İsmet Hergünşen yazdı…
Yunanistan, tarihsel bir uygulamanın değişmez bir taktiği olarak Türk ve Türkler üzerindeki politikasını, siyaset ve din adamları üzerine kurgulamaktadır.
Helenizm düşüncesini kafasından bir türlü atmak istemeyen Yunanlı, kara cübbe içinde de kendine özgü mantığını uluslararası ilişkilerde sürdürme gayretindedir.
Yunan din adamları kiliseler aracılığıyla hedefe ulaşmada, Hıristiyanlık inançlarını siyasete alet etmekten geri kalmamışlardır.
Kilise daima Yunan Milliyetçiliği’ni aşılamış ve Yunanistan’ın gelişmesine yardımcı olmuştur.
Okullarda olduğu gibi kiliselerde de, “Yunanistan için Megalo İdea” ve “Kıbrıs için Enosis” fikri aşılanmaktadır.
Ülküsünde amaçlanansa; yolu Anadolu topraklarından geçen Bizansın diriltilmesidir.
Tarihin her döneminde, Türk-Yunan ilişkilerini örseleyecek şekilde bir papaz çıkmış, Türk’ü arkadan vurma fırsatını kaçırmamıştır.
Kara cübbe siyasetinin ilk temsilcisi Patras Piskoposu Germanos, Mora’da Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmayı ilk başlatandır.
Ortodoks inancıyla birlikte uluslararası arenada Çar Petro ve Çariçesi İkinci Katerina ile başlatılan inançları kullanma anlayışı, ABD’de sürdürülmüştür.
Amerikalılara Yunanistan’ı tanıtmak, ABD’de yaşayan Rumları örgütlemek için din adamlarından istifade edilmiş ve bu sayede Rum Lobisi kongrede etkin hale getirilmiştir.
Türkler’e karşı kurulan Etnik-i Eterya’nın İstanbul Patrikhanesi ile temas kurması ve Patrik Gregorius ile mektuplaşması da bu düşüncenin sonucudur.
Atatürk’ün NUTUK’ta söz ettiği Mavri Mivra Cemiyeti, Etnik-i Eterya’nın varisi olmuş ve o yıllarda İngilizlerin desteğini tamamen yanında bulmuştur.
Kilise; Yunan’ı sadece bağımsızlığa kavuşturmakla kalmamış, ülkemizdeki dini azınlıkları kullanmak suretiyle Pontus meselesini ortaya çıkarmıştır.
Pontus’un kurulmasında, Rum Patrikhanesi’nin Yunanistan emrinde çalışan papazların rol oynadıkları ifade edildiği gibi Lozan Barış Antlaşması çerçevesinde, Karadeniz’deki Rumlar’ın mübadeleye tabi tutulmasıyla Pontus hayali sona erdirilmiştir.
Laik Türk Devleti’nin Anayasası ve kanunları ile Lozan Barış Andlaşması’nın izin vermediği Ekümeniklik’in, Türkiye topraklarında kurulması için Etnik-i Eterya’nın girişimlerde bulunduğunu da anımsamakta fayda vardır.
“Herkesi kör, alemi sersem” sanan bu zihniyet, tarihte yaşanan gerçekleri ve uluslararası anlaşmaları yok sayarak, Türkiye ve Türkler aleyhine çabalarına devam etmektedir.
Nevyork Valisi ile buluşmasını sosyal medya hesabından paylaşan ve geleceğin İstanbul Başpiskoposu olarak gösterilen Bakırköylü Türk vatandaşı Amerikan Rum Ortadoks Başpiskoposu İoannis Lambriniadis’te, Türkiye işgalci diye buyurmuş.
Aslında gerçekleri bilir de, bilmez noktasına gelen bu papaz, Kıbrıs’ta bugün gelinen noktanın yegane sorumlusu gene kendisi gibi kara cübbelidir.
Asıl adı Mihail Hristodulu Muskos veya III. Makaryos, nam-ı diğer Kara Papaz’dır.
Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan bu papaz, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi amacıyla başlatılan Enosis’in önderleri arasında yer almıştır.
Kıbrıslı Türkleri birden yok etmek değil de, yavaş yavaş yıldırarak, göç ettirerek adadaki Türk nüfusu azaltmaya çalışıp, başarılı da olmuş biri…
Kod adı Toros olan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a Kıbrıs Türkleri henüz anıt mezar yaptıramazken, Trodos Dağları’nın yaklaşık 1600 metre yüksekliğinde bir tepede yer alan fresk ve mozoiklerle süslenmiş anıt mezara da sahiptir.
Nice kara cübbeli, tarihi gerçekleri çarpıtarak Türk Hükümetleri’nden taviz koparma yolunda iki yüzlü siyasetin önemli figürleri olmuştur.
Kimler yoktu ki…
En bilinenlerinden biri de Patrik Melotios’tur.
Türk Büyük Taarruzu’nun başladığı günlere kadar İzmir’e asker çıkaran ve Anadolu içlerine doğru ilerleyen Yunan Kuvvetleri’ne olan desteği, zamanın gazete manşetlerinde bile önemli derecede yer bulmuştur.
Amerika metropolitliği görevinde de bulunan Athenagoras’ta böyledir. I. Demetrios, Maksimos, Yakovas, Bartholomeos ve daha niceleri de…
Son sözse; “Papaz giysisi giymekle papaz olunmadığı gibi, eline asa almakla da kral olunmaz” demiş, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli yazar José Saramago…
Tesekkurler. Kara cubbe heryerde kara cubbedir. Bagnazdir, dogmatiktir aşırıdır.
Her ulkede vardir bunlar.
Helen külturu gibi kadim bir kulture sahip Yunanlilarin milliyetciligini pekistirecek bir Turk dusmanligini korukleyen bu gibi unsurlar aslinda kendi ulkelerine zarar veriyorlar.
Turizm, Sualti/ suüstu kaynaklari, deniz tasimaciligi gibi alanlarda isbirligi icinde olabilecek bir cografyaya sahipken kara cubbeli siyaseti guden Yunan politikacilara dur demiyecek mi aklı başında Yunan halkı.
Bi de 1919’da İzmir’de katliamı organize eden Papa Hrisostimos vardı sonu kötü oldu. Daha da kötüsü Atatürk’ün partisinden seçilen İzmir BŞB mevcut başkanı bunlara hayran.