Barclays Bank eski Başkanı, İngiltere Bankalar Birliği Başkanı ve İngiltere Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Andrew Buxton, Türk bankacılığı için 29 Kasım 2000’de şunları söylemişti: “Türkiye’de finansal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve genişletilmesi için birleşmeler gerçekleştirilecek ve bazı bankalar yok olacaktır; bazı bankaların gerçekten yok olması gerekiyor”.1
Andrew Buxton, bazı bankaların yok olması gerektiğini söylerken, Türkiye’de bankacılıkla ilgili olarak çıkarılan yasalar ve yürütülen uygulamalar; bankaların bazılarının değil, ulusal nitelikte olanların tümünün yok edileceğini gösteriyordu. IMF ve Dünya Bankası isteklerinde, 20 yıldır bankacılık konusu yer alıyor ve yabancılar en çok bu konuyu gündeme getiriyordu. Bankacılık yasası çıkarılmalı, devlet bankaları satılmalı, bilânçosu zayıf bankalara el konulmalı ve bankalar uluslararası finans sermayesinin alımına ya da ortaklığına açılmalıydı.
Politikacılar, finans piyasasındaki ulusal kurumların mülkiyetini yabancılara devreden bu istekleri eksiksiz uyguladı. Devletin akçalı örgütleri hemen tümüyle ‘bağımsız kurumlar!’ adıyla dış yönlendirmeye açık hale getirildi. Kamu ya da özel ulusal bankaların yabancılara satılması kolaylaştırıldı. Bankacılıkta istenen yasal değişiklik, bir değil birkaç kez yapıldı. Kamu ve Fon bankalarını yönetenlere yargı dokunulmazlığı (masuniyeti) getirildi. 2010 yılına dek ulusal bankaların yüzde ellisi yabancıların eline geçti; bugün çoğunluğu oluşturuyorlar.
SATILIK BANKALAR
IMF istekleri doğrultusunda, 1997 ile 2005 arasındaki 7 yılda, içlerinde Demirbank, Toprak Bank, Türk Ticaret Bankası (Tütünbank), Yapı ve Kredi, Pamukbank, Emlak Bankası, İmar Bankası, Türk Ekonomi Bankası (TEB), Şekerbank, Garanti Bankası gibi köklü bankaların da bulunduğu, ulusal sermayeye dayanan 29 banka yabancılara satıldı ya da kapatıldı. 1999 yılında 81 olan milli banka sayısı, 2016’da 52’ye düştü. Bunların 21’i yabancıların mülkiyetine geçti.2
Türkiye’de, yabancıların banka satın almasını cazip hale getirmek için, ard arda yasa çıkarıldı. Banka satışlarında alım–satım vergileri kaldırıldı, devletin karar ve denetim yetkileri tırpanlandı. Banka alışverişi, Türkiye’de; herhangi bir kısıtlamaya bağlı olmayan, son derece kolay ve parası olan için sıra dışı kâr getiren bir iş haline geldi.
Satılan bankaların bir bölümünü, iktidara yakın kişilerin kurduğu yerli firmalar aldı. Bunlar, bankaları bir süre elinde tuttuktan sonra büyük kârlarla yabancılara satmaya başladılar. Finans Bank, Dışbank, Denizbank böyle bankalardı. Örneğin, Denizbank’ın tüm hisseleri devletten 69 milyon dolara alındı. Alıcı firma, birkaç yıl sonra Denizbank’ın yüzde 75 hissesini Belçikalı Dexia Bank’a, 2,4 milyar dolara sattı.3
SATIŞLARDAN ÖRNEKLER
Yabancılara satılan ilk ulusal banka Demirbank oldu. Uzun yıllardan beri düzenli çalışmalarıyla tanınan bu banka, 200 milyon dolar gibi, değerinin çok altındaki bir bedelle, dünya finans devlerinden İngiliz HSBC’ye satıldı. İngiliz Financial Times gazetesi bu satışı, ‘bir kilometre taşı’ olarak nitelendirdi.4
Demirbank’tan hemen sonra Sitebank Yunan Novabank’a satıldı; ardından Tekfenbank ile Ulusal Yatırım A.Ş. elden çıkarıldı. Atatürk döneminin saygın bankalarından Emlak Bankası, çalışanlarının tüm çabasına karşın Ziraat Bankası’yla birleştirme adıyla kapatıldı. Mesleğine uzmanlaşmış binlerce yetişmiş elemanın işine son verildi ya da meslekleriyle ilgisi olmayan memurluklara atandı.
‘Euro bölgesinin en büyük bankası’ olarak değerlendirilen Türk Ekonomi Bankası’nın (TEB) yüzde elli hissesi Fransız BNP Paribos’a satıldı.5 Türkiye’nin ilk ulusal özel girişim bankası olarak 1913 yılında kurulan Türk Ticaret Bankası (Türkbank), çalışanlarının ve emeklilerinin gözyaşları arasında kapatıldı.6
Pamukbank’ın varlığına son verildi.7 IMF Türkiye Temsilcisi Odd Per Brekk, Pamukbank ile Yapı Kredi Bankası’nın kapatılmasını memnuniyetle karşıladığını açıkladı. ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor, benzer şeyler söyledi. “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, kuvvetle hareket ederek Pamukbank operasyonunu gerçekleştirmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu eylem, Türk yetkililerin ekonomik program yolundaki taahhütlerini yerine getirmesinin yeni bir göstergesidir” dedi.8
Gazetelerin, ‘Bankacılık Sektörüne Giren En Büyük Yabancı Sermaye’ başlığıyla ve kıvançla verdiği banka satışında, Avrupalı Fortis Bank, Dışbank’ı aldı. ‘Cumhuriyet tarihinin o güne dek yabancılara yapılan en büyük banka satışı’9 olarak tanımlanan bu girişimle, Türkiye’nin 7. Büyük Bankası ve ortak olduğu finans kuruluşları, yabancıların eline geçti. Dış Yatırım, Dış Portföy, Dış Leasing, Dış Factoring, Dışbank Malta ve Doğan Emeklilik; Dışbank’ın iştirakleriydi.10
Dışbank’ın satıldığı günlerde, Yunan EFG Eurobank, İstanbul Menkul Değerler A.Ş.11 ve Tekfenbank’ı Ortodoks kilisesinin de ortak olduğu Yunan devlet bankası, Finans Bank’ı aldı.12 Hollandalı Rabobank, pancar üreticilerini korumak amacıyla kurulan ve Türkiye’nin en büyük 10 bankasından biri olan Şekerbank’ı aldı.13 Dünya devletlerinden General Electric’in malî şirketi Consumer Finance, Ağustos 2005’te, Türkiye’nin üçüncü büyük bankası Garanti Bankası’nın “eşit ortaklığa yetecek” olan yüzde 25,5’lik hissesini satın aldı.14
Suudi Arabistan Bankası The National Commercial Bank, Türkiye Finans Katılım Bankası’nın yüzde 60’ını 1,08 milyar dolara aldı. Alıcı Banka’nın Yönetim Kurulu Başkanı Şeyh Abdullah Buhamdan, satış töreninde yaptığı konuşmada; “Türkiye Finans için gerçekleşen bu işbirliği, bankacılıktaki hedeflerimiz açısından bir dönüm noktası ve bölgesel büyüme stratejilerimiz açısından büyük bir adımdır” dedi.15
Türkiye’nin elde kalan iki büyük devlet bankası olan Ziraat Bankası ve Halk Bankası; satılmadı ancak satılmaktan beter hale getirildi. Varlık Fonu A.Ş. adı verilen şirket aracılığıyla, sınırsız ve sorumsuz yetkilerle hükümet yanlısı beş kişinin kullanımına verildi.
GÜNÜMÜZDE DURUM
2016 yılında, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bankaların; önde gelenleri, ülkeleri ve hisse oranları şöyledir: Citibank (%99-ABD), Deutsche Bank (%99,99-Almanya), HSBC (%100-İngiltere), Denizbank (%99,85-Rusya), Burgan Bank (99,26-Kuveyt), Bank of Tokyo (%100-Japon), Alternatif Bank (%75-Katar), ING Bank (%99,99-Hollanda), Türk-Arap Bankası (%63,99-Libya), ICBC (%92,82-Çin), Odeabank (%99,82-Alman), QNB Finansbank (%99,84-Katar), Rabobank (%96-Hollanda).16
Bankacılık sisteminde yer alan ulusal banka sayısının azalması, doğal olarak, şube sayılarının ve bankacılık konusunda uzmanlaşan yetişmiş işgücünün de azalmasına yol açtı. Bankalar 2000 yılında 7.837 adet şubeyle hizmet veriyordu. İki yılda 1506 banka şubesi kapandı ve şube sayısı 6331’e düştü.17
2000–2002 arasındaki 20 ay içinde, içlerinde Hisarbank, Egebank, Efesbank, İnterbank, Raybank, Tutum Bankası, Türkiye Bağcılar Bankası’nın bulunduğu 28 ulusal; içlerinde Adapazarı Bankası, Emniyet Bankası, Alaşehir Bankası, Lüleburgaz Birlik ve Ticaret Bankası, Sağlık Bankası’nın da bulunduğu 12 bölgesel kalkınma ve yatırım bankası kapatıldı.18 İki yıllık aynı dönemde 7 kamu bankası kapandı. Doğrudan kapatılarak ya da başkalarıyla birleştirilerek kapatılan kamu bankaları şunlardı: Türkiye Öğretmenler Bankası, Emlak Bankası, Ankara Halk Sandığı, Anadolu Bankası, İstanbul Emniyet Sandığı, İstanbul Halk Sandığı, İzmir Halk Sandığı.
2000 yılı başında bankalarda, alanlarında uzmanlaşmış 173.988 kişi çalışıyordu. Bu sayı, 2002 başına kadarki bir yıl içinde, 137.342’ye düştü. Bir yıl içinde bankacılık konusunda eğitilmiş, toplam 36.646 kişi işini yitirmişti.19
KREDİ VE FAİZ DÜZENİ
Yabancıların Türk bankacılığına verdiği biçim nedeniyle, kredi ve faiz düzeni temelden değişti. Sanayi, savunma ve eğitim alanlarına yatırım yapmak isteyen; yerli girişimciler, üretici çiftçiler ve esnaf kredi bulamaz duruma düştü. Çünkü, yabancılar bu alanlara değil konut ya da araba başta olmak üzere tüketim alanlarına kredi verilmesini istiyor. Türk bankalarının da aynı tutumu sürdürmesini sağlıyorlar.
Yabancılar bankaları; isim hakları, çalışanı, taşınır taşınmaz malları ve tüm donanımı ile birlikte alıyor, herhangi bir yeni yatırım yapmıyor. Bu işleyiş, yabancı yatırım almak değil, kârı hazır ulusal bankalara elkoyma girişimi biçiminde oluyor. Yatırdıkları parayı birkaç yıl içinde kâr olarak geri aldılar ve ülkelerine götürdüler. Ulusal bankalar, bir anlamda kendi kazançlarıyla ele geçirilmiş oldu.
DİPNOTLAR
1 “Bazı Bankaların Yok Olması Gerekiyor” Hürriyet 30.11.2000
2 “Özel Banka Sayısı 42 Yıl Geriye Gitti” Hürriyet 20.08.2002 ve “Türkiye’de Banka Listesi” vikipedia.org
3 Hürriyet 01.06.2006
4 “FT: Demirbank Satışı Bir Kilometre Taşı” Hürriyet 24.07.2001
5 “TEB’e Fransız Ortak” Cumhuriyet 12.02.2005
6 “Ancak 1 Yıl Yaşadı” Akşam 10.08.2002
7 Akşam 21.06.2002
8 Hürriyet 26.06.2002
9 “Avrupa Devi Dışbank’ı Aldı” Milliyet, 13.04.2005
10 a.g.g. 13.04.2005
11 Yeniçağ 29.03.2005
12 Cumhuriyet 18.07.2007
13 “Şimdi de Rabobank” Akşam 16.04.2005
14 “Garanti, General Electric ile 1.8 Milyar Dolara Evleniyor” Hürriyet 26.08.2005
15 “Garanti, General Electric ile 1.8 Milyar Dolara Evleniyor” Hürriyet 26.08.2005
16 N.Yalçındağ’ın arşivinden
17 “Özel banka Sayısı 42 Yıl Geriye Gitti” Hürriyet 20.08.2002
18 a.g.g. 20.08.2002
19 a.g.g.20.08.2002
20 Cumhuriyet 22.06.2007
evet metin bey hepsi tamamen doğrudur. bu feci durum yaşanırken devletin elinde kalan halkbank, vakıfbank ve ziraat bankasının özelleştirilmesi yönünde hemen hiç baskı yapılmadı. bakın başta demirel tarzı bir adamla 2000 li yıllara girileceğini bilselerdi kıyamet koparırlardı bu konuda. o bankaların düzgün kullanılmayacağını ,iktidarın devamı için herşeyin yaptırılacağını biliyorlardı. şu an ne yapılıyor mesela ? halada dışarıdan oecd raporu yada ekonominin geneliyle karıştırılmış derecelendirme bilgileri dışında bir şey yok. ahtapot sessizce çalışıyor ve bağışıklık sistemi olmayan devlet sadece izliyor.