Nihat Genç yazdı…
BİR
‘Hiç bir kralın-diktatörün parası kendisinden uzun yaşayamadı’ (Nihat Genç)
‘Ortodoks/siyasi islamcılar inşa ettikleri sarayların ENKAZLARI olduğunu göremeyecek kadar yağma ve talanın şehveti içindeler’ (Nihat Genç).
‘Uygarlığın (beton, çelik, cam, AVM, köprü, vb.) binaları içinde büyüdükçe/inşa ettikçe/yaşadıkça yükseldiklerini sandılar, hatta, o vahşi binalar içinde vahşileştiklerini göremeyecek kadar UÇTULAR’ (Nihat Genç)
‘Ekranlar dergahları gibi çenehanelerine dönüşüverdi, bir de entelleri vardı bunların, akıllarınca hatta küstahca bilmişlikle kuşlara dahi uçmayı öğretecek kadar liberal hainlerle aynı ahırlarda büyümüş sığırlar!’ (Nihat Genç)
‘Ve her çağdan yeni bir çağa ya (duyuni umumiye) borç içinde ya da vatanlarını satarak girenlerin adıdır: siyasi islamcı’ (Nihat Genç).
İKİ
Bugün çok büyük ekonomik krizle ülke tepetaklak, ve, bakın Karar Gazetesi nasıl bir yazı yayınlıyor: Atatürkçülük’ün Sivil Hali, başlığıyla. Atatürkçüler CHP’den topyekün kazınıp temizlendiği halde ve ekranlarda-gazetelerde HDP’nin kucağına oturmamış Atatürkçü(?) kalmadığı halde, yazar, ülkede en büyük tehlike olarak yine de büyüyen sivil Atatürkçülüğü gösteriyor ve yandaşlarını çok acil şekillde uyarıyor ikaz ediyor… Çünkü bu sivil Atatürkçülük Kürt açılımına hiçte sıcak bakmıyormuş ve memleket için en büyük bir tehlikeymiş.
Nerede yazıyor, Karar Gazetesi’nde, ne zaman yazıyor, ekonomik krizin patladığı günlerde!
Pek tabii ne alaka diyeceksiniz, iktidarın ve muhalefetin bitmeyen düşmanı ortak düşmanı her çağda düşmanı her şekilde düşmanı ‘toprak bütünlüğünden’ ve Cumhuriyet’ten ve Anayasa’nın girişinden taviz vermeyen Cumhuriyetçiler’dir…
Muhalefet’ten kovulan Cumhuriyetçiler!
ÜÇ
Tansu Çiller iktidarında büyük bir ekonomik kriz patladı ve o yıllarda da çok sert yazılar yazıyordum, şimdinin Sözcü yazarı Memduh Bayraktaroğlu, o yıllarda Tansu’nun TV’sinde konuşuyordu, ve bana karşı, arkasını hangi kabadayılara dayamış bilinmez ekrandan bize karşı aleni açık mafyatik tehditlerde bulunuyordu. Aklınca bizi yıldırmak korkutmak için!
O mübarek, bugün Atatürkçü olmuş… Bilen var bilmeyen var unutmuş olan olur, bir hatırlatayım dedim, ekonomik krize karşı yazıyoruz diye bize kimler ölüm tehditleri savurmuş ve o günün Tansucuları bugün neredeler diye!
Yani bugün mangalda kül bırakmayanlar da bekleyin ve görün bir kaç ay sonra soluğu nerede alacaklar?
HDP’nin kucağına oturmuş yumuşak başlı rakıcı balocular için neden her dönemin en kullanışlı maske/kamufle/gizlenme/örtünme/saklanma paravanı hala Atatürk posteri, bir bileniniz var mı ya da aynı gazetede midesi bulanan karşı çıkan tek bir Atatürkçü var mı?
DÖRT
Dünyaca ünlü 1984 kitabının yazarı George Orwell İspanya İç Savaşı’na katılır ve çıplak gerçek gözlemleri hala okuyanları ürkütür. Kralcılar Cumhuriyetçiler’in elinden iktidarı almıştır ve yüzbinlerin öleceği kanlı katliamlarla dolu iç savaş başlamıştır. Ve Franco, Cumhuriyetçiler’i kilise ve köylüler ve halk gözünde bitirmek için Cumhuriyetçiler’in Stalin’den silah yardımı aldığı kozunu oynar ve başarır.
Kısa keselim, başka yöne geçelim, Orwell, özgürlük için savaşmaya geldiği iç savaşın ortasında kendine bir soru sorar, bir tarafta diktatör Franco, diğer tarafta, Stalin, hangisi hangisinden daha özgürlükçü?
İşte bu sorusu yüzünden Orwell, soğuk savaş yıllarında komünist partiler tarafından aforoz edilir ve eserleri mahkum edilir!
İki gün önce, ülkemizdeki Stalinciler ekonomik krizi protesto etmek için sokağa çıkınca, Orwell’in ikilemi aklıma geldi, şimdi, bir Cumhuriyetçi olarak ben vahşi bir diktatörlüğe karşı Stalincilerle bir daha yeniden yan yana gelebilir miyim, diye. Üstelik Stalin Rusya’nın toprak bütünlüğünden taviz vermemek için çok büyük soykırımlara varan katliamlar yaptı. Oysa bugünkü Stalinciler konu Türkiye olunca ‘açılım’dan yanalar ve hepsi PKK’lılarla aynı mevzide topraklarımızı aralarında üleştirmişler bile!
Siyasi ahlak için yüzlerine vurulacak daha çok sorularımız var!
BEŞ
Orwell, deyince ve konumuz da ‘faiz’ olunca, aklıma solun nazilere destek verdi diye aforoz ettiği dünyaca ünlü şair Ezra Pound geldi.
Ezra Pound gençliğimizin mitlerindendir, çağımızın en büyük şairlerindendir ve ama, kafayı ‘tefecilik’e takmıştır. Şiir eleştirileri kültür sanat yazılarında dahi tefeciliğe karşı çıkmadan rahat edemez. Bütün hayatını tefecilik karşıtlığıyla riske etmiş hatta vatanından kaçmış bütün dünyaya arkasına dönmüştür!
Ezra Pound, tefecilik’e karşı kamucu programları (korporatizm) savunan Mussolini’ye sığınmıştır. Çünkü uygarlığı mahveden tefecilerdir ve kurtulmanın tek yolu kamucu politikalardır. Ve hatta faize karşı olduğu için İslam Peygamberine övgüler düzmediği yazısı yok gibidir.
Ve savaş sonrası Amerika’da idamla dahi yargılanır ve delilik raporuyla yırtar ve ama sonra yine İtalya’ya gelir ve kamucu politikalarından asla taviz vermeden sanat kültür şiir yazmayı sürdürür!
Yani Ezra Pound ismi geniş kitlelerce faşist ve nazi olarak damgalanmıştır ve bu yüzden Ezra Pound’un ismi kitapları şöhreti sansürlenmiş yasaklanmış yani bir şekilde uygar dünyadan kovulmuştur!
Siyasi sonuçları olarak bugün hiç kimse bizler dahi Ezra Pound’u savunmamız asla mümkün değildir. Ve kamucu politikaları savunurken devletin ya da diktatörün mutlak şekilde kontrolüne girmiş kamucu politikalardan asla bahsetmeyiz, mesela, karma ekonomi der yumuşatırız. Yani, halkın seçimi ve iradesiyle gelmiş meclisin planlı ekonomisinden söz ederiz, yani, milli ekonomiyi konuşurken arkamızda Nazizm ve Faşizm gibi iki büyük felaket bıraktık, ayarı ölçüyü dengeyi asla elden bırakmamak lazım deriz ve Atatürk dönemini örnek gösteririz!
Çünkü, liberallere karşı kamucu programlar ve planlı ekonomi diye bir cümle kursanız hala sizi faşist ve nazi olmakta suçlarlar…
Özgür bir kafanız olsun tufaya gelmeyin, liberaller, sizi doların şirketlerin havasız ve basık ortamında çaresiz bırakmak için faşist ve nazi suçlamalarını elden hiç bırakmazlar!
Halkın geçimi ve sigortası ve günlük yiyeceğinin garantisi olacak en temel ihtiyaçları tabii ki kamu eliyle düzenlenecek ve halkla bölüşen kooperatiflerle çok genişçe şirketlerin yerini alacak..
Bakıyorum gençlere, kendilerine faşist nazi suçlaması ithami yapılır korkusuyla ülkenin en değerli ve vazgeçilmez madenlerini ve ürünlerini şirketlere peşkeş çekiyor, zaten sıcak paranın güçleriyle iktidara gelmiş AKP’nin karşısına yine sıcak paranın dizayn ettiği muhalefetle karşı çıkacak kadar siyasetten ve tarihten ve ekonomiden bihaber zavallılar!
Kendinize güvenin kendinize gelin, karma ve planlı ekonomiden başka çıkış yoktur, sırf, liberaller sizi suçlayacak diye halkın devlet ve şirketler karşısındaki tek gücü kooperatiflerin eski günlerdeki gibi büyütülmesi milli dayanışma milli seferberlik idealinden vazgeçmeyin!
ALTI
Sokağa çıkalım çağrısına, baktım, Kaftancıoğlu katılmamış Mahmut Tanal katılmamış CHP katılmamış..
Bir ekonomik kriz var ve halk perişan, hayrola, Kaftancıoğlu’ndan sokağa çıkalım çağrısı neden gelmedi, CHP’den neden gelmedi, ota boka atlayan Mahmut Tanal’dan neden gelmedi. Davutoğlu’nun Babacan’ın ise sokağa çıkmaya .ötü zaten hiç yemez. Fetö her zamanki gibi arka planda kalır ve tek bir üyesini sokağa çıkartmaz, ama ortalığı ayağa kaldırmak için velveleye vermeyi çok iyi örgütlenmiş çok iyi bilirler!
Kabul edersiniz ki yakayı ele vermemek istiyorlar, sokağa çıkanlar HDP, CHP ya da Fetö üyesi çıkarsa zor da kalırlar, korku ve temkin içindeler, ancak, sokağa çıkmak için de can atıp fişfişliyor harlıyorlar!
Sokak için saati ve zamanı bekliyorlar, ne zaman ki kendi partileri seçimi kaybeder işte o zaman varlarını yoklarını riske edip kitleleri sokağa çağırırlar…
Yani Türkiye’nin korkusu kaos kabus seçim sonrasına hazırlanıyor ve sokakta kimleri harekete geçirecekleri kimleri odun niyetine kullanacakları bugünden herkesin malumu!
Oysa siyasi ve sosyal hareketler sıcağı sıcağına siyaseti şekiller, soğuduktan sonra atı alan Üsküdar’ı geçer, mesela, CHP en hararetli anında gezi’den korktu geri çekildi ve masum Gezi de günler geçip soğudukça istihbarat ve karanlık güçlerin kontrolüne giriverdi.
Yani pek yakında sokağı alevlendirmek için ‘odun’ ve ‘ateş’ arayacaklar, kim, HDP ve Fetöcü ve sıcak paracılar!
Bir yazar olarak benim için halkın kutsallığı devletten önce gelir, tabii ki, siyasi sosyal varlığımız ve haklarımız için sokağa çıkmalıyız, ancak, bugün itibariyle, milli olanı hiç bir ekranda göremiyoruz, milli politikaları hiç kimse seslendirmiyor, aksine, milli olanı muhalif partiler kazıyıp kovmuş, insan soruyor, temsil edilmediğin yerde ne adına kim adına bağıracaksın. Türk Ordusu tasfiye edilirken 250’ye yakın sokak eylemine o muhalif kadrolardan tek kişi gelmemiş…
Tüsiad adına mı, sıcak paracılar adına mı, Davutoğlu adına mı, Fox TV Halk TV adına mı sokağa çıkacaksın, yoksa, Türk Ordusu tasfiye edilirken yiyin birbirinizi diyenler adına mı? Bu soruları kendinize sormaya başlayın. Ekranların ve siyasetin yani sahnenin hiç bir yerinde milli olana yer hak kişilik verip adam yerine koymamışlar, ve bir diktatörlükten kurtulmak için can atan sen, şimdi o sokakta TÜSİAD’ın ve sıcak paracıların solcuları liberalleri ortasında Allah aşkına ne arıyorsun, diyemeden, yine yanacak yakılacaksın!
Bu dilemmayı çözmek zordur, ancak kişiliğimi inşa ettiğim değerleri de asla inkar edemem, yani, hiç bir güç TÜSİAD ve HDP ve liberaller ve Fetö ve Nato ve sıcak paracılarla beni hiç bir yerde yanyana getiremez!
Sokağın da zaten aradığı biz değiliz, onlar yakmak için sosyal medyadan kullanışlı odun ateşi arıyor!
Zaten sokağı da ateşleyecek olanlar bugünden muhalif siyaseti dizayn edenler ve ‘bizi’ bir ulus bir millet yani bizi bir ‘insan’ yerine koymayanlar tarafından….
Odun ateşi sadece ateştir, kibritle çırayla benzinle yanar, oysa, insan yaratıcı bir ateştir, vücudumuzda da ateş var…
Odun da ateş insanın içinde de ateş ama aynı ateş değildir, odun ateşini odunu taşıyan odunun parasını veren her yerde yakar, malikanesinde yakar, şöminesinde yakar, borsasında yakar, dolarıyla yakar, yani biz kimsenin ‘odun ateşi’ değiliz.
İnsan ateşi, yaratıcı ateştir, insan ateşi güzellikle, ruhla, müzikle, şiirle, akılla, erdem ve onurla ve vefayla ve insan olmanın ve bağımsız olmanın farkındalığıyla yanar!
İnsanı yakan ateş insan olmanın güzelliklerinin ateşidir, biz önce, kendimizi ısıtacak yüksek bir dayanışma, önce bağımsızlık diye bir manifesto bir iddia istiyoruz, ortalıkta yok, önce kamu politikalarını diye bir şey talep ediyoruz, ortalıkta yok, toprak bütünlüğü diyoruz ortalıkta yok, türkülerimiz yok, milli tarihimiz yok, kültürümüz yok, ve ama muhalefet (Sözcüsü, Cumhuriyet’i Halk TV’si.. ) sana şunu emrediyor, seni sen yapan bu insani ateşlerin hepsini bir yana bırak ve bizim için odun ateşi oluver, yok öyle yağma.
İmamoğlu, Kaftancıoğlu, Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu ve HDP ve Seyyid Rıza’nın heykeline çiçek koyulsun ve Fetöcüler’den özür dilensin diye mi bu karanlık güçlerin odun ateşi olacağım!
Açılım açılım diye hendeklerde de yaktılar o kadar ateş, ne oldu, binlerce gencecik çocuk odun niyetine yaktırıldı, keyifleri bozuldu mu, hayır, yine ateş, yeniden odun istiyorlar, açılımlar’ı ve ülkeyi yakmak için!
Odun ateşi biter, odunu yakarlar ve odun yok olur, oysa, aşk ateşi bitmez, aşk ateşiyle iddialarımız umutlarımız geleceğimiz çocuklarımız onların da aşkıyla yeni heyecanlar doğacak, oysa, bizi ‘odun’ yerine koyanlar, 12 eylül öncesinde de her kriz döneminde de bizi ‘odun’ ateşi gibi yaktılar, onlar dövizlerle şöminelerinde ısındılar ve vatanseverler ya hapishanelerde ya işkencelerle öldürüldüler!
Oysa benim insan ateşim duygularım coşkum heyecanlarım ancak bağımsızlık adına yola çıkar!
PKK’nın Kandil’deki ateşine TÜSİAD’ın şömineleri libarellerin Cihangir’deki viskilerine kurban köle olmak için hiç değil!
Yani kardeşlerim, insan olarak içimde güzellikler duygular heyecanlar yaratan yaratıcı bir ateşimiz var, bu ateşi, HDP’nin TÜSİAD’ın rakıcı balocu işbirlikçi liberalleşen Atatürkçüler daha iyi ısınsın diye ODUN niyetine kendimi satmayacağım!
Kendi insan ateşimi, ülkemin bağımsızlığı, halkımın onuru ve kardeşliği gibi, daha büyük idealler için büyüteceğim, ve insan ateşi taşıyan ve her dönem odun niyetine kullanılan genç kardeşlerimi uyaracağım, diktatör iktidara karşı öfkemizi HDP ve TÜSİAD’a ve Atatürk’ü partilerinden kovanlara karşı peşkeş çekmeyeceğim, çünkü, insan olmadan bağımsızlık olmaz!
YEDİ
Geçen kahvede oturuyordum, kırk yaşlarında biri yanıma geldi ve konuşmak ve sorular sormak istediğini söyledi, ki, siyaseti bilen bir kişi olduğunu anladım, laf lafı açtı, ve ben milli mücadeleden bahsettim, tam o sırada, adam, bana, onlar yahudi, dedi, ne diyorsun lan, benim yanımda böyle bir laf edemezsin, bir daha yanıma uğrama ve selam verme, deyip kalktım.
Anladım ki birileri Sebatay mason ayaklarına milletin kafasını .ikmiş…Milli mücadele kahramanlarıyla sebataylar aynı cümle içinde nasıl kullanılır anlamak mümkün değil, birileri kafaları allak bullak etmiş, beyinleri bilgileri kirletmiş. Aslında çok ayrı ve uzun ayrıntılı bir yazı yazmak istiyordum, eve geldiğimde, bir okuyucunun uyarı ve hassasiyet dolu şu mektubunu buldum, güzel özetlemiş!
‘Merhabalar Nihat Bey,
Öncelikle nasılsınız?
Yakın zamanda izlediğim bir videonuzda kalbim kırık demiştiniz.. umarım iyisinizdir.
Ve yüreğinize ve emeğinize sağlık.
Nihat Bey, benim sorum şu; okudunuz mu bilmem ama Soner YALÇIN’ın yazdığı Efendi I-II kitaplarının içeriğinde geçen Sebataylar hakkında.
Bu kitaplarda anlatılan insanlar Atatürk’ün ilköğretim öğretmeni Şemsi “Efendi” den tutun da validemiz Zübeyde Hanım’ın geldiği soy, eşi Latife Hanım ve ailesi, yakın arkadaşlarından bir sürü insanın bu Sebatay denilen dönmelerden olduğunu iddia etmiyor ama bir sıralama şeklinde yazmış.
Ben Kaynak Yayınları’ndan Atatürk’ün Bütün Eserleri külliyatını okuyorum hem Atamı ve hem de o dönemleri anlayabilmek için ama bu Soner Bey’in kitapları beni şaşırttı.
Kim bu adamlar?
Nasıl böyle etken ve aktif olabiliyorlar?
Atatürk’ün bu insanlardan haberinin olmadığını da sanmıyorum ki vardıysa neden bunları yanı başlarında tutmuş? Ki Soner Bey’in kitaplarını başka insanlar okuduysa şu anlam çıkarmaları da normal; Gazi Paşa’nın bu dönmelerden olduğunu düşünebilirler ki zaten ucunu açık bırakmış hele ki böyle bir Türkiye toplumunda bunun savunucuları da çok siz daha iyi biliyorsunuz.
Ki ben Soner Bey’e de mail gönderdim bana şunu yazdı ve hoşuma da gitmedi; “Türkiye Cumhuriyetini gidecek ülkesi olmayanlar kurdu.
Atatürk yeni devlet inşasında okumuş insan kıtlığını gördü; kimin ne olduğuna bakmadan yanına aldı. Ki Sabetayistler bence artık mezhep değil, sadece lobiydi.
Teşekkür ederim değerli katkınız için.. selamlar..” özellikle ilk cümlesi..
Ben Çerkes kökenli bir Türk genciyim Nihat Bey.. Kuva-i Milliye ruhuna ve varlığına saygım ve hürmetim sonsuz ama beni aydınlatmanıza ihtiyacım var lütfen.’
Dunyada mason localarini kapatmaya buzugu yeten baska bir lider var mi Ataturk disinda? Yok. Gerisi laga luga. Su var, iclerine girmis olabilir, onlardan destek almis da olabilir, ama netice itibariyle hilafetcilere ve padisahcilara caktigi gibi onlara da feci bir sekilde cakmistir. Cumhuriyeti herseyin ustunde tutmustur. Oldugunde sadece 6 satirlik, ceyrek sayfalik mirasi olmustur. Durusttur, namusludur, haysiyet sahibidir. Asrin cakma reyizi ile karistirmayin. Harbici munafik arayanlar gecmise degil son 20 yila baklasalar daha yerinde olur.
kuvvay ı milliye yahudi iddaasına inananlar çarıklı türkün meydan
okumasını galibiyetini özgürlük bağımsızlık ülküsünü hafzalasına sığdıramayan Tanrı nın Mustafa Kemal gb bir dehayı Türk milletine bağışlamasını kaldıramayan Türk ün fedakarlık azmini kavrayamayan en iyi ihtimalle ahmak en kötüsü hain zavallılardır
sokaklara çıkmayın protesto etmeyin anlayışı akıl almaz..
neymiş ohal ilan ederlermiş..
ohal ile karın doyuyormu ?
aç insan mahrum olan insan devrime en yakın insandır. muhalefete yuh diyorum. !
Nihat Abi yazının başındaki 5 tane aforizma ile yağmacıların,talancıların irin dolu kişiliklerini tahlil etmişsin.
Yüzyıllardan beri hep aynı patolojik durum, kendinden
önceki nesillerin başaramadığını başarma uğraşını verme yerine hayalleri taşa, betona gömmek. Sonuçta taş olan rüyalar.
Havza’ya vardım ki, kulağımızı koyalım bir,
Bağımsız yaşamak diyelim bir, dinle ne ses verir?
Havza pazarına inmiş allı morlu köylüler,
Çıkarlar ormanlardan gizli gizli çağıralım, bir,
Gelirler toplanırlar ateşimize, onlar için yaktık,
Özgür yüreklerin soluğunu üflesinler bir.
Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir,
Selâm verelim bir, selâm alalım bir,
Halk olmak ne güzel şeydir arkadaşlar,
Şu sabah çayını içelim bir, kardeşçe sıcak.
Yüzümüzü yunalım şu dereden bir,
Sonra kursunlar darağacını kavgamıza,
Asarlarsa assınlar bizi düşlerimizden!
“İnsan ateşi güzellikle, ruhla, müzikle, şiirle, akılla, erdem ve onurla ve vefayla ve insan olmanın ve bağımsız olmanın farkındalığıyla yanar!” – Ağbi, ateşi harlamaya devam. Söndüremeyecekler.
Atamızın defalarca “Ben bir Türküm” diye vurgulamasına rağmen Odatv’nin bir haberinde ona Makedon demesine bozuldum. Ulu Önder Atatürk, hem genetik hem de görüntü olarak katıksız bir Yörük Türk’üdür. Bu soy kütüğünde de kanıtlanmıştır. Öbür yandan kendisi bu Makedon iftirasına karşı gazetede yanıt da vermiştir. Kız kardeşi Naciye için “O tam bir Yörük kızıydı” demiştir. Odatv açısından gerçeğin ne olduğunu önemsediklerini düşünmüyorum. Nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontuyorlar. Yaklaşık bir yıldır da haber açıp izlememeye özen gösteriyorum.
Çok güzel yazı umarım gerçek atatürkçüler de okur ibret alırlar
İyiki varsın Ağabeyim, Canımızsın.