Hüseyin Vodinalı
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Manşet
  4. Seçimin dış politik analizi

Seçimin dış politik analizi

featured

Kemal Kılıçdaroğlu beklediği oyu bulamadı ve muhtemelen seçimin galibi Erdoğan oldu.

İlk turda bitsin dedikleri seçimi Erdoğan’ın kıl payıyla ilk turda alması bile söz konusu (tabii hiç bir şekilde seçime katılmaması gereken yurt dışı oylar, vatandaş yapılan sığınmacılar ve deprem bölgesindeki ilginç oyların da etkisiyle).

Büyük hayal kırıklığı oldu.

Yolsuzluklar, gericilik, ekonomik çöküş, keyfi ve kötü yönetim, deprem felaketi gibi ağır bagajı olan 21 yıllık AKP ve Erdoğan iktidarı bitecek diye umutlanan milyonlar, başka baharları bekleyecek şimdi!

Ben adayı, adayın seçim stratejisini tartışmayacağım.

Bu benim işim değil.

İç siyasetle ilgim sıradan bir seçmenden fazlası değil. (Sadece, PKK ve türevleriyle ile yakınlaşan kimsenin seçim kazanamadığını biliyorum. Bakınız HEP’lileri meclise taşıyan Erdal İnönü, açılım sürecindeki Erdoğan ve en son Kılıçdaroğlu)

Ben kişilerle ve pehlivan tefrikalarıyla değil, küresel durum ve olgularla ilgileniyorum.

Kılıçdaroğlu seçimdeki dış politika stratejisini tamamıyla Batı yandaşlığı üzerine kurdu.

O ve danışmanları, her fırsatta Türkiye’nin Batı ve AB dünyasına, ABD ile “kucaklaşmaya” ve NATO üyesi olarak söz dinleyen bir öğrenci olmaya geri döneceğini söyledi.

Belki de sandılar ki, Arabistan’a dönen ülkede yeniden ‘Batılı’ olmak heyecan yaratacaktı.

Oysa şunu bilmelilerdi ki, Türkiye’nin 1980 sonrası yaşadığı neoliberal açılım, nüfusun bir kesiminde büyük bir kabul görse de diğer kesiminde muhafazakar eğilimleri artırmıştı.

Attila İlhan, Pazar günleri çıplak kadın resimleriyle dolu ekler veren Hürriyet ve Sabah gibi ana akım gazetelere kızarken, “resmen kadın pazarlıyorlar” demişti.

Yani diyalektik bilmeyen anlamaz.

Etki-tepki diyelim buna.

Ben gizli tarikatların sadece tepkisel, korumacı sivil toplum örgütleri olduğunu asla savunmuyorum.

Onlar NATO’nun sol ve kemalizme karşı yeşil kuşak projesidir.

Ancak 90’larda yükselişe geçmelerinin ve çok kolay mürit bulabilmelerinin asıl sebebi şehirlere göç eden kırsal kesim nüfusun bu batıcı açılımlara karşı içe kapanmacı refleksleriydi.

Bu atmosferde Refah Partisi herkesi şok ederek 1995 seçimlerinde birinci parti olmuştu.

Sosyolog olmayı burada bırakıyor ve asıl mevzuya geliyorum.

Bugün küresel tabloya baktığınız zaman bir kaç önemli gerçek var:

1-Batı dünyası siyasi ve jeopolitik üstünlüğünü kaybediyor. ABD artık dünyanın tek süper gücü ve hegemonu değil. NATO’ya karşı tek başına kafa tutan Rusya bunun canlı kanıtı. Türkiye’deki siyasetçilerin kapılarında ayılıp bayıldığı Avrupa Birliği’nin ise ABD’nin basit bir vassalından başka bir şey olmadığı, barış demokrasi ayakları çekerken aslında Neonazi destekçisi savaş kışkırtıcısı kadrolarca yönetildiği kabak gibi ortaya çıktı.

2-Bunun yanı sıra ekonomik ve teknik üstünlüğünü de kaybediyor Batı. Çin dünyanın en büyük ekonomisi olmaya adım adım ilerlerken, ABD’de ekonomik kriz var ve doların küresel rezerv olma özelliği pek yakında sona erecek gibi gözüküyor. Çip teknolojisinde son dönemeci alırsa Çin artık dünyanın teknoloji merkezi haline gelebilir.

3-Batı’nın çılgın bir psikolojik döneme girdiğini dünyanın geri kalanları dehşetle gözlemliyor. Pandemi ile birlikte gelen bu saldırgan LGBT-Q ve sınırsız bireysel haklar, politik doğruculuk manyaklığı, pedofilinin dahi normal kabul edilmesi gibi sapık eğilimleri kültürel platforma taşıyabiliyor. Bakınız Paris’teki son sergideki o resim. Bu da başta Rusya olmak üzere, küresel güney ve Avrasya’da geleneksel değerlere daha çok sarılmayı beraberinde getiriyor.

İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, Ünal Çeviköz gibi NATO memurluğu yapmış diplomat eskileri hala “ABD ve Batı’ya tam sadakat” gibi demeçlerle dış basında önemli yerler tutabiliyor.

Hele son kavşakta Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Rusya’ya NATO üyesi olduğumuzu hatırlatacağız”, “Ukrayna’yı destekliyoruz, Rusya seçimlere karışıyor, hesap sorarız” gibi açıktan saldırıları ters tepti.

15 Temmuz FETÖ/NATO darbe girişimi sonrası Türkiye’ye asıl tehdidin ABD’den geldiği gerçeği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi konumuyla örtüşünce, halka her gün bir sürü kanaldan anlatıldı ve ezberletildi.

HDP ile dirsek teması ve klasik batıcı kimlik siyaseti (bir tek Atatürkçülerin alınmadığı) üzerine kurgulanan ittifak tablosunda, “Ben Aleviyim” diyerek AKP seçmeninde irkilme yaratan Kılıçdaroğlu, Amerikancı/Batıcı imajıyla da büyük bir halk kitlesinde karşı-konsolidasyonu sağladı.

Ekonomi alanında da yine Batı’nın artık terk edilen ve lanetlenen neoliberal programını savunan Jeremy Rifkin gibi ekonomistleri çözüm diye sunan Kılıçdaroğlu ekibi, dünyadaki yeni Avrasyacı kamucu akımı ıskaladı.

Kısacası dış politikadaki tutumu ve söylemiyle ‘90 model bir araba gibi eskide kaldı.

1990’lardaki ABD emperyalizminin yerinde bugün çok kutuplu dünya var ve ABD’nin küresel hegemonyası her yerde çuvallıyor.

Bunun en somut örneği Avrupa’dan.

Bakın Avrupa’nın göbeğindeki Macaristan’da bile (AB ve NATO üyesi olarak) doğuya dönen ve “Biz Türküz” diyen Başbakan Viktor Orban, ABD ve AB’nin hedefinde.

Rusya ile ülkesinin menfaatlerine dayalı  ilişkileri bozmuyor ve Neonazi Von Der Leyen gibi seçilmemiş Amerikan memurlarına papuç bırakmıyor.

Geçen sene Nisan ayındaki seçimlerde, tam 6 (evet tesadüfe bakın) muhalefet partisi, ABD’den gelen direktif ve tavsiyelerle, muhafazakar Orban’a karşı birleşmiş ve seçimi kaybetmişti.

Aynı film muhtemelen aynı ‘yapımcıyla’, Türkiye’de de çevrildi ve 13 yıldır iktidarda olan Orban gibi 21 yıldır iktidarda olan Erdoğan yine kazandı.

Bu arada Erdoğan seçimi eskisi gibi dini, ihvancı vs. değil, milliyetçi sloganlarla götürdü.

Milli savunma sanayi, ABD ve PKK karşıtlığı, Rusya ve Azerbaycan dostluğu (bu arada Kılıçdaroğlu’nun dış politika danışmanı Çeviköz’ün Azerbaycan’a girmesinin yasaklandığını hayretle öğrendim. Bir eski büyükelçi nasıl olur da böyle bir hata yapar!) BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütlerine yakınlaşma, Türk Dünyası Teşkilatı’nın kuruluşu vs. etkili oldu.

Ben ekonominin, soğan ve patatesin seçmende çok ciddi bir tercih değişikliğine yol açacağını tahmin ediyordum ne yalan söyleyim.

Ama seçmen, tehlikeli bir küresel konjonktürde, hibrid bir üçüncü dünya savaşının yaşandığı şu dönemde, güvenliği geçimin önüne koydu demek.

Kılıçdaroğlu’nun son Rusya mesajlarında, “Bu gelirse ABD bizi tıpkı Zelensky’ye yaptığı gibi Rusya’yla savaşa iter” endişesi doğmuş olabilir.

Yani şu 21 yılda başımıza gelmeyen bir tek savaş (Suriye’yi saymazsak) kaldı.

Allah korusun, “zaten battık bari savaşa girmeyelim mi” dediler bilemem.

Ama muhalefetin yanlış ve ‘modası geçmiş’ dış (dışarıdan alınan neoliberal ekonomik modeli de sayabiliriz) politik tercihi, yenilgisinde mutlaka rol oynadı.

Benden duymuş olmayın…

Kılıçdaroğlu’nun hiç sevmediği, 1930’ların Altı Oklu kamucu CHP’si bugünlerde yeniden moda.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. 15 Mayıs 2023, 21:44

    evet akp’li seçmen bu saydığınız önemli uluslararası meselelerin okumasını harika bir şekilde yapıp oy tercihini buna göre yaptı. 24 yaşındayım, hayatımda türk halkı kadar gerçekleri bu kadar iyi yorumlayan bir başka halk daha görmedim. biz muhalifler mi, salağız. kimse de sormuyor bu akp’liler bu kadar mantıklı, doğru bir tercih verdiyse biz neden erdoğana oy vermedik?

    Cevapla
  2. 15 Mayıs 2023, 20:46

    Değişen Dünya dan kopuk siyasetçilerimizin okuması yararlı olacak yazı ,varolunuz sayın Vodinalı.

    Cevapla
  3. Milletin kani Kilictarogluna hic bir zaman isinmadi. Alinan oylar CHP‘nin kemiklesmis oylari. AKP öylemi? Erdogan gitsin, AKP darmadagin olur. Erdogan hala kitleleri arkasina alabiliyor. Mesele bu. Öyle masaya eliyle vurup yalanciktan posta koymakla olmuyor bu isler. Milletin karni bu sahnelere yesilcam filmlerinden tok. Bu profil ile yüz kere de secime girse ve hatta yesil PKK‘yi da yanina alsa gene olmaz. Tasima suyla bukadar olur.

    Cevapla
  4. Yani Recep beyin kamucu politikaları mı seçmende beğeni yarattı?

    Cevapla
  5. Kılıçdaroğlu’nun hiç sevmediği, 1930’ların Altı Oklu kamucu CHP’si bugünlerde yeniden moda. mı dersınız.

    hayal kurmayalım lütfen.

    Cevapla
    • Merkez sağın merkezi partileri olan Akp + Mhp’nin kamucu, devletçi, merkeziyetçi, halkçı, karma ekonomi modelinin [1930’larin Atatürk siyasi çizgisine] teori ve pratiğini gerçekleştirdiğini ve başardığını…, öte yandan, Yeni CHP’nin ise aslından keskin bir kopuş yaşayarak kamu karşıtı, mandaci, adem-i merkeziyetçi [Selo’ya özgürlük], neo-liberal ekonomi modelinin teori ve pratigini gerçekleştirmeye çalıştığını ve çuvalladığıni anlatmaya çalışıyor. Şaka veya hayal gibi geliyor, kabul etmekte bence yazar bile güçlük çekiyor ama sindirimi zor saf gerçeği arıyorsan, yazımı baştan okuyunuz. Saygılar.

      Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!