AKP ile iktidara geldiğinde önünde pek çok engel vardı.
AKP de ilk kurulduğunda; Milli Görüş, Kürtçüler, İkinci Cumhuriyetçi liberaller ve FETÖ bileşeniydi.
Engeller ise, TSK, Yargı, Medya, Sermaye, Bürokrasi, Kamuoyu, muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları idi.
AKP tüm bunları tek tek ortadan kaldırdı.
Önce medyadan başladı, devlet bankaları eliyle ana akım medyayı teslim aldı.
Sonra TSK ve sivil toplum kuruluşları, emniyet ve yargıdaki FETÖ’cüler eliyle etkisiz hale getirildi. Yüzlerce Atatürkçü Kemalist komutan ve subay iğrenç kumpaslarla tasfiye edildi. Bunda NATO’cu komuta kademesinin pasifliği de önemli rol oynadı. Şimdi bunlardan bazıları Atatürk kitabı yazıp kendini aklamaya çalışıyor.
Yargı da 2010 referandumuyla (Fetullah Gülen’in mezardakilere bile oy kullandırın sloganıyla) ele geçirildi.
Sermaye de giderek yandaş hale sokuldu ve davet usulüyle verilen ihalelerle bir müteahhit arka plan yaratıldı. Sermaye ağırlıklı olarak Batı acentesi olduğu için zaten ses çıkaracak halde değildi.
Geriye muhalefet kalıyordu.
Muhalefet de esas olarak Atatürk’ün kurduğu CHP’den oluşuyordu ki zaten sorunluydu.
Deniz Baykal sağlam bir Atatürkçü olsa da özünde bir sosyal demokrat ve NATO’cuydu.
Ama NATO için bu yetmezdi.
İyi bir hatip ve kurt bir siyasetçi olan Baykal, olası bir seçimde Erdoğan’ı kötü bir anda yakalayıp iktidardan indirebilirdi.
FETÖ’cüler Deniz Baykal’ın zaafını kullandılar ve bir kaset ile işini bitirdiler.
Oysa Baykal zamanında Fehmi Koru ile ABD’deki Moon tarikatının (Güney Kore’deki FETÖ) toplu düğününe bile gitmişti!
Yerine eski SGK Genel Müdürü bulundu.
Aslında bulan daha önce bulmuştu; ABD’nin düşünce Kuruluşu Silk Road Institute (İpekyolu Enstitüsü) 2008’deki raporunda Baykal’ın yerine Kılıçdaroğlu’nu önermişti bile.
Tek mesele Baykal’ın o koltuktan kaldırılması Kılıçdaroğlu’nun oturtulmasıydı.
O da halledildi.
Yolsuzlukların üzerine gittiği dürüst lider imajıyla kamuoyunda (TV’de özel olarak parlatılarak) destek kazanan Kılıçdaroğlu’nun TESEV Kurucu üyesi olduğu ortaya çıktı.
TESEV, ABD’nin (Soros) Türkiye’de siyasi kamuoyu oluşturma birimlerinden sadece bir tanesiydi.
Kemal bey daha sonra yakın çevresine bunu “Nejat (Eczacıbaşı) bey rica etti, kıramadım” diyerek açıklayacaktı.
Eski SGK Genel Müdürü olarak insani ilişkileri vardı büyük ilaç deviyle elbette.
Geliş o geliş, Kılıçdaroğlu 13 yıldır CHP Genel Başkanı olarak siyasete devam ediyor.
Laiklik ile ilgili bir sıkıntısı yok, ağzına bile almıyor mevzuyu.
Tarikatlardan da rahatsız değil, sürekli AKP tabanıyla helalleşme peşinde.
Tam bir Batı dostu, sağlam NATO’cu, Rus düşmanı.
Askerler FETÖ kumpaslarıyla hapse atılırken ciddi bir tepki vermezken, FETÖ’ye yapılan operasyonlarda öne çıkarak itiraz etti.
KHK’lılar için Adalet yürüyüşü bile yaptı.
Ama en önemlisi 13 yıldır kaybetmediği bir seçim bırakmadı.
2010’daki referandumda oy bile kullanamadı düşünün!
AKP’nin iktidarda kalmasında kritik rol oynadı.
Mesela skandal Ekmeleddin adaylığıyla.
2014’te önce gidiyor Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e adaylık teklif ediyor, olumlu yanıt aldıktan sonra tüm belediye başkanlarını toplayıp Eskişehir’de onun ismini açıklayacakken bir şey oluyor ve susuyor. Ertesi günü “Ekmeleddin adayımız” diyor.
Lafı uzattım biliyorum.
Kılıçdaroğlu son seçimde AKP için son hakkını kullandı ve artık o bir siyasi mevtadır.
Düşünsenize, seçimi 6’lı ganyan ile eski AKP’li, FETÖ’cü ve Tarafçı adaylarla göz göre göre kaybetmiş ama “yetmez ama evetçi” Oral Çalışlar’a röportaj verip Ulusalcıları suçlayabiliyor.
Ardından “Yeşil Sol (HDPKK) ile Hüda Par (Hizbullah) düşmanlaştırılmamalı” diyebiliyor.
Yahu adamlar zaten düşman sana!
Partinin başından gitmemesi AKP için bir Pirus Zaferi’dir.
Yani artık onun o koltukta oturması artık AKP’nin siyasi ömrünü uzatmaz.
Ama Kemalist ve Ulusalcılar için Kılıçdaroğlu hem kriz hem fırsattır.
Krizdir çünkü CHP’nin ve CHP’ye bel bağlayan kitleyi moralman çökertmiş ve önünü tıkamıştır.
Fırsattır çünkü CHP’nin içindeki muhalefet artık güçleniyor ve onu devirip yeniden Kemalist bir çizgiye gelmek istiyor.
Bu olmazsa dışarıdaki Kemalist Ulusalcı oluşumlar için geniş bir alan açıyor.
Belki de Türk siyaset tarihinde hiç yaşamadığımız bir ana rast geliyoruz.
ABD hegemonyası geriler ve yarı sömürgeci neoliberal sistem bel verirken, rejim değişikliği kozunu oynamaya hazırlanan AKP’ye karşı gerçek manada Kemalist ve Ulusalcı bir alternatif gelebilir.
Bu bağlamda Nihat Genç’lerin ön ayak olduğu Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketi önemlidir.
Ana akım medya tüm dünyada artık tekel konumunu kaybediyor.
Sosyal medya ve internet ortamı insanları özgürleştiriyor.
Geçenlerde ABD’de 8 başkan aday adayı TV programına katıldı.
Müesses nizam tarafından tasfiye edilmek istenen Trump katılmadı.
Trump, kendisi gibi ana akım medyadan atılan Tucker Carlson isimli gazetecinin twitter yayınına çıktı ve 200 milyondan çok kişi tarafından izlendi.
TV’dekilerin yaklaşık 10 katı filan yani.
Türkiye’de de benzer durumlar var.
TV’lerde boş konuşanlar izlenmiyor, Youtube’dakiler dikkatle dinleniyor.
Sistemik bir reddediş durumu var.
Devlet kurumları milli bayramları kutlamazken halk canla başla sahip çıkıyor.
Yani demem o ki…
Biz Kemalistler için Kılıçdaroğlu krizini fırsata çevirmek için her şey mevcut.
Felsefeye değer verilen kadim Çin’de kriz ve fırsat kelimeleri boşuna aynı yazılmıyor.
İhtiyaçlar dayatıyor.
Bu adam ve kurduğu ekip CHP den gitmeden oy alamazlar. PKK ve Hüda par (Hizbullah) gibi rejim karşıtlarına kucak açması Ankara-İstanbul-İzmir (En çok burayı isterim!) Akp’ye teslim ettiğinin kanıtıdır. Kemalistlere gelince, onlara parti bol. Kim ülke çıkarına, toprak bütünlüğüne ve gerçek manada laikliğe sahip çıkıyorsa onun yanında olacaktır. Bu Akp olur, Mhp olur fark etmez! Brics tam manasıyla disiplin ve gerçek Laikliktir.
Kılıçdaroğlu’ nün ülkeye verdiği zararı bugüne kadar kimse beceremedi. Bu zat bu ülkenin başına gelen en büyük talihsizlikdir.
Kılıçdaroğlu’nun en büyük sorunu yaptığı şeylerin sanırım doğru olduğunu zannediyor ve bu zannetme davranışlarına bir nevi dürüstlük ve filozofik bir hava katıyor. Zira eğer yaptıklarını bile bile yapıyorsa Kılıçdaroğlu haindir, keza yaptıklarının sonuçlarını bilmeden yapıyorsa ise gafildir. Bir diğer konu emperyalizm popülizm ile beslenir, yani emperyalizm hem iktidarı hem muhalefeti dizayn eder, çünkü zar atmaz. Bu kumar masasından vatandaşın çıkması ve bu gaflet, dalalet veya hıyanette olan kirli siyasetten kendinin kurtarıp popülizmin ve çok sesliliğin yalanını değil vicdanının ve aklının sesini dinlemesi lazım. Çünkü kötülük hep kalabalıktır. Son söz, dediğim gibi Hüseyin Vodinalı’nın yazılarını beğeniyorum. Kalemine sağlık.
Tayyip Erdogan, Kemal Kilicdaroglu’nun iktidar olmus halidir. Ikisi de ayni soydan gelmektedir. Birader toplantilarinda hangi direktifler gelirse, ikisi de ona gore hareket etmektedir. Otesi yok. Ustelik Kemal, sahsindan cok daha tehlikeli olacaktir, iktidar olmasi durumunda. Ne geldiyse basimiza munafiklar yuzunden geldi.
KK ‘nın ülkeye yaptığı ihaneti kısa ,öz, anlaşılır şekil etmişsiniz. Öfkemiz had safhada .Veryansın tv ve sizi önemle takip ediyoruz umuyorum kısa zamanda güzel açıklamaları duyarız.
peki, bu yazıdan yola çıkarak, Türkiye’de de Afrika ükelerindeki uyanış benzeri bir karşı koyuş beklenmeli mi?