Şahin Filiz
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Adrese teslim rol

Adrese teslim rol

featured

Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı

Cumhuriyet’e Altılı Muhalefet Mutabakatı (Bundan böyle CAMM diyeceğim), Anayasamızın değişmesi dahi teklif edilemeyen ilk dört maddesini; buna bağlı olarak Atatürk, Cumhuriyet, Türklük ve Laiklik kavramları görmezden gelinmiş; PKK terör örgütü liderinin “Demokratik Siyaset”i temel alınmış; Fetö’nün laikliği silikleştiren “din ve vicdan özgürlüğü”ne vurgu yapılmış; etnikçi-mezhepçi bir proje olarak kamuoyuna 28 Şubat 2022’de ilan edilmişti.

CAMM’na ilk haklı ve yerinde tepki Veryansıntv’deki yazılarla gelmiş; devamında zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ etkili ve vurucu eleştiriler yöneltmiş ve bunun dışında birkaç köşe yazarı düşük tonda biraz da mahcup bir eda ile hafif yoldan eleştirilerde bulunmuştu.  Ancak CAMM ilan edilip bitmedi; devamı ile ilgili çalışmalar yapılacağını yine 6+2’nin sözcülerinden öğreniyoruz. Mademki onlar bunca haklı ve rasyonel eleştirilere karşın, hiçbir şey olmamış gibi, hele bir de “kudretten haklılarmışcasına” başladıkları bu yıkım mutabakatını sürdüreceklerini bildirmektedirler, o halde biz de eleştirilerimizi kesintiye uğratmayacağız. Türk milletini aydınlatmaktan bir an geri durmayacağız.

Çünkü  CAMM iktidara değil, Cumhuriyet’e muhalefet etmektedir. Firari Fetöcüler, iktidarı dışarıda esastan; muhalefet de usulen eleştirerek asıl muhalefeti onlara bırakıp Fetö’ye anahtar teslim rol vermekte olduğunu değerlendiriyorum.

Önce çok önemli üç devrim yasasını ele alalım: Geçtiğimiz 3 Mart’ta yani CAMM ilan edildikten üç gün sonra, 3 Mart 1924’de gerçekleştirilen Üç Temel Devrim Yasası’nı tekrar anımsayalım.

9 Eylül 1922, Milli Mücadele zaferle sonlanmıştır. Dört yıla yakın süren Milli Mücadele’yi Kuvayı Milliye büyük bir başarıyla taçlandırmış; işgalciler vatanımızdan sökülüp atılmıştır. 9 Eylül 1922 ile 3 Mart 1924 arasındaki zaman, bir buçuk yıldır. İşte böylesine kısa bir zaman dilimine üç temel devrim yasası sığdırılmış oldu.

İlk devrim, 1 Kasım 1922’de Osmanlı Saltanatı’nın kaldırılmasıdır. İkinci devrim 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in kurulmasıdır. Üçüncü devrim de 3 Mart 1924’de üst üste yapılan devrimlerdir.[1]

3 Mart 1924 Devrimlerinin birincisi halifeliğin kaldırılmasıdır. Hiçbir dinsel ve siyasal hükmü kalmayan halifelik, Osmanlı’nın çöküşünde başat rol oynamış; bu dayanaksız ve önemsiz kurum, sömürgeci ülkelerin elinde oyuncak olmuştur. Üstelik halifelik, işgalci kuvvetleri Anadolu topraklarından söküp atan Kuvayı Milliye’nin bütün emeklerini boşa çıkartacak ve kurulan Cumhuriyet’in varlığını, devletin ve Türk Milletinin bekasını tehlikeye atacaktı. Bu tehlike böylece bertaraf edildi.

Atatürk konuyla ilgili olarak 1 Mart 1924’de Millet Meclisi’nde Mebuslara şöyle hitap etmiştir:

İslam dinini asırlardan beri alışılageldiği şekilde bir politika aracı konumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini görüyoruz. Kutsal ve dini inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi her türlü çıkar ve ihtiraslara karşı giriş sahnesi olan politikalar ve politikanın bütün kısımlarından bir an önce kesin biçimde kurtarmak, milletin dünyevi ve uhrevi mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak bu suretle İslam dininin yüksekliği ortaya çıkar.[2]

1 Kasım 1922 ile 3 Mart 1924 arasındaki dönemde, yani Saltanat’ın kaldırılmasından Halifeliğin kaldırılmasına kadar geçen süre içinde yurt içinde ve dışında, halifeliğin ibka edileceği ümidine kapılanlar Atatürk’e İslam halifeliği teklifinde bulunmuşlarsa da, o, tek bir halifenin bütün İslam dünyasının işlerini tek merkezden yönetemeyeceğini ve bu kurumun tarihsel olarak herhangi bir başarıya götüremediğini söyleyerek, bütün teklifleri reddetmiştir.

İkinci devrim, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nın kaldırılmasıdır. Bu bakanlık, devlet ile din işlerini birlikte yürütüyor; şeriat kurallarının devlet bürokrasisinde uygulanmasını denetliyordu. Bunun yerine, Diyanet İşleri Başkanlığı kurularak din işleri ile devlet işlerini kesin olarak birbirinden ayıran laiklik tanımlanmış ve işlevsel hale gelmiş oldu.[3]

Üçüncüsü, Tevhid-i Tedrisat, yani Eğitim-Öğretim Birliği Yasasıdır. Şeriat kuralları ve uygulamalarına bağlı Mahalle Mektepleri kapatıldı. Osmanlılarda ise, bundan önce din eğitimi veren okullar ve tam olmasa da modern okullar eğitim ve öğretimde iki başlılığı yaratmıştı. Bu ikiliğe son verilmiş oldu. Mahalle Mektepleri ile birlikte medreseler de kapatılmış oldu.

Bu üç temel devrim yasasıyla devlet, hukuk, toplum ve eğitim laikleştirilmiş; modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel felsefesi oluşturulmuştur.

Bu devrimlere, özellikle halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkan yurt içinde gerici ve hilafetçi çevreler eksik olmamıştır.  Diyarbakır ve dolaylarında 13 Şubat 1925’te yeni devletin siyasal sistemini tehdit eden Şeyh Sait isyanı baş göstermiştir.[4] İsyanın başlıca ve bilindik gerekçesi, hilafetin kaldırılmasıyla “dinin elden gittiği” propagandasıdır.

Yine bu devrimlere karşı bir tepki de Said-i Nursi’den gelmiştir. Ona göre “Şer’iye Mahkemelerinin kaldırılması da , “başta Ziya Gökalp olmak üzere Zındıka Komitesinin yaptığı tahribatlardandır.” Saltanat ve hilafetin ilgasına açıkça karşı çıkan Nursi, “Abbasilerden sonra saltanatın Deccal eline geçeceği” şeklindeki uydurma bir hadisi buna delil göstermiş, bir risalesinde “hilafetten sonra ceberut (zorbalık) ve fesad (bozulma, çürüme) olacak” demiştir. Nursi’nin yaşayan ateşli müritlerinden Ahmet Akgündüz, Nursi’nin tutunduğu uydurma “Deccal” hadisinin dolaylı olarak Atatürk’ü imlediğine dair ‘nurcu bir abisi’nden /Ahmet Feyzi’den)  şu nakilde bulunur:

“…Deccal 1913 ve 1914’de milletimizin başına musallat olan Masonluk cereyan-ı kafiranesinin (kâfir akımının ŞF) sadrında ( koynunda, sinesinde ŞF) yetişerek, 1921 ve 1922’de hâkimiyeti tam eline alarak, 1923’ten sonraki icraat-ı şenianesini (aşağılık icraatlarını ŞF) gerek bizzat (Doğrudan ŞF) ve gerek bilvasıta (dolaylı ŞF) en kuvvetli ve en mütemerrid (Azgın ŞF) rüknüyle (İlkesiyle ŞF) ve masonluk dediğimiz zümre-i kafirenin (Kafir grubun ŞF) kuvvetiyle icra etmiştir.”[5]

Kısacası, Nursi ve ekibine göre Cumhuriyet’i kuran Atatürk ve arkadaşları, masonlar tarafından hazırlanmış; Atatürk de böylece Deccal olarak musallat olmuştur. İşte Helalleşenler, bu zırcahil yobaz müfteri ile helalleşmiş olmaktadırlar. Bu ahlaksız davranışlarını da Türk milletine muhalefetmiş gibi göstermektedirler.

CAMM’nı karşılaştırmak için bu iki örnek yeterlidir.

Şimdi bakalım:

Mutabakat metninde, Cumhuriyet’e, laikliğe, Türklüğe, Atatürk’e ve Millet hâkimiyetine herhangi bir vurgu var mıdır? Yoktur. Peki, bu Şeyh Sait ile Said-i Nursi, neye tepki gösterip isyan çıkarmışlardı? Metinde yer almayan değerlere karşı çıkmışlardı. Peki, muhalefet kiminle helalleşiyordu? Dinciler ve bölücülerle helalleşiyordu. Peki, “Adalet Yürüyüşü”nde muhalefet, molalarda kimlere dua okutmuştu? Risaleci nurculara. Peki, Risaleci Nurcuların başı Nursi ve kurmayları, müritleri Akgündüz’ün açıkça yazdığı gibi, Atatürk için Deccal hadisi uydurup ona deccal demişler mi? Demişler. Peki, aynı çevreler halifeliğin kaldırılmasına, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin ilgasına ve medreselerin kapatılmasına karşı çıkıp bu devrimleri dinsizlikle suçlamışlar mı? Evet. Bu yapılarla helalleşmek, aynı yola girmek değil de nedir? Bu mudur muhalefet? Cumhuriyetimize, varlığımıza ve bağımsızlığımıza kast edenlerle “helalleşmek”, onların safına geçip bu ülkeye saldırmak değil midir?

Eğitim öğretim birliği yasasına, ‘Devletin resmi dili Türkçedir’ maddesine rağmen, Doğu vilayetlerimizin bazılarında medreseler fiilen faaliyetteler mi? Evet, hem iki başlı eğitim modelini fiilen hayata geçirmişler hem de eğitim öğretim dilini Kürtçe olarak tayin etmişlerdir. İki kez anayasal suç işlenmektedir ve siz CAMM’nın Altılı Projesi, bütün bunlara karşı kör ve sağır bir metin hazırlayıp çoğulculuk, özgürlükçülük ve demokratik siyaset adı altında koskoca Cumhuriyet’i etnik ve dinci saldırıların hedefi haline getiriyorsunuz. Üç devrim yasasını zımnen reddediyorsunuz demektir. Ülkenin hangi bölgesinde bu üç devrim yasasına isyan varsa, ironik biçimde, isyanı bastırıldığı yerden yeniden hortlatmayı özgürlükçülük ve sözüm ona demokratik siyaset diye pazarlıyorsunuz. Hizbullah, Işid, Hizbut-tahrir ve Fetö gibi siyasal-radikal terör örgütleri ülkemizi hedef alarak, “hilafet nerde düştüyse orada ayağa kalkacak” derken, siz de, Cumhuriyet’e karşı çıkan isyanlar nerede bastırılmışsa, Cumhuriyet’e muhalefeti oradan mı yeşertmek istiyorsunuz?

Niyet okumuyorum, yazdıklarınız bunları söylüyor.

Örneğin, Üç Temel Devrim Yasası hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Metnin hiçbir yerinde bundan söz etmiyorsunuz.

İktidarı eleştiriyor görünüp takiyyeler yapıyor;  sütre gerisinde yine etnikçi ve mezhepçilerin demokrasi, barış, özgürlük gibi sevimli kavramların arkasına sığınmalarına yol verip Cumhuriyet’e muhalefet ediyorsunuz.

Fetö ve tarikat-cemaatler konusunda metin hiçbir şey söylemiyor. Bunlara karşı mısınız? Yoksa herkes inandığı ve düşündüğü gibi özgürce yaşar derken dil ucuyla bir kez telaffuz ettiğiniz laiklik anlayışınızla, bugünkü bölücü-dinci yapılara daha fazla özgürlük mü istiyorsunuz?

Enflasyon ve pahalılığa, dolar ve Euro’nun yükselmesine karşı ekonomi politiğiniz nedir? Metinde göremiyoruz.

Türk halkı “kimlik ve etnisite” derdinde değilken, neden metinde kimliklere bölünmüş bir halk varmış gibi insanları yanıltıyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olduğunu neden açıkça belirtmekten kaçınıyorsunuz? Yoksa Türkiye kafanızda çoktan bölündü de, biz bu metin sayesinde yeni mi öğreniyoruz?

Halkın refah içinde yaşaması ve bugünkü sıkıntılardan kurtulması için, mevcut sorunları eleştirmek yerine neden kimlik ve etnisiteye odaklı vurgulamalarda bulunuyorsunuz?

Türk halkı arasında ırk, din, mezhep kavgası varmış gibi, bütün bir milleti “halklar”a bölüp sonra barış güvercini gibi davranıp Türk Milletinin değil de, başkalarının kahramanı olmaya mı hazırlanıyorsunuz?

Siz, asıl eleştiriyi firari Fetöcülere havale edip onlara anahtar rol vermek peşinde misiniz?

Milli bir rol almayacaksanız, neden muhalefetiz diye Türk milletine umut verirmiş gibi yapıyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurumlarına, Türk milletine güvenip dayanmak varken, neden lafı dolandırıp adaleti ve siyasetin demokratikliğini dış güçlere havale ediyorsunuz?

Peki, siz muhalefet olarak kendi içinizde “demokratik siyaset” uyguluyor musunuz? Uyguluyorsanız, “20 yıldır iktidarda olmak” karşısında neden “”20 yıldır sürekli yenilme”yi bir başarı hikâyesi gibi sunuyorsunuz? İktidarın yanlışlarını, sizin başarısız muhalefetinizi perdeleyecek şekilde beslenme kaynağı olarak kullanmanız pek rasyonel ve çıkar yol olmasa gerektir.

Pahalılık, enflasyon, dövizdeki yükseliş, tarımdaki daralmalar, içeride ve dışarıda ülkemizi yönelik tehditler, eğitim, sağlık, güvenlik ve milli siyaset fukaralığı  sorunları hakkında bu metin Türk milletine hiçbir şey vaat etmediği gibi, geleceğimizi, bugünkünden daha tehlikeli bir şekilde tehdit etmektedir.

Muhalefet, oynaması gereken rolü, bu metinde, sustukları ve satır aralarında söyledikleri ile doğrudan ya da dolaylı olarak başka adrese teslim ediyor konumunda bulunmaktadır.

Muhalefet ya da iktidar, hangi parti olursa olsun; varsın bölünen bölünsün, yeter ki Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti bölünmesin.

 

[1] Alev Coşkun, Cumhuriyet, 03 Mart 2022 Perşembe.

[2] TBMM Tutanak, Devre II, C. VII, ss. 3-6.

[3] Alev Coşkun, Cumhuriyet 3 Mart 2022 Perşembe.

[4] Edip Bukarlı, Diyarbakır ve Çevresinin Hilafetin kaldırılmasına Karşı Verdiği tepkiler Üzerine Bir İnceleme, International Journal fo Humanities and Education (IJHE), Volume 5, Issue 12, ss. 1154-1181.

[5] Ahmet Akgündüz, Hilafetin Kaldırılması ve Beidüzzaman’ın tepkisi: 3 Mart 1924, ((https://www.risalehaber.com/print.php?type=2&id=20877, 3Mart 2021) Erişim Tarihi. 28 Şubat 2022, saat 21.00).(ss. 1-6).

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. Değerli Şahin Hocam, bu özetlemenizde kendim için çok önemli saptamalar buldum. Biliyorum, ki benim gibi birçok okuyucu için aydınlatıcı bir yazı. Elinize sağlık.

    Cevapla
  2. 15 Mart 2022, 16:07

    Tarihin gerçekleri ve toplumsal gerçekleri harmanlayan çok değerli bir düz yazı. Emeğinize sağlık, kaleminize sağlık Hocam.

    Cevapla
  3. 15 Mart 2022, 12:56

    Devletleri, o devleti kuran partiye yıktırırlar. Bu böyledir. Emperyalizm çarkı böyle işler. Nitekim Yugoslavya’da, Bulgaristan’da, SSCB’de vs böyle olmuştur. Bizde de kurucu parti önce operasyona uğramış sonra da dönüştürülmüştür. Şimdilerde kıvam almaktadır.

    Cevapla
  4. Şahin hocam,çok doğru yazmışsınız..lakin, cari durum itibarıyla seçim “kötü ” ile ,”daha az kötü ” arasında yapılacağından; bu duruma alternatif Cumhuriyetçiler kadro ve yol haritası oluşturup, organize olmayı beceremezlerse ,korkarım bu ülke düze çıkamayacak…!

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!