Nihat Genç yazdı…
Hikayenin Geçmişi:
Amerika Yunan sınırı Dedeağaç’a ve Suriye sınırında PYD’ye onbinlerce tırlık silah yığınağı yapıp Türkiye’yi sıkıştırır. Öte yandan Rusya önce Ukrayna’ya Kırım’a sonra Gürcistan’a sonra Dağlık Karabağ’a ve en sonunda da Kazakistan’a .ötten dalar…
Etrafı dünya devleriyle çevrildiğini anlayan Türkiye tek kurtuluş çaresi olarak Afrika Açılımı yapmaya Afrika’nın geniş düzlük ve savanlarına ve Serengeti milli parkına yerleşmeye karar verir.
Dolar kurunun hiç yükselmediği Afrika’da bir açıklama yapan Recep Tayyip Erdoğan AKP kongresini artık Tanzanya-Kenya-Kongo’ya kadar uzanan Afrika savanlarında yapacağını söyler.
Tayyip Erdoğan: ‘savanlarda hazineymiş, faizmiş, nedenmiş sonuçmuş yok, bütün çıplaklığıyla rabbimin doğasına anadan üryan çıplak mahlukata sığınıyoruz, artık hayvanlar gibi günah ve sevaptan da kurtuluyoruz’ dedi.
Ve Diyanet ve fetvacı Hayrettin Karaman, savanlarda hayat, Kur’an inmeden de vardı sonra da var, ve değişen hiç bir şey olmadığına göre, savanlarda yeni koloniler kurmamızın vallahi dinimize aykırı bir tarafını ben görmedim, dedi…
Ve cumhur cemaat Afrika’ya doğru gazeteciler-yazarlar-vekillerle dolu onlarca uçak kaldırılır.
Ve yerleşim ve koloni çadırları Serengeti düzlüklerinde kurulmaya başlanır ve AKP’li vekiller su aygırlarının .ötlerinde elmas ve altın aramaya ve Diyanet buffalo ve ceylanları dine imana getirtmek için elifba derslerine başlarlar.
Öte yandan, AKP’nin Afrika Açılımı’nı gören muhalif liderler bu sefer AKP’den geri kalmayalım, AKP’nin hızına yetişelim diye telaşlanır ve başta İmamoğlucular (Ekrem İmamoğlu) ve Dersimciler (Kemal Kılıçdaroğlu) acilen Afrika düzlüklerine çıkartma yapma kararı alırlar ve millet ittifakı uyku tulumlarını ve Halk TV’nin çita gazetecileri yanlarına alıp uçaklara doluşurlar!
TEK PERDE
(Mekan, kaportasız, üstsüz, penceresiz safari otobüsünün içidir…)
(Bir uçak dolusu gazeteci yazar ve delegeler ve parti liderleri Kenya havaalanından safari turizmi için ayrılan milli doğa parkına doğru harekete geçmek için otobüslerine binerler… İmamoğlu, açılım için yanında Kaftancıoğlu ve darbukacı Balık Ayhan ve Kibariye’yi ve PKK’nın diyaneti-Diayder üyelerini (gassal: ölü yıkayıcılarını) ve Livaneli’yi götürür…
Kafilede Halk TV’den Ayşenur Arslan göbek atarak ‘Osman Kavala’ya özgürlük’ ‘Aysel Tuğluk’u Serbest Bırakın’ sloganlarıyla eğlenirler. Ve yolculuk boyunca Balık Ayhan roman ritimleriyle otobüsü coşturur ve İmamoğlu’na tezahüratlar yaptırılır: ‘En yakışıklı başkan bizim başkan….’.. Kibariye, İmamoğlu için bestelediği şarkıyı söyler: ‘İstanbul’un marka başkanı, kolunda saati, sağlamdır arkası, en yakışıklı başkan bizim başkan!…’..
Eğlenerek göbek atarak yoluna devam eden kafile otobüs penceresinden zebraları, aslanları, filleri, zürafaları, çitaları ve sırtlanları ve su aygırlarını ve bufaloları izlemekte ve sevinçten göbek atmaktadır.
Ve gazeteciler, liderlerin ilk gözlemleri için yavaş yavaş mikrofon uzatmaya başlar!)
Gazeteci: (mikrofonu uzatarak): -Sayın İmamoğlu, Afrika’yı beğendiniz mi, nasıl, çitalar ne şirin değil mi?
Balık Ayhan: -Çitalar, rakılar, gazozlar, çitaların kralı marka başkan bizim başkaaan!
İmamoğlu: (Darbukanın sesini bastırmak için yüksek sesle konuşur:) -Vallahi iyi geldi, Türkiye’de sinirlerimiz epeyce yıpranmış, ohh be, şöyle açık hava…
Halk TV programcısı Ayşenur Arslan: -Bakın, sırtlanların oranı yüzde on, kelebeklerin oranı, yüzde 22, matematiğe inanın, biz bu savanda seçimi kesin alırız!
Gazeteci: -Çok neşelisiniz sayın İmamoğlu!
Kibariye: Zürafalara da koy, oh oh, ceylanlara da koy, oh oh, en yakışıklı marka başkan bizim başkan….
İmamoğlu: (Kibariye’nin sesini bastırmak için daha yüksek sesle): -Görmüyor musunuz koskoca ova, hiç bir kapısı yok, otobüs yok, tünel yok, çöp yok, herkes özgür, oh be…Eh, matematik hesabı da yüzde yüz kesin. Vallahi çok duygulandım. Biliyor musun Serengeti demek sonsuz ova demekmiş, işte sonsuz özgürlüğün ortasındayız, bilmem daha önce niye akıl etmedik!
Balık Ayhan: (darbukayla tempo tutarak): -En marka başkan bizim başkan! En akıllı başkan bizim başkan, oh oh, Afrika’ya da koy….
Birinci Gazeteci: Efendim, gördüğünüz gibi Dedeağaç yok burada, A Haber de yok, PYD-PKK da yok, Kazakistan’ı Rusya kapmış ne oluyor ulan, diye, bir derdimiz de yok… İmamoğlu’nun otobüsleri yolda kalmış diye sıkıntı yok, arıza da yok, laf çakan da yok, mis gibi ova… Keyfiniz yerine geldi sayın İmamoğlu!
Kibariye: (elinde mikrofon): -En keyifli başkan bizim başkan, oh oh, bizim başkan marka başkan, oh oh…
İmamoğlu: (Bağırarak): -Bence hakkını vermek lazım, ilk defa Tayyip Erdoğan’ın iyi bir şey yaptığına şahit oluyorum, hep Afrikalılar bize gelecek değil ya… Üstelik Afrikalılar hep dışarı kaçtığı için bakın buraları boşalmış insan kalmamış… Ben bir tarih kitabından okumuştum, atalarımız Viyana’yı alsaydı ordan İtalya’ya ordan da Afrika’ya geçecekmiş, çünkü, Kanuni döneminde Kızıldeniz’den Afrika’ya girecekmiş hep ormanlarla kaplıydı sivrisinekler kapmış giremedik… Kısmet bugüneymiş!
İkinci Gazeteci: (dışarıyı göstererek) -Bakın bakın, buffaloları kovalayan bu Fatih Terim değil mi, savanın ortasında su aygırlarının yanında….
İmamoğlu: -Evet ta kendisi, Galatasaray’a yırtıcı bir santrafor arıyordu, bizden önce gelmiş..
İkinci Gazeteci: (İmamoğlu’na) -Efendim, ama, buraların da çok sorunları var, bu kadar hayvana barınak yapacaksın, aşılarını vuracaksın, yemlerini vereceksin, kaçak avcılarla savaşacaksın… Ve…(bu arada gazeteci pencereden ölmüş hayvanların leşlerini gösterir) bakın bu kadar hayvan cesedi….
İmamoğlu: (Hayret ve telaşla) -Ölü mü, bunlar, kim öldürmüş, derhal, PKK’lı gassallarımız, derhal, görev başına…(gassallara tembih eder) Sakın ha, sünni şii şafii ayrımı yapmayın, hepsine insan gibi muamele yapın!
PKK’lı Gassallar: -Efendim, tespitlerimizi yaptık, iki tane ceylan bir tane su aygırı ve on adet şebek ölmüş ve cesetleri ortada, hemen yıkayıp defediyoruz… Halk TV’den bütün kelebek kemalistlere canlı yayın yapıyoruz!
Kaftancıoğlu: (lafa girer) -Ne güzel, sanki rüyadayız, bomboş düzlükler, karışan yok, bakın bufalo sürüleri sırtlanlar ne kadar özgür… Diyorum ki… Gassallarımıza söylesek, hayvanların derilerini temizleyip toplasak. PKK’nın dağ kadrosu açıkta çıplak kalmasa, göndersek….. Arkadaşlar, hiç bir deriyi ziyan etmeyelim, özellikle, derisi kalın su aygırları bize lazım…
Birinci Gazeteci: (Dışarıyı göstererek) -Aaaaa, şu gördüğüm Abdullah Gül değil mi, hayırdır, Afrika savanında ne arıyor!
Ayşenur Arslan: -Gül beyfendiyle birlikte çalışıyoruz, kemalist kelebekleri yakalayıp tek tek sırtlanların .ötüne sokuyor, biliyorsunuz, sırtlanlar yüzde on, kelebekler yüzde yirmi iki, artı, iktidarız, matematik bu, bütün kelebekleri sırtlanların .ötüne sokarsak, HDP yüzde on, CHP yüzde yirmi iki, kesin iktidarız..
Birinci Gazeteci: -Yahu tek tek o kadar kelebeği topla tek tek hepsini sırtlanların .ötüne sok, vallahi çok ağır işi var Abdullah Gül’ün..
İmamoğlu: (karşı çıkarak, sözünü keser ) -Çok büyük lider, İleriyi gören bir lider, bakın, bizim için savanı temizlemeye başlamış bile… Kelebeklerin de kafası çok karışık, her biri ayrı yöne kafasına göre uçuyor.. Bakın bakın, ne sessiz ne sinsi arkadan yaklaşıyor…
Kaftancoğlu: -Kendini o kadar paralamasına gerek yok, kelebekler zaten tıpış tıpış sırtlanların .ötüne girecek, bize kelebek değil, sırtlanlar için koltuk makam maaş lazım.. (İmamoğlu’nun kulağına): meclisteki koltuklar zaten ceylan derisi, bir daha değiştirmek israf olur, kısa yoldan, PKK’ya göndeririz, fazla uzatma…
İmamoğlu: (Kaftancıoğlu’nu tersler): -Bilmediğin işlere karışma, hepsini PKK’ya fazla olur, birazını da Süleymancılar’a gönderelim, üstelik ceylan derisi ince olur. Şimdi aklıma geldi, bu kadar yemiş yemiş doymamış iri .ötlü vekillere artık su aygırı derisinden koltuklar yapacağız… (gazeteciye döner) Bak gazeteci arkadaş, manşete çekebilirsin, meclisimizin derileri su aygırlarında olacak!
Birinci Gazeteci: (Dışarıyı göstererek, hayretle): -Aaa, şu gördüğüm, hayal mi görüyorum, Tayyip Erdoğan değil mi? Su aygırlarının .ötlerini kokluyor yokluyor, ne yapıyor acaba?
İkinci gazeteci: -Yeni bakanlar kurulu için daha dayanıklı derisi kalın .ötler arıyor!
Kaftancıoğlu: (İmamoğlu’nun kulağına): -Yavaş konuş, duyacaklar, arka otobüste gazeteci Nedim Şener var…
İmamoğlu: (gassalların kulağına dalga geçerek): Hazır vahşi çayırlara gelmişken şu arka otobüsteki Nedim Şener’in atalım arslanların ortasına…..
Balık Ayhan: (darbukayla tempo tutar): En arslan marka bizim başkan, bizim başkan kral başkan….
Kibariye: (elinde mikrofon): Oh oh, leşini de ser, oh oh parçasını ayrı koy, en markaların markası en arslan bizim başkan!
Birinci Gazeteci: -Efendim, şu büyük anlamlı tesadüfe bakın, şimdi Afrika savanlarına kafilelerle girdiğimiz bu gün Mustafa Kemal’in Samsun’a indiği güne denk geliyor…
İmamoğlu: -Biz de buraya büyük projelerle geldik, kültür fonumuzdan çitalara destek otuz milyon dolar çıkarttık, konser, sanat, sergiler, açacağız, diğer fonumuzdan fillere yirmi milyon dolar destek çıktık, ormanlarımızın elitleri liberal sanatçıları özgürce Osman Kavala diye bağırsın diye onlara daha rahat yaşamaları için…
İkinci Gazeteci: -Efendim, İstanbul’da gazeteci yazar ve sanatçılara aktardığınız fonları şimdi Serengeti’ye mi ayıracaksınız… Tele 1, Halk TV, Emre Kongar gibi destekçileriniz size kızmasın, İki tane şebek’e bizi sattı demesinler!
İmamoğlu: – Yok yok demezler, bu saatten sonra hepsi benim itim köpeğim, ağızlarını açamazlar.. Evet, anlıyorum, işimiz zor, tabii her işin zorluğu vardır, bak bak, fillere su aygırlarına, boğazlarına ne kadar düşkünler… (arkaya doğru seslenir): Emre Kongar hocamız burda mı? Emre hocam, Demokratik Kongo sınırlarına giriyoruz.. Sizin soyadınız da Kongar. Demokratik Kongo’yla bir akrabalığınız var mı?
Demokratik Kongo (Emre Kongar, ön sıraya yanaşır, yarı beline kadar eğilerek): -Efendim, benim dedelerim buralarda safari yapmış! İnsan yurdunu özlüyor tabiii.. İstanbul belediyesinin sadece PKK’ya değil bu sevimli çitalara da yardım yapması, nasıl diyeyim, işte tam demokratik Türkiye örneği bu. Avrupa Amerika medeniyeti ve Tarım Toplumu ve Sanayi Çağı orta yerinden çatlasın..
Balık Ayhan: (darbukayla): -Çatlasın, Almanya Amerika çatlasın….
Emre Kongar: (devamla): Gözümde zaten bir Tanrı’ydınız… Şimdi sizi bu sahipsiz hayvanlara karşı bu kadar müşfik bu kadar yumuşak okşayıcı sevecen tatlı dilli yardımsever insanlık ve iklim ve hayvanlık düşkünü görünce vallahi ağlayasım geldi. İnanın sizinle Tarım Toplumunu bile yaşamamış Afrika’ya medeniyet geldi. Bizim ülkemiz Tarım Toplumu’ndan beri İmamoğlu gibi bir lider görmedi. Yarın ki yazım, İmamoğlu, Sanayi teknoloji iletişim yazılım uzay çağını da atlamış bir kahraman, vallahi bir adımda Afrika’ya atlamanız.. Özal çağ atlattı siz uygarlıkların üstünden atlattınız.. Hani Atatürk’ün bile Afrika açılımı yok… Cumhuriyet’in Afrika açılımı size nasipmiş… Tek tek o kelebekleri yakalayıp Ayşenur Arslan, Abdullah Gül, Halk TV’deki çitalar sayesinde sırtlanların tek tek .ötüne sokmayı başarmanız, olacak bir şey değil…
Balık Ayhan: (Darbukayla): -Helal olsun başkan, marka başkan, çitaların başkanı, fillerin başkanı, oh oh, aygırların ceylanların başkanı, oh oh, öksüzlerin başkanı, Aysel Tuğluk’un Kavala’nın başkanı, oh oh….
İmamoğlu: (Emre Kongar yalakalığını aşağılayarak): -Emre Bey, sakin olun, bu kadar övgüye alışık değilim, yalakalık’a ne kadar açmışsınız, Livaneli, sen, Yılmaz Özdil, Tele 1, Halk TV, Birgün Gazetesi, yeter be, yalamaktan .ötümde kıl kalmadı, anasının yaladığı buzağına döndürdünüz. Biraz sakin, bir dinle, şimdi biz buraya, Cumhuriyet’i yeniden kurmaya geldik, bir cumhuriyet provası gibi düşünün… Atatürk’ten sonraki en büyük restorasyona buradan başlayacağız!
Balık Ayhan: (Darbukayla): -Atatürk’ten sonra en marka başkan, oh oh, restorasyondan da koy, oh oh, bizim başkan proje başkan, oh oh!
Birinci Gazeteci: (dışarıyı göstererek) -Aaaa bu Uğur Dündar değil mi, savanda Demokrasi Meydanı kurmuş, kelebeklerin eline Türk Bayrağı veriyor, vallahi, çok barışçıl, sırtlanlar kelebekler el ele bayrak sallıyor! Aaa, sanki sırtlanlar arkadan kelebeklere dayamış… National Geographic’e porno belgesel mi çekiyor, hayırdır!
Ayşenur Arslan: -Vallahi hayran kaldım, demokratik barışçıl Türkiye için taa Afrika savanlarına kadar gelmiş, vallahi ölümsüz kahramanlar işte böyle doğar.. Bakın bakın bütün kelebeklere Osman Kavala’ya Aysel Tuğluk’a özgürlük diye bağırtıyor, vallahi demokrasi kahramanıymış…
İkinci Gazeteci: -Ulan, bunlar sıyırmış, vallahi böyle .ikiş görmedim…
Emre Kongar: -İyi ki gelmişiz Afrika savanlarına hakikaten demokratik Türkiye’ye doydum arkadaş, bu savanda demokratik demokratik başım göklere .ötüm sırtlanlara değdi. Demek ki Tarım toplumu olmadan da demokratik olunabiliyormuş…
Kaftancıoğlu: (İmamoğlu’nu dürterek): -Kelebek avlayıp havaya girme, unutma, biliyorsun, bir taşla iki taş vuracağız, iki tane cumhuriyetimiz olacak, bir Türkler’in Cumhuriyeti diğeri Kürtler’in cumhuriyeti, ikisinin birden açılışını yapacağız, birincisi, zaten vardı, ahı gitmiş vahı kalmış, onu da biz kurtardık, ama asıl ikincisi, Kürt Cumhuriyeti… İkisini de iki ayrı tarihte kutlayacağız diye anlaştık. 29 Ekim Cumhuriyet, tamam, ama…
Emre Kongar: (Kaftancıoğlu’nun dediklerine cevap verir) -Dert ettiğiniz şeye bakın Kaftancıoğlu, Tarım Toplumunu yaşamamış toplumlarda iki tane kurtuluş savaşı yan yana pekala yaşayabilir.. Daha demokratik Türkiye olabilmemiz için Ermeni Rum hepsinin kurtuluş savaşlarını yan yana kutlayabilmeliyiz…. Koskoca savan, herkes kurtulsun, herkes demokrasiyi yaşasın!
Kibariye: (mikrofonla): oh oh Tarım Toplumuna da koy, oh oh PKK’dan da koy, oh oh Fetö’den de koy, en marka başkan bizim başkan…
İmamoğlu: (Kaftancıoğlu’na çıkışarak): -Karıştırma orayı, gazetecilerin yanında, duyarlar, Nevruz neyinize yetmiyor, Nevruz’u Kürt Devleti’nin kuruluşu olarak kasarız, keriz kelebek Atatürkçüler de yer, Diyarbakır’lılar da yer… Nevruz… Tamam… Nevruz’da anlaştık… Tee, anasının .mı Afrika savanlarına, kadar geldik, işi bozma, olmadı, Nevruz’u 29 Ekim’de yapar ikisini de bir arada çıkartırız!
Birinci gazeteci: (araya girer) -Efendim, AKP’lilerden aldığım bir istihbarat vereyim, AKP’liler su aygırlarının bufaloların akşama kadar durmaksızın yiyip yiyip neden çatlamadıklarını ve bu kadar yiyeceği nasıl sindirdikleri üzerine çalışmalar yapıyorlarmış… Bir de merak ettikleri, bu kadar yiyip şiştikten sonra koskoca su aygırlarının aslanların saldırısından nasıl hızla kaçmayı başardıklarını merak ediyorlar! Hayrettin Karaman hoca, yiyip yiyip şişmenin dinimize göre bir mahsuru olmadığını söyledi, bakın, doğaya, dedi, Allahü teala’nın nimetleri gani gani ortada, isteyen istediği kadar yiyebilir…
Balık Ayhan: (darbukayla): Düşmanları çatlasın, oh oh marka başkan sindirsin, oh oh, Hayrettin Karaman’a da koy…
İmamoğlu: (bağırarak konuşur): Bakın arkadaşlar, doygun insanlar kaçmaz, doygun insanlar dingindir, işte, bakın hepsi, güzel güzel başlarını eğmiş eşit yurttaşlar gibi otluyor. Bakın şu doymuş sırtlanlara, dağa mı çıkıyorlar, hayır, eskisi gibi parçalıyorlar mı, hayır, belediyemiz karınlarını doyurunca bakın yan gelip yatmışlar… (İmamoğlu, arkaya doğru bağırır)..Ayşenur Arslan abla, buraya gelebilir misin, şafiler sünniler aleviler hepsi eşit yurttaş olursa artık arslanlardan kaçmalarına da gerek kalmaz, değil mi? Bizim gassallar şafii değil mi?
Ayşenur Arslan: -Bizim gassallar PKK değil şifii… Dün canlı yayına PKK’lı Hüda Kaya’yı çıkarttım, onlar gassal değil şifi dedi… Bakın şu ceylanların güzelliğine.. Bizim gassallar gibi. Ben yıllardır paso PKK’lıları ekrana çıkartıyorum, tecrübemle sabit, PKK’lı sivrisineklerle kemalist kelebekler aynı bir dünyada eşit yurttaş yanyana yaşayabilir, iyi ki Afrika’ya geldik başkanım, bakın, sivrisinekler kelebekler hepsi kardeş…
Emre Kongar: (ayağa kalkar, otobüse doğru duygulu bir konuşma yapar) -Arkadaşlar, şu anda dışarıda sivrisinekler ve kelebekleri demokratik Türkiye’de kardeş görmek beni çok duygulandırdı.. (İmamoğlu’na dönerek): -Sayın başkan, iyi ki sizler Tarım Toplumunu yaşamadınız yoksa bu kelebek sırtlan sivrisinek eşit yurttaşlığını medeniyete inandıramazdık!
Balık Ayhan: (Darbukayla): -En büyük başkan eşit başkan, oh oh, kelebek başkan, oh oh sivrisineklere de koy koy…
Kaftancıoğlu: (Bu sefer Kaftancıoğlu ayağa kalkar, nutuk çeker) -Öyle ama arkadaşlar, sivrisinekler’in bir resmi dili yok, kurtuluş bayramı yok, sınırları yok, bayrağı yok. Tabipler Birliği açıkladı, geçen burada bir ceylan doktora Türkçe konuşamadığı için vefat etti… Oysa kelebeklerin herşeyi var. Aysel Tuğluk hapiste çürüyor, oysa cumhuriyetçi kelebekler kuaförde sıraya girmiş saçını boyatıyor…
İmamoğlu: (sakinleştererek) -Hepsi olacak hepsi olacak, bir zahmet yerine otur, kaynatma ortalığı!
Birinci Gazeteci: Efendim, konuya gelirsek, ABD’nin Dedeağaç’ta yığdığı silahlar ve Suriye Sınırında PKK’lılara ağır silahlar vermesi ve Fetö ve PKK konusunda ve dolar kuru ve dış borçlar konusunda, endişelerinizi sormak isterdim…
İmamoğlu: (Dışarıyı gösterip konuyu saptırır) -Şurda biri var, bakın, fil boklarını topluyor bakın, bir de ot topluyor, bu, kime benziyor, çıkartacağım…
Birinci Gazeteci: -O Tayyip Erdoğan efendim.
İmamoğlu. -Allah Allah hayırdır ne yapacakmış fil boklarını otları..
Birinci Gazeteci: -Efendim, dün A haberde dinledim, uzaydan gelen madenlerle fil boklarını blend (karıştırıp) edip topladığı otları da blanşe (haşlayıp yıkamak) karıştırıp altın ve elmas üreteceklermiş…
İkinci Gazeteci (bilmişçe, birinci gazeteciye) -Blanş kelimesini tam duydun mu, yoksa, o blanş kelimesini A haberin altındaki Mastercheef programından duymuş olmayasın, haşlamak o haşlamak..
Birinci Gazeteci: -Hayır blanş kelimesini ilk defa Cübbeli Hoca’dan duydum, yatağa girmeden blanş ederseniz ikiz çocuk yapmanın kesin garantisi var, demişti..
Kibariye: (elinde mikrofonla) -Oh oh blanş başkan oh oh marka başkan, oh oh!
İmamoğlu: (gürültüyü bastırmak için yüksek sesle): -Ne geldi aklıma biliyor musunuz, (etrafına sinirlenerek bağırır). bir dinleyin be, bir dinle Demokratik Kongar, bir dinle be, Ayşenur hanım… Olimpiyat şampiyonları depresyonu… Çocuk genç yaşta şampiyon oluyor ve madalyayı taktığı gün depresyon başlıyor ve kendi içine kilitlenip kalıyor. Çünkü çıkacağı yüksek hedefe o genç yaşta çıkmış… Ve bir hafta sonra artık onu kimse anmıyor hatırlamıyor, koca olimpiyat şampiyonu ortada yalnız kalıyor. Ve hedefine de varmış ve çıkacağı daha yüksek yer de yok.. Şimdi siz beni gazlayınca ulan dedim çıkacağım yere çıktım… Artık çalışmama üretmeme gerek de kalmadı.. Çıktığım şu yüksek yere bakın, artık hiç bir şey yapmasam da bu kadar yalaka dalkavuk bulmuşum hergün beni pohpohluyor… (Emre Kongar’a dönerek) -Tarım Toplumu’nda bu kadar yalakayı bulamazsın Demokratik Kongo bey…. Neyse… demin Google’den baktım, arkadaşlar güzel şeyler de söyleyelim, bu Serengeti de 900 rakımlıymış, Çankaya’yla aynı rakım, eh, Allah kısmet etti, buraya kadar çıktık… İnanın sizin bu yalakalıklarınızla herşey güzel oluyor! İnanın bu yaşıma kadar şu sosyal demokratların solcuların kemalistlerin içine girmeden bu kadar .aşak yaladıklarını bilmezdim…
Livaneli: (aşka gelip)- Çığ gibi büyüyoruz sayın başkan, önümüzü siz açtınız, çığın geldiğini söyleyen sizsiniz….
İmamoğlu: (Livaneli’ye) -Arkadaşlar, Livaneli’nin her bir konseri için bir milyon dolar, tamamdır Livaneli artık oturabilirsin…
Ayşenur Arslan: (ayağa kalkarak) -Arkadaşlar kafam karıştı… Sanki rüyadayım… Biz gerçekten Afrika savanlarında mıyız, bu otobüs sizler burası Afrika neler konuşuyoruz, olamaz inanamıyorum… Bir matematik hesabı bizi nerelere sürükledi, matematik dijital sayı istatistik diye diye biz nereye geldik?
Kaftancıoğlu: (sersemlikle) -Aklım almıyor tuhaf bir şey var, biz İstanbul’daydık birden Serengeti’nin ortasına nasıl geldik.. Biraz fazla mı gaz aldık. Anketçiler yanlış düğmeye mi bastı. Bizi bir uçuran mı var! Bu kadar şahane bir dünyayı ben bile hayal edemiyordum, bize bir şey mi oldu, Afrika savanı diye yoksa başka bir dünyaya mı geldik, oh ne güzel sırtlanlar özgürce kelebeklere kilitlemiş…
Emre Kongar: (sersemleyerek) -Yahu sanki bir film kahramanına dönüştük, sanki film çekiliyor, sahi bizim Afrika savanında ne işimiz var, bu gerçek olamaz, bir saat önce Tele 1’de program yapıyordum şimdi Afrika’nın ortasında hep birlikte Demokratik Türkiye’yi kurduk bile… Daha dün Tarım Toplumu’ndaydım şimdi, olamaz, inanamıyorum…
İmamoğlu: (Kaftancıoğlu’nu silkeleyerek) -Yahu derdiniz ne, siteler çitalar gazeteciler dijital tröller bastık desteği sonunda ne güzel geldik işte… Hadi Balık Ayhan arkadaşım, hadi Kibariye abla, bir güzel çal, çitalar filler su aygırları ceylanlar bir güzel göbek atalım, oh oh….
Kaftancoğlu: (gözlerini açarak) -Ne Balık Ayhan’ı ne Kibariyesi, rüyada mısın, sayıklıyor musun, kafayı mı yedik. Burası savan değil…
Birinci gazeteci: -Arkadaşlar, (el çırpar) hop hop uyanın, arkadaşlar, gerçeği söyleyeyim, biz Afrika savanlarında değiliz, otobüsle safaride de değiliz, otobüste Balık Ayhan da yok… Gerçek şu, sizin bir baş danışman var, Murat Ongun diye .ik kafalı japon askeri bir oğlan var, Soner Yalçın’ın çömezi.. Sizin rahatlamanız soluklanmanız dinlenmeniz kendinize gelmeniz gündelik nevrotik gerilimden kurtulmanız için sizin için bir ‘metaverse’ evreni hazırladı… Şu anda hepiniz bir metaverse evreni içindesiniz. Sözcü, Cumhuriyet, Tele 1, Halk TV, bu metaverse evreni için çok çalıştı. Hepiniz sanal bir dünyada şu anda algılar manipüleler anketler istatistikler hayali coğrafyalar içindesiniz… Şu anda hepiniz bir metaverse alemindesiniz. Bastılar size gazı bastılar gazı, hepinizi şişirdiler sonunda Afrika Savanları’na sizi sürüklediler. Uyanın arkadaşlar, burası Afrika Serengetisi değil, hala Sözcü’de Halk TV’de hala İstanbul belediyesinde arıza yapan otobüsleri itiklemektesiniz… Hala PKK’lı sırtlanlar alayınızı canlı canlı porno yayın ekranlarda sizi düdüklemekte…
İmamoğlu: (Kendine gelerek) -Yani… Biz Afrika’da değil miyiz… Balık Ayhan gerçek değil mi.. Aman Allahım neler oluyor, bak şimdi korkmaya başladım, bu kadar yabani hayvan gerçek değil mi, hey, Demokrotik Kongar bizi buraya kim soktu, buradan nasıl çıkacağız, bu paleontolojik çağa bizi kim getirdi!
Birinci Gazeteci: -Efendim, çita gazetecileriniz ve Abdullah Gül’ünüz hepinizi sırtlanların .ötüne sokmuş, çıkmanız için, sırtlanların .ıçmasını bekleyeceksiniz…. Efendim ben sizi uyardım dinlemediniz hepinizin .ötünüze gassallar kaçmış, işiniz zor! Arkadaşlar inanmıyorsanız google’e girin sorun sırtlanlar çiftleştiğinde kilitlenir-kenetlenir bir daha çıkartmaz!
İkinci gazeteci: -Efendim, bu kadar iki yüzlü, bu kadar dalkavuk, bu kadar üç kağıtçı, bu kadar Fetösü PKK’sı etrafınızı sarmış, hayır, aslında siz istediniz. Artık bu metaverse evreninden kurtulmanız mümkün değil… Maalesef efendim, burada bu hayal sanal metaverse evreninde öleceksiniz, HDP yüzde on, artı CHP yüzde yirmi iki, topla eşittir iktidar, diye diye, gerçek su aygırları alayınızın leşlerini lime lime edecek!
İmamoğlu: (olup bitene inanmaz, kendini cimcikler) -Hadi Balık Ayhan arkadaşım, hadi vur darbukaya, bir dökelim, hop, uyandır bizi…
Birinci Gazeteci: -Efendim, Balık Ayhan diye biri yok, o darbukayı çalan Soner Yalçın, efendim, Kibariye sandığınız Yılmaz Özdil, sabahtan beri tempo tutturup yıkayıp yağlıyorlar, ama, hu hu uyanın artık, gerçek başka…
Kaftancıoğlu: -Bizim gassalları çağırın…. İmamoğlu ölüyor, yıkasınlar…
Gassal -Buyrun efendim…
Kaftancıoğlu: -Bizi, bu ülkenin umut dolu yarınlarını, bu ülkenin geleceği aydınları siyasileri, bilmeden anlamadan, metaverse evrenine almışlar, ve burada ölüyormuşuz, ve buradan çıkamıyormuşuz, bizi bu sanal alemden çıkartın ve lütfen sünni şafii alevi süleymancı ayrımı sakın yapmayın, hepimizi eşit yurttaşlar gibi yıkayıp gömün!
Gassal: -Efendim, burası sanal alem, biz sanal aleme giremeyiz, biz, ya canlı ya ölülerle iş yaparız…
Kaftancıoğlu: -O halde derhal yapın…
Gassal: Şu anda çok meşguluz efendim kelebek .ötlerine pamuk tıkmakla meşguluz…
Ayşenur Arslan (devreye girer): Gassal bey, doğru diyor, dün ben PKK’lı Hüda Kaya’yı canlı yayına çıkarttım, onlar gassal değil, şifi dedi… Devlet şifilere ayrımcılık yapıp dini hizmet vermiyormuş, bu yüzden PKK dağdan şifi gassal indirmiş..
Birinci Gazeteci: -Hanımefendi, ne şifisi, Ajda Pekkan’ın kedisinin adı mı? Şafi o şafi.. PKK’yı kurtarmak için yetmişbeş yıllık hayatında şafii kelimesini ağzınıza ilk defa alınca tabii şifi olur…
Ayşenur arslan: PKK’lı Hüda hanım söyledi, o gassallar şifii onlar terörist değil.. Aslında bu kadar telaş içinde unutmuşuz bir de şifi açılımı yapmalıymışız, Allah’tan PKK dağdan şifileri gönderdi…
Birinci Gazeteci: -Şifi şifi, ne şifisi, ağzına gassal sıçmış buldog suratlı kadın, PKK’lıları ekrana çıkarta çıkarta… Ağzının şifisi bozulmuş kadın! (Gazeteci dışarıyı gösterir) Gerçek dünya dışarda… (otobüsten dışarısını gösterir) -Bakın, sırtlanlar gerçek… Bakın bakın dışarıya… Sırtlanlar köpek cinsidir… Bakın bakın birbiriyle çiftleşmiş.. Bakın kelebekleri düzen bir sırtlan… Gerçek bu. Bir defa geçirdi mi artık aleti dışarı çıkartamaz! Bunun adı kilitlenmedir… Hem sizi öldürüyorlar hem kilitliyorlar hem de paranızı alıyorlar. Hey millet, sırtlanlar kötü dayamış, çözülmeleri mümkün değil! Öyle kilitlemişler ki bakın her birinizi şifi yapmışlar!
Emre Kongar: -Zaten bizim kelebeklerle bir Demokratik Türkiye kurulma ihtimali sıfır, ancak, bu kilitlenme sonucu kelebekler hamile kalırsa, CHP’liler yeni bir ırk peydah ederse.. Bekliyoruz, bakalım, Tele 1’de, Sözcü’de, Halk TV’de fena kitlemişler. Kelebeklerle sırtlanları şimdilik ayırırsak her iki taraf için de ölümcül olur, bu yüzden, hamile kalmalarını bekliyoruz!
Gassal: Endişeye mahal yok, doğmakta olan çocuğun adını Apotürk koyduk bile…
Kaftancıoğlu: Hayır hayır, DemirtaşTürk koyalım!
Emre Kongar: -Hayır hayır, o kadar emeği var, dedesinin adını, Abdullah Gül’den, Gültürk koyalım..
İmamoğlu: -Arkadaşlar, Meral hanımı unutmayalım, bu çocuğun doğacığını ta yıllar önce benim suratıma bakıp görmüştü… Bu çocuğun adını RABBİ YESİR koyuyoruz, konu kapanmıştır!
Livaneli: (Bu saate kadar hiç konuşmayan) -Arkadaşlar buldum buldum, bu çocuğun adını Çığ koyalım, çığ düşüyor ve İmamoğlu memleketi kurtarıyor!
İkinci Gazeteci: (seyirciye döner) -Sayın seyirciler bu arkadaşların eskilerin serap hülya yenilerin metaverse dediği bu alemden kurtulmalarına imkan yok! Çok kötü kenetlenmişler, çok kötü!
Karakterler öyle yakışıklı konuşturulmuş ki her birinin karakterine uygun, sanki okurken onların sesi geliyor, mimikleri gözümüzde canlanıyor, bir tiyatro oyunu okurken sahneyi görmek gibi, çok güzel; sağ ol abi.. ama sanat eseri olarak okurken güzel de, bunların gerçek olması, gerçekten de böyle karakterlerin olması, hiç hoş değil, bir imamoğli deyimiyle: üzülüyorum
“…..Küfürle güldürüyor diyen adamlar hayatında kimseyi güldürmemiştir.” Hasan Can Kaya, 4.Ocak.2022.
Buyur Hasan Can, sen de oku! Kamu ortalığında elalemin babasına saydırmadan da mizah olabiliyormuş bak. Muhtemelen pek para pul kazandırmayan, lakin onur haysiyet ve şahsiyet kaybettirmeyen, hatta kazandıran kıymetli, içi dolu mizah!
Gerçeklerle yüzleşecekler : )
Geçen gün Babacan’ın Dertlere Derman Lahmacun partisinin Zükkerberg’in Şeker’den mamül Pasta Evreninde bir parsa kaptığını görünce, “Darısı gerisinin başına,” demiştim içimden. Hepsi inşallah Pudra Şekeri Evrenine kapağı atar da Zükkerberg de üstlerinden anahtarı kilitleyip sonra da gelsin Zükker, gelsin Şugar…
Kalp kalbe karşı! Ve “kilitlenme” müthiş tespit. Şahane bir operet!
Genç kızlara sizi okumasını tavsiye ediyorum…çok erotik cümleleriniz var!!!Ne yapabiliriz??Sadece erkeklere mi tavsiye ediyim sizi?Kizlar bilgilenmesin mi?