Muharrem Karanfilci yazdı…
Bugün, 15 Temmuz Demokrasi ve Birlik Günü… 2016 yılında düzenlenen hain darbe girişiminde, hayatını kaybeden insanlarımızı anma günü… Resmi tatil de ilan edildi. O tarihten, bu yana da toplum içinde yuvalanmış, terör örgütü yanlıları ile mücadele ediliyor. Gerçekten mücadele ediliyor mu, yoksa mücadele ediliyor gibi mi yapılıyor, takdir sizlerin… Hemen, siyasi ayağı neden araştırılmadı, dediğinizi duyar gibiyim. Türkiye’nin temel sorunlarından biri de bu aslında… “Her şeyi yapıyor gibi yapmak”. Aslında yapıyor gibi yapmaya harcadığımız enerjiyi, gerçekten yapmaya ayırsak, hem bir işe yarar hem de amacına ulaşır. Ama biz de işler böyle değil. Böyle olmayınca da yaptığınız mücadelenin, hiçbir inandırıcılığı kalmıyor. Maalesef, Türkiye’de FETÖ terör örgütü ile mücadeleden, “muaf” olanlar var. Türkiye artık herkese hiç de adil değil.
Beni tanıyanlar şimdi, “ya kardeşim, senin işin spor, spor yazsana” filan diyeceklerdir. Bu yazıyı bugün kaleme almam da tam da bu yüzden…
Eğer siyasilerin, spora, özellikle de sporun önemli kurumlarına, entegre ettiği kişiler olmasaydı, evet sadece spor yazmak, işimi yapmak, çok mantıklı ve doğru olabilirdi. Hayatında hiç hızlı yürümemiş olan, o kadar çok sporu biliyorum diyen insan, entegre edildi ki sporun içine; spor ile bağdaşmayan, sporun ruhuna hizmet etmeyen neler neler yaşandı. Bunları geçen sezon futbol özelinde hep birlikte midemiz bulanarak açık açık gördük. Herkesin gözünün önünde cereyan etti. Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu?
18 Temmuz’da, Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri yapılacak. Futbol Federasyonu tarafından yapılan açıklamada, 3 adayın adaylık başvurularını yerine getirdiğini ve adaylık başvuruların kabul edildiği açıklandı. Bunlar mevcut federasyon başkanı, Mehmet Büyükekşi, Servet Yardımcı ve İbrahim Ethem Hacısalihoğlu…
Seçim süresi başladığı zaman, Servet Yardımcı adaylığını açıklamış ve aday olmuştu. Aday olmanın şartı olan 65 imzanın çok daha fazlısını 147 ıslak imzayı da toplayarak, adaylık konusunda ne kadar ciddi olduğunu göstermişti. Mehmet Büyükekşi’nin, tek aday olarak girdiği bir önceki seçimde 160 oy aldığını düşünecek olursak, Servet Yardımcı’nın seçilme olasılığının ne denli büyük olduğunu açıkça görebiliriz.
Sonrasında Servet Yardımcı; “En büyük hedefim ve hayalim, Türk futbolunda ve UEFA’da elde ettiğim birikimi ülkemize kazandırmak ve Türk futbolunun hak ettiği marka değerini elde etmesini sağlamak olduğu halde; sahip olduğum karakter ve terbiye ile tamamen ters, yaptıklarımla ve tecrübelerimle asla örtüşmeyecek iftiralarla dolu kirli bir operasyona maruz kaldım.
TFF başkanlığına adaylığımı açıklamamın ardından, malum kirli yapı tarafından mevcut sistemin devam edebilmesi adına başlatılan kumpas, Rizeli Yardımcı ailesinin ve benimle birlikte yola çıkan insanların geçmişiyle ve ahlâkıyla asla bağdaşmayacak şekilde, yalanlarla, iftiralarla, kumpaslarla, şahsımı, ailemi, onurumu, haysiyetimi, itibarımı, hedef almaktadır.
Sahip olduğum aile terbiyem, edebim, yetiştirilme şeklim, böyle kirli bir düzenin karşısında durmama, bana inanan, benimle birlikte yola çıkan insanların da kumpaslarla karşı karşıya kalmasına asla izin vermez” diyerek UEFA’daki görevlerinden ve TFF adaylığından çekildiğini duyurdu.
Başkan olması kesin gözüyle bakılan Servet Yardımcı’nın bu açıklaması, yazılı ve görsel medyada, maalesef çok fazla yer bulmadı. Zaten adaylık süresince de adaylığı konusunda çok fazla haber yapılmadı. Türkiye’de sözde tarafsız yayın yapan medya kuruluşlarının kime ve neye hizmet ettiklerinin, bu tavrı bana göre çok da düşündürücü değil.
Servet Yardımcı’nın basın açıklamasının satır aralarına bakıldığında, özellikle yalan, iftira, kumpas kelimelerinin altını çizmek isterim. Yöneltilen bu itham ve eylemler, hukuken suçtur. Türkiye’nin en önemli kurumlarından biri olan, Türkiye’nin itibarının vizyona çıkarıldığı, milyonlarca doların yönetildiği bir kurumun başkanlık seçiminde, bu kelimelerin birlikte anılması, İçişleri Bakanlığı’nı harekete geçirmelidir.
Ayrıca bu kelimeleri neden kullanıldığı konusunda, Servet Yardımcı’nın açıklamalarının altını doldurması hem vatandaşlık görevi, hem de 15 Temmuzda hayatını kaybedenlere karşı vicdan borcudur.
Özellikle “kumpas” kelimesi, FETÖ terör örgütü ile literatür içinde daha sık kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelimeyi kullanmakla ne amaçlanmıştır, ne yapılmak istenmektedir, bilinmesi gerekmektedir. Ben adaylıktan çekiliyorum demek yetmez. Kimseyi tatmin etmez. Size güvenip, aday olmanız için destek veren, ıslak imza veren kulüplerinize saygınız, toplum sorumluluğunuz ve vatan sevginiz varsa, bunların bilinmesi gerekir. Elbette vatan sevgisi, her şeyin üstünde gelir ve bunun sorgulanması bize düşmez. Ancak vatan sevgisinin, her şeyin üstünde yer alması gerektiğinin altını bir daha çizmek istiyorum.
Mehmet Büyükekşi, döneminde futbolun futbol olalı, futbolun Türk futbolundan utandığı, başka bir dönem görülmemiştir. Mehmet Büyükekşi, FETÖ’nün iş dünyası yapılanması TUKSON konfederasyonu üyesi, Ahmet Çakar’a göre her iki telefonunda da FETÖ haberleşme aracı ByLock yüklü ve futbola entegre edilmiş, hatta bugünkü basın açıklamasında bile FETÖ’ye FETÖ diyemeyen kimsedir.
Türkiye’de futbolu yönetecek kimse kalmamış gibi, defteri kabarık kişilerin halen bu işlerle anılması utancımızdır. Mesela adaylar arasında Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu hoca vardı. Tertemiz. Sporun içinden gelmiş, akademik anlamda çalışmaları olan pırıl pırıl bir insandı. Ama bizim yönetim şeklimize fazla olur. İlla muamma lazım bize…
Bu arada yeni sezonun fikstür çekimi yapıldı. O kadar kulüpten, sadece 1 kulüp katıldı. Bunun ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini tüm futbol kamuoyu bilir aslında… Siz de bilin istedim.
İşte böyle bir 15 Temmuz yaşıyoruz. Hayatını kaybedenleri böyle anıyoruz. Süslü, şaşalı cümleler kuruyoruz. Konuşanları ellerimiz patlayıncaya kadar alkışlıyoruz. Filmler, kahramanlık hikâyeleri izliyoruz. Hayatını kaybedenler, bu güne şahit olsalardı eğer, inanın;
“Kardeşim bizi böyle anmayın, sebebimiz olanları temizleyin yeter, kapılarınızın önünü süpürün” derlerdi.