(Muhalafet partileri iktidar yolunda aralarındaki bir kaç küçük pürüzü gidermek için son bir toplantı yaparlar…)
(Oyuncu kadrosu:
Babacan, Davutoğlu, Akşener, Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu, Nurcuların Meşveret Grubu…)
Filmin adı:
ALTI PARTİ TEK PARTİ
(Muhalif partiler sahnede İsa ve Havarileri tablosu gibi uzunca tek masa etrafında toplanırlar, en ortada Kılıçdaroğlu, sözü alır!)
Kılıçdaroğlu (açılışı yapar): -Arkadaşlar, hiç bir sorun kalmadı, iktidara geliyoruz… Ancak bir iki küçük pürüzü gidermek için…
Akşener: -Pürüzleri gidermek kolay, bütün pürüzlerden özür dileyin olsun bitsin Sayın Kılıçdaroğlu!
Kılıçdaroğlu: -Pürüzleri bir bilsek, özür dileyeceğiz, ama, pürüzü bulamıyoruz, arkadaşlar, hepimiz dümdüz en doğruyuz, inanın, hiç pürüzümüz yok… Hepimiz ballı lokmayız.. Peşin konuşayım, kim pürüz var diyorsa, o Tayyip’e çalışıyor… (eline cetvel alır) Bu saatten sonra ‘pürüz’ var diyeni bu dümdüz cetvelle kovuyoruz, tamam mı, bir zamanlar sınırlarımızı çizen bu cetvel, şimdi, aramızdaki pürüzleri çoktan giderdi!
Babacan: -Evet, iktidar cetvelimiz hazır, iktidara geldiğimiz ilk yirmi dört saatte, Fetö’nün hakim ve savcılarını hızla atıyoruz, deneyimli arkadaşlar, kim nerede en iyi onlar biliyor, gerisi süt kaymak…
Karamollaoğlu: -Arkadaşlar, acele etmeyelim, Fetöcüler sırasını savdı, şimdi, orijinal Saidi Nurcu grup Meşveretçiler’i iktidara taşıyacağız! Fetö nurculuğu bozdu, asıl nurcular bundan rahatsız, şimdi, orijinal Nurcu olan Meşveretçiler’i el birliğiyle… Nerede Saidi Nurcularla görüşsem, Fetö bizi rezil etti, oysa en hakiki nurcu biziz, değil mi, demokrat partili kardeşim!
Davutoğlu: -Bence de Fetöcü lafından millet tırsıyor arkadaşlar, o yüzden, ben de Meşveretçiler’e bir şans verilmesi tarafındayım… Taş atıp kolumuzu mu yoracağız, Meşveretçiler zaten şu anda görevlerinde bizden hareket bekliyor… Poliste yargıda her yerde canlanmışlar, şimdiden eski günlerdeki gibi ortalığı karıştırmaya dosyaları hazırlamaya başlamışlar…
Kılıçdaroğlu: -Kafam karıştı, arkadaş bir türlü öğrenemedim şunların şeceresini, yahu, Meşveretçilerle Fetöcüler arasındaki fark nedir. ‘(Kılıçdaroğlu sinirlenir) Oğlum, bak, yeni icat çıkartmayın!
Babacan: -Bak güzel kardeşim, asıl Nurcu, orijinal nurcu olanlar Meşveretçiler, Fetullah Gülen sonra çıktı, nurculuğu bozdu, oysa Meşveretçiler hakiki Saidi Nurcular, değil mi Gültekin Uysal bey. Arkadaşlar iktidar hakkı bu sefer Meşveretçiler’in, zaten, Fetö meşveretçilerin iktidarını gasp etmişti…
Kılıçdaroğlu: -Arkadaşlar, tamam, önce, kim kimdir, biri bana izah etsin, her kim kimse, onu destekleyelim…
Akşener: -İş yine size düşüyor Kılıçdaroğlu bey, bir ‘özür’le olmaz şimdi de ‘iftiraları temizleme’ kampanyası başlatmalıyız… Biz mesela partililerimizi Fetöcüler’in Fetöcü olmadığına çoktan inandırdık… Evet, birkaç Fetöcü çıkabilir ama meşveretçiler’in günahı ne?
Kılıçdaroğlu: -Biz de parti olarak PKK’nın da PKK’lı olmadığını partililerimize inandırdık… Ki, sizi Allah inandırsın, bugün ben, PKK’lı olan bir PKK’lı hiç görmedim… Halk TV, Tele 1 yayınlarımızı izliyorsunuz değil mi PKK’lılar bile artık PKK’lı olduğuna inanmıyor!
Babacan: -Sayın Kılıçdaroğlu’nun hakkını vermek lazım, CHP’nin bile Atatürkçü olmadığını millete .ike .ike kabul ettirdi… Hakkınızı yemeyelim Kılıçdaroğlu, en büyük başarı sizin, valla, hayran kaldım, verin elinizi öpeyim, sayın Kılıçdaroğlu, bu hiç olmayacak en imkansız şeyi nasıl başardınız?
Kılıçdaroğlu: -Çok zor olmadı, çünkü Atatürk de Atatürkçü değildi… Bu yüzden gerçek hakiki Atatürkçüler bugün Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın yanında…
Akşener: -Bana da Enver Altaylı’dan bilgiler geldi, aslında öldürülen Halil Falyalı da Halil Falyalı değilmiş, aslında, öldürülen Uğur Mumcu, Hablemitoğlu, değilmiş, onların yerine aslında inançlı dört dörtlük müslüman kardeşlerimiz Fetöcüler öldürülmüş.
Davutoğlu: -Arkadaşlar, sakin olun, Beyaz TV’de program yapmıyoruz, bir dakika… Bakın, CHP görevini tam yapamıyor, bir araya geliyoruz ama, ittifak’a oy verecekler hala bizi Atatürk düşmanı olarak lanse ediyor, işte bence asıl pürüz burası..
Babacan: -Davutoğlu’na hak veriyorum, çünkü Davutoğlu da Davutoğlu değil, Davutoğlu’na Davutoğlu demek büyük iftira.. Bu iftirayı temizlememiz şart… Davutoğlu bir zamanların başbakanı Davutoğlu ben de uzun zamanlar AKP’de bakanlık yapan Babacan değilim…
Kılıçdaroğlu: -Evet, aslında ben de Kılıçdaroğlu değilim, bu büyük bir pürüz, bilmem nasıl anlatacağız?
Babacan: -Çok kolay, parti olarak biz mesela üstünde Atatürk resmi olan seccadeler dağıttık… Bakın, Atatürk’ün Kabe’ye gittiğini hiç biriniz bilmiyorsunuz. Oysa Atatürk, I.Cihan Savaşı’nda Suriye’de savaşırken Kabe’ye gidip hacı olmuştu… CHP’liler yüz yıldır bu gerçeği Türk Milleti’nden gizledi…
Akşener: -O bilgi bizde de var, Enver Altaylı söylemişti bana, Taha Akyol şahidimdir, kendi ayaklarıyla gitmemiş, İnönü’nün sırtına binip havadan uçarak… Görenler var…
Karamollaoğlu: -Evet, CHP, Mustafa Kemal’e ‘Gazi’ Mustafa Kemal diyor, oysa, gerçek: Hacı Mustafa Kemal olmalı… Hacı Mustafa Kemal olursa valla bizimkiler kesin oy verir!
Davutoğlu: O hacı palavrası işini bize bırakın… Kılıçdaroğlu, geçen seçimde İyi Parti’ye yirmi vekil verdiniz, şimdi bize de yirmi vekil garantisi verin, söz, sizi de ‘hacı’ yapalım, partimizin önüne Hacı Kılıçdaroğlu, Hacı Atatürk heykelleri dikelim ikinci toplantımızı da Hacı Bayram Veli’de yapalım..
Kılıçdaroğlu: -Arkadaşlar, bir tedbir olarak, saldırıya uğradığı için Atatürk heykellerinin hepsini partiden kaldırttık, bakın, CHP binasında, parti müzesi vardı, Atatürk dönemi CHP bayrakları, rozetleri vardı, yeni gelen sağcı seçmenlerimiz saldırmasın diye müzeyi kaldırdık… Şu anda elimizde kuruluş dönemine ait heykel, rozet, bayrak kalmadı… Arkadaşlar Atatürk hac’dan dönünce parti binasında ‘pilav’ yemiş… Şimdi o pilav yenilen odayı hizmete açıyoruz, tarikatlara da açılıyoruz, adına da ‘ticani’ pilavı diyoruz, Kemal Pilavlıoğlu…
Karamollaoğlu: -Arkadaşlar bu hacı işini fazla kurcalamasak, rivayetler muhtelif, benim dedem, haccı tavaf ederken, bakmış önünden biri ağlayarak Kabe duvarını öpüyor, bilin bakalım kim, İsmet İnönü’ymüş.. Hayrola savaşın ortasında ne işin var Kabe’de demiş İnönü’ye… Atatürk gelemedi yerine beni gönderdi, demiş..
Kılıçdaroğlu: İlla bir çözüm buluruz, bakın, hacı işi tutmadı, o zaman, Uğur Dündar’ın heykelini parti binasının önüne koyabilirsiniz, o zaman kimse size bunlar Atatürkçü değil diyemez…
Davutoğlu: -Uğur Dündar haca gitti mi?
Kılıçdaroğlu: -Vakti zamanında İskenderun’daki ‘Soğukoluk’ keranesine gitmişti…
Babacan: -Uğur Dündar bey Soğukoluk kerhanesinde çok büyük işler yaptı, haca giden müslümanların önce Soğukoluk kerhanesine gidip ellerindeki parayı fahişelerin paralarıyla daha helaldir diye değiştirirken belgeselini çekmişti.. Sıcak para getireceğiz, evet ama, şimdi o sıcak para helal para olabilmesi için Uğur Dündar’a ihtiyacımız var, biz, paraları Uğur Dündar’a verelim o da Soğukoluk’ta değiştirip İngiliz’in sıcak parasını ‘helal’ para yapıversin! Bakın konuşa konuşa sıcak para pürüzünü nasıl çözdük?
Kılıçdaroğlu: -Doğru diyorsun, Halk TV’nin sermayesi de İngiliz’di.. Biz çoktan İngiliz kanalını helalinden Atatürkçü kanal yapıverdik, bakın, Babacan bey, Halk TV her akşam yayınlarını helalinden sizin partiden yapar, millete her akşam yutturulanların helal olduğuna inandırır…
Akşener: -Helal olsun arkadaşlar, bu meseleyi de çözdük, evet arkadaşlar, pürüz meselesi helalinden sona ermiştir, şimdi ‘İftiraları Temizleme’ işine geçelim..
Babacan: -Sayın Akşener, dedik ya, Fetö bile Fetöcü değil, iktidarın uydurması, Fetöcüler’i fetöcülükle suçlayıp karalama yapıyorlar!
Davutoğlu: -Arkadaşlar, büyük oyunu görmeliyiz, içinde yaşadığımız sınırsız evren bütün eksikleri gedikleri devranı içinde tamamlar. Fetö bir tur atıp devrini tamamladı, ama, Saidi Nursi dönmeye devam ediyor. Sanırım buraya kadar anlamışsınızdır. Şimdi, burada asıl üstünde durmamız gereken konu ‘devran’.. Bizler birbirimizin etrafında döndükçe iftiralar kendiliğinden temizlenir…
Kılıçdaroğlu: -Arkadaşlar, asıl büyük pürüz, hep ebedi muhalefette kalma bende bağımlılık yaptı, şimdi iktidar ucundan görününce huzursuz oluyorum, size de oluyor mu?
Davutoğlu: Bize yirmi vekil verin ‘huzursuzluğu’ giderelim, sınırsız evren de huzursuz, bakın iklim değişiklikleri, ne diyor bize, iklim bile değişiyor, dünya değişiyor, kainat değişiyor…
Kılıçdaroğlu: -Yirmi milletvekili çok fazla olur, geçen Akşener’e verdik, hepsi yeni gelin gibi ağladı sızladı… En iyisi üstünde CHP vekillerinin resimleri olan yirmi tişört verelim! Bir test edelim, seçmenimiz tişörtleri beğenirse, bu sefer hakikisini, bir kına gecesi yapar, ‘yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar’ türküsünü topluca söyler, kayınbabası Atatürk’ü de hacı yapar veririz!
Davutoğlu: -Evet, olabilir, arkadaşlar, devran’ı anladınız ise şimdi ‘toplum’a geçelim, aslında ‘toplum’ diye bir şey yoktur, ‘sürü’ vardır, bu tişört fikri hoşuma gitti, bizim İŞİDCİ seçmenimize CHP’li vekillerin tişörtlerini giydirirsek… Zaten büyük pürüz ‘kimlik’ sorunu değil mi? Tüm dünyada insanlar kimliklerini giydikleri tişörtlerle göstermiyorlar mı? Bu kimlik sorunu çok büyüdü arkadaşlar, düşünün, dünyayı var eden ‘güneş’i bile, Çinliler yapay güneş yapıp devre dışı bırakacak, o halde, kimlik değişimi Çin’de bile olsa…
Babacan: -Sayın Kılıçdaroğlu, çocuk değiliz, kandıramazsınız, vekil resimli tişörtten fazlasını istiyoruz, ilk Bakanlar Kurulu’nun on üyesi kesin bizden olmalı, atasözüdür, derviş dervişin arkasına sırayla geçer, şimdi sıra bizde, yoksa, ittifakta yokuz!
Kılıçdaroğlu: -CHP’li vekillerin hepsi mi yoksa Genel Kurulu Üyeleri mi sıraya geçecek…
Babacan: -Bir kere hac yoluna çıkmışız sayın Kılıçdaroğlu, yol uzun, geceler bitmez, illa birbirinin arkasına geçe geçe….
Kılıçdaroğlu: -Sıkma canını, bizde lubunya çok, maşallah senin yardımcın da hem casus hem lubunya çıkmış, tamam, okey, bakanlık amblemli tişörtler yapar giydiririz, mesela, Maliye Bakanı için dolar resimli tişört, Bayındır bakanı için grayder resimli tişört, mesela, Turizm Bakanlığı için Antalya görselli tişört… Hepsi hazır arkadaşlar, tişörtlerle kimlik ve pürüz sorununu da çözmüş olduk, hadi dağılıyoruz!
Akşener: Beni unuttunuz Kılıçdaroğlu!
Karamollaoğlu: -Meral hanım, sizin emeklerinizi nasıl unuturuz, siz de Keloğlan İmamoğlu’na Rabbi Yesir tişörtü giydirmişsiniz, bakın ne güzel yakışmıştı…
Kılıçdaroğlu: -Sayın Akşener, sana da meclis-parlamento resimli bir tşört veririz… (Kılıçdaroğlu’nun kulağına yardımcısı: -Efendim, acil bir konu, partiye aldığımız HDP’liler partideki bütün tişörtleri çalmış kaçırmışlar….) Şimdi arkadaşlar, bizim tişörtler, eskide kaldı. Yeni tişört basmalıyız, üstünde şöyle,’sıcak para’ olan bir tişört, Sayın Babacan’a…Akşener hanım size üstünde Nato amblemi olan bir tişört… Davutoğlu bey, size, Suriye’de Işid tarafından kafası kesilen yüzbinlerce çocuğun nişanesi olarak…
Akşener: (Akşener’in yardımcısı kulağına fısıldar: Efendim, bizimkiler Halil Falyalı, Enver Altaylı, Mehmet Ağar’ın tişörtlerini çoktan basmış….) -Arkadaşlar, bir dinleyin yahu… Yahu Hacı’dan Lubunya’ya nasıl geldik.. Bakın, artık, dünya hızla değiştiği için, fikirler moda anında değiştiği için… Şunu diyorum, artık sahaya çıkan takımların forma giymesi gerekmiyor…
Kılıçdaroğlu: -Olur mu sayın Akşener, her takımın forması olur, kimlik olmadan siyaset olmaz!
Meral Akşener: -Ah benim Zygmunt Bauman gibi bir sosyoloğu okumamış cahil ittifak kardeşim, akışkan çağda yaşıyoruz, her insan her gün kimlik değiştiriyor, kimlikler saniye içinde değişiyor, katı kimlikler çağı yok artık, çok ayıp sayın Kılıçdaroğlu, çağımızdan habersiz yaşıyorsunuz, senin gibi cahile ancak şöyle anlatabilirim, sahaya çıkan takım kimliğini 90 dakika içinde çoktan değiştirdiği için, o takım aslında sahaya çıkan o takım değil…
Karamollaoğlu: -Taha Akyol mu anlattı bunları size…
Davutoğlu: -Taha Akyol bilmez, Adnan hocacılardan öğrenmiştir, hem İslamcı hem .ötçü, her kimlik anında ve hızla değişiyor….
Akşener: -Sözümü kesmeyin Davutoğlu, yani, artık sahaya çıkan takım forma giymeyecek, artık, sadece tribünler forma giyecek… Biz, milliyetçi Atatürkçü formalarımızı tribünlere dağıttık… Sahadaki bizler sizler için forma şartını kaldırıyoruz, çünkü, her an takım değiştirebiliriz, bugünden tek bir forma giyip kendimizi bir takıma bağlamayalım..
Babacan: -Akşener doğru diyor, AKP gibi, hızla duruma göre kimlik değiştiriyor, tarikatlar da öyle hem rüyalarında Allah’la görüşüyorlar ama gündüzleri oğlancılık yapıyorlar, aslında bütün kimliklerin iç içe geçtiği bir çağ…
Kılıçdaroğlu: -İnanılmaz bir siyaset felsefesi, alkışlıyorum sizi Akşener hanım, bu olağanüstü çok güzel bir fikir, bizim aklımıza niye gelmedi, ben de diyorum bizim parti Atatürkçü doluyken birden lubunyalarla niye doldu, eh, bizim de artık CHP kimliğine ihtiyacımız yok… Evet arkadaşlar tribünler Atatürk tişörtü giysin, kafi.. 90 dakika iki saat demektir. Doksan dakikada gol kimin kalesine girer artık nasip! Hacı işini de ciddiye alalım arkadaşlar Galatasaray Hacı’yı getirip şampiyon olmadı mı? İki saatte partiler ikibin defa fikir kimlik değiştirebilir, yepyeni oyuncular denemeliyiz. Arkadaşlar ay’ın bulutlar içinden hızla geçtiğini görmüyor musunuz, ay, önce hilal oluyor sonra kimlik değiştirip dolunay oluyor, önce bu taraftaydı sonra karşı dağların arkasına geçiyor… Hangi derviş hangi dervişin arkasında kim bilebilir, Allahüekber!
Kılıçdaroğlu’nun Yardımcısı: -Efendim, Kandil’de hilal görünmüş orucu açmışlar!
Babacan: -Arkadaşlar, biraz bekleyelim, Kandil’de hilal görünmüşse bir saatimiz var, İmralı’da hilalin görünmesini bekleyelim..
Kılıçdaroğlu: -Arkadaşlar ‘hilalin’ İmralı’dan görünmesi de kafi değil, hilal’in Silivri’den de görünmesi şart… İftarlıklar hazır mı?
(Kılıçdaroğlu’nun yardımcısı kulağına): -Başkanım, Türk Bayrağı baskılı pastırmalar sucuklar hazır, pideciler, ortasına çörek otuyla susamla Atatürk resmedilmiş göbekli pideler hazırlamış…
Babacan: -İftar sofrasında Türk Bayrağı mı dediniz, ooo çok abarttınız ama, kimlikler hızla değişiyor, evet, bu fikre katılıyoruz, ne yersek kimden yersek, kimlikler ona göre de değişiyor, bunu da anladım, ama iftar sofrasında susamlı Atatürk resimli pide nedir arkadaş?
Kılıçdaroğlu: -Yooo o kadar da değil sayın Babacan… Ucundan bir kopartın pidenin, çok leziz, bakın, susamlı Türk Bayrağı…. Valla bizim Halk TV, Tele 1’deki lubunyalar çok seviyor bu pideyi!
Babacan: -Sayın Kılıçdaroğlu, acele etmesek, yani CHP’yle ittifak tamam da, arkadaş, susamlı Atatürk pidesiyle oruç açacağım hiç aklıma gelmemişti, hayat kimlikler hızla değişiyor da bu kadarına da alışık değilim, yahu, hiç değilse benim önüme susamlı Uğur Dündar pidesi koysanız…
Akşener: -Bence halkımıza İmamoğlu pideleri dağıtalım… Valla İmamoğlu olmadan ben iktidar orucunu açmam, şurdan şuraya iki adım atmam, adam, bizim partinin borçlarını ödedi… Üstelik İmamoğlu’nun yüzünde Rabbi Yesir var..
Davutoğlu: -İmamoğlu’nun yüzündeki Rabbi Yesir’i pideciler susamla mı çörek otuyula mı yazmış…
Akşener: -Allah yazmış Allah, kudretten alnına yazılmış, arkadaşlar, ramazan sofrasına bismillah deyip Rabbi Yesir hurmalarıyla oturmalıyız… Bakın şu keloğlan İmamoğlu’nun hurma hurma gözlerine burnuna, insana mutluluk huzur geliyor… Arkadaşlar bu hurmaları kim yerse aklına vallahi İkinci Atatürk geliyor!
Babacan: -Arkadaşlar, aslında Atatürk de Atatürk değilmiş.. İngilizler bir adam yakalamış kellesini kopartıp yerine Atatürk’ü takmışlar.. Sakın şaşırmayın… Atatürk’ün bir tane ‘okul’ fotoğrafı var mı, yok, yine yok, çünkü, okul fotoğraflarındaki adam Atatürk değil.. Asıl Atatürk Keloğlan İmamoğlu’nun dedesiymiş…
Akşener: -Bu bilgi bana da geldi, aslında Fetullah Hocam da Fetö değil, İngilizler onu da ele geçirip Fetö kafası takmışlar… Aslında asıl Atatürk Fetullah Hoca’nın dedesiymiş…
Kılıçdaroğlu: -Bana da aynı bilgiler geldi, aslında Apo da Apo değilmiş, Seyit Rıza da Seyit Rıza değilmiş. Seyid Rıza aslında Allah memleket yolunda vatansever bir kahramanmış, İngilizler yakalayıp kafasını değiştirmiş… Aslında Abdullah Öcalan’ın dedesi Atatürk’ün yakın silah arkadaşıymış…
Davutoğlu: -Bizim açılım döneminde de Bülent Arınç Apo’ya namaz kıldırtmıştı, valla bu sıkı palavrayı herkes yer!
Babacan: -Evet arkadaşlar bu mübarek iftar sofrasında iktidar yolunda aramızdaki bütün pürüzler giderildi…
Davutoğlu: -Bitmedi, durun, bir dakika, aslında Türkiye de Türkiye değil arkadaşlar, İngilizler Osmanlı’yı yakalayıp kafasını kesip Türkiye yapmışlar…
Karamollaoğlu: -Benim de öyle bir duyumum var, Atatürk cumhuriyeti kurunca, İngilizler bakmış olacak gibi değil, Hindistan’ı Bangladeş’i Pakistan’ı kesip oradaki tarikatlar ve yoksulluk ve cehaletten yeni bir Türkiye yapmışlar…
Kılıçdaroğlu: -Olsun, zararı yok, tarihi pürüzleri tarihçilere bırakalım arkadaşlar, bu eften püften pürüzleri gidermek için de, hepiniz sofraya odaklanın, bakın, dolmalar, pideler, pastırma, sucuk, çörek otlu Türk Bayrakları susamlı Atatürk pideleri… Arkadaşlar, yemeğe odaklanan her insan gelmiş geçmiş herşeyi ve bütün acıları ve bütün ihanetleri unutur, arkadaşlar, asıl mucize sofra’dır, sofranız bereketliyse ihaneti casusları herşeyi unutursunuz!
Meral Akşener: -Durun arkadaşlar, bu mübarek sofrada, dua okumadan, orucu açmayalım…
Babacan: -Duayı kim okuyacak?
Meral Akşener: -Duacımız hazır, Keloğlum, İmamoğlum’un hediyesi, İngiliz elçisi telefonda, şimdi, iftar duasını okuyor, açıyorum sesini!
İngiliz Elçisi telefondan duasını yapar: ‘Hamdolsun Allah’a hamd olsun bizi bir araya getiren Allah dostlarına… Hamd olsun binlerce Vahdettin yetiştiren Anadolu’nun münbit tarikat topraklarına. Hamd olsun sizleri yedirip içirenlere! Hamd olsun alayınızı bir araya toplayan Sözcü, Cumhuriyet, Halk TV, Tele 1 yazar ve sahiplerine. Hamd olsun ingiliz rızkıyla-fonuyla orucumuzu fonlanmış bağımsız medyamıza.. Allah’ım sana inandım senin için oruç tuttum… Hamd olsun bütün kainatı kaplayan İngiliz imparatorluğu ve sermayesine…. Hadi bismillah!
Kılıçdaroğlu: Sayın İngiliz centilmen bey, duayı çok kısa tuttunuz, biraz daha uzatsaydınız..
İngiliz elçi: -Şimdi buradan saraydaki iftara geçiyorum, oraya da dua ve peşinden rahmet okuyacağım..
Akşener: -Bizi satmıyorsun değil mi?
İngiliz Elçi: -Hayır hayır, size kurban olurum, malum Kırım Savaşı kapıda, biliyorsunuz, Osmanlı’nın çöküşü borçlarıyla borçları Kırım Savaşı’yla başlamıştı, sahura kalmadan Tayyip’i Rusya’nın karşısına dikmek zorundayız, olmadı, sizler Allah’a hamdolsun, alayınız cepte keklik!
Davutoğlu: -Sayın elçi, keklik dediniz de…. ‘Keklik pilavı’ bilir misiniz?
Elçi: -Bilmez miyim, önce pilavı yapacak sonra keklikleri haşlayacak ve kuzinenin sobasına atacak bir güzel bekleyeceksin…. Onlar bir güzel kızaracaklar… Kekik lavanta… Mis gibi…
Bu kadar uzun yapmışsınız doğrusu 5 satırdan sonra yoruldum okumadim neyi savindiginizuda anlamadim
Yazınızı okurken Hüseyin Nihal Atsız’ın “Z Vitamini, Dalkavuklar Gecesi” romanını okuyor gibi oldum.
devitoğlu ve bebecan zaten belli.. siyasal islamcı.. akşener natocu..
y-chp ? en acınası o ki kemalizm ile alakasız. seçmenini evirme derdinde !!!
ulan benim değerli oyumu asla alamazsınız ! zafer partisi, veya doğru parti daha samimi geliyor.
”muhalefet” görüşüyor ama değişen ne! yeni bir kemal derviş vakasıyla karşı karşıyayız. ekonomik bakanlığı yapmış zatı muhteremin şimdiki ekonomik sorunların bizati sorumlusu değil mi ki ondan medet umuyorlar? ve azıcık zihinleri karıştırırsak o masada oturan asrın dışişleri bakanı ‘biji serok ahmet’ bu ülkeye daha ne yapabilir ki?Sivas katlimanın sorumluları unutuldu mu ki?nerden bakarsan bak ”eğri cetvelden düz çizgi çıkmaz”
Nihat Genç de olmasa adam gibi yazacak,kureselcilerden maaş almayan kalmamış .Teşekkürler sayın Genç.
küreselci kanat.aynı sofrada.
ülke elden gidiyor değil, Gitti.